Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ama öyle olmuyor.

        Çünkü önce düğün sahibine, sonra katillere, derken cenazeye, tabii esas kendi pozisyonumuza bakıyoruz.

        “Toz konduramadıklarımız” var; “ölüme müstahak” saydıklarımız da.

        Şimdi cümleleri “biz”li kuruyorum ama tabii ki “hepimiz” o “biz” değiliz.

        Vicdanı, yüreği, sesi, öfkesi tüm mağdurlar, tüm mazlumlar, tüm ölü çocuklar için ayakta olanlar da var; ayıklaya ayıklaya, mazlumdan mazlum, zalimden zalim ayıran da.

        Uzun bir dönem, ki hâlâ öyle, “Sivas Katliamı”nı kınayana, “Başbağlar’ı da kınasan ya” denirdi.

        Bu yanlış değil.

        Nitekim bir kısmımız her ikisini de ayırmamayı öğrendi. Yahut içinden zaten öyle geliyordu.

        Lakin “Başbağlar’ı da kınasana” diyenlerin ciddi bölümünün Sivas’ı, Maraş’ı, Çorum’u kınadığını asla duymadık!

        Sivas’ı kınayıp Başbağlar’ı aklına getirmeyen de çoktu elbet!

        ***

        Öyle kadim, öyle vahşi, öyle merhametsiz bir yarılmamız var ki...

        Türk çocukları, Kürt çocukları, Sünni ya da Alevi çocukları, Suriyeli çocuklar, işte kim olursa olsun, kimden olursa olsun, o uçuruma fırlatıyoruz.

        Sur’daki çocukların, polis merkezinden çocukların cenazesini yeni kaldırmıştık ki...

        Deprem, yangın gibi “doğal” felaketler ile tarihin eski kıyamları, kırımları dışında, galiba bu toprakların “En Büyük Çocuk Katliamı” Gaziantep’teki düğünden paramparça cenazelerden müteşekkil kaderimize yazıldı.

        “Alınyazısı” sayabilirsiniz; ben daha ziyade “alnımızda hep kalacak kanlı yazı” manasını tercih ettim.

        Çocuk canlı bombanın kendini ve onca çocuğu paramparça cansız koyan katliamı!

        ***

        Tabii ki katil kimse, suçlu odur; “Hırsızın hiç mi suçu yok” diye sormaya mahal yok.

        Ama bir memleket, devletten millete, böyle çok “ölüm, terör, terörist, katliam” üretmiş ve üretiyorsa; hükümet ne için, Meclis ne için?

        Yani her şey doğru yapıldı da mı böyle oldu?

        “Terör, terörist” tüm politikalardan, tüm devlet-siyaset- hükümet yanlışlarından tamamen bağımsız şekilde mi üretiyor kendini?

        Uzak tarihten veya yakın tarihten tamamen kopuk, apayrı bir sürecin ürünü mü?

        Bir diyorsunuz ki “O terörist şu teröristten daha tehlikeli”, sonra diyorsunuz ki “Bunların hepsi bir”; derken iş hele IŞİD oldu mu, asla tek başına kınanamıyor; ille “ortak terör, kolektif eylem, hepsi bir arada, kökü dışarıda” gibi bir resmi tespit geliyor.

        Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, “Her şey Suriye politikası yüzünden” derken neyi kastediyor o zaman?

        ***

        Şu anda “3 terör örgütü”, hatta “PYD en tehlikelisi” dendiğinde dört olan sayı karşısında devletin, iktidarın tavrı ne olmuş?

        Milat denen 17-25 Aralık’a kadar iktidarın ortağı olmuş; ondan sonra da 15 Temmuz’a kadar, şimdi “terör örgütü”yle suçlanan binlerce general, subay, hâkim, savcı, polis ile devletin parçası olmuş bir “örgüt” var bir yanda.

        Genelkurmay Adli Müşaviri daha önce görevden alınmış, sonra “darbe sorumlusu” olmuş mesela; yerine tayin edilen de “darbeci” diye alınıyor. Onun yerine gelen 3. kişi de, hem de 15 Temmuz’da terfi ettirilip tayin edildikten sonra aynı şüpheyle alınmış.

        Bu şaşkın tayin-terfilerin daha büyüğünü al, Suriye politikası yap, Rusya politikası yap!

        Önce kankan, sonra kanlın olan Suriye rejimi şimdi Rusya ile dostluğun bonusu olarak belki yine “makbul” olacak; zaten PYD’yi bombalayarak jest yapıyor.

        “Terörle mücadele”, yok “çözüm-barış”, yok “terörün beli kazınacak”...

        PYD eskortluğunda Süleyman Şah Türbesi’nin vatan toprağını IŞİD’e bırakan, Şah’ı da PYD-YPG’ye emanet eden müthiş harekât; IŞİD’e karşı ABD PYD’ye yardım etsin diye İncirlik; K.Iraklı Peşmergeler IŞİD’e karşı PYD’ye yardım etsin diye Türkiye’den geçiş... Sonra “PYD çok terörist” politikası!

        “Kobani’nin düşmesi”ni tahmin ederken, “kim düşürecek” sorusunun tek cevabının ancak IŞİD olabildiği ama Kobani’nin düşmediği dönem.

        Kobani’nin IŞİD tarafından Suruç’a taşınması...

        PKK’nın da Sur’a taşıması...

        Suruç’ta IŞİD bombası patlamışken, “çözüm süreci” nin bitirilmesi...

        Ceylanpınar’da iki polisin evde katledilmesiyle bu bitişin tescili... 15 Temmuz’dan sonra Ceylanpınar vakasının da bazen FETÖ’ye bağlanması, hem de Meclis’te görüşülmesinin reddi...

        “Kürt koridoru”nu önlemek için tüm Rusya, Suriye, İran politikalarının değişmesi...

        Bu arada, adı konmadan “S.Arabistan politikası”nın da revizyonu; “darbede Körfez parmağı” açıkça telaffuz edilmese de, derin şüphe!

        Türkiye’yi Suriye’ye ittiren ABD, İngiltere, özellikle S.Arabistan’dan derin şüphe!

        ***

        Sonra bakıyoruz; 4 yaşında Muhammed, 4 yaşında Gurbet, 7’sinde Hüsam, 9’unda Büşra, Nisa, 10 yaşında Nergiz, 11 yaşında Fatma... En az 29 çocuk!

        Daha nasıl anlayabiliriz, düğün kimin olursa olsun, bu cenazelerin hepimizin olduğunu!

        Daha nasıl anlayabiliriz, terörist kim olursa olsun, kesif siyasi-idari-iradi yanlışların da olduğunu!

        Diğer Yazılar