AB'den Türkiye'ye yaptırım kararı!
Avrupa Birliği (AB), Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetlerinin yasa dışı olduğunu iddia ederek, bazı adımlar atma kararı aldı. Dışişleri Bakanlığı, AB Dış İlişkiler Konseyinin aldığı kararların Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetlerini sürdürme yönündeki kararlılığını hiçbir şekilde etkilemeyeceğini bildirdi.
AB üyesi ülkelerin dışişleri bakanlarının katılımıyla Brüksel'de gerçekleştirilen Dış İlişkiler Konseyi Toplantısı kapsamında sonuç bildirgesi yayınlandı.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynaklarına ilişkin faaliyetlerinin yasa dışı olduğu savunulan bildirgede, AB'nin bu duruma yönelik çeşitli kararlar aldığı belirtildi.
AB'NİN DOĞU AKDENİZ KARARLARI
Bildirgede, AB'nin Türkiye'ye sağladığı katılım öncesi fonlarda kesinti yapılmasına, Avrupa Yatırım Bankası'nın Türkiye'deki kredi faaliyetlerinin gözden geçirilmesine, Türkiye ile AB arasında devam eden havacılık anlaşması müzakerelerinin askıya alınmasına ve Ortaklık Konseyi ile üst düzey diyalog toplantılarına bir süreliğine ara verilmesine karar verildiği kaydedildi.
Bildirgede, Türkiye'nin hidrokarbon arama çalışmalarını sürdürmesi halinde AB'nin hedef odaklı tedbir seçenekleri üzerinde de çalışacağına işaret edildi.
Kararlar arasında bulunan AB'nin Katılım Öncesi Mali Yardımı (IPA) çerçevesinde 2014-2020 döneminde Türkiye'ye taahhüt ettiği 4,45 milyar eurodan bir miktar kesinti yapması öngörülüyor.
AB'nin finans kurumu olan ve yatırımları finanse eden Avrupa Yatırım Bankası'nın ise 2018 yılında Türkiye'de sağladığı toplam kredi miktarı 386 milyon euro seviyesinde bulunuyor.
Türkiye ve AB arasında müzakere edilen havacılık anlaşmasında da AB'nin anlaşmaya Türkiye'nin tanımadığı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni (GKRY) dahil etmeye çalışması nedeniyle ilerleme kaydedilemiyor.
Türkiye, Fatih sondaj gemisi ile Doğu Akdeniz'de kendi kıta sahanlığında sondaj çalışmaları yaparken, Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisi ve Yavuz sondaj gemisiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı'na ruhsat verdiği alanlarda sismik araştırma ve sondaj çalışmaları yapıyor.
İSPANYA'DAN 'ÖNCE DİPLOMASİ' ÇAĞRISI!
İspanya Dışişleri Bakanı Josep Borrell, Avrupa Birliği'ne (AB), Türkiye hakkında Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetleriyle ilgili karar almadan önce diplomasi yürütmesi çağrısında bulundu.
"Yaptırımlarda ilerlemeden önce iki kez düşünmeliyiz." ifadesini kullanan Borrell, "Çünkü yaptırımlar uygulandıktan sonra caydırıcılıklarını kaybederler. Çünkü bu olayda Türkiye ile Kıbrıs Rum Kesimi arasındaki müzakerelere geri dönülmesini teşvik etmek, gerginliğin tırmanmasını önlemek gerekiyor. Şu anda diplomasi zamanı." dedi.
Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmalarıyla ilgili konunun "uluslararası hukuk sorunu" olduğunu belirten Borrell, "tüm Avrupalıların Kıbrıs Rum Kesimi'nin yanında yer aldığını ve uluslararası hukuka saygıdan yana olduklarını" söyledi.
Borrell ayrıca, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de yaşadığı sorunu, İspanya'nın güneyindeki İngiltere kolonisi Cebelitarık özerk yönetimiyle yaşadığı problemlere benzetti.
TÜRKİYE'DEN AB'YE TEPKİ!
Dışişleri Bakanlığı, AB Dış İlişkiler Konseyinin aldığı kararların Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetlerini sürdürme yönündeki kararlılığını hiçbir şekilde etkilemeyeceğini bildirdi.
Açıklamada, "AB Dış İlişkiler Konseyinin dün yaptığı toplantıda aldığı kararlar, ülkemizin Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetlerini sürdürme yönündeki kararlılığını hiçbir şekilde etkilemeyecektir. Bu kararlarda, Kıbrıs Adası'nın doğal kaynakları üzerinde eşit haklara sahip Kıbrıs Türklerinden hiç bahsedilmemesi ve Kıbrıs Türkleri yokmuş gibi hareket edilmesi, AB'nin Kıbrıs konusunda ne kadar ön yargılı ve taraflı olduğunu göstermektedir." ifadeleri kullanıldı.
"Bu kararların, Rum/Yunan ikilisinin, AB üyeliklerini kendi maksimalist pozisyonları doğrultusunda nasıl suistimal ettiklerinin ve diğer AB ülkelerinin de buna nasıl alet olduklarının en son örneği olduğu" vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Geçmişte de defaaten vurguladığımız üzere, Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetlerimizin, kendi kıta sahanlığımızdaki haklarımızın korunması ve Ada'nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türklerinin, Ada'nın hidrokarbon kaynakları üzerindeki eşit haklarının korunması olmak üzere iki boyutu vardır. İlk boyutta, Türkiye'nin Kıbrıs meselesi çözülmeden GKRY ile deniz yetki alanlarını sınırlandırmak için görüşmelere başlaması söz konusu değildir. Zira Kıbrıs Cumhuriyeti, 1963'ten beri Kıbrıs Türklerini temsil etmediği için, bizim ve Kıbrıs Türklerinin gözünde gerçek bir devlet değildir."
Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların siyasi eşitliği üzerine kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin, 1963'te sona erdiği hatırlatılan açıklamada, "Kıbrıs meselesinin bugüne kadar çözümsüz kalmasının sebebi de Kıbrıslı Rumların 1963'ten bu yana Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğini kabul etmemesidir." ifadesi kullanıldı.
Kıbrıs Rum Yönetimi'nin muhatabının Türkiye değil, KKTC olduğunun altı çizilen açıklamada, "AB'nin bu gerçekleri kabul etmeden, Kıbrıs Türklerini azınlık olarak değil, Kıbrıs Adası'nın ortak sahibi olarak görmeden, Kıbrıs meselesini anlaması ve yapıcı bir katkıda bulunması mümkün değildir." ifadesine yer verildi.
Açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
"İkinci boyutta bir çözüm bulunması ise ancak Kıbrıs Türklerinin haklarının garanti altına alınması ile mümkün olabilir. Bu bağlamda, Kıbrıs Türklerinin, 13 Temmuz'da yaptığı ve ülkemizin de tam destek verdiği kapsamlı iş birliği önerisi çözüm için önemli bir fırsat teşkil etmektedir. AB'nin bu fırsatı değerlendirmek ve hidrokarbon kaynakları konusunda Ada'daki iki tarafı bir araya gelmeye teşvik etmek yerine, Türkiye aleyhinde kararlar almaya yönelmesi etkisiz, gerçeklikten kopuk ve yapıcı olmayan bir hareket tarzıdır."
Türkiye'nin, hem kendi haklarını, hem de Kıbrıslı Türklerin haklarını bundan önce olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla korumaya devam edeceğine işaret edilen açıklamada, Türkiye'nin bu yöndeki faaliyetlerini daha da artıracağı vurgulandı.
Açıklamada, "Bu hususta, Kıbrıs Türklerine verdiği sözleri 26 Nisan 2004'ten beri tutmayan AB’nin bize söyleyeceği bir sözü de yoktur. Bu kararların, 15 Temmuz hain darbe girişiminin üçüncü yıl dönümü gibi Türk halkı için çok önemli bir günde alınmış olması da manidardır." değerlendirmesinde bulunuldu.