Nasip bugünlereymiş!
Kuşbakışı bakıyorum…
Ne gördün kuş?
***
“Kuş”bakışı şöyle görünüyor:
Bir “Cumhurbaşkanı’na saldıranlar” var… Bir de “Cumhurbaşkanı’nı sarılanlar.”
Bir “Cumhurbaşkanı’na sarılanların saldırdıkları” var… Bir de “Onlara karşı kendilerini savunanlar.”
Bir “Kürtler adına saldıranlar” var… Bir de “Kürtler adına saldıranlara saldırmak adına Kürtlere saldıranlar.”
Bir “Bombayla, canlı bombayla saldıranlar”a karşı kibarca bir, iki laf… Bir de “Bildiriye imza atanlar”a bomba atmış gibi saldıranlar.
Bir “Faili meçhul ve benzeri davalara kararatma” var… Bir de “Gözünün üstünde kaşın var diyenlere karşı seferber olmuş hukuk” var.
***
“Kuş”u dinlemez oldum; belki de vuruldu zaten.
Öyle ya, uçan kuşu da vuran bir iklim var.
Üç polisi daha, sonra iki polisi daha vuran roket ve patlayıcıyla da olabilir, evlerden sonra şimdi okula isabet edip can alan bomba ile de, iki sivili daha vuran mermilerle de.
Belki bir keskin nişancı indirdi kuşu. Belki kendi çakıldı.
Fazla “objektif” olmaya çabalıyordu, iki kanatla onu da beceremedi.
Zaten zaman o zaman değil.
Zaman, “Taş gibi 50”ye karşı “öyle toptan 50 bile olmayan”, tam tersine “milli hassasiyetler” sebebiyle elden ele ilk elliye eklenen eller zamanı.
Çoğunluk olduğuna inandığın, ötekilerin bırak azınlığı, orada şurada azar azar olduğunu tespit ettiğin an, bu ülkede kimin iktidar olduğunun fazla önemi kalmaz.
“Kırmızıçizgi” iktidardır!
O vakit o “kırmızı”yı koyulaştırmak için öyle demokrasiye, hukuk devletine değil, daha önce kim ne yapmışsa, ona ihtiyacın olur; sadece “devlet” yeter!
***
Başbakan “Avrupa seferi”ne çıktı.
Kendisi de havadayken bir “kuşbakışı” baksın lütfen.
İktidarın, bir zamanlar neye karşı çıkmış ve neye tavır almışsa, onun bir sureti haline geldiğinibelki fark edebilir.
Ederse, bir fark olur zaten.
Etmezse de fark etmez!
***
Öyle ya, bir zamanlar “Savaş lobisi”nden, “Militarizm”den, “Dayatmacılık”tan, “Hakim ve savcılara brifing veren 28 Şubat kafası”ndan, “Sermayenin bir kesimine baskı yapanlar”dan, “Tek tip medya diktası”ndan, “Hak ve özgürlükleri kuşatanlar”dan, “Kara listeler hazırlayanlar”dan, “Tabutlar üzerinden milliyetçilik yapanlar”dan, “Terörle mücadele derken halkı da düşman görenler”den, “Andıçlarla gazetecilik yapanlar”dan, “Otoriteye, baskıya, tehdide boyun eğenler”den, “Çetelere cesaret verenler”den, “Üniversiteleri kışlaya çeviren YÖK düzeni”nden, “Tek sesli TRT”den, “Tek adam, tek parti devirleri”nden yakınanlar şimdi hepsini kendisine yakıştıran, yapıştıran, takıştıran, hepsiyle kafa tokuşturan bir “sentez” olmuş!
12 Eylül’ün “kimyasal” hayali…
28 Şubat’ın bin yıllık derdinin özü de böyle bir şeydi.
Demek nasipmiş.
Hayırlı olsun, gani gani olsun, Allah bereket versin, daha fazlasını da versin, tuttuğunuz altın olsun, tutamadığınız mahvolsun.
Kamunun değil, iktidarın sesi TRT’nin deyişiyle, “Ekmeğe zam yapılmadığı, sadece fiyatının arttığı” bir devirdeyiz…
Artık nasıl yersen ye!
Yasak sokaklarda yaralanmış bir çocuğa ambulansın ulaşabilmesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin devreye girdiği bir devir…
Artık nasıl şükredersen şükret!