Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)
        Haberler Kültür-Sanat Sinema 15 unutulmaz perili ev filmi
        1

        THE HAUNTING (1963)

        Shirley Jackson’ın 1959 tarihli ‘The Haunting of Hill House’ adlı romanından Nelson Gidding tarafından sinemaya uyarlanan film, uğursuzluğuyla bilinen ve hayaletli olduğu söylenen 90 yıllık Hill House adlı büyük evi konu alıyor. Paranormal olaylarda uzman olan Dr. John Markway (Richard Johnson), küçük bir ekip kurarak evle ilgili söylentilerin doğru olup olmadığını araştırmaya karar verir. Medyum Theodora (Claire Bloom) ve çocukken hayaletli bir evde deneyimler yaşayan Eleanor Lance’i (Julie Harris) çağırır. Evin yeni sahibi Mrs. Sannerson (Fay Compton), ekibe mirasçısı Luke Sannerson’un (Russ Tamblyn) da katılmasını ister. Yönetmen Robert Wise ve görüntü yönetmeni Davis Boulton’un ilham verici bir iş çıkardığı ‘The Haunting’, bugün hâlâ gelmiş geçmiş en iyi korku filmlerinden biri olarak kabul edilir. Martin Scorsese’nin de favori korku filmlerindendir. 1999’da Jan de Bont’un yönettiği bir yeniden çevrimi de yapılmıştı.

        2

        KUŞKU (1979)
        (The Amityville Horror)

        Şeytan bazen bir insanı değil, bir evi ele geçirebilir ve bu durum, seriye dönüşecek kadar etkileyici bir korku filmine vesile olabilir. Genç çift, huzur verici yeni evlerine yerleşmekte sakınca görmez ama “kötücül varlık” yavaş yavaş kendini hissettirir. Evi takdis etmeye gelen rahibin işi hiç de kolay değildir. “Rakip” güçlüdür. Stuart Rosenberg’in yönettiği film, eleştirmenler tarafından yerden yere vurulsa da gişelerde hayli başarılı oldu ve yıllar boyunca süren bir seriye dönüştü. Başrollerinde Rod Steiger, James Brolin, Margot Kidder’in oynadığı film, aynı zamanda bir şeytan çıkarma öyküsü olarak da kabul edilir.

        3

        DEHŞET (1980)
        (The Changeling)

        Eşini ve kızını bir trafik kazasında kaybeden New York’lu müzik profesörü John Russell (George C. Scott), Seattle’da hayaletli olduğu söylenen eski ve büyük bir eve taşınır… Peter Medak’ın yönettiği Kanada yapımı film, gösterime girdiğinde eleştirmenlerden olumlu tepkiler alır ve yıllar içinde, özellikle televizyon gösterimleriyle birlikte dünya genelinde bir korku klasiğine dönüşür. Bugün ‘perili’ veya ‘hayaletli ev’ başlığıyla yapılan en iyiler seçkilerinin değişmezlerinden biridir. Filmde anlatılan olayların, yazar Russell Hunter’ın 1960’lı yıllarda Denver’da Cheesman Park mahallesinde oturduğu Henry Treat Rogers konağında başına geldiğini iddia ettiği olaylardan esinlendiğini belirtelim.

        4

        THE SHINING (1980)

        Yönetmen Stanley Kubrick, Stephen King’in romanına sadık kalmasa da akıllardan çıkmayacak bir filme imza atıyor. Jack Torrance (Jack Nicholson), eşi ve oğlunun (Shelley Duvall) büyük oteldeki yalnızlığını öylesine iyi görselleştiriyor ki ne zaman boş bir otel koridoru görsek bu filmi hatırlıyoruz. Torrance’ın yavaş yavaş çıldırması ve otelin hayaletleriyle kurduğu ilişkiler çok etkili. Küçük Danny’nin bisikletiyle dolaştığı sahneleri de unutmayalım. İzolasyon hissi daha önce hiç bu kadar korkutucu olmamıştı. Bir otelde geçtiği için hayaletli ev filmine girmeyeceğini söyleyenler çıkabilir hiç kuşkusuz; ama kış aylarında misafir kabul etmeyen otelin, Torrance ailesi için bir ev olduğunu unutmamakta fayda var.

        5

        KARABASAN (1982)
        (The Entity)

        Frank De Felitta’nın 1974 yılında Doris Bither’in başına gelen gerçek olayları konu alan kendi romanından sinemaya uyarladığı filmin gücü, öykünün orijinalliğinden geliyor. Şeytan çıkarma ya da perili ev filmleri klişelerine prim tanımayan film, görünmez bir varlık tarafından taciz edilen Carla Moran’ın (Barbara Hershey) öyküsünü abartısız bir tarzla getiriyor karşımıza. Sadece parapsikologların inandığı Carla’nın trajik çaresizliğinin yanı sıra etrafındaki insanların psikolojisi de iyi anlatılıyor. Sidney J. Furie’nin yönettiği filme, gösterime girdiği dönemde Amerikalı eleştirmenler çok düşük puanlar verdi. Ama film zaman içinde kendi alt türünün en iyilerinden biri olarak kabul edildi.

        6

        KÖTÜ RUH (1982)
        (Poltergeist)

        Perili ev fikrini banliyöye taşıyan orijinal bir hayalet filmi. Steven Spielberg’in yazdığı öyküde, Reagan döneminin yükselen kapitalizmine uyum sağlamış orta sınıfın huzuru, toprağın altından ve ülkenin karanlık geçmişinden gelen ruhlar nedeniyle kesintiye uğrar. Kötülüğün kökeninde kâr hırsı uğruna mezarlığın üstüne ev yapanlar vardır. Televizyonun, kötü ruhların dünyamıza ulaştığı bir tür geçit olması kayda değer bir noktadır. Banliyödeki eve saldıran ağaç sahnesini de unutmayalım. Tobe Hooper’ın yönettiği film, 1982’nin en çok seyredilen filmlerinden biri olmuş, olumlu eleştiriler almıştı.

        7

        DİĞERLERİ (2001)
        (The Others)

        Güneş ışığına hassas çocuklarını karanlık bir evde büyütmek zorunda kalan anne (Nicole Kidman), eşinin savaştan dönmesini beklerken, eve musallat olan hayaletlerle uğraşır. Finale kadar çok iyi çekilmiş bir perili ev filmi seyrederiz. Sonra, esrarengiz hizmetçilerin bildiği ama bizim bilmediğimiz gerçek ortaya çıkar ve filmden aldığımız lezzet iki katına çıkar. İspanyol sinemacı Alejandro Amenabar’ın yönettiği filmden çıkardığımız ders, hayaletler dünyasında da her şeyin bakış açısıyla ilgili olduğudur.

        8

        GAREZ (2002)
        (The Grudge – Ju-on)

        ABD’li eleştirmenlerin pek beğenmediği bir filmdir. Buna karşılık, Uzakdoğu korku – gerilim sineması deyince akla gelen ilk filmlerden biri olduğu kesin... Takashi Shimuzu, “Garez”i 2000 yılında çektiği aynı adlı kısa filmi temel alarak çekmişti. İkinci ve üçüncü filmlerin kazandığı başarıdan sonra tüm dünyada tanınan bir seriye, neredeyse bir markaya dönüştü. Öyle güçlü bir “marka” oldu ki, Hollywood “lisans hakları”nı satın alarak dört filmlik ayrı bir seri yaptı. “Garez”in kökeni Japon folkloru... Japon halk hikâyelerine göre bir evin içinde ‘büyük acı ve öfke içinde ölen kişi’nin duygusu, evin duvarlarına siner ve o evde yaşayan herkesi etkiler. Shimizu, kız çocuklarını kullanan Japon sinemacı Hideo Nakata'nın aksine 6 yaşındaki bir erkek çocuğunu korku unsuru olarak çıkarıyor karşımıza.

        9

        KARANLIK SULAR (2002)
        (Honogurai mizu no soko kara)

        1998 Japonya yapımı “Halka” (Ringu) gibi Kôji Suzuki’nin romanından uyarlanan film, yeni bir binaya taşınan anne ile kızının öyküsünü anlatıyor. Üst kattan sızan su, giderek vahimleşecek sorunların sadece başlangıcıdır. Japon yönetmen Hideo Nakata, Amerikalıların aklına bile gelmeyecek ucuz ve küçük bir apartman dairesinden, çatıdaki su deposundan, suyun içindeki saç telinden mükemmel bir gerilim çıkarmayı başarıyor. Konu, yine usulüne uygun gömülmemiş bir kız çocuğunun öfkesiyle ilgili.

        10

        KARANLIK SIRLAR (2003)
        (A Tale of Two Sisters - Janghwa, Hongryeon)

        Bir Kore halk hikâyesinden esinlenen film, üvey anneleriyle sorun yaşayan iki kız kardeşin başına gelenleri anlatıyor. Senaryoyu da yazan yönetmen Kim Jee-woon, gerilimi ağır ama sağlam şekilde inşa ediyor ve seyirciyi sürpriz sonlu finale doğru ustalıkla sürüklüyor. Film ilerledikçe ailenin karanlık sırlarına, geçmişte yaşanan ağır travmalara doğru ilerliyoruz. Gösterime girdiği yıl itibarıyla Güney Kore tarihinin en çok iş yapan korku filmi olmayı başarmış; ABD'de sinema salonlarında gösterilen ilk Güney Kore korku filmi olarak da tarihe geçmişti. 2009 yılında ABD'de gerçekleştirilen “The Uninvited” adlı yeniden çevrimi ise çok ilgi görmemişti. “Karanlık Sırlar”ın sürpriz finaliyle birçok korku gerilim filmine ilham verdiğini de belirtelim.

        11

        YETİMHANE (2007)
        (El orfanato)

        Laura, yıllar önce yaşadığı yetimhaneye, eşi ve evlat edindiği 7 yaşındaki oğlu Simon’la birlikte döner. Yetimhaneyi engelli çocuklar için bir tesise dönüştürmeyi planlamaktadır. Simon, sadece kendisinin gördüğü Tomas adında bir çocukla iletişim kurduğunu iddia eder ve onun maskeli resimlerini çizmeye başlar. Amerikan sinemasının bol kan ve şiddete boğulduğu bir dönemde özellikle ABD’de çok beğenilmişti. İspanya – Meksika ortak yapımı olan, J. A Bayona’nın yazıp yönettiği bu eski usul klasik gerilimin dünya prömiyeri Cannes Film Festivali’nde yapılmıştı.

        12

        PARANORMAL ACTIVITY (2009)

        Bir seri olarak giderek ucuzladığı kesin ama 2007’de çekilen ve 2009’da gösterime giren ilk filmin önemi inkâr edilemez. İsrailli genç sinemacı Oren Peli’nin evinde çektiği film, çocukluğundan beri geceleri görünmez bir varlık tarafından rahatsız edilen Katie’nin öyküsünü anlatıyor Borsacı Micah, satın aldığı ses kayıt cihazları ve kamerayla sevgilisi Katie’yi çocukluğundan beri rahatsız eden kötücül varlığa meydan okur. Olup bitenleri, evin içindeki amatör kamera kayıtlarından seyrederiz. Çift uyuduktan sonra gece kamerasının geniş açısından olup bitenler ve gecenin sessizliğindeki tıkırtılarla gölgeler korkutucudur. Karabasanlar ve uyurgezerlik, ürperticilik katsayısını artırır.

        13

        RUHLAR BÖLGESİ (2010)
        (Insidious)

        Çocukluğumuzdaki perili ev öykülerini yeniden hatırlatan klasik anlayışta çekilmiş bir korku filmi. Eve musallat olan ruhlardan, öte dünyadan, astral yolculuklardan söz eden hikâye ilk bakışta özgün görünmüyor ama küçük Dalton’un komaya girmesi ve ruhların “sinsi” amaçları filme değişik bir hava veriyor. Öykü, korku şovuna çevrilmeden, babadan kalma gerilim teknikleriyle anlatılıyor. Sahte korku efektlerinden, şiddetten ve klasik kurgu oyunlarından uzak duran yönetmen James Wan, kamerasını çok hızlı hareket ettirmiyor ve perdenin her bir yanına “Acaba ne çıkacak?” diye sıkıntılı bir dikkatle bakmamızı sağlıyor. O sessizlik ve karanlıkta tıkırtılar çok daha rahatsız edici...

        14

        LANET (2012)
        (Sinister)

        İhtiraslı yazar Ellison Oswalt (Ethan Hawke), yeni kitabı için korkunç bir katliamın gerçekleştiği eve taşınır. Evin sırrını ailesinden saklayan Oswalt, tavan arasında bulduğu amatör filmleri seyrederken başka cinayetlere tanık olur. Öykü çok orijinal olmasa da yönetmen Scott Derrickson, karanlığı öylesine rahatsız edici ve cüretkâr kullanıyor ki, insanın içinden yer yer “Biri artık şu ışıkları açsın” demek geçiyor. Sinema salonunun dört bir yanından gelen sesler de “lanetli ev”in verdiği tekinsizlik hissini artırıyor.

        15

        KORKU SEANSI (2013)
        (The Conjuring)

        Yaşanmış olaylara dayanan film, 1971 yılında bir çiftlik evine yerleşen Perron ailesinin başına gelenleri konu alıyor. Gizemli olaylar daha ilk geceden başlıyor ve sorunlar giderek artıyor. Kamyon şoförü Roger Perron ve eşi Carolyn maddi sorunlar nedeniyle 5 kızlarıyla birlikte yerleştikleri evden taşınamayınca Katolik Kilisesi’yle iş birliği yaparak parapsikolojik vakalarla uğraşan Warren çiftine başvuruyorlar. Yönetmen James Wan, özellikle ilk yarıda mükemmel bir gerilim sineması ortaya koyuyor. Hayaletlerin ya da şeytani varlıkların fiziksel olarak ortaya çıkması ve harekete geçmesiyle film, ikinci yarısında çağdaş korku sinemasının bildiğimiz klişelerine dönüyor. Hâlâ devam eden bir seriyi başlatan film, 13 milyon dolara mal olmuş, 320 milyon doları aşan bir gişe hasılatı yapmıştı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.