Yüzde 17 Aralık!
17 Aralık 2013 günü…
Kasalarda, kutularda istiflenmiş milyonlarca doların tanesi 2 lira 4 kuruş kadardı.
17 Aralık 2014’e vardığımızda, bu cümleyi yazarken 2 lira 37, derken 38, 39 kuruş!
Aradaki 33-36 kuruşluk fark, züğürt için 35 kuruş işte!
Zübükler içinse, daha farklı.
Çünkü onu “sıfırlanan sıfırlar” ile çarpıyorsun ve o da ne:
Sıfırla çarpınca sıfır olmuyor…
Misal, istifte en sona 25 milyon dolar kalmışsa, 8-9 milyon TL’lik dolar rantı oluyor.
250 milyonda 80-90 küsur milyon, 2.5 milyarda 800-900 mı ne!
***
“17 Aralık 2013 saat 15.30 itibariyle” Merkez Bankası’nın ilan ettiği kur ile tam şu satırı yazarken ulaştığı 2 lira 40 kuruş arasında yüzde 17 fark var.
Ki buna Yüzde 17 Aralık da diyebiliriz.
Bu büyüme hızını elbet öncelikle “ABD ekonomisinin ve para politikasının silleleri”ne, dünya konjonktürüne, Rusya’nın başına gelenlere filan borçluyuz.
Ancak “Sünni Blok” diye bölgesel liderlik hayalleri kurarken arkadan ittirmiş “Sıcak Körfez parası”nın yerini “Arap ayazı”nın almış olmasına da…
Ve her güne yeni bir öfkeyle, yeni bir nefretle, yine bir operasyonla, yine şiddetle başlayıp başlatan dünya liderlerimize de borçluyuz!
***
İşin özeti şu:
Dolardaki artışı sadece 35 kuruş gören züğürtler, yoksullar, orta gelirliler, sabit gelirliler, borçluların cebindeki yahut hayalindeki tek lira bile rendeleniyor…
Malının, üretiminin ithalatında, finansmanında dolara çarpılıp fiyatına yansıtamayan da öyle tabii.
İstifçilerin, kutucuların, kasacıların, dolar ve avroları yığanların elindeki her 1 milyon dolar ise fazladan 170 bin TL yazıyor haneye!
***
Ne ilginçtir değil mi?
17 Aralık’ta “darbe”ye maruz kalanlar, belki sabotaj-şantaj denebilecek, isterseniz kabotaj-balotaj diyeceğiniz ama montaj-dublaj olmadığı besbelli kısık sesleriyle bir kere bile “darbe”den bahsetmemiş o gün.
Tam tersine, “şunun bunun oğullarını alıyorlar” derken, kendileri bile “yolsuzluk operasyonu” deyivermişler.
Darbede insan ya tank üstüne çıkar, ya balkondan seslenir yahut bizzat kendisi saklanır!
Oysa vakamızda ilk elde “saklananlar” kutular, dolarlar, avrolar.
***
Şu anda onca yılın mutlu mes’ut teğetli büyüme safhasından, teğelleri atma noktasına sürüklenen bir ekonomi var; ki inşallah sürüklenmez, çünkü üstüne yıkılacağı yer saraylar değil, sıvasız hanelerdir öncelikle.
Aynı anda işsizliğin artışı, “petrol maliyeti düştü” derken doların zıplayışı, ekonomiyi sıcak tutan iştahlı sermayelerin nazı niyazı derken…
Baktıkça Körfez’in durgun sularına dalıp gitmek de var.
Körfez bir yana, bakın Havuz’un nadide organlarından, daha geçen gün yöneticilerini işten atan Star Gazetesi bile, önceki gün “alttakiler”i de atarken, işten çıkarma tebligatında “Dünyada ve ülkemizdeki kriz yüzünden” diyor; sanki “kriz varmış” gibi!
***
Ekonomistler şunu merak edebilir?
Bir yıl önce bugünlerde kutulanan, kurutulan, eritilen, sıfırlanan meblağların ne kadarı dolar, ne kadarı avro, ne kadarı TL idi?
Dolarları o sıra 2.044’lük kurdan okutanlar bugün, TL faizleri yahut emlak fiyatları karşısında hayıflanıyor mudur; yüzde 17’lik primden oldukları için?
Yahut belki de tasarruflar yine dolardadır.
Avrodaki bir yıllık artışın yüzde 5 civarında kalması, daha ziyade avro tutanları nasıl etkilemiştir?
Bir günde yeni emlâklara yatan paralar dolar kadar değer artışı getirmiş midir?
S. Arabistan Sarayı’nın Türkiye’ye yolladığı 99.9 milyon dolar mı ne, bugün yüzde 17 artışla ne yapar? Daha önce hangi kurdan bozulmuştur, bozulmuşsa, keşke bozdurmasaydık diye bir üzüntü yaratmış mıdır?
Bu konulara da değiniyorum…
Çünkü her şey yolsuzluk değil!
Ekonomi de konuşmak lazım böyle!
17 Aralık 2013 akşamından 17 Aralık 2014 sabahına, dolar yüzde 17…
İster kutuda, ister kasada, ister gönüllerde!
Ekonomi konuşmak lazım; çünkü ekonominin bir tarifi de, “Birilerinin zenginleşebilmesi için daha çok sayıda birilerinin yoksullaşması”dır!
İster nispi, ister mutlak, ister tepe taklak!
***
Şu anda, “darbe girişimi”ni de konuşabilmeliydi millet; soruşturabilmeliydi yargı, Meclis, medya.
Ve aynı anda “evlerdeki o paraların nereden, nasıl hasıl olduğu”nu da konuşabilmeli, soruşturabilmeliydi.
Bunlardan biri eksik olunca, orası demokrasi ve hukuk devleti olamıyor.
Sonra ABD’yi, AB’yi ister takın, ister takmayın…
İleride tarih sorar; madem öyle neden ABD doları, AB Avrosu istifliyordun evladım diye!
***
Bir milletin başına gelebilecek en kötü şey, kendisini yönetenlerin akçalı işlerini konuşmasıdır.
Bir milletin başına gelebilecek daha da kötü şey, kendisini yönetenlerin akçalı işlerini konuşamamasıdır!
Pakistan, Yemen, çocuklar!
Şimdi tarih boyunca, sömürgelerden işgallere, Hiroşima’dan Vietnam’a, toplama kamplarından Irak ambargolarına, bombardımanlara, Filistin’e; “çocuk katletmiş veya katlini seyretmiş” medeni ülkeler elbet ikiyüzlüdür de…
Öte yanda bizim yüzümüz ne?
Aynı gün içinde, Pakistan’da okul saldırısı, 150 ölü, birbiri üzerine düşen çocuklar. Yemen’de bombalı saldırı; 30 kadar ölünün en az yarısı çocuk.
O arada Işid’in evlenmek istemeyen kadınları kestiğine dair haberler.
Tam “Müslüman öldürmez” ile “Müslüman Müslüman’ı öldürür mü” denecek zaman.
Fakat o kadersiz çocukların hatırası önünde eğilerek, yaslarını tutarak, yine de bu ülkede Müslümanlar (ve olmayanlar) hep şükretmek mi lazım, bilmiyorum:
Hakikaten “Ilımlı İslam” diye bir şey var!
Epey öfkeli ama ılımlı!