Baskı yapınız… Darbe yapınız!
Maalesef Kılıçdaroğlu yine erken ve yanlış bir teşhis ya da tespit yaptı.
Dediğinin aksine…
Hilmi Özkök’ün ifadesiyle Ergenekon davası çökmedi!
Balyoz vesaire de çökmedi!
Darbe hesapları yapıldığı, askeri ve sivil mühendisleri bulunduğu…
Belki ayrı bir koldan kimi zevatın da kanlı işlere bulaştığı gibi iddialar çökmedi!
***
Çöken; uzan dava ve uzun tutuklulukla haksızlık dolu hukuk sistemi.
Ciddi iddia ile yamamayı, sahte, düzmece belge ve bilgileri birbirine boca eden, çorba eden iddianameler.
Yaş ile kuruyu ayırt edemeyen, delil karatma, kaçma gibi gerekçeleri herkese zincir gibi bağlayıp rehin alan “henüz nihai yargısız ama önyargılı” infaz sistemi.
Adını “askeri casusluk” gibi büyük koyup ve insanları koyu karartıp tükenen davalar.
***
Yoksa darbe iddiası ve buna dair kimi planlar da; Jitem’den başka derinliklere, nice kanlı tezgâh da çok ciddi.
Ve bence…
“İfadesiyle dava çöktü” denen E. Org., devrin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, (muhtemelen) bütün bu süreci başlatan kişi!
***
İki hatta belki de üç Özkök var. (Üçü de Hilmi).
Biri, kamuoyu önünde silah arkadaşlarını kollayan.
Diğeri, ifadelerinde biraz sert deterjan, biraz da yumuşatıcı kullanan.
Üçüncüsü de, (bence) darbe belgelerini, bilgilerini (ciddiye almayan değil) ciddiye alıp bir zaman sonra davalar zincirinin başlamasına sebep olan.
“Üçüncü Özkök”, belki bir dönem sonra, biraz Aytaç Yalman bile olmuş olabilir!
***
Meseleyi sadece devrin kimi generalinin “hükümete karşı” tavırlarıyla, kimi plan yahut hevesleriyle çözemezsiniz.
Bir anahtar da birbirlerine karşı konuşlanmaları.
Nitekim Özkök, “hakkımda büyük yıpratma kampanyası vardı” diyor mahkemede.
Yalman, ki bence “Ayışığı” kodu onun klasik müzik aşkına atıftı; “en sert komutan” iken, bir süre sonra, muhtemelen “hakkındaki çeşitli kayıtlar”ın yarattığı hayal kırıklığını yaşadı.
Büyükanıt vakasını biliyorsunuz zaten.
“Silah arkadaşları”nın, kimi Ergenekon, Balyoz sanığı komutanların kendileri hakkındaki dosyalarının yarattığı hayal kırıklığı (yine bence) bu üç ismin tavrını belirledi.
Onları demokrasiye bağladı!
Çünkü o kayıtlar sadece “ordu malı, jandarma bölgesi” olmakla kalmamış, istihbarat denizinden hükümet karasularına da vurmuştu!
***
Özkök diyor ki, “Wolfowitz, 1 Mart Tezkeresi’nin geçmesi için hükümete baskı yapmamızı istedi.”
Ülkenizin aktörlerini tanımak için kilittir. Baskı yapan özkökleri bilmek için de.
Wolfowitz’in; “Türkiye dostu, İsrail (Likud) kankası” ABD Savunma Bakan Yardımcısı, Afganistan ve Irak işgallerinin ve işgal bahanesi yalanların müteahhidi; Türkiye’de kimlerin dostu olduğunu hatırlarsanız!
Bu cümle, o gün iktidarın neden fiilen ikiye bölündüğünü anlamak, darbelerin nasıl ve kimlerin teşvikiyle hazır tutulduğunu görebilmek; iş dünyası ve en önemlisi medyada kimlerin “Baskı Basını” olduğunu unutmamak açısından kilittir.
Bugünü kavramak için de.
***
Öncesinden ve o günden bugüne bu mevzularda ne çok yazmışım.
Yazılar çöpe gitse bile…
Horlayarak uyuduğu sanılan Tarih ara ara hortluyor işte!
İş makinesi!
Bir “iş dünyası” düşünün; sadece temmuzda 110 işçi yutmuş.
“Normalde” aylık ortalama 60 işçiydi; mevsimlik işçiler de yollara çıktı ve yollara döküldü!
O kamyondan, şu römorktan, beriki minibüsten, filanca yaylada, aha bu yolda!
Bir kısmı hem trafik kazası, hem iş kazası.
Yoksul işçileri pek umursamayanların “İş makinesi” katliamını biraz anlaması için adeta…
“İş makinesi” de bizatihi iş makinesi halinde TIR’a yüklendi; serbest piyasa ya, öylece serbest bırakıldı. Ve iş kazası ile trafik kazası; bir ailenin üç kuşağına çullandı.
3 yaşında Yağmur, 8’inde Tuğçe; gencecik anne, baba, teyze, babaanne.
Devlet çiftliğinde koyun sağsınlar diye kamyon kasasına doldurulup dereye dökülen, süt kokulu minik elleri hayata tutunamayan onca Hatice, Fatma, Hicran gibi!