Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)

        Başbakan 1994’te Şırnak’ta şehit Astsubay Serhat Gençer’in son mektubunu okudu.

        Başta, babası astsubay olan Bülent Arınç; AKP’liler ağladı.

        Madem herkes duygusal; ben size binlerce astsubay, uzman, er mektubu arz edeyim!

        ***

        Gençer, sanırım 21’indeydi.

        Başbakan o mektubu yayan TV canlandırmasını izlesin; 21 yaşında orada komutanlık ifa ettiğini anlayacak.

        Soracaklar mı, anormal orduevleri, tesisler yapılırken; derme çatma Aktütün’de, Dağlıca’da neden 21’inde astsubaylar komutandı; yaşları kadar erlere?

        Neden, ölümle burun buruna komutan bile yapılan uzmanlar, bir çay içimlik dahi orduevine alınmaz; neden bir uzman çocuğu askeri kampa alınmayınca dikenli tellere yapışıp elektrikle can verir, diye.

        ***

        Samimi gözyaşlarını sorgulamam. Saygı duyarım.

        Ama ağlamak istiyorsanız, okuyup ağlayacak, ağlatacak mektup çok.

        Ama anlamak istiyorsanız, okuyup anlayacak, anlatacak mektup da çok.

        Siz ağlamak, ağlatmak mı istiyorsunuz; anlamaktan ziyade?

        Çünkü 21 yaşındaki o astsubayın “şehit” oluşundan 18 yıl geçti; o gün “30 bin evladımız” denen toplam ölü sayısı 50 bini buldu.

        Bu yuvarlak sayının “şehitler” ile “ölü ele geçirilen, etkisiz hale getirilenler”toplamı olduğunu biliyorsunuz.

        O ağlatan mektup üstünden 18 yıl geçti.

        Ölüm emrettiğiniz nice astsubay ve uzman da, kimi yine ölmeden önce sizlere çok sayıda mektup yolladı.

        Durumlarını, hallerini, halsizliklerini anlattı.

        Ne oldu?

        O mektuplar, siz okumadan, komutanlarına kadar gitti.

        Bir haksızlıktan yakınmışsa, şikayetçi olmuşsa, bir de ceza, bir de oda hapsi, bir de kovulma tehdidi aldı!

        ***

        Ne oldu 18 yılda?

        Ancak bugün uzman jandarmaya biraz özlük hakkı, astsubaya azıcık 1’in 4’ü; az kıpırdanma; ama “paşa asaleti” yine “yasa adaleti”nden, öyle sadece rütbe hiyerarşisiyle değil, insanlık derecesi olarak da üstün!

        AİHM’in mahkum ettiği iki dudak arası yargısız hapis, insan haklarına aykırı aşağılama berdevam!

        Bakın, daha yeni, Silvan. Dayanamayıp artık, üsteğmene soruyor iki uzman: “Bize neden küfrediyorsunuz?”

        Birine sille tokat dayak; diğeri yaka paça komutan odasına. Alay komutanı heyet emri vermiş. Heyet? Hepsi subay.

        Diyelim şikayetçi, uzmanlar. Üste küçük ceza; onlara ise üste hakaretten yargılama. Ceza fazla çıkarsa, mümkünü yok, atılacaklar.

        Şehit olsa ağlarsınız belki; ama şahitlikleri böyle kıymetsiz işte; onlara biçilen insanlık gibi!

        ***

        Gençer de şehit düşmese, tekrar tekrar Şark hizmetinde olacaktı.

        Belki 42 yaşına varacaktı. O yaşta bir astsubay, Atakan Temoğlu da birkaç yıl önce aynı Şırnak’ta kafasına sıkıp öldü.

        Duydunuz mu, bir mektubunu okudunuz mu? Neden diye ağladınız mı?

        Ağlamak istiyorsanız, Uzman Caner Kesimal’ın mektubunu da okuyun. Hasta diye yargısız oda hapsine atılmış, oradan da şehit olmaya gitmişti.

        Size ağlamak serbest de, “şehit”in cenazede ağlayan uzman arkadaşını azarladı komutan, “Beğenmiyorsan gidersin” diye!

        40 yaşında, bir çocuk babası, İşletme mezunu, Tekirdağ Askerlik Dairesi sivil memuru Mustafa Bozdağ’ın neden intihar ettiğini de okuyun; bir ağlayın!

        Yine 21’inde Astsubay Sercan Akbunar’ın Adana’dan son telefonunu bir dinleyin.

        Teftişte komutan hakareti yüzünden intihar mı etmişti hakikaten, yoksa ailenin kuşkusunun cevapsızlığı mıydı hakikati gizleyen?

        Diskoda işkenceyle öldürülen Uğur’lar, arkadaş mermisiyle canı alınan Sevag’lar, silahını beynine vuran çocuklar da var.

        Ağlamak istiyorsanız, ağlayın…

        Ama bir de düşünüp anlayın!

        ***

        Sayın Başbakan;

        Alın size elden bir mektup daha.

        Zaten bir ilköğretim öğrencisi size yazdı; yüzlercesiyle, (emekli) dernekleri Emuzder kanalıyla yolda:

        Başbakan Amca,

        Babam Uzman Çavuş. Arkadaşlarım lojmanda havuza gidiyor. Babam izin vermiyor. Boğulursun, ben sensiz ne yaparım diyor. Biliyorum, babam söylemiyor ama bizi almıyorlarmış.”

        ***

        Bir devletin vicdanı, biraz da, ölmeye ve gömmeye koşturduğu insanları yaşatmak, insanca yaşatmak için ne yaptığına dairdir.

        Ağlamak insan içindir…

        Anlamak, insanlık içindir!

        Diğer Yazılar

        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.