
Dağın altından haberler
Emrah Bayram 14 yaşında “PKK’ya katıldı”!
İster zorla, ister gönüllü… sonuçta, evrensel hukuka aykırı bir “çocuk asker” yapıldı.
İki ateş ortası, işin bir yanı buydu.
“PKK’ya katılımı”nın 34’üncü günü, bir operasyonda, korktuğu için elma bahçesinde ağaç altında saklanırken yakalandı.
Savcı ifadesini “Suça bulaşmış çocuk” olarak aldı.
Ama dağın bir yanında çocuklar “asker” yapılırken, bir yanında da “büyütülüyor”du ya…
Emrah’ın yaşı yetmedi; devlet dişine de baktı ve dedi ki, bu “Çocuk değildir; 20’sine gelmiştir.”
Böylece, dağın bir yanının “asker” yaptığı çocuktan, dağın bir yanı da “ömür boyu” mahkum çıkardı.
Şimdi, Emrah’ın soyadı Bayram olsa ne olur, Kurban olsa ne olur!
İşin bir özeti de budur.
***
Erol Erdi, iki yıl önce babasını kaybetti. Askerliğini yaptı, kısa süre önce uzman erbaş eğitimine katıldı. 1.5 ay önce Şemdinli’ye yollandı.
Her şey çok hızı oluyor ve ölüyor ya…
Balıkesir Büyekyenice’ye de hızla “şehitlik” haberi geldi.
Size o haberle aynı anda yola çıkan bir mektubu aktarayım.
Yazan, Erdi’nin de umut bağladığı, (Emekli uzman çavuşlar derneği) Emuzder’in başkanı Esef Merdoğlu:
“Size bu yazıyı kaleme aldığım sırada iki uzman kardeşimiz daha şehit oldu. İkisi de bekar, gencecikti. Sizinle dertleşir gibi yazayım dedim. Yayınlamanızda hiç sakınca yok. Ola ki bizden başkalarının da vicdanı sızlar. Benim ve tüm arkadaşlarımızın, şehit olanların da içten selam, saygı ve sevgilerimizle. (Emin olun, şehit dolaplarında da yazılarınızın kupürleri çıkıyor.)
Şehit kardeşlerimizin isimleri derneğimizin banka ekstrelerinde karşımda. Hakları alınabilsin, duyurulabilsin diye, maaşlarından Emuzder’e bağış göndermişler. Onları toprağa veriyoruz, geliyoruz, maaş hesaplarına verdikleri talimatlar hala gerçekleşiyor.
Bir başkası telefon açıyor: Çocuğum doğdu, izin vermiyorlar. Mahkemeye gitmek istiyorum, yardımcı olun, diyor.
Bir başkası, “Töröristle savaşıyoruz, birliğimize dönüyoruz, komutanımız diyor ki, Kimseyi zorla getirmedik, beğenmeyen …tir olup gitsin! Dayanacak halim kalmadı.”
O sıra yine telefon; “şehidimiz var başkan” diye.
Diğer telefondakiler soruyor, kimlermiş, diye. İsimleri öğrenip sayıyorum; önce vatan sağ olsun diyorlar, sonra kursta birlikteydik, çok neşeli insandı deyip susuyorlar.
GATA’ya gidiyorum; iki ayağı olmayan “gazi” diyor ki, “Başkanım, iyileşmezsem ordudan atarlar mı beni?”.
“Artık gazisin; çalışan uzmanın maaşını alacaksın” diyorum. Ama boğazın düğümleniyor. Vatana iki bacağını vermiş, ama kimse ona hakkını bildirmemiş, sadece “90 gün istirahat alırsan, atılırsın” kuralı var aklında.
Derneğe dönüyorum: Ellerinde doktor raporları, atılma belgeleriyle bekleyenler. Gelemeyenin eşi, babası, bacısı:
“Ağbim 8.5 aydır psikolojik tedavide.” Bomboş bakan, ellerini hep sallayan, bir gülüp ağlayan adamı gösteriyor: İlişiğini kestiler, iki çocuğu var. Eşi asgari ücretli, çalışıyor, gelemedi.” Doktor subay hala istirahat veriyormuş; oysa o işsiz. Doktoru arıyorum, “Yönetmelikte bu hastalıkta bir yıl takip yazıyor, Daha önce karar veremem. Belki iyileşecek” diyor. Ama atılmış.
Size yazarken telefon çaldı: 1986, Samsun Ladik, Ersan Sancığ. 1987, Mersin Anamur, Hakan Balta.
Sabah saatleritelefonda bekletip yatıştırdığım arkadaşların arasındaydılar. Şimdi buz gibi morga varmak üzereler.
Ey Başbakanımız, bakanlarımız; hepsi sizden gelecek küçük bir haberi beklerken şehit oldu. Onlar şehit düşerken bunları yazmaya utanıyorum ama üzerimizde şehit olanların da vebali var, vasiyeti var.”
***
“Vicdanıyla” askerlik yapmayı reddeden İnan Suver (yine) tutuklandı.
Çünkü Afyon’da 25 can alan patlamanın da sorumlusu oydu, Uludere’de 34 can alan bombardımanın da, askerde intihar eden ya da öyle sanılan onca çocuğun da…
30 yıldır bitmeyen bir felaketin de sorumlusu oydu!