Biz buna 'etkisiz hale getirmek' deriz!
10 yıl kadar olmuş.
İlker Başbuğ henüz Kara Kuvvetleri Komutanı iken demişti ki, “Devlet dağa çıkışları önlemede başarısız oldu.”
Artık ondan da 12 yıl kadar önce “kazayla, intiharla, keskin nişancıyla, meçhul terörist kurşunuyla” ortadan kalkmış, kaldırılmış “Eşref Bitlis ekibi”nin o zaman için “farklı” görüşlerini onlarla birlikte gömmüş olalım; Susurluk sayesinde!
“Kara Kuvvetleri Komutanı Başbuğ” üzerine, kendi dahil, 5 mi 6 mı Genelkurmay Başkanı geldi?
Başbuğ birkaç yıl sonra Genelkurmay Başkanı olarak da bir istatistik vermişti:
“Örgütün Kandil’deki sayısı 2 bin 500. Sınırın bu tarafında da 1500. TSK bugüne kadar en az 20 bin PKK’lıyı öldürdü. Biz öldürmek yerine etkisiz hale getirdi söylemini kullanıyoruz.
TSK bu rakamlarla PKK’yı en az 5 kez bitirmiş. Ama iktidarlar kendi ödevlerini yeterince yapmamış. PKK 5 kez yok edilmesine rağmen dağa çıkışların önü alınmamış.”
Bunun da üzerine bir altı yıl koy.
Hem de rakamları aklına koyuver:
Bir Genelkurmay Başkanı’nın “4 bin kişi” diye sayı verdiği bir örgüt nasıl “20 bin ölü” verir?
O sayıyı da zaten 30 bine yakınlaştırın. Cezaevlerini, faili meçhulleri, kayıpları da ekleyin.
Zaten “30 bin ölümüz” denirken 20 binden fazlasının “etkisiz hale getirilen”, “40 bin ölümüz” dendiğinde de en az 30 bininin “etkisiz haldeki” olduğunu anlıyorsunuz!
***
Mesele şudur:
“Öldürülenler” hakikaten “etkisiz hale” mi geliyor?
Lütfen bu soruyu defalarca sorun.
“5 kez bitirdik” denilen “örgüt”ten “30 bin kişi öldürülmüş” ise…
Devletin ve iktidarın; barajı geçtiği için, “başkan yaptırmak istemediği” için “daha tehlikeli” bulduğu, AKP’lilerin “Apo bunları sopayla kovalar… Bunlar Apo’yu tasfiye etmek istiyor” dediği HDP 6 milyon oy alıyor ise…
Anneler 560 haftadır “kayıp evlatları”nı arıyor ise…
Bir ara kendisi de “Terörist” sayılıp hapse atılmış Başbuğ da bilmem kabul eder mi:
“Öldürülenler” asla “etkisiz hale” gelmemiş…
Tam tersine, daha da “etkili hale” gelmiş!
***
O yüzden şimdi yine “Şurada burada 30… 40,.. 50 terörist öldürüldü” diye açıklama yapanlar, bırakın tarihi, istisnai anlar ve kişiler dışında 30 yıldır pek anlaşılamamış olanı, yine, yeniden büyük başarıyla anlayamıyor.
Bu yuvarlak “ölü” rakamların içinde çocuklar, çok sayıda çocuk annesi olan kadınlar da var mı mesela?
Silopi’de 57 yaşındaki Taybet İnan “etkisiz hale” getirildiğine göre, 11 çocuğu üzerindeki “etkisi” ne olacak? Hiç mi etki olmayacak? “Bravo, annemiz nasıl da etkisiz hale getirildi” diyerek mi yaşayacaklar, artık ne kadar kalmışsa, geri kalan ömür ve hayatlarını?
Nusaybin’de öldürülen 4 çocuk annesi Emine Gök’ün evlatları nasıl bir “etkisizlik” hissedecek?
Vurulup yaralanınca karnındaki 8 aylık bebeğini kaybettiği ileri sürülen Güler Yamalak şimdi etkisiz halde mi yoksa biraz etkilendi mi!
Tabii ki bu soruları tek taraflı soramayız. Asla sormamalı. Bu soruların öteki türlüsünü özellikle HDP’liler de sormalı, kendi çocuklarına çok düşkün iktidar mensupları ve askerî ve sivil erkân da sormalı:
Kendisine hamile annesinin yanında, çarşıda, kahpece vurulmuş astsubay babasını hiç görmeyecek olan bir bebek nasıl bir çocuk olacak, hangi duygularla büyüyecek?
Asker-polis evladını, kardeşini, eşini, nişanlısını pusuda, mayında, çarşıdaki “faili meçhul”de kaybetmiş analar babalar, kardeşler, eşler, nişanlılar, sevdalılar… “Sıvasız haneler”in öteki yüzündeki “etkiler” ne olacak?
Aynı insanca hayatı paylaşabilecekken benzer kaderlerle gömülmüş, benzer kederlere gömülmüş yüz binlerce insandan; yıkılmış evler, yakılmış köyler, terk edilmiş topraklar, asılmış bayrakların da, savrulmuş ağıtların da yoksulluklarını örtemediği yaralı, acılı, ölü hanelerden ne kalacak hepimize?
***
Belki de işin özü şudur:
Esasen hepimiz etkisiz hale geldik!
Devlet, iktidar, paşalar, partiler, Meclis, bürokratlar, vekiller, akiller, yazan çizenler, raporlar bize “Çözümün, barışın önemli olduğunu; ne pahasına olursa olsun sağlanacağını; Türkiye’nin enerjisini, aklını, çocuklarını etkisiz hale getiren bu cehennemin biteceğini” ve bunun için “artık farklı yol, yöntem, anlayışların geçerli olacağını” söyleyip durdular.
Şimdi oturmuşlar…
Yine “ölü” sayıyorlar!
Asıl “etkisiz hale getirilmiş” olan; ortak aklımız, ortak vicdanımız, ortak hayat hayallerimiz, herkesin hak ettiği hak ve özgürlüklere saygı ihtimalimiz, tüm çocukların hayatına ve geleceğine dair mütevazı umutlarımız!
Tabii, bunların hepsi soyut; ne saymaya gelir ne saydırmaya.
“Ölü” dediğin ise, işte yuvarlaya yuvarlaya sayarsın, 20, 30, 40, 50… 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin!
Hiçbir “etkisi” yokmuş, yanına sıfırlar gelince etkisi sıfırlanırmış gibi!