Kan hanelerin nar taneleri!
Çok sayıda kişi artık aynı soruyu sormaya başladı:
Neden bütün şehitler hep aynı haneden çıkıyor?
Bakmayın tören heyetine:
Bakanı da görürsünüz, paşayı da, valiyi de.
Sonra, ağır çekim, dondurulmuş an çözülür; hayat devam eder.
Onlar çıkar zirveye…
Alttaki davet edilir yerini, haddini, hanesini bilmeye.
NEDEN HEP AYNI HANEDEN?
4 bin kişinin kan vermeye koşması elbet içten ötesidir.
Neden 40 bin değil diye sorabilirsiniz?
Neden 400 bin kişinin, kanın durması için koşmadığını da merak edebilirsiniz?
Neden 4 milyon kişinin yoksulluğun birer tabuta sığdırılmasına karşı çıkmadığını…
Neden 40 milyon kişinin, tabutu kutsanan yoksul çocukların hayatlarının kıymet bulması için tek yürek olmadığını da!
NEDEN HEP AYNI HANEDEN?
Bütün Türkiye şehit uzman çavuş Yıldırım’ın cenazesindeki görüntüye, babasının ayağındaki yırtık ayakkabılara kilitlenmiş.
Babayı ayırt edebilmek için, gömleğine kağıt asmışlar: Şehit babası!
Türkiyem’in böyle duygulu, merhametli bir yanı var.
Sonra, görüntü değişince, kakarakikiri bir şeye kilitleniyor yahut kilitlendiği yırtık pabuçtan fırlayıp merhametten ziyade nefrete koşturabiliyor.
Hepsi insan hali!
Ama “insanlık hali” aynı sorusuyla duruyor:
Neden bütün bu çocuklar aynı haneden çıkıyor?
NEDEN HEP AYNI HANEDEN?
Foça şehidi, iki çocuk babası Özkan Ateşli’nin hanesine bakarsan, İstanbul.
Hangi İstanbul?
Esenyurt’ta Şehitler Parkı’nın hemen yanı, gecekondu.
Esenyurt neresi?
Dörtnala gelip de Uzak Anadolu’dan, bir köle gibi boyunlarını esarete, işsizliğe, AVM inşaatında naylon çadırda alev alev ölüme uzattıkları yurt!
Çok kibirlilerin, kokusuyla, teriyle, oyuyla, bir çuval kömüre satılmışlıkla aşağıladıklarından olmalı.
Onların iktidarını kapan Neo-kibirlilerin, kızınca anasıyla birlikte azarladıklarından.
O da yetmemiş olmalı ki, inancı üstüne de, ölmüşken bile baskı.
Devlet cenazene de buyuruyor!
Sar bayrağı tabut üstüne; herkesin elinin kiri, dilinin kibri temizlensin!
NEDEN HEP AYNI HANEDEN?
Birol Çavuş’u da unutmayın diye yazıyorum ara ara.
Hani, sıvasız bir hanede, engelli kardeşiyle yaşayan annesi elektrik faturasını ödeyememiş; Birol askerde ölmeye yatmışken hanenin, Birol dışındaki tek ışığı kesilmişti.
Tabutu gelince haneye; koşturup elektriği açtılar, astıkları bayrağın gölgesinde.
Evlat sönmüş ampul yanmıştı.
O zaman da çok duygulanmıştık hep birlik.
Sonra?
Ne kaynıyor tencerede, hangi kör ışık titriyor pencerede, şehitlik kaç para etti, merak bile etmedik.
Çünkü nar tanesi onlar; kestin mi, kan kırmızı, binlerce nar, dağın her köşesinde on binlerce tanesi var.
Çokbilmişlik, “çok ölmüşlük”ün hanesinden pek anlamaz. Ona tanesi gerek!
NEDEN HEP AYNI HANEDEN?
Şimdi name düzenlerin kimisi, bu çocukları aşağılayan beyanname müellifleri.
Ya asansörde ter kokusuna, ya göbeğini kaşımasına, ya bidon kafasına, ya Başbakan’ın yolunu kesmesine, ya komutan karşısında yeterince eğilmemesine, yaka düğmesinin düşmesine, emret diye bağrışının azıcık cılız çıkmasına, dikenli telle, “ter”örgüyle çevrili sahil kampının kapısını çalmasına, içine ter akıttığı AVM’de bile bir tur atmasına, en siyasi faaliyeti açlık ise bir çuval pirinçle de oy vermesine veryansın etti!
Ama ülkenin hakikati bu Kamil:
Sıvasız hanelerin yoksul çocukları, bir ötekinin sureti, bir ötekinin nar kardeşi oldukları halde…
Et ve tırnak da değil…
Hepsi esasında sadece sivrildi mi, keskinleşti mi kesilen tırnak oldukları halde…
Kiminin etlisi, sütlüsü için birbirlerine batacaklar.
Nar kardeşler birbirlerini kanatacaklar!
NEDEN HEP AYNI HANEDEN?
Bütün savaşların, kimlik çatışmalarının, kıyımların, kıyamların kitlesi bir ötekine nefretle doldurulan, birbirinin pususu, puslu havası “aynı hanelerin, aynı tanelerin çocukları”ı değil mi zaten?
Az durun be nar taneleri!
Kanayıp düşmeyin artık!