Cakarta protestoları ve Endonezya'da kimlik tartışmaları
KUALA LUMPUR (AA) - MEHMET ÖZAY - Endonezya’da eylül ayından beri başkent Cakarta valisi etrafında belirlenen gündem ve tartışmalar canlılığını koruyor. Konu her ne kadar vali odağında şekillense de, verilen tepkiler, bu tepkileri verenlerin siyasi, toplumsal ve dini arka planı, azınlık çoğunluk tartışmaları, meselenin sadece başkent valilik seçimleri dolayımında değil, geniş Endonezya ulusal bağlamının yanı sıra, bölgesel ve bir ölçüde de küresel gelişmeler çerçevesinde değerlendirilmesini gerektiriyor.
Cakarta Valisi Basuki Tjahaja Purnama'nın gündeme taşınmasının başlıca sebebi önümüzdeki şubat ayında yapılacak seçimler. Resmi kampanya dönemi başlamadan önce valinin etnik ve dini kökeninden hareketle bazı grupların, Purnama'nın vali seçilmemesi için İslami referanslarla gündem oluşturma girişimine tanık olundu. Aslında böylesi bir teşebbüs ilk değildi. Çünkü 2012 yılı seçimlerinde vali adayı Joko Widodo’nun yardımcısı olarak seçimlere giren ve kazanan Purnama’ya yönelik eleştiriler ve karşı çıkışlar yaşanmıştı. Ancak Joko Widodo’nun popülaritesi ve ‘yardımcılık’ görevi gibi faktörler bu eleştirilerin gündemde pek de yer bulmamasına neden olmuştu.
Joko Widodo’nun 2014 yılı devlet başkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından valilik de yardımcısı Purnama’ya geçmiş oldu. Bu durum, 1964-65 yıllarında dönemin devlet başkanı Sukarno tarafından atanan Çin etnik kökenli ve Hıristiyan Henk Ngantung’un valiliğinden sonra bir ilk olma özelliği taşıyor.
- Yargı süreci devam ediyor
Purnama’nın 2017 Şubat ayında yapılacak yerel seçimlerde yeniden aday olacağını açıklaması karşısında kendisine yönelik eleştirilere verdiği bir yanıt, bugüne kadar olduğu gibi seçim gününe kadar da gündemi belirlemeye aday. Çin etnik kökenli bir Hıristiyan olan Vali Purnama ağustos ayında, Jakarta açıklarındaki Bin Adalar adıyla bilinen adalar grubundan birinde küçük bir gruba yaptığı konuşmada, bazı grupların, Kur’an-ı Kerim’den Maide suresi 51. ayetini delil göstererek Müslüman seçmenlere kendisini seçmemeleri yönünde yaptığı eleştiriyi gündeme getirmişti. Vali bu konuşmasında İslam’a hakaretinin söz konusu olmadığını, aksine ayetleri kullanan bazı çevreleri eleştirdiğini söyleyerek özür dilemişti.
Ancak bazı çevreler, valinin bu ifadelerle İslam’a hakaret ettiği iddiasını gündeme taşıyarak tutuklanması talebiyle gösteriler düzenlediler. Niceliksel olarak bakıldığında bu gösterilerin oldukça başarılı da olduğu söylenebilir. Bu gösterilerden amaç, valinin konuşmasının “Ceza Kanunu'nun 156 maddesi, a fıkrası uyarınca herhangi bir dini kötüleyici, dinler arasında ötekileştirme oluşturacak söylemler suç sayılır” maddesini işletmeye matuftu. Nihayetinde valinin bu konuşmasında yer verdiği bazı ifadeler üzerine önce polis soruşturması açıldı ardından da yargı yolu. Şu ana kadar iki kez mahkeme önüne çıkan Purnama ısrarla suçlamaları reddederken, yargı süreci de devam ediyor.
- Cakarta valiliği atlama taşı
Purnama ismi üzerinde yürütülen tartışmalar, kitlesel gösteriler ve bu süreçte bir şekilde rol alan sivil, dini, siyasi aktörler, polis ve güvenlik güçleri, Endonezya modern siyasetindeki işbirliklerinin, çatışmaların, çözülme ve yeniden yapılanmaların bir yansıması olduğunu ortaya koyuyor. Cakarta gibi ülke siyasetinin odağında bulunan bir şehri kimin, hangi partinin yöneteceği meselesi son derece önemli.
Kaldı ki 2012 yılında başkent valisi seçilen Joko Widodo'nun, beş yıllık görev süresi dolmadan 2014 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde aday olması bile sembolik olarak valilik makamından devlet başkanlığı makamına nasıl çıkılacağının da bir örneği niteliğindeydi.
- Seküler devlet ve yönetim tartışmaları
Öncelikle işaret edilmesi gereken husus, Vali Purnama’ya yönelik eleştirilerin başında gelen “bir başka dine ve etnisiteye mensubiyeti” yaklaşımının ülkenin anayasal gerçekliğiyle tenakuz içeriyor oluşu. Kahir ekseriyeti müslüman olsa da Endonezya Cumhuriyeti seküler bir devlet ve bu yapısını da Beş İlke (Panca Sila) ile 1945’ten bu yana sergilemekle kalmıyor, aralarında son derece önemli dini kurumların da olduğu pek çok oluşum bu Beş İlke’yi ülkenin ve de kendi kurumlarının temel dinamiği kabul ettiğini beyan ediyor.
Kaldı ki Vali Purnama ülke siyasetine ilk defa 2012 seçimleriyle girmiş değil. Aksine 2003 yılından bu yana siyasetin içinde ve 2005-2009 yılları arasında Doğu Belitung’da belediye başkanlığı, akabinde de 2009-2014 döneminde ulusal mecliste millekvekilliği hakkı elde etmiş bir isim. Purnama, 2017 Şubat’ında yapılacak valilik seçimi içinse, devlet başkanının yanı sıra, Cakarta Genel Meclisi’nde 28 üyeyle çoğunluğu elinde bulunduran Endonezya Mücadeleci Demokrasi Partisi’nin (PDI-P) adayı olarak yarışacak.
Valiyi hedef alan gösterilerin başlatıcısı konumundaki bir dini organizasyonun kısa süre öncesine kadar devletin resmi kurumlarınca ‘radikal’ kanatta gösterilmesine karşılık bugün devleti temsil makamındaki çeşitli kurumların yöneticileriyle yan yana poz vermesine dikkat çekilmeli. Bu grupla normal şartlarda yan yana gelmesi pek de muhtemel olmayan diğer ‘ana akım’ sosyal-dini kuruluşların bu süreçte şu veya bu şekilde sahada ve medyada yer almaları ise işaret edilen, ülkenin modern siyasal hayatındaki girift ilişkilerin bir sonucu.
- İstiklal Deklarasyonu ve koalisyon süreçleri
Endonezya Müslümanlarının başkent Cakarta gibi ülke siyasetinin odağındaki bir şehri kimin yöneteceği konusunda kaygılar taşımaları doğal. Bu noktada, Vali Purnama’nın Bin Adalar’daki konuşmasından sonra meşhur İstiklal Camii’nde bir araya gelen bazı ‘İslamcı liderler’in ‘İstiklal Deklarasyonu’ olarak ilân ettikleri valilik seçimine bir Müslüman adayla girme düşüncesi son derece olumluydu ve kayda değer bir heyecana yol açmıştı. Ancak sorun, adına İslamcı partiler denilen siyasi yapıların kendi aralarında birlik sağlayabilme konusunda irade gösterememiş olmaları.
Bunun en açık göstergesi ise Müslümanların hassasiyetlerine uygun siyaset yapma biçimini benimsediği varsayılabilecek siyasi partilerin 23 Eylül’de tamamlanan aday gösterme sürecinde farklı siyasi koalisyon gruplarına ayrışmış olmalarıdır.
- Eski komutanlar ve milliyetçi sağ belirleyici
2000’li yılların başında büyük bir ümit olarak doğan Kalkınma ve Adalet Partisi (PKS), ordu eski komutanlarından Prabowo Subianto’nun başında bulunduğu Büyük Endonezya Partisi (Gerindra) ile koalisyona gitti. Ulusal Emanet Partisi (PAN) ise 2004-2014 yılları arasında devlet başkanlığı yapan ordu eski komutanlarından Susilo Bambang Yudhoyono’nun (SBY) kurucusu olduğu Demokrat Parti ile koalisyon kurarak SBY’ın gene bir ordu komutanı olan oğlu Agus Harimurti’yi destekliyor. SBY’nin başını çektiği bu koalisyon grubunun diğer İslamcı kabul edilebilecek partileri ise Ulusal Uyanış Partisi (PKB) ile Birleşik Kalkınma Partisi (PPP) oluşturuyor.
Bu koalisyon oluşumundaki parti sayıları yanlış bir algıya sebep olmamalı. Koalisyon sürecini başlatan ve geliştiren bizzat SBY. Öte yandan, SBY’nin 2009 yılında bir konuşmada askerlerin görevlerini terk edip sivil siyasete atılmamaları gerektiği yönündeki yaklaşımı hatırlandığında bugün bizzat kendisinin orduda görev yapan oğlunu istifa ettirip Cakarta valiliğine aday yaptırması arasındaki çelişki de dikkate alınması gereken bir husus. Kaldı ki SBY’nin oğlunu valilik makamıyla sınırlı bir siyasi maceraya itmediği de aşikâr.
Bu fotoğraf içerisinde siyasi partiler üç blok koalisyonuna ayrılırken, koalisyon oluşum süreçlerini ve de adayları domine eden yapıların ise Demokrat Parti kurucusu ve başkanı Susilo Bambang Yudhoyono ve Büyük Endonezya Hareketi Partisi (Gerindra) Prabowe Subianto gibi eski ordu komutanları ile milliyetçi sağın halen güçlü bir ismi olmayı sürdüren Megawati Sukarnoputri olduğu görülüyor. İlginç olan husus, bu süreçte İslamcı partilerin koalisyon süreçlerini yönetmekten ziyade ikincil rol alıp, eski ordu komutanlarının kurucusu ve başkanı oldukları siyasi partilerin vizyonlarına uygun bir yapılanma içinde yer almaları. Bu yapılaşma, İstiklal Deklarasyonu’nun daha kurulmadan çöktüğü anlamı taşıyor.
- Ulusal siyaset içinde küresel gelişmelere tepkiler
Aslında İslamcı partilerin bu durumu yeni bir sorun değil. 1950’li yılların başlarında Nahdatu'l Ulema’ya bağlı kesimlerin dönemin önemli İslamcı partisi Masjumi’den kopmaları, 1998 yılında Suharto’nun iktidardan indirilmesinin ardından kurulan yüz elliye yakın parti arasından kırk ikisinin İslami hassasiyetler güden yapılar olması ancak kendi aralarında birlik sağlayamamış olmalarını hatırlamak gerekir.
Cakarta valilik süreci bağlamında şekillenen koalisyon zeminlerinde, İslamcı olduğu veya böyle bir hassasiyetle hareket ettiği belirtilen siyasi kurumların temel aktör olamama ve birlikte hareket edememelerinin arkasında böylesi bir tarihi geçmiş bulunuyor.
Öte yandan sözkonusu partiler ve lider tabakalarının birlik ve koalisyon kurma yönündeki zaafiyetlerine karşılık, geçtiğimiz birkaç aylık süre zarfında binlerce Müslümanı meydanlara toplayan bir hassasiyet ve inisiyatifin, Hıristiyan Vali Purnama’ya yönelik tepkinin dışında, başka nedenlerle bağlantılı olabileceği ihtimali de dikkate alınmalı.
Bu hassasiyetin, Güneydoğu Asya bölgesinde Arakan Müslümanları gibi grupların maruz kaldıkları şiddet ve zulme; Malezya’daki gibi Çin azınlığın ülke ekonomisindeki etkinliklerine ilave olarak, örneğin Penang gibi bazı eyaletler düzeyindeki siyasi yapılanmaları ve nüfuzları ile bu süreci federal siyasete taşımadaki kararlılıkları; Batı’daki İslamofobi ve Çin’in bölge üzerindeki siyasi nüfuz girişimlerine karşı geliştirilen yerel/ulusal düzeydeki tepkiler şeklinde algılamak da mümkün.
Sonuç olarak böylesine önemli bölgesel ve küresel sorunlar ile Endonezya ulusal siyasetinin kendine özgü dinamikleri arasındaki girift ilişkilerin nasıl ortaya çıktığı, kimler ve hangi kurumlarca yönlendirildiği derinlikli değerlendirmeler yapılmasını gerektiriyor.
Anadolu Ajansı ve DHA tarafından geçilen tüm İstanbul haberleri, bu bölümde Haberturk.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. İstanbul Haberleri alanında yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen ajanslardır.