Bütün analar, babalar mutlu… Bir başkan baba mutsuz!
Durum şöyle de özetlenebilir:
Aramızdan bir kişi, “tamamen kendine uygun bir düzen” kurmak için herkesin hayatını belirliyor.
Aramızdan çok kişi ise nelerle uğraşıyor.
Çocuklarının, hanelerinin, ailelerinin şeyi…
Tek cümlede diyemedim; misaller vereyim.
***
Sıfırlamaların, rezaların, havuzcuların tatlı bir masumiyet içinde olduğu masal ya…
Misal, bir “gazi” devlet kurumları kopuk parmaklarını milim milim ölçtüğü ve bir, iki milim daha aşağıdan kopmadığına karar verdiği için, “gazi” sayılamıyor!
Misal, 20 yaşında “şehit” olmuş bir gencin ailesinden devlet 35 bin TL istiyor; çünkü ailenin aylık gelirinin, belirlenen sınırı 6 TL aştığı yakalanıyor!
Bir avukatın dosya masrafı için bıraktığı 50 TL’yi mübaşirin cebine attığı, böylece avukatın rüşvet vermiş olduğu iddia edilerek, avukata 10 yıl hapis isteniyor.
20 TL’lik okul parasını ödemedi diye çocukların kayıtları silinebiliyor.
12 yaşındaki çocuğunu vuran merminin peşine düşüyor analar, babalar.
25 çocuğu paramparça eden patlamanın hakikati peşinde yılları deviriyorlar.
Evlatlarını katırlarıyla paramparça eden bombardımanın bir sorumlusunu dahi bulamıyorlar.
Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç’un aileleri, tüm kayıpların Cumartesi Anneleri, bir izin, bir kemiğin, bir hakikatin, bir akıbetin, bin cinayetin, bir yudum adaletin peşinde olanlar; bırak bunları elde etmeyi, “insanlık suçları” zamanaşımına uğrayıp bir umutları dahi gasp edilmesin diye didiniyorlar.
Misaller masal!
Sanki bu hakikatlerin ülkesinde değil “Tek adam”.
Aklında sürekli güvenlik devleti…
Aklında sürekli kendi güvenliğinin devleti…
Aklında sürekli sadece kendi güvendiği devlet!
Sanki ülkenin bütün anaları, babaları mutlu…
Bir başkan baba mutsuz!
***
Eren Eroğlu’nu hatırlar mısınız?
Hani iş kazasında…
Yok Torunlar değil; yok Soma değil; yok tarım işçisi değil; yok Kocadon değil; yok tersane değil; yok Ermenek değil; yok Davutpaşa, Ostim değil!
Burada birkaç kez yazdım.
Onunki “Mutabakat cinayeti” belki de!
İçinden devlet, iktidar, Cemaat, hatta bir dönem için muhalefet belediyesi dahi geçen bir zincirleme cinayet!
“Adalet Arayan İşçi Aileleri”nin son duruşmadan sonraki açıklamasına dayanarak silsileyi şöyle yazayım:
Yüksek gerilim hattı altında bir arsa…
Arsaya bina izni veren belediye…
Arsaya bina kullanma izni veren sistem…
Binanın yüksek gerilim hattına teğet halini boşvermiş Elektrik İdaresi…
Hastane ruhsatı veren Sağlık Bakanlığı…
Hastane sahibi “cemaat”…
Adı tabiat olan, yüksek gerilim hattına yapışan hastane…
Hastane tabelasının yüksek gerilim hattı dibine asılmasında, çalışanının oraya çıkarılmasında mahzur görmeyen reklamcılık şirketi…
17 yaşındaki 8 günlük işçi Eren Eroğlu, merdiven üstünde cereyana kapılarak düştükten sonra, üstlerine kalmasın diye, hastaneye almayıp başka hastaneye yollamaya çalışan vicdansızlık…
Yukarıdaki sorumluların çoğunu “konuyla ilgisiz” bulup tanıklıklarını dahi kabul istemeyen hukuk…
Ekim 2013’teki ölüm için daha ancak bilirkişi heyeti tayin edebilen adalet!
İnanın hepsi “Başkanlık sistemi” olmadığından!
***
Pekiyi Fetih Kuzu’yu hatırlar mısınız?
Hani astsubay, burada yazmıştım birkaç kez…
Yok intihar eden değil, yok kaçırılan değil, yok dayak yiyen değil, yok tweet attı diye ordudan atılan değil, yok…
Komutanı hakaret edince, sindirmek yerine, askeri kanunların dahi öngördüğü şikayet hakkını kullanmak isteyen, tanık astsubay ve uzman çavuşlara tutanak imzalatan; ve o yüzden kendisi “isyan”la, tanıkları “evrakta sahtecilik”le yargılanan…
Ve sürpriz adalet işte, askeri mahkemede arkadaşlarıyla beraat eden, evlerine çoluk çocuk bir neşe gelen astsubay.
Hikaye bitmiyor. Çünkü bu sadece askeri disiplin meselesi değil, ben diyeyim “haddini bildirme” vakası, siz deyin “adeta kan davası.”
Bu kez Tümgeneral, astı olan komutanın hakaretini şikayete yeltenmiş en astların ceza alması, ordudan atılması için “Temyiz”e bastırıyor; hepsi esasen kendi astı olan, kimi kendisinden sicil alacak savcı ve hakim subaylara yani!
Neden?
Çünkü “başkanlık sistemi” yok!
***
Tüm analar, babalar mutlu…
Bir başkan baba mutsuz!