Bağlarsa anam bağlar…
Şimdi bir “operasyon” olmuş ama “oparasyon” değil.
Bila bedel.
Burada kahramanlık destanı yazılıyor; Işid Cephesi daha mütevazı, daha sakin, “dostluk”tan bahsediyor.
46’sı vatandaş, konsolosluğun 49 mevcudunu sağ salim “teslim eden” Işid, ayrıca pek sağ salim olmalarını gözetmeden, yakaladığını pek teslim bile almadan, 49’un yüz katından fazla insanı da Türkiye’ye sürdü.
Ankara’nın hakikaten teslim edilecek hakkı şudur:
49’u da…
O 4900’ü de sağ salim içeri alabilmek!
***
Yoksa “Işid’le nasıl bir bağ var” diye soru soruyu kovalıyor.
Çünkü fotoğrafta görüyorsunuz…
Sizin kurduğunuz bağlar, bir de böyle “bağlar”a sebep.
Bir anne ile çocukları arasında, göbek bağlarıyla başlayıp sımsıkı gönül bağıyla süren bağlılığın ve “bağ”ın bundan açık, bundan sarih, bundan net, bundan çıplak bir hali var mıdır, bilmiyorum…
Ama Ortadoğu, ortasına çocukları katmış, acıya, göçten göçe, topraktan toprağa, Doğu’dan Doğu’ya,doğumdan ölüme sürüklüyor.
Ve sürüklenmesin, sürüklenirken kayıp gitmesin, kopup düşmesin diye evlatları…
Kobanîli bir anne, kucağında en küçük, ötekilerin tutamayacağı elleri boşta kalmasın, bu fırtınada çocuklar sağa sola savrulmasın, gidecekleri menzile birlikte varılsın, ne umutsa birlikte duyulsun, ne korkuysa birlikte korkulsun, nabız nabza atsınlar diye, ellerinden kendine, ellerinden kalbine, ellerinden ruhuna bağlamış çocukları.
Oğlanın göğsündeki Eyfel Kulesi mi?
Ah yıkılmış Babil kulelerinin hayal çocukları.
Uzakta bir yerde, bir tişörtle içine girilmiş bir rüya…
Hemen arkada bağlı elinin kaçmaya çalıştığı bir kâbus.
***
Pekiyi bir anayı bağlayabilir misin?
Doğduğunda parmağına yapıştığın; kucağına, göğsüne sığındın bir anayı, ölümden kaçırırken, tutmayan ayakları, bitkin bedeni, esasında ölüme belki de hazır ama sevdiklerinin parmağına sarılmış son umuduyla, böyle kucaklarsın, böyle sırtlarsın işte.
Bağlayan analar…
Kucaklayan, sırtlayan evlatlar…
Göç yolunda insan üstüne insandan bir kervan…
Ve insani tüm yardımlarımız için elbet herkesi kutlarız ama bu manzarada hiç mi fırça darbeniz yok?
Despotların, zalimlerin, mezalimlerin arasına; silahla, parayla, kayırarak, teşvik ederek, yol vererek, TIR hattı açarak yenilerinin eklenmesinde…
Hiç mi “operasyonunuz” yok!
***
Başbakan, “Etnik, dini, mezhepsel ayrım yapmadan, insani açıdan herkese kapımızı açarız” diyor, ki denecek de budur elbet…
Lakin “Etnik, dini, mezhepsel ayrımla insanları katleden” birileri varsa, onlara da kapatın artık kapınızı.
Bir kapıdan acıları buyur edip…
Bir kapıdan acıya acı katmanın günahı, vebali olmaz mı hiç!
Analar bağlamasın!