Rezillikten rezillik beğen!
Bölgeye ABD ve Rus uçaklarını aynı anda sokup Suriye’nin çeşitliyerlerini ikisine birden bombalatmak tarihi başarıdır.
Elbette bu başarının “Sayın Esed kardeşimiz” ya da “Eyy Işid Müslümansan yaramazlık yapma” veya “Ilımlı El-Nusra” gibi aktörleri var.
Ama bir madalya da Ankara’ya gidiyor.
Bravo!
Şöyle de diyebiliriz:
Rus uçakları Suriye’den kalkıyor…
ABD uçakları esas olarak Türkiye’den kalkıyor.
Halbuki eskiden İstanbul-Şam uçakları kalkardı!
***
Dibinde Rus uçakları, toprağında ABD uçakları…
Ankara diyor ki, “Ne Amerika ne Rusya!”
Diyor mu? Yok! Çünkü ne olursa olsun biri gazcı, diğeri cazcı.
Biri boru döşemiş toprağına, diğeri onlarca yıldır atom bombaları istiflemiş toprağına, “emprovize” çalıyor!
“Eyyy” deyince belki çok korkuyorlar, ama ABD uçakları yine kalkıp duruyor İncirlik’ten; Rus uçakları yine Işid, Nusra, Türkmen, sivil; artık kim varsa bombalıyor.
Esasında ikisinin yaptığı da rezilliktir; ama rezilden rezil beğen dünyası işte!
***
Geçen gün bu iki “Havacı” atıştı.
Mevzu: Halep’i (bilhassa iki hastaneyi) kim bombaladı?
Üstelik Twitter üzerinden atıştılar. Yarın öbür gün Twitter’da da hava sahası ilan ve ihlali diye bir meselemiz de olabilir.
Bizim değil; çünkü biz zaten dünyada açık ara Twitter sahasının kapatılması talebinde bulunan bir demokratik hukuk devleti ile temel hak ve özgürlüklere, kırmızıçizgili pijamalara sahibiz.
Neyse işte; ABD’li Komutan dedi ki, “Ruslar bombaladı.”
Ruslar dedi ki: “Hayır, Türkiye üzerinden bir kısrak başı gibi Suriye’ye uzanan iki A 10 bombaladı.”
ABD dedi ki: Lan Mujik, biz Halep’in 95 kilometre ötesinde Manbic’i bombaladık. Halep üzerinde çalışan Rus ve Suriye hava kuvvetleri.”
Bu devirde bir yerin bombalanmasında mesele yok ama kimin bombaladığı bazen karışıyor.
Kimin öldüğü zaten kimsenin derdi değil!
***
Ankara’nın hakikaten bir politikası var mı?
Suudi-Katar ittirmesi ve o dönem ABD’nin cazıyla Suriye’ye daldı…
Allah için, “mültecilere insanlık” bahsinde üstümüze yok da; o mülteciler neyin sonucu yollara düştü?
Rejimin kıyıcılığına örgütlerin kıyımcılığı eklendi ve Ankara kıyıcıya karşı kıyımcıların arkasında bilindi dünyada.
Şimdi oradan çıkamıyor; Suriye Savaşı’nı kaybediyor: Eskiden kanka iken sonra yıkılsın dediği rejimi Rusya ayağa kaldırdı…
Düştü düşecek denen Kobani’ye (Rojova’ya) ABD (ve Rusya da) arka çıktı.
Kobani’yi düşürsün, sınırın öte yanında içerideki Kürt nüfusun akrabaları olacağına Işid neyin olsun diye düşünen olmuşsa, iflas etti.
Süleyman Şah’ı kurtarmak için eskortluk yaptırdığın, Şah’ı getirip topraklarına emanet ettiğin, bir zamanlar lideriyle görüştüğün, Işid’den kurtarmak için ABD zoruyla Kuzey Iraklı Peşmergeleri kendi toprağından yardıma yolladığın, kendi toprağından kalkıp inen ABD uçaklarının (yani müttefikin ve bir bakıma NATO’nun) müttefik saydığı birilerini “terörist” sayıyorsun!
Şöyle olmasaydı, böyle olsaydı görüşürdük deniyor üstelik.
Dünya başka tarafa dönüyor, biz başka yana!
Her yanım düşman, hiç dostum yok mu benim Suudi Kral’dan, Katarlı Emir’den, “nöbetçi dostum” İsrailli Demir’den başka!
NOSTALJİ TRENİ!
Geçen akşam İstiklal Caddesi’nde “işçi eylemi” vardı. İktidarın kıdem yutma, taşeronlaştırma, işçileri rehin tutma politikalarına karşı Türk-İş sendikaları.
“Ilımlı işçi sınıfı”nın bir şey yapmayacağından emin olunduğu için, polis yoğunluğu biraz daha makuldü. İşçiler zaten işyerlerinde yılda 1600 kişiden fazla olmak üzere, can veriyordu ya!
Yürüyüşe katılmak için bekleyen sendikalar arasında, Metro girişinde toplanmış Demiryolu Sendikası’nı gördüm. Avrupa Yakası sendikası.
1977-78’de, genç bir öğrenciyken çok emek verdiğim, çok dost edindiğim, birlikte çok şey yaptığımız, çok şey de öğrendiğim “Yenikapı” sendikası.
İşçilerden o dönemi ve sendikadaki o genç beni çok iyi hatırlayan vardı ama işçi olarak değil. O yıllarda birer “işçi çocuğu” olarak, Edip Akbayram’lı konserden, işçilerle kurduğumuz, oyunu birlikte yazdığımız işçi tiyatrosuna, birlikte oluşturduğumuz, kitapları hat boyu evlere ulaştıran geniş kütüphane ve yerinde durmayan sendika faaliyetlerine kadar paylaşmışlardı.
Hayatımın en umutlu günleri olmalıydı.
Birlikte hayal, umut ve mücadele paylaştığımız, emeklerimizi harmanladığımız işçilerin çocukları şimdi Demiryolu İşçisi olarak, bu haksız-adaletsiz dünyada (yine) hak arıyordu…
Nostalji, hatıralar çok hoştu ama sanki onlar babalarından da daha yorgundu!
Mevsim başka mevsim olmalıydı.
Bu vesileyle, Ankara Garı Katliamı’nda öldürülenleri, orada öldürülen demiryolu işçilerini de anmış olalım; demiryolu işçisi, sendikacı Ali Taşçı’yı uğurlamış oğlu Artun’un yanında ve eşi Emel Kitapçı’nın cenazedeki sözleriyle:
“Vicdanımızla, aklımızla dimdik ayaktayız. Bu ülkeye barış da özgürlük de gelecek.”
İşte bu nostalji değil, inadına umuttur!