Bir hakaret, iki karar!
Aktaracağım olay, sivil-asker herkes için bir “içtihat”.
Özellikle; sivil ya da asker, amirinin, komutanının, müdürünün, şefinin, patronunun hakaretlerine maruz kalan, “mobbing”in maddi-manevi şiddetinin çarptığı, sesi bastırılmış yahut hakkını aramakta zorluk çeken herkes için “rehber”.
Ama özellikle…
Yargı işlevi ve adalet arayışı da rütbeye, hiyerarşiye göre düzenlenmiş “askeri mahkemeler” açısından. (Tabii, sivil yargı da böyle emir-komutaya girdiğinde bir şey fark etmiyor!)
***
Bu yılın başları.
Bir askeri birlikte albay, astsubaya “Sen ne bok yemeye geldin buraya; ..tir” der.
Astsubayın “komutan” olduğu tüm erat önünde!
Dava, “Herkesin önünde küçük düşürmek, hakaret ve küfürle rencide etmek, onuru ve amirlik nüfuzunu kırmak, iç dünyasında depresyona sebep olarak mesleğinden soğutmak, kişisel haklarına tecavüz etmek” suçlamalarıyla açılır.
Savunma, “Davacının görevini iyi yapmaması nedeniyle albayın bir daha böyle hatanın olmaması için sinirlenerek kızgınlıkla davacıyı uyardığı, serzenişinin kişiye değil olaya yönelik olduğu, ikaz ettiğini, ama küfür ve hakaret olmadığını” belirtir.
Mahkeme şuna karar verir:
“S… giit” demek suretiyle astına hakaret ve disiplin suçu işlediğinden bahisle Askeri Mahkemede açılan davanın sanığın iki gün müddetle göz hapsi ile cezalandırılmasına karar verilerek, verilen kararın ertelenmesine dair karar verildiği görülmüştür.
Davacının astsubay olduğu, 2.700 TL maaş aldığı, başkaca gelirinin bulunmadığı, aylık 475 TL kira ödediği, 3 çocuğunun bulunduğu, ikisinin ilköğretim öğrencisi oldukları; davalının kurmay yarbaşkanlığı uzman lider eğitici olarak görev yaptığı, kendisinin 4.565 TL, emekli eşinin 1005 TL gelirinin olduğu, evlerinin kendilerine ait olduğu görülmüştür.
Asta karşı sinkaflı küfürler etmek eyleminin, ‘Hizmete ve askerliğe dair kusur ve hatalardan dolayı tenkit ve muanaze etmesi hakaret sayılmaz’ şeklindeki Askeri Caza Kanunu maddesinde değerlendirilemeyeceği…
7.500 TL manevi tazminatın davalıdan alınıp davacıya verilmesi.
***
Özetlersek, Askeri Mahkeme de “küfür ve hakaret”i disiplin suçu sayıp ceza veriyor:
Sadece iki gün göz hapsi (oda da değil). Bir de onu erteliyor!
Sonra sivil mahkeme yukarıdaki kararı veriyor:
Bu tenkit filan değil, hakaret ve küfürdür!
***
Sanmayın ki bu hak arayışı çok yaygın.
Tamam, eskiye göre daha çok hakkını arıyor insanlar.
Yine de, emir-komuta korkusu, işsizlik endişesi; çoğu zaman sessizliğe, bunalıma, içini kavuran, çocuklarına karşı mahçup kılan sürekli şiddete dönüşüyor.
Şikayet etmeye kalkan, yeni cezalar, baskılar altında buluyor kendini.
Çünkü…
Düzen, askerde de sivilde de, gücün, muktedirin, şımarık kudretin, aşağılamanın korunduğu bir çarkla dönüyor.
Askeriyede, uzmanları “Hepiniz ..tsünüz, kölesiniz” diye aşağılayan terfi ediyor…
Sivilde, çalışanlara sürekli hakaret eden, kadın çalışanlara en ağır küfürleri yağdıran, bu asit yağmurunu şişelerle yurtdışına bile taşıyan ayıplı malları ise Başbakan’ın karşısına “iki büklüm soru kağıdı ve yazıcı” olarak konuşlandırıyorlar.
Onlar zaten utanmaz da, ötekiler de utanmıyor hiç!
Kayıplarım(ız)!
Berkant ile ruhum(uz)daki kadim sesi…
Hobbsbawm ile yıllar boyu aklımıza, vicdanımıza katılmış bir nefesi kaybettim (kaybettik).
Bir de Ergün Arpaçay’ı kaybettim. (Uzaktayım; cenazesine de el veremedim.)
Umarım Milliyet de yeterince hatırlamıştır.
Yıllarca, arı gibi, tam beyefendi, herkese saygı-sevgi dolu bir “yurttan haberler merkezi”ydi.
Basın-medya dünyasının böyle nice emekçisi, sırtlarında nice şöhretin yükünü de taşıdı.
Sonra sanki onlar yükmüş gibi atılıp unutulup sessizce gittiler.
Kendi adıma, işimize kattığı her kelime, her damla alın teri için kalpten teşekkürlerimi yolluyorum kabrine.