Tüyü bitmemiş Seyhan Tüysüz yaşıyor mu yaşamıyor mu?
Devletin resmi ajansının geçtiği “kesin” haberi devletin resmi temsilcileri, hem de en üst düzeyden, “resmi ve kesin olmayan haber” olarak titizlikle araştırıyor ve “teyit edilmeye muhtaç şekilde” araştırdıklarını da hepimizle paylaşıyor:
“Bahoz Erdal öldürüldü mü öldürülmedi mi… Yaşıyor mu yaşamıyor mu?”
***
Bu araştırma sürerken “Er Osman Er yaşıyor mu yaşamıyor mu” diye sormuyorlar mesela. Çünkü 21 yaşındaki Er Osman Er, bombalı saldırıda “şehit” düşmüş, yaşamıyor. Kesin. Teyit edilmiş!
Misal, “Seyhan Tüysüz yaşıyor mu yaşamıyor mu” diye sormuyorlar. Çünkü 6 aylık “tüyü bitmemiş” Seyhan da ailesinin cezaevine bayram ziyareti sonrasında açılan ateşte otomobil içinde ölmüş, yaşamıyor. Kesin. Teyit edilmiş!
“Sinan Akdemir yaşıyor mu yaşamıyor mu” diye sormuyorlar. Çünkü eşi 4 aylık hamile olan 27 yaşındaki polis Sinan Aydemir otogarda arama yapmak isterken emekli bir uzman çavuşun 17 yaşındaki oğlu tarafından iki polisle birlikte öldürülmüş, yaşamıyor. Kesin. Teyit edilmiş!
“Halime Ersoy yaşıyor mu yaşamıyor mu” diye sormuyorlar. Çünkü 3 yaşındaki Halime, mevsimlik tarım işçisi ailesi kayısı bahçesinde çalışırken boştaki kablodan elektrik akımına kapılarak ölmüş; yaşamıyor. Kesin. Teyit edilmiş!
“Mustafa Altınel yaşıyor mu yaşamıyor mu” diye sormuyorlar. Çünkü birkaç ay sonra, ertelediği düğününü yapacak olan 24 yaşındaki Uzman Çavuş Mustafa Altınel tuzaklanmış patlayıcıyla “şehit” oldu, yaşamıyor. Kesin. Teyit edilmiş!
“Er Soner Süylü yaşıyor mu…” diye sormuyorlar. Çünkü 19 yaşındaki karısı Zehra bir ay sonra bebeklerini doğuracak ama 20 yaşındaki Er Soner “terör değil, kaza kurşunu ile” can vermiş; yaşamıyor. Kesin. Teyit edilmiş!
“Yavuz Selim Alparslan yaşıyor mu yaşamıyor mu” diye sormuyorlar. Çünkü 2 yaşındaki Yavuz Selim bayram kazalarında her yaştan 129 kişiyle birlikte yolda can vermiş; yaşamıyor. Kesin. Teyit edilmiş!
“Hurşit Külter yaşıyor mu yaşamıyor mu” diye de sormuyorlar. Çünkü 27 Mayıs’ta gözaltına alınmış Külter o günden beri kayıp. “Yaşıyor mu yaşamıyor mu” bilgi yok, teyit edilmemiş. Devlet o soruyu ne soruyor, ne cevaplıyor.
***
Yüzlerce “şehit”ini “baba ocağına ateş düştü” haberleri ve hızlı törenlerle uğurlayıp o sıvasız hanelerin yolunu unutan, Işid katliamında, iş katliamlarında, terörle mücadele kentlerinin enkazında, yollarda, “elim kazalarda”, “katili erkek, maktulü kadın cinayetler”de yüzlerce, binlerce insanı, çocukları yok olan bir memlekette…
En üst düzey devlet yetkililerinin “Öldü mü ölmedi mi… Öldürüldü mü öldürülmedi mi… Yaşıyor mu yaşamıyor mu” diye “Bahoz Erdal” araştırması yapması, teyit araması, bu araştırmayı bizlerle paylaşması büyük titizlik hakikaten.
Teyit edilmiş, kesin, “yaşıyor mu yaşamıyor mu” diye dert etmemizi bile gerektirmeyen, isimlerini bile bilmediğimiz, anmadığımız, unuttuğumuz o kadar çok ölümüz, ölümümüz var ki…
Teyit edilmemiş her şey devlette bir araştırma, merak, bilgilenme ve bilgilendirme arzusu uyandırıyor.
Dört yanı “vakitsiz ölümler”le, taze mezarlarla dolup taşan bir ülkede, teyit edilmiş kesin bilgi önemlidir!
HİÇ ÖYLE BİR HİS OLUYOR MU?
“24 saatte 10 şehit” neredeyse standart bir başlık olmuş, şubat, nisan ve şimdi “ölü haberler”in üzerine toprak gibi atılıyor. Bir yıl kadar önce barışa teğet bir yerlerde dolaşan ülkede. “Acılı şehit haneleri ve şehit cenazeleri”nde devlet sivil ve askeri erkânla hazır oluyor.
Mesela “Şehit Uzman Çavuş”un cenazesinde, vali, kaymakam ve acıyı elbette içten paylaşan bir general.
Ancak o da, başkaları da hiç düşünüyor mu, “Şu tabutta yatan ve şehit diye kutsadığımız insanı, gözyaşıyla uğurladığımızı, sağlığında bir orduevine dahi sokmuyoruz, helamızı dahi ayırıyoruz, çoluk çocuğunu, anasını, babasını dahi aramızda görmek istemiyoruz, siz kölesiniz diye aşağılıyoruz” diye.
Hiç böyle bir utanma hissi oluyor mudur?
Bilemiyorum, nasıl olmaz diye düşünüyorum…
Olsa olurdu işte!
Öyle bir yüz görürdük, kızaran; kopkoyu yüzsüzlükler yerine.