Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çığ gibi büyüyerek düşüyorlar: Sur’da bir yüzbaşı, bir astsubay, bir uzman çavuş, bir polis (daha)…

        Cizre’de günlerdir bir bodrum katına sıkışmış 20’den fazla insandan bir ölü, bir ölü, bir ölü daha.

        Sonra “Suriye’de barış görüşmeleri” için atıp tutuyoruz.

        Öyle ya, burası cennettir!

        ***

        Aynı gün içinde yağmur gibi geliyorlar:

        Özgürlük Evi”ne göre “Türkiye basın özgürlüğü ve özgürlükler bakımından daha geriye gitti.”

        Avrupa Parlamentosu”na göre “Güneydoğu’da olan bitenler çok endişe verici.”

        İnsan Hakları İzleme Örgütü”ne göre “Türkiye’de insan hakları iklimi giderek bozuluyor.”

        Uluslararası Şeffaflık Örgütü”ne göre “Türkiye, yolsuzluk bakımından en hızla gerileyen ülkelerden biri.”

        İnsanın, “Dokanma, biz böyle iyiyiz” diyesi geliyor değil mi Kamil!

        ***

        Haber, gazetecilik” kavramlarını hiç kullanmadan ama köşe yazılarını, haberleri, üstelik alakasız olanları bile “delil” sayarak…

        Yalan haber, iftira, hakaret” gibi gözde suçlamalara dahi, aman “gazetecilik”e atıf yapar diye başvurulmadan, “haber ve gazeteciler”e kafadan “casusluk ve terör örgütü” muamelesi yapılıverdi.

        Normal bir ülkede müthiş tedirgin edici bir aşama.

        Demokratik hukuk devleti” ise kendini de bendini de aşıyor!

        Can Dündar ile Erdem Gül’e “ağırlaştırılmış müebbet” çakarsan, aklı habercilikte filan kalan “geride kalanlar”a sıkı bir uyarı olacak ve “devletin tüm ayıpları” da bir TIR’a yüklenip ortadan kaldırılacak olmalı.

        TIR’ı durduran “devletin askeri”… TIR’ı arayan “devletin savcısı.”

        Şimdi hukuk devletinin bizzat kendisi o “devlet görevlileri”ne “terör örgütü” diyor… Sonra başkaları “devlet”i eleştirince, suçlayınca kelimelerini bir araya getirince, “devlete, devlet görevlilerine nasıl öyle dersin” diye yer gök inliyor!

        Diyeceksin ki Kamil, “Onlar devlet değilmiş. Paralel devletmiş.”

        Aha, sanki o “Paralel Devlet” dediğini Can Dündar ile Erdem Gül ve başkaları iktidar ortağı yapmıştı 10 küsur yıl. Sanki TIR’ı onlar yükledi, sanki onlar boşalttı!

        Bir iddianame olacaksa, “paralel devlet… terör örgütü” diye, orada bizzat iktidarın bir 10 yıllık mensupları ile medya avanesi, hadi “örgüt üyesi” değilse bile, “Terör örgütüne yardım ve yataklık, terör örgütü propagandası, terör örgütüne istediklerini vermek, terör örgütünün devlet içinde yuvalanmasını sağlamak, terör örgütünün inlerine düzenli, saygılı ziyaretler yapıp el öpmek, poşet poşet hediye neyin yüklenmek, bir emirleri olup olmadığını sormak, terör örgütünü övmek, terör örgütüyle birlikte operasyonlarda ve (yargısal) infazlarda bulunmak” gibi suçlamalardan nasıl azade olabiliyor?

        O savcılar, askerler, polisler, hakimler, istihbaratçılar filan “terör örgütü” ise, Kamil, onları kim o mevkilere tayin etti, kim yıllarca kullandı, kim onların tayin ve terfilerinde mutabık kaldı?

        ***

        Bir iktidar ve devlet düşünün; şu anda iki “terör örgütü” meselesiyle esip savuruyor:

        İki (ve daha fazla) gazeteciyi “casusluk, terör örgütü” ile suçlarken, o “yapı” ile esas kendisi en az 10 yıl işbirliği yapmış…

        Yüzlerce akademisyeni ve bulabildiği herkesi “bölücü terör örgütüne destek” ile suçlarken, en az üç yıl boyunca, milleti de ikna ederek, (kesinlikle desteklediğim) “Çözüm, barış umudu”veren…

        Örgütün “İmralı’daki lideri”nden, bulabildiği her odağına kadar temas eden, mutabakata varan, medya aracılığıyla sık sık öven, operasyonları durduran, HDP’ye kızınca bile “Apo bunları sopayla kovalar” diyenler sanki o akademisyenlerdi, şu gazetecilerdi.

        Otorite ister paşa olsun ister bey, otoriterliğe hayran üniversite ve diğer kurum yönetimleri, yargı insanları bunu asla muhakeme edemiyor galiba!

        Bir bildiriye imza atanları hedef gösteren, neredeyse “olukolukçular”ın önüne fırlatanlar da az utanıp önce o arşivlere bakacak…

        Madem terör örgütüdürler; “iki terör örgütü” ile de nasıl yakın temasta imiş efendileri diye!

        Türkiye’de birine “casus, hain, terör örgütü yardakçısı” filan derken bin düşüneceksin Kamil!

        Herkes işinde gücündeyken, her ikisiyle de halvet olan ne o gazetecilerdi, ne şu akademisyenler!

        Seni orada görmüşler Kamil!

        ***

        İnsan Hakları İzleme Örgütü Dünya Raporu”nun kapağında “Teknede elden ele bebek nakleden mülteci” fotoğrafı var…

        Burası elbette çoluk çocuk yüzlerce insanın karaya vurduğu, düzenbazların adi süngerden yelek ile derme çatma bot kakaladığı, kimilerinin onları fırtınalı denize saldığı bir ülke ama… Esas 2 milyon mülteciye kucak açan bir ülke.

        O bakımdan “insaniyetimiz” yerinde; çok bakımdan “insan hakları” ise yerlerde!

        Bak gülüm…

        Bize özgürlük, insan hakları, şeffaflık, barış neyin diyerek ilişmeyin, bulaşmayın, dokanmayın…

        Biz böyle mutluyuz; di mi Kamil!

        Diğer Yazılar