Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş'tan Habertürk'e açıklamalar

        AK Parti Genel Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş, Habertürk TV'de Serap Belet, Kürşad Oğuz ve Kemal Öztürk’ün gündeme dair sorularını yanıtladı.

        Türkiye'nin 2013'ten bu yana bir tercihte bulunduğunu söyleyen AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş, "IMF programından ayrıldıktan sonra bir istikamete girdi. Üreten, istihdamı artıran, yatırımı teşvik eden, ihracatı arttıran bir Türkiye modeli" diye konuştu.

        Hükümetin izlediği ekonomi politikalarıyla ilgili olarak konuşan Kurtulmuş, "Üretim esaslı ekonomi anlayışı doğru istikamettir. Maliye ve para politikalarıyla ilgili düzenlemeler yapılır. Bir gruptan alıp diğer gruba asla vermek değildir. Geçtiğimiz 2021 yılında 165 milyar lira vatandaşımızın ısınması, elektriği için hükümet subvanse etmiş. Bunu bağırmadan yapmış. 2023 için bu rakamın 300 milyar lira seviyesine çıkması öngörülüyor" ifadelerini kullandı.

        İç siyasetteki soruları yanıtlayan Kurtulmuş şu değerlendirmede bulundu: Bence 6+1 masanın temel sorunları vardır. Libya tezkeresinde CHP ile HDP hayır dedi. Türkiye'nin Doğu Akdeniz politikalarında, PKK, PYD mücadelelerinde tercihleri ne olacaktır? İsveç ve Finlandiya meselelerinde nasıl mücadele edecektir. Bu masanın ortak fikirde buluşmadığı çok açıktır. Libya'ya Türk askerini gönderecek misiniz, göndermeyecek misiniz? CHP göndereceğim diyor, İYİ Parti göndermeyeceğim diyor. TSK terör örgütüne karşı sınır ötesi operasyon yapsın mı? HDP'nin seçmeni büyük oranda hayır der. Nasıl bir ekonomi politikası ortaya koyacaksınız? İç ihtilaflarına girmek istemem ama orada muhtemel uygulanacak neoliberal politikalara karşı çıkan bileşenler de var. Nasıl politika izleyecekler? Bence karşı tarafın temel meselesi Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma'dan öte hangi politikalarla bir araya gelecekler.

        Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Türkiye'ye yaptığı resmi ziyaret üzerinden dış politika değerlendirmesi yapan Kurtulmuş sözlerini şöyle sürdürdü: Ülkeler arasındaki ilişkileri belirleyen şey stratejik yönelimdir. Bir ana istikamet vardır. O istikamet içerisinde giderken arada taktik olarak değişiklik olabilir. Zamanın şartlarından, bölgesel sorunlar, küresel yeni gelişmeler olabilir. Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi ülkelerin halkları ile Türk halkı arasında bir husumet yok. Bizim taktik olarak problemlerimiz oldu. Bunların hiçbirisi Türkiye'den kaynaklanmadı. Stratejik yönelimimiz devam ediyor. Devlet politikası dediğimiz şey budur.

        Kurtulmuş, kamuoyunda 'dezenformasyon yasası' olarak bilinen düzenlemeyle ilgili olarak da şunları aktardı: Dezenformasyon yasası olarak tanımlamak magazinsel bir isimdir. Bu sosyal medyayla ilgili düzenlemedir. Hem parti, hem hükümet, hem bakanlık içerisinde uzun uzun tartışılmıştır. Burada ana fikir, sosyal medya özellikle internet siteleri üzerinden manipülatif haberlerin yayılması son derece kontrolsüzdü. Bir kere onların medya olarak kabul edilmesiyle ilgili önemli düzenlemedir. Bunlar son derece dinamik, hızlı akışkanlık olan alanlar. Bu alanların doğru kullanılması şarttır. Bizim amacımız bu alanlarda hakaret, itibar suikasti, bazı gruplar arasında çatışma, gerilimlerin ortaya konulmasıyla ilgili bir düzenlemedir. Bunun arkasındaki pratik Avrupa'daki internet yasalarıyla neredeyse bir çok alan birebir alınmıştır. Kasıtlı olarak halkı yanıltıcı bilgiler. doğru olmayan bir haber yayıyorsa bu açık şekilde halkı kışkırtan kasıtlı haberdir. Bununla ilgili birçok Avrupa ülkesinde 5 yıla kadar hapis cezaları var. İnternet sitelerinin Basın İlan Kurumu ile destekleyen adımlar, basın kartı verilmesiyle ilgili düzenlemeler yapıldı. Sosyal medyanın insaflı, itibarlı, vicdanlı bir alan olarak kullanılabilmesi...

        Kurtulmuş, göçmen sorunuyla ilgili bir soruya şu yanıtı verdi: Karşınızda seçenek yoktu. DEAŞ militanları yakarak yıkarak geliyor. Başka seçenekleri yoktu. Bu milletin hakkını verelim. Dünyanın hiçbir ülkesi bu kadar misafirperverlik yapamazdı. Hükümet olarak olağanüstü bir profesyonellik kazandık. Tabii ki Türkiye'nin de bir istiap haddi var. Onun dolduğunu görüyoruz. Bizim ırkçılık üzerinden, ötekileştirerek bu meseleyi çözme durumumuz yok. Batı'da çözemez ama geleneğinde yabancı düşmanlığı, dili farklı olana nefret vardır. Ama bu millette böyle bir şey yoktur.

        Kurtulmuş'un konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

        Uzun yıllar dünya ekonomisi böylesi bir krizle karşılaşmamıştı. Önce pandemi şartlarının çıkardığı ağır tablo, tedarik zincirlerinin kırılması. Başta enerji, doğalgaz, petrol gibi dünyada çok önemli emtia pazarındaki dolar bazında fiyat yükselişleri vesaire. Bütün bunlarla ilgili dünya ekonomisi türbülansa girmişken arkasından patlak veren Ukrayna-Rusya savaşı sürecindeyiz. ABD bile bir resesyonu konuşur hale geldi. FED en faiz artırımına giderek çok da alışık olmayan bir sürece girdi. Türkiye'de ekonomideki karşılaştığı zorlukları aşmak için gayret ediyor. Üç alanda ilgimizi yoğunlaştırıyoruz. Birisi döviz fiyatlarındaki iniş çıkışların belli seyre girmesini görmek. İkincisi hem küresel fiyat artışları hem de döviz fiyatları yükselişiyle ortaya çıkan enflasyon. Enflasyonun kontrol altına alınması ikinci alan. Ancak bunlar yapılırken diğer taraftan vatandaşımızın karşı karşıya kaldığı hayat pahalılığı. Vatandaşımızın gelir seviyesinin daha yükseğe çıkarılması için tedbirler alınması. Geçtiğimiz yıl enerji ve akaryakıtta vatandaşımıza doğrudan destek verdik. Enerji giderlerin yaklaşık yüzde 75'i devlet tarafından karşılandı.

        REKLAM

        "EMEKLİ MAAŞLARINA YÜZDE 40 DOKUNUŞ GERÇEKLEŞECEK"

        Vatandaşımızın vermesi gereken vergilerden vaz geçerek, destekler vererek vatandaşlarımızın gelirini yukarı çekmek için gayret sarf ediyoruz. Temmuz ayında işçi emeklilerimizin de dahil olmak üzere. Öyle zannediyorum ki yüzde 40'lara yakın bir dokunuş gerçekleştirilecek. Aynı şekilde asgari ücrete de bir dokunuş gerçekleştirilecek. Enflasyonun orta vadede düşürülmesi için atılacak adımlar var. Acil olan şu anda vatandaşımızın ciddi alım gücü problemiyle karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Bunun için alım gücünün desteklenmesini temin edilmesi lazım. Orta vadede tarımsal alanların daha fazla ekilmesini sağlamak. Tarım Bakanımız bu açıklamayı yaptı. Tarımsal ürünlerdeki fiyatların aşağı çekilmesi. Dar ve orta gelirli vatandaşımızın daha rahat konut alabilmelerini sağlamak için sadece kredi değil aynı zamanda ucuz arsa üretimi düzenlemelerinin yapılması. Bunlarla ilgili çok titiz çalışmalar yapılıyor. Yakın planda ailelerin alım gücünü arttıracak tedbirleri temin etmemiz lazım.

        REKLAM

        "BU YAZ İTİBARİYLE RAHATLAMAYI HİSSEDECEĞİZ"

        Her zaman dünya ekonomisi ve ulusal ekonomiler iç içedir. İçinden geçmekte olduğumuz süreç her iki dinamikleri çok daha yakınlaştırmıştır. Ukrayna-Rusya arasında tahıl dünya piyasalarına çıkmıyorsa bundan hiçbir ekonomi kolay kolay kendisini koruyamaz. Ekonomi ile ilgili öngörülebilir olmak meselesi bu. Şu anki şartlar içerisinde çok dinamik bir süreçten geçiyoruz. Örneğin Türkiye'nin ilk 5 aylık performansı bütçenin 124 milyar lira fazla vermiş oldu. Biz hala bütçe disiplinini koruyan ülkeyiz. Türkiye enerji hariç cari fazlası veren bir ülke. Maalesef enerjide dışa bağlıyız. 2018'de devreye soktuğu kendi milli yerli kömür hamlesini çok değerli görüyoruz. İhracatımız 240 milyar dolar seviyesine geldi. İstihdam pandemi öncesi dönemine dönmüş oldu. Baktığınızda Türkiye ihracatını yapan, istihdam üreten bir ülke. Temel sorun hayat pahalılığı. Dengeleri bozmadan bu anlamda tedbirleri alıyoruz. Bu yaz aylarıyla birlikte bir rahatlamayı, ondan sonraki dönemde baz etkisiyle daha kalıcı bir rahatlamayı hissedeceğiz. Kuruvaziyer turizmiyle ilgili olarak uzun süre yakalamadığımız rakamları yakalamışız. İstanbul ve Antalya'da otellerin büyük doluluk yaşadığını görüyoruz. Yaz aylarıyla birlikte tarım ürünleri aşağı doğru seyretmeye başladı. Hiçbir şekilde biz pandemi sürecinin başından itibaren tedarik zincirlerini kırdırmadık. Türkiye'de herhangi bir mal yok satmadı. Pahalı oldu, oynaklık oldu ama sonuç itibariyle tedarik zincirleri kırılmadı.

        "ÜRETEN, İSTİHDAM ARTTIRAN, YATIRIM YAPAN TÜRKİYE MODELİ"

        Enerji fiyatlarıyla ilgili döviz bazında baktığımızda Türkiye'de arttı ama dünyadan daha fazla arttığını söyleyemeyiz. Ya petrolünüz, doğalgazınız olacak ya da paranız rezerv para olacak. Paranız rezerv para değil, petrol doğalgaz gelirleriniz yok. Vatandaşın alım gücünü olumsuz etkilemesin diye 165 milyar lira kamudan finanse etmişsiniz. Burada yapılabilecek olan şeyler maksimum şekilde yapıldı. Türkiye'de ekonomide yeni bir yönelişin olduğunun altını çizmek lazım. Sadece faiz, enflasyon, işsizlik rakamları, ihracat rakamları üzerinden konuşulamaz, bunlar bir bütündür. Türkiye 2013'ten bu yana bir tercihte bulunmuştur. IMF programından ayrıldıktan sonra bir istikamete girdi. Üreten, istihdamı artıran, yatırımı teşvik eden, ihracatı arttıran bir Türkiye modeli.

        "İNŞALLAH BİR DENGEYE KAVUŞACAKTIR"

        Diyorum ki 'Türk parasının çok değersiz olması, çok değerli olması istenen bir şey değildir' Bu cümlenin yarısı kesilmiş, trol bir şekilde yapılmış. Paranın çok değersiz olması, bunun üzerinden aşırı ihracat yapılması da arzu edilen bir durum değildir. İnşallah bunun belli bir dengeye kavuşacağını düşünüyorum.

        "KÖTÜ KOMŞU BİZİ İHA VE SİHA SAHİBİ YAPTI"

        Bu yönelişin önemli olduğunu düşünüyorum. Geri kalan faktörler kendi dengeleri içerisinde bir şekilde dengelenir. Çok temel ve köklü bir değişiklikte bulunuyorsunuz. Ne düşünülüyordu, muazzam bir neoliberal bir anlayış vardı dünyada. Nerede ucuz bulursak oradan alır, nereye pahalı satarsak oraya satarız anlayışı. Paran olsa dahi mal ve hizmet alamadığın dönemler oldu. Hele hele Türkiye için kendi ayakları üzerinde durmaktan başka çare yoktur. Sen tahılda, üretimde kendi kendine yeterli halde olman lazım. Türkiye'de öyle alanlar var ki, ülke isimlerini vermeyelim. Daha ucuz diye mısır, pirinç ithal ettiğimiz ülkeler oldu. Bunun doğru yol olmadığını, sanayide ise Türkiye örtülü ambargolarla karşı karşıya kaldı. Fiilen ambargo olmasa, Türkiye ilerlemesin diye makinaların satılmadığı dönemler oldu. Biz kötü komşu üzerinden İHA, SİHA sahibi olduk. Türkiye ABD'nin kapısında senelerce kuyrukta bekledi. Nasıl F-35'lerde bizi oyaladılarsa... İftiharla görüyorum ki, Türkiye'nin organize sanayilerinde her alanda üretimde bulunuyorlar. Türkiye üretimde ve ihracatta bir ivme yakalamıştır. Mühim olan bunu kalıcı hale getirmektir. Enflasyon ve dövizde oynaklık da giderildikten sonra Türkiye çok önemli bir rotaya girmiş olacaktır.

        "2023 İÇİN BU RAKAMI 300 MİLYAR LİRA SEVİYESİNE ÇIKARMAYI PLANLIYORUZ"

        Bir sabah kalkıldı böyle bir ekonomi programına geçildi diye bir karar verilmiş değil. 2013'ten adım adım bu noktaya gelindi. Temel mesele nereden ucuz bulursak alırız değil, kendi ayakları üzerinde durabilecek bir model. Bu bir politik tercihtir. Ekonomi politikalar bakımından. Maliye politikalarında değişikliğe gidebilirsiniz, para politikalarında değişiklikler uygularsınız. Bunlar zamanın şartlarına göre elinizdeki imkanlarla gerçekleştirilir. Kur korumalı mevduat vs. Böyle baktığınızda bu istikamet doğru istikamet. Üretim esaslı ekonomi anlayışı doğru istikamettir. Maliye ve para politikalarıyla ilgili düzenlemeler yapılır. Bir gruptan alıp diğer gruba asla vermek değildir. Geçtiğimiz 2021 yılında 165 milyar lira vatandaşımızın ısınması, elektriği için hükümet subvanse etmiş. Bunu bağırmadan yapmış. 2023 için bu rakamın 300 milyar lira seviyesine çıkması öngörülüyor.

        "ALLAH'IN İZNİYLE TÜRKİYE RAHATÇA ÇIKACAKTIR"

        2002 öncesi süreçte Fazilet Partisi İstanbul İl Başkanıydım. Rahmetli Ecevit'in önüne yazar kasa atılmasını dün gibi hatırlıyorum. Mahmutpaşa'da esnafın Yeni Camiinin arkasında miting gibi protestolar yaptığını hatırlıyorum. Hiç o günlerle kıyaslanacak bir durumumuz yok. O gün küresel ekonomik krizden bahsetmek mümkün değildi. Şimdi bugün ise bambaşka tablo sözkonusu. Küresel ekonominin ciddi baskıları var, değerli metallerden baskı faktörleri var. Türkiye ekonomisi herşeye rağmen canlı bir şekilde üretiyor. Alım gücü azalıyor, bunu tabii ki en az muhalefetteki arkadaşlar kadar görüyoruz. Bu zor süreçten Allah'ın izniyle Türkiye rahatça çıkacaktır.

        "YÜZDE 40 CİVARINDA BİR ARTIŞ OLABİLİR"

        Vatandaşımızın gündeminde ne varsa, çarşı, pazarda hangi konu konuşuluyorsa bu konu hükümetin masasındadır. Çözerken de afaki şekilde değil eldeki imkanlar çerçevesinde, vatandaşlarımızın beklentilerine göre çözmek hükümetin siyasi önceliğidir. Memur emeklileri dahil olmak üzere enflasyon farkını üstüne koyarak yüzde 40 civarında bir artışın, biraz eksik, biraz fazla olabilir. Bunlar çalışıyor. Milletimiz 'adil oldu' diyecek bir sonucu inşallah Temmuz'u görecek. Burada ek zam talebi olduğu zaman bütün kamu görevlilerine tabii ki kapsayacaktır.

        "ÖĞRETMEN ATAMALARINA BAKANLIK KARAR VERECEK"

        Öğretmen atamalarıyla ilgili şu kadar öğretmen ataması yapılacaktır diyemem. Milli Eğitim Bakanlığı AK Parti dönemlerinde bütçeden bir numaralı payı alan bakanlıktır. Bunun içerisinde öğretmen atamaları olacaktır. 2020 KPSS kazananlarla ilgili o konu rezerv olarak duruyor. Bunun planlamasını Milli Eğitim Bakanlığı yapacaktır. Ne kadar bolluk içerisinde olursa olsun herkesin devlet memuru olduğu bir devlet yoktur. Doğru olan daha dinamik bir ekonomik model kamu görevlileriyle birlikte özel sektörün de çok dinamik bir şekilde paydaş olması ve istihdamın gençlere sunulmasıdır. Özel sektör de çok ciddi şekilde istihdam üretiyor. Kamu istihdamı ömür boyu garanti görüldüğü için gençlerimiz bakımından ideal gibi görünüyor. Doğrusu bunun güzel bir karması olmasıdır.

        "EYT ÇALIŞMALARI DA HÜKÜMETİN MASASINDA"

        EYT'de çalışmalar yapılıyor. Tarih söyleyip beklentiye yol açmak istemem, ama dediğim gibi bu konu hükümetin masasındadır.

        Gündemimizde kesinlikle erken seçim yok. Bu biraz da muhalefetin kendisini konsolide edebilmek için erken seçimi zorluyor. Böyle bir konuşma olmadı. AK Parti'nin, Cumhur İttifakı'nın, hükümetin gündeminde erken seçim yok. İnşallah 2023'de seçimlere gideceğiz. Erken seçimin olmasının siyasal ve sayısal şartları gerekir. Şu anda siyasal ve sayısal şartlar erken seçimi mümkün kılmıyor. Bizim siyasi geleneğimizde erken seçim üzerinden seçim popülizmi yapmak yoktur. Vatandaşlarımızın ekonomik şartlar içinde daha iyi noktada tutulması hükümetin vazifesidir.

        "İKİ MAAŞ ALANLAR İÇİN ÇÖZÜM YAPILABİLİR"

        Hala kamuda tasarruf yapılabilecek alanların olduğunu düşünüyorum. Bu vatandaşımızdaki pozitif algıyı olumlu yönde arttıracaktır diye düşünüyorum. Burada yapılan tasarruf özendirici çalışmalara hızlıca gidilebileceğini düşünüyorum. Şu anda bir kişi bir yerde yasa gereği maaş alıyor. Başka yerden alıyorsa küçük bir temsil hakkı alır. Burada vatandaşı rahatsız eden durum varsa çözüme kavuşturmak çok zor değildir.

        "CUMHURBAŞKANIMIZ ADAYLIKTA TEK KALDI"

        Kimsenin 13. Cumhurbaşkanı şu olacak deme hakkı yoktur. Söz de, karar da milletin elindedir. Millet kimi istiyorsa onu Cumhurbaşkanı seçecektir. Gözümüzün nuru gibi bakılması gereken ana nokta burasıdır. Türkiye bir sürü darbe geçirmiş olmasına rağmen sandığın gücünü koruyabilmiş bir ülkedir. İradesiyle darbecileri yenmiş bir milletiz. Yarışın hakemi millettir. Muhalefet diyor ki, erken seçimi ilan edin adayı söyleyelim. Seçim yarıştır. Cumhurbaşkanımız yarışta tek kalmış gibi 'kimdir adayım' diyor. Seçim tarihi belli zaten. Tarih belli olmadan adayımızı açıklarsak adayımız yıpranır demek nedir? Cumhurbaşkanımız adaydır. Bizim adayımız bellidir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan inşallah milletimizin oyları ile 2023'te Cumhurbaşkanı seçilecektir.

        "BU MASANIN ORTAK BİR FİKİRDE BULUŞMADIĞI AÇIKTIR"

        Bence 6+1 masanın temel sorunları vardır. Libya tezkeresinde CHP ile HDP hayır dedi. Türkiye'nin Doğu Akdeniz politikalarında, PKK, PYD mücadelelerinde tercihleri ne olacaktır? İsveç ve Finlandiya meselelerinde nasıl mücadele edecektir. Bu masanın ortak fikirde buluşmadığı çok açıktır. Libya'ya Türk askerini gönderecek misiniz, göndermeyecek misiniz? CHP göndereceğim diyor, İYİ Parti göndermeyeceğim diyor. TSK terör örgütüne karşı sınır ötesi operasyon yapsın mı? HDP'nin seçmeni büyük oranda hayır der. Nasıl bir ekonomi politikası ortaya koyacaksınız? İç ihtilaflarına girmek istemem ama orada muhtemel uygulanacak neoliberal politikalara karşı çıkan bileşenler de var. Nasıl politika izleyecekler? Bence karşı tarafın temel meselesi Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma'dan öte hangi politikalarla bir araya gelecekler.

        "MASA DAĞILMADAN GELMİŞSE EN ÖNEMLİ PAY KILIÇDAROĞLU'NUN"

        Göstergeler, öncü veriler inşallah iyi bir sonuç alacağımızı ortaya koyuyor. Türkiye toplumunun politize bir toplum olduğunu biliyoruz. Geçen hafta Fransa'da yüzde 44 zannediyorum katılım oldu. Türkiye sandığı çok değerli gören bir toplum. Kararsız seçmenler var ama yüzde 25-30 civarında olmaszı bilimsel verilere uygun değil. Bir taraftan kutuplaşmadan bir taraftan kararsız seçmenden bahsediyoruz. Bunlar birbirini teyid eden bilgiler değil. Evet bir kararsız seçmen var. Masa dağılmadan buraya gelmişse bunda sayın Kılıçdaroğlu'nun çok önemli payının olduğunu dışarıdan gözlemleyen birisiyim. Dışarıdan gördüğüm kadarıyla masada ana faktörün sayın Kılıçdaroğlu'nun olduğu anlaşılıyor.

        "ASGARİ ÜCRETTE BAKANLIĞIMIZIN ÖNÜNDE FARKLI SEÇENEKLER VAR"

        Asgari ücretle ilgili olarak Bakanlığın önünde farklı seçenekler var. Bunlardan birisine karar verilir. Bunlardan birisine karar verilir. Orada vatandaşımızda yanlış algı oluşturmayalım. Söylediğimiz memur işçi emeklileriyle ilgili bir düzenleme.

        "CHP'NİN HELALLEŞMESİ LAFTA KALDI"

        Kararsız ve seçime katılmayacağını söyleyecek bir kitlenin olduğu gözüküyor. Her partiden kararsız olanlar vardır. Bu sipariş üzerine çalışma yapan şirketlerin dediği oranda değil. Hayatında bir kere olsa seçmen kitlesi yüzde 68'dir. Bir şekilde AK Parti'ye oy vermiş. Bu insanlar hala hayatta. Önce vermemiş, sonra vermiş. Bu olağanüstü yüksek rakam.Türkiye siyasetin dengesine oturan bir rakamdır. Yüzde 65-35 dengesi. Bugünkü Meclis'teki oylamada gördük ki, CHP ve HDP taş çatlasa yüzde 35 ediyor. Yeni sistemin doğası farklılıklar içerisinde partilerin işbirliği yapmasına imkan sağlıyor. Bugün 12 milyon üye sayısına ulaşmış partiden bahsediyoruz. Bu partinin bütün partilerden oy alması mümkündür. Kılıçdaroğlu'nun en çok zorlandığı alan. Geleneksel CHP ile Kılıçdaroğlu'nun yapmak istediklerinin arasında bir tezat olduğu ortaya çıkığyor. Helalleşmeden bahsediyorsa Kılıçdaroğlu'nun cesur olması lazım. 28 Şubat artığı CHP'lilerden kurtulması lazım. Ortaya birkaç başörtülü vatandaşımızı koyarak 'Bakın ben helalleşiyorum' demek mümkün değildir. Sonuçta vatandaş bunu net olarak görmek istiyor. Helalleşme bir temenni olarak kaldı.Bir 28 Şubat özeleştirisi yapabilmesi, Cumhuriyet mitingleri dolayısıyla ortaya çıkan CHP algısının yanlış algı olduğunu söylemesi, 367 garabetinin yanlış irade olduğunu, katsayıdan başörtüsü meselesine kadar Anayasa Mahkemesi'nin önünde çözüm aranmasının CHP'nin hatalarının açık şekilde söylenmesi gerekir, eğer helalleşme olacaksa.

        "GÖNÜLLERE GİRMEK MARİFET ORADAN DÜŞMEMEK DAHA MARİFET"

        Biz sürekli kendimizi test eden, hata, kusur, yanlışlarımızı anlamaya çalışan, seçim stratejileriyle ilgili tartışırken, AK Parti yöneticilerinden kaynaklanan hata, eksiklik olmaması gerekir diyoruz. Bunları konuşan, insanların gönlüne girmek marifet ama gönülden düşmemek daha marifettir diyoruz. Temel mesele, şahsen gönüllerden düşmemeyi başarmak dediğim mesele. İnsanların akılları ile kalpleri arasında bağlantı var. Sevdiği, doğru bulduğu siyasi figürlere yöneliyor insanlar. Cumhurmbaşkanımız bu kadar seçim kazanmıştır, az şey değildir. İnsanların bir şekilde kırgınlığı, küskünlüğü varsa bunların nedenlerini hızla tespit etmek önemlidir.

        "İNSANLAR ÇÖZERSE YİNE BUNLAR ÇÖZER DİYOR"

        Benim gördüğüm şu; vatandaş bizi ekonomik konjonktür dolayısıyla eleştiriyor, biz dinliyoruz ama sonuçta karşı taraftan çözüm beklemiyor, yine yaparsa bunlar yapacaktır diye düşünüyor. İçeride bu anlamda partinin yoğun istişare kültürü olduğunu siz de biliyorsunuz. Öyle konular konuşuluyor ki, yeri geldiği zaman sert ve acımasız üsluplarla konuşuluyor. Bunları kamuoyunda partiyi rencide edecek şekilde tartışılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Ben artık sadece Tayyip Erdoğan'ın resmini koyarak, onun arkasından seçim kazanma dönemi geride kalmıştır, dedim. Her bir politik aktörümüzün halktaki karşılığı, siyasi motivasyonu, davaya bağlılığı çok güçlü olması lazım ki Tayyip Erdoğan'ı yukarıya çeksinler. İtibarlı insanlar üzerinden seçimlerde AK Parti'nin çok büyük ivme yakalayacağına inayorum.

        "TEŞKİLATIMIZ BU MİTİNG İÇİN 12 MİLYON ÜYEMİZ TEK TEK ARADI"

        Partimizde çok geniş kadro sözkonusu. Yeşilköy'de Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi 3 gün içerisinde hazırlanılmıştır. 560 bin kişiyi ulaşımın zor olduğu bir yerde alana taşımış bir teşkilatımız var. Bu arkadaşlarımız gayretli, çalışkan, ilçe, il başkanları, üyelerimiz. 12 milyon üyemiz var. Arkadaşlarımız anlattılar, bu mitinge üyelerin tek tek arandığı söylenildi. İllerde vefa toplantıları düzenleniyor. Başından itibaren hizmet vermiş insanlar biraraya getiriliyor. Sivil toplum kuruluşlarındaki arkadaşlarımızla biraraya geliyoruz. Çok kuvvetli bir iletişim kurmak mecburiyetindeyiz.

        "PINAR GÜLTEKİN KARARININ İNSANLIK SUÇU OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM"

        Pınar Gültekin kızımızla ilgili karar içimize oturmuştur. Bu çok ağır bir durum. Bu nasıl bir karardır? Ne indirimidir? Bunu kabul etmek asla mümkün değildir. Kamuoyunun kahir ekseriyetini yaralamış karardır. Nihayetinde orada yargıcın vermiş olduğu karardır. İşin açığı bu kararın insanlık suçu olduğunu düşünüyorum. Adaletin gerçekten güçlü olması, kamuoyunda vicdanları rahatlatması gerekir. Özellikle Pınar Gültekin meselesi tüm Türkiye'yi ağır şekilde yaralamış izahı mümkün olmayan yargı katliamıdır.

        "MERHUM ERBAKAN HAYATINI TEK PARTİ İLE MÜCADELEYE ADAMIŞTIR"

        Milli Görüşü sadece bir parti olarak almamak lazım. Türkiye siyasetinde sosyolojik bir damardır. Ağırlıklı olarak AK Parti bünyesinde temsil edilmektedir. En az iki genel başkan kadar sayın Necmeddin Erbakan'ı tanıdığımı söylerim. Merhum Erbakan hayatını tek parti rejimi mücadelesine adamıştır. Bu tespiti yapmak yerindedir.

        "SOSYAL MEDYA YASASI AVRUPA'DALERLE UYUMLU HALE GETİRİLDİ"

        Dezenformasyon yasası olarak tanımlamak magazinsel bir isimdir. Bu sosyal medyayla ilgili düzenlemedir. Hem parti, hem hükümet, hem bakanlık içerisinde uzun uzun tartışılmıştır. Burada ana fikir, sosyal medya özellikle internet siteleri üzerinden manipülatif haberlerin yayılması son derece kontrolsüzdü. Bir kere onların medya olarak kabul edilmesiyle ilgili önemli düzenlemedir. Bunlar son derece dinamik, hızlı akışkanlık olan alanlar. Bu alanların doğru kullanılması şarttır. Bizim amacımız bu alanlarda hakaret, itibar suikasti, bazı gruplar arasında çatışma, gerilimlerin ortaya konulmasıyla ilgili bir düzenlemedir. Bunun arkasındaki pratik Avrupa'daki internet yasalarıyla neredeyse bir çok alan birebir alınmıştır. Kasıtlı olarak halkı yanıltıcı bilgiler. doğru olmayan bir haber yayıyorsa bu açık şekilde halkı kışkırtan kasıtlı haberdir. Bununla ilgili birçok Avrupa ülkesinde 5 yıla kadar hapis cezaları var. İnternet sitelerinin Basın İlan Kurumu ile destekleyen adımlar, basın kartı verilmesiyle ilgili düzenlemeler yapıldı. Sosyal medyanın insaflı, itibarlı, vicdanlı bir alan olarak kullanılabilmesi...

        "SONUÇTA KORSAN SOSYAL MEDYAYA TEDBİR ALIYORUZ"

        Sosyal medya son derece dinamik bir şey. Yasa dışı olarak kullanılmasını dünyada engelleyecek mekanizma yok. En fazla hesapları üzerine bir şeyler koydurabilirsin. Çoğu da sahte hesaplar, nerede olduğu belli değil. 15 Temmuz'da da bir sürü hesaplar gördük. Burada kayıt altına alıyorsunuz. İnternet haberciliğini resmi dayanağa alıyorsunuz. Legal olarak kendi şirketiyle boy göstermek isteyen, habercilik yapmak isteyen, hangi fikirde olursa olsun, bizi ilgilendirmez. Sonuçta burada korsan sosyal medyaya karşı bir tedbir almaktır. Yoksa sansür değildir. Şuna şu fikri söyletelim diye asla bir şey sözkonusu değildir. Süreç devam ediyor. Bundan sonrası Meclis'in kararıdır.

        "KÜRT KARDEŞLERİMİZ EŞİT, BİRİNCİ SINIF ANA DİREKLERDEN BİRİDİR"

        Önce vatandaşlarımızı etnik köken üzerinden konuşmayı doğru bulmam. Sonuçta Kürt kardeşlerimiz de nüfusun önemli kısmını oluşturuyorlar. Adına ne derseniz deyin, Kürt meselesi deyin vs. Çok kısaca 1960'lı yıllarda 70'li yıllarda bu mesele ekonomik meseleydi. Orayı ekonomik olarak kalkındırırsak bu meseleyi çözeriz anlayışı vardı. Bu alanda büyük mesafeler alındı. Rahmetli Erbakan hocanın ağır sanayi hamlesiyle doğuda açtığı fabrikaları hala vatandaşlarımız bize anlatır. Ardından 80'li yıllarda PKK'nın gelişmesiyle birlikte Kürt meselesi siyasal kimlik haline geldi. Şimdi o dönem de geride kaldı. Şimdi sosyolojik meseledir. Kürt kardeşlerimiz sadece Türkiye'nin belli bölgelerinde değildir, Türk toplumunun içindedir. Özgür, eşit, birinci sınıf ana direklerinden birisidir. Herhangi bir etnik yapıya yaklaşır gibi değil, Türkiye'nin 85 milyonuna yaklaşır gibi yaklaşan bir partiyiz. Yasakları ortadan kaldırmış bir siyasi partiyiz. Diyarbakır'da bi kez daha gördüm ki, AK Parti'nin çok ciddi sınav verdiği ortadadır.

        "HALFETİ GİBİ SEMBOLİK YERDE AK PARTİLİ ARKADAŞIMIZ KAZANDI"

        Sonuçta HDP bir siyasi parti. Şu anda TBMM'de sandalye sayısı bakımından temsil edilen 5 partiden birisi. Diyelim ki yüzde 9-yüzde 10. Ama biz Kürt kardeşlerimizi yüzde 20 küsur civarında biliyoruz. Demek ki HDP eşittir Kürt vatandaşlarımız değil. Biz 85 milyon vatandaşımızın hepsine talibiz. Bizim karşı olduğumuz ayrımcı, bölücü, Türkiye'nin bölünmesini destekleyen, terör örgütüyle bağlantılı olan zihniyete karşı olduğumuzu söylüyoruz. Silahla, bomba ile siyaset bir araya gelmez. Halfeti'de AK Parti'den aday olan arkadaşımız orada aday oldu ve orada sembolik bir yerde Kürt kardeşlerimizin büyük oy farkıyla belediye başkanı seçildi. Terörle bağlantılı şekilde siyasetin güdülmesi alanı kapatmak temel amacımızdır.

        "BATMAN'DAKİ KIZIMIZ CUMHURBAŞKANIMIZA KÜRTÇE HİTAP ETTİ"

        Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu bilen Kürt kardeşlerimizin nabzını tutan birisiyim. Hakikaten Diyarbakır'da çok şey yapıldı. Birkaç sene öncesine sardığımızda Diyarbakır'da çukurların kazıldığı, bombaların patlatıldığı ortam sözkonusuydu. Milletimiz bundan kurtulmayı sağladığı için Tayyip Erdoğan ve AK Parti'ye fevkalade prim veriyor 'Allah razı olsun' diyor. Ben ana dilin ana sütü kadar helal olduğunu söylüyorum. Tabii ki resmi dilimiz Türkçe. Ama insanların ana diliyle ifade etmesinin önünü açan da AK Parti. Sayın Cumhurbaşkanımız Batman'a geldiğinde bir genç kızımız Kürtçe hitap etti. Rahatlıkla Cumhurbaşkanımız buna cevap verdi. Biz okyanusları geçtik, kimse bizi derede boğmaya kalkmasın. Kürtçe şarkı söyleyen hanım sanatçımızın Mart ayında konser verdiğini biliyoruz. Türkiye bunları geçti. Suriçi'nde Türkçe, Arapça, Kürtçe, Zazaca, Süryanice şarkılar ve ilahiler, şarkılar söylendiğini biliyorum.

        "HALKLARIMIZ ARASINDA PROBLEM YOKTUR, TAKTİK DEĞİŞİKLİKLER OLMUŞTUR"

        Biraz bu konularda konuşurken dış politika bilmek lazım. Ülkeler arasındaki ilişkileri belirleyen şey stratejik yönelimdir. Bir ana istikamet vardır. O istikamet içerisinde giderken arada taktik olarak değişiklik olabilir. Zamanın şartlarından, bölgesel sorunlar, küresel yeni gelişmeler olabilir. Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi ülkelerin halkları ile Türk halkı arasında bir husumet yok. Bizim taktik olarak problemlerimiz oldu. Bunların hiçbirisi Türkiye'den kaynaklanmadı. Stratejik yönelimimiz devam ediyor. Devlet politikası dediğimiz şey budur. Türkiye, Mısır halkı kardeş iki halktır.

        "SURİYE'DE BOMBA ATAN REJİMİ, MISIR'DA DARBE YAPAN REJİMİ BİZ İSTEMEDİK"

        Türkiye ile Suriye halkı kardeş iki halktır. Sınırların açıldığını Bakanların ortak toplantı yapıldığı günleri dün gibi hatırlıyoruz. Taktik olarak ilişkilerin başka mecraya getirilmesinin sebebi Türkiye değildir. Kendi halkına bomba atan yönetimden bahsediyoruz. Ümit ederiz ki Suriye halkının tamamının katıldığı süreçler inşa edilir. Türkiye de buna yardımcı olur. Halkına bomba atan rejimi biz Suriye'de istemedik. Mısır'da darbeyi biz istemedik. Bunlar taktik olarak adımlarımızı değiştirdiğimiz olaylardır.

        "DÜNYANIN İLK DİASPORA KÖYÜ İSTANBUL- BEYKOZ'DA KURULDU"

        Objektif, insani, insaflı bakıldığında Suriye, Irak, Pakistan, Afganistan. Ana gündem Suriye meselesidir. Dünyada hiçbir millet bu kadar hızlı göç etmemiştir. Başbakan yardımcısıyken o zaman 3 günde yaklaşık 200 bini aşkın Suriyelinin sınırdan giriş yapmasına müsaade edilmişti. Karşınızda seçenek yoktu. DEAŞ militanları yakarak yıkarak geliyor. Başka seçenekleri yoktu. Bu milletin hakkını verelim. Dünyanın hiçbir ülkesi bu kadar misafirperverlik yapamazdı. Hükümet olarak olağanüstü bir profesyonellik kazandık. Tabii ki Türkiye'nin de bir istiap haddi var. Onun dolduğunu görüyoruz. Bizim ırkçılık üzerinden, ötekileştirerek bu meseleyi çözme durumumuz yok. Batı'da çözemez ama geleneğinde yabancı düşmanlığı, dili farklı olana nefret vardır. Ama bu millette böyle bir şey yoktur. Geçen Beykoz'da programa katıldım. Sayısal olarak az kaldılar ama yurt dışında açılan ilk diaspora köyü Polonezköy'dür. 180 sene evvel oradan gelenlere 'buyrun köyünüzü kurun' dedik. Balkanlar'dan, Kafkaslar'dan, Hitler'den, Saddam'dan, Suriye'den kaçanlar buraya geldi. Bi bu ülkenin genlerinde 'bana ne olur yardım edin' herkese yardım elini uzatmak vardır.

        "KİMSE FAŞİZAN, ÖTEKİLEŞTİRİCİ SÖYLEMLERE PRİM VERMESİN"

        İngiltere 'göçmenleri Ruanda'ya göndereceğiz' dediler. Bu ülkede kimsenin aklından böyle şeyler geçmez. Afederseniz hayvanlara takılan kimlik kartı gibi çipler takmayı düşündüler. Diyelim ki oturma izni başka illerde olan Suriyelilerin İstanbul'da yoğun şekilde bulunmasına artık müsaade etmiyoruz. Vatandaşımızından özellikle istirahımız; tarihi perspektifte buna sahip çıkmışız. İstiap haddi doldu ancak birkaç oy almak için ötekileştirici, faşizan söylemlere prim verilmesin. Türkiye gereğini yapıyor.

        "TÜRKİYE FİNLANDİYA VE İSVEÇ ÜZERİNDEN NATO'YA DESTEK VERİYOR"

        Türkiye çekincelerinde kararlıdır, şaka yapmıyor. 50 yıldır terörle canhıraş bir şekilde mücadele veren ülkedir. Terör örgütlerinin bu ülkelerde olmalarına asla müsaade etmeyiz. Hiç kimseyi kandıracak durumda olmasınlar. NATO'nun tavrını ortaya koyması lazım. Sayın Genel Sekreter Türkiye'nin endişelerini doğru buluyor. Oradaki terör örgütünün siyasi faaliyetlerinin yapılmaması, onlara silah destekleri, istihbarat desteklerinin verilmemesini istiyor Türkiye. Ya dostuz ya değiliz. Yıllardır bizim dostumuzdur diyerek arkadan Türkiye'nin kuyusunu kazmak, terör örgütlerine destek olmak Türkiye'nin kaldıracağı bir durum değil. Türkiye diyor ki, İsveç ve Finlandiya üzerinden NATO'ya mesaj veriyor. Elindeki kozlarını ortaya koymuştur. İnşallah Türkiye burada kazanacaktır.

        "TÜRKİYE 150 TANE UÇAK ALABİLECEK BİR ÜLKEDİR"

        Maalesef her yaz ciğerimiz yanıyor. Marmaris'te çok kötü yangın başladı. Büyük oranda kontrol altına alındı. Her taraf yansın bitsin kül olsun demek muhalefet değildir. Bunu bıraksınlar. Hükümetin gece görüşü uçağı yok diye 3 oy kazanmıyor. Bu millet bunu doğru bulmuyor. Tarım ve Orman Bakanımızı, İçişleri Bakanımızı tebrik ediyorum. Olay anında oraya gittiler. 20 uçak 1,4 helikopterle yangına anında müdahale edilmeye çalışıldı. Biliyorlarsa başka şeyler onları getirsinler. Türkiye 150 tane uçak alabilecek ülkedir. Bugün 50'nin üzerinde uçağımız var. Geçen ene, sanıyorum ki sabotajdı. Hemen arkasından Karadeniz'de sel felaketi yaşandı.

        "HEM BU DİYARDAN GİTMEYECEĞİZ HEM DE BU DEVEYİ GÜDECEĞİZ"

        Hiçbir şekilde yaşlımızın, gençlerimizin yaşam tarzına müdahale etmemiz sözkonusu değildir. Yaşam tarzları üzerinden konuşulmaya başladığınızda öte taraftan da 'geleneksel hayat tarzımızla ilgili birçok şey ortadan kalktı' diyor. Biz insanların özgürce karar vermeleri için çalışıyoruz. Çapa Tıp Fakütesi'nin mezuniyet töreninde Merve kızımız mükemmel konuşma yaptı. 'Biz hem bu diyardan gitmeyeceğiz, hem bu deveyi güdeceğiz' dedi. Özgürlük, eşitlik içerisinde, ekonomik gelişmeyi sağlayacağız. İki temel reformumuza kimse bir şey söyleyemez. Birincisi insanların ana dilleri, ana kültürleri dahil olmak üzere birtakım tabuları ortadan kaldırmış olan bir partiyiz. Ben genç doçent iken gencecik kızlarımızın 1 metrekarelik başörtüsü takıyorlar diye kapının önüne koyulduğunu unutmadık. İkincisi biz ekonomik olarak kalkınacağız, büyüyeceğiz, güçleneceğiz, özgürlükler ve serbest pazar içerisinde kalkınmayı sürdürerek.

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ