Tam mutabakat!
Kıdem tazminatını yutarak “piyasayı rahatlatmak” isteyen, bunu “istihdamı teşvik” olarak sunan “ideoloji” her iktidarca paylaşılıyordu.
Şimdi nasip oldu!
Ne de olsa, “yoksulların haddini bilip zengin şefkatine sığınması” neo-muhafazakâr ideolojinin temel taşı.
Fakat burası Türkiye ya, güzel şeyler de oluyor.
Misal, hükümet, pardon özerk kurul tüketiciyi mıhlayan bankalara rekabet cezaları getirmişti. 10 yıl ekonomiyi ve tüketimi kredi kartlarıyla büyütüp yoksul ve orta hallilerin gazını onların cebindeki faizle aldıktan sonra, şu ara kredi kartlarına da kızıyor ya Başbakan!
Hükümet, genellikle “beyaz sermaye”ye ait, “faiz lobisi” gördüğü bankalara, pardon çalışanlarına da bir “iyilik” yaptı.
Sıkı fazla mesai teftişleriyle…
“Hedef manyağı yapılmış, parlak camlar ardında rehin alınmış” diye epey yazdığım banka personelinin bir hakkını kovaladı:
Anayasa’da yasak angarya usulü fazla mesailerin bedeli!
Bankaları bezdiren, şubeleri gezdiren, banka yönetimlerinin personele “Müfettişe ne denecek” buyruklarına yol açan teftişler sonucu geriye dönük 500 milyon liralık bir yekûn çıkmıştı.
Hele “Gez, Göz, Gezi” dönemi dikkate alınınca, her iki yandaki tarihsel yanılsamayla, “beyaz sermaye bankaları” neredeyse “devrim kankaları” sanılıyordu ya…
İşte o “devrimciler” ile başka bir “devrimci” olan hükümet şimdi mutabakat hattında imiş.
Çalışma Bakanlığı bankaların “sermayeyi eritir” yakınmasını uzun uzun dinledikten sonra…
Sanki içeriden “tam mutabakat” sesi de duyuldu.
Belki beş yıl olmaz da bir yıl olur canım!
Sen yine de bankanla övün, ecir gibi çalış, iktidara güven!
Nice düşmanlığı eriten tam mutabakat budur.
Başbakan’ın “Okyanus ötesi mi ne” dediği “Cemaat”e hitaben de söylediği gibi, “Ne istediniz de vermedik!”
Siz de sevgili bankacılar, geriye dönük fazla mesainizi iyice geriye dönük isteyin, bakalım ne olacak?
“Çok sevdiği” polisi ve askeri bile angarya kölesi görüp kullanan devle, geriye döner de, ne kadar çalışandan yana döner?
Kendi sektöründe öyle fazla mesai filan tanımamakta tam mutabık kıdemli büyük medya ile yandaş denenler böyle bir şeyi nasıl eleştirir?
Kaç ekonomi sayfasında, kaç yazı köşesinde, cumhuriyetçi ve demokrat üstatlar çalışanların insan haklarını, sosyal haklarını yazmaktan usanmaz!
***
Bu da bir “tam mutabakat” hikayesi:
Fotoğraftaki ailenin gülümsemesine bakın.
Sonra oradan, miniğinin kolunu bırakmak istemeyen babayı temelli kaldırın!
Geriye kalana bu kez vicdanınızın gözleriyle bakın.
Evladını sıkı sıkı tutmuş o el yahut muhtemelen onlara sarılmış öteki el, silahı alıp şakağına…
Yücel Çelik, “fotoğrafta gülümseyen asker”, Deniz Elektronik Kıdemli Astsubay neden intihar etmiş olabilir?
İki hafta içinde Kıbrıs’ta Vedat Tanrıverdi, Ankara’da Yılmaz Doğan, Tunceli’de Ferdi Altınsoy, Bartın’da Bülent Aydınöz, Divriği’de Mürsel Kayataş… üçü Deniz, ikisi Kara, biri Jandarma bu altı astsubay neden intihar etmiş olabilir?
Acılı meslektaşlarının deyişiyle, “silah şakağa dayanmadan önce bıçak kemiğe mi dayandı?”
Hükümetin böyle bir merakı var mı?
Genelkurmay’ın var mı?
Ne bileyim, ana muhalefetin, dershanecilerin, tersanecilerin böyle merakı var mı?
Çalışma Bakanı için bu insanlar da çalışan değil mi? Milli Savunma Bakanı’nın aklı, vicdanı kime bağlı?
Başbakan’ın eşine hakarete haklı tepki verenler için, hükümetin çıkardığı Disiplin Kanunu sayesinde her gün hakarete, aşağılamaya, mobbinge daha çok maruz kalan bu insanlar insan, eşleri kadın, çocukları çocuk değil mi?
Çalışan astsubay intiharlarına dikkat çekmek için ancak emekliler “askeri tesis boykotu” yapıyor üç gün. Kim duyarsa.
Çünkü çalışanlar için intihar serbest; haksızlığı dile getirmek yasak; hakkını ararsan hain, suçlu oluyorsun.
Ne oluyorsun o zaman:
Fotoğrafta eşine, çocuğuna sarılıyorsun…
Sonra bir çerçevede öylece asılı kalıyor gülümsemen!