Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İslam Dünyası”nda kimilerinin dünyalarını nasıl şaşırdığını göstermek için, en iyi ve acı misallerden biri Yermuk Kampı!

        Tabii ki Irak’ta birbirlerini öldüren, Suriye’de birbirlerini katleden, Yemen’de bir ötekini bombalayan, Pakistan’da bir diğerini pusuya düşürenler de örnek ama bu her bakımdan özel.

        ***

        İsrail işgali altındaki topraklar”dan kaçanların, yurtlarını, topraklarını, zeytin ağaçlarını terk etmek zorunda kalanların; artık yarım asrı çoktan geçmiş bir kuşatma, dışlama, rehinelik ve katliamdan “dışarı” kaçanların yurtlarından Yermuk!

        Ve Filistin orada kanamaya devam ederken, önce “öteki Müslüman avı”na koşmuş, üşüşmüş ve düşmüş “efendiler ile kullandıkları örgütler” bir mülteci kampı olan Yermuk’u fethetmek için nasıl da kan kusuyor.

        Suriye ordusunun kuşatması…

        Derken Işid!

        İsrail’in yuttuğu Filistin için bir şey yapmayan, yapamayan ve hele Işid gibi “Önceliğimiz değil” diyenler; Suriye cehenneminin ortasındaki Filistin’i kuşatmak, fethetmek, sığınmacıları katletmek, oradan sürmek gibi büyük zaferler peşinde.

        ***

        İslam Dünyası” onca acının yanında bu utanç yüklerini de nasıl kaldıracak?

        Böyle bir “dünya”nın varlığından nasıl söz edilecek çocuklara?

        Bu “dünya”nın en büyük zulmü esas kendi içinde “öteki” gördüğüne yapmaktaki, en büyük nefreti ona duymaktaki keskinliğini adaletin hangi kılıcı izah edebilecek?

        ***

        TIR meselesi”nin bir boyutu da oralarda.

        İnsani yardım” denenin ne kadar insani olup olmadığı kuşkusu, olabilir, belki bir “kumpas”la düştü aklımıza; ama o kuşku mevcut işte.

        Çünkü o kuşkunun ucu, masum sivilleri de katleden bir cehenneme odun taşımaya, körük basmaya, alevlere alev katmaya da uzanıyor.

        Yermuk’a da!

        ***

        Libya’da, Mısır’da, Yemen’de, Irak’ta, Musul konsolosluğunda, Süleyman Şah Türbesi’nde “sürekli tahliye” halinde olan bir devletin TIR’ları fırfır “yardım” taşımışsa, bunun ne kadar insani olup olmadığı bu ülkede elbette sorgulanacak.

        Demokrasiler temiz değildir; kabul.

        Ama demokrasiler kirlerin de açığa çıkması, hiç değilse sorgulanmasına dair bir hukuk ve ahlak sayesinde de ayakta kalır.

        İnsani felaketleri şiddetlendiren her devlet eylemi, ister gizli olsun, ister çok gizli…

        Başta Meclis, yargı ve gazetecilik konusudur her zaman.

        Sansür, oto-sansüre zorlama, baskı ve tehdit, “hainlik, casusluk” gibi muğlak, genelleyici suçlamalar kısa vadede hüküm sürenlerin işine yarasa da, uzun vadede sadece günah, ayıp ve kir biriktirir.

        Dayanamaz, taşar bir gün!

        GENELKURMAY, ÖZELKURMAY!

        Balyoz’dan beraat eden” bir general ilginç bir şey söylemiş:

        Bu davaların sürecinin Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın Dolmabahçe Zirvesi’yle başladığını düşünüyorum.”

        Böyle düşünmek mümkün tabii.

        O vakit “Nasıl bittiğini” de düşünmek gerekiyor.

        Tamam, iktidarın “ne istedilerse verdik” dediği eski ortağı “kumpas” kurup herkesi aldatmış ama bu fazla naif bir hikaye!

        İnsan öyle kolay aldatılanlar tarafından yönetildiğini de düşünmek istemiyor!

        Bitiş”te, içerideki-dışarıdaki nice paşanın hep soğuk baktığı “Özel” bir süreç var.

        Hepsinin “iktidar paşası” gördüğü Necdet Özel, sonuçta bu davaların bitirildiği, tahliyelerin ve beraatların çıktığı sürecin Genelkurmay Başkanı oldu!

        Zirve mi vardı, yoksa zaten her gün mü zirveydi, bilemem.

        Netice bu.

        AKP döneminin önceki dört Genelkurmay Başkanı, Özkök, Büyükanıt, Başbuğ, Koşaner bir yana, o yüzden Özel bir yana!

        Yanlış anlaşılmasın; benim açımdan değil. Kendisini “beğenmeyenler” açısından!

        Düşünün, önceki dört Genelkurmay Başkanı, öyle ya da böyle, onca generalin, subayın “alınması”na refakat etmiş sonuçta; “Özel devri”nde ise hepsi çıkıyor.

        İlginç bir paradoks olmalı!

        Bu arada Sayın Genelkurmay Başkanı’na hazır bu yazıyı okuyorken konu dışı bir şey sormak isterim:

        TSK binicilik müsabakaları için yılda kaç at alır; kaça alır?

        Tabii ki bunlar olabilir ama o vakit “yoksulluğun katırları”nı öldürmek daha tuhaf kaçıyor işte!

        Belki de hepten yanılıyorumdur.

        Koskoca Cumhurbaşkanı’nın senelerce yanıltıldığı, aldatıldığı ülkede, bizim yanılma payımız ne ki!

        Diğer Yazılar