Amerikan finans dünyası üzerine en iyi 15 film
'Keriz Parası'nın (Dumb Money) gösterime girdiği şu günlerde Amerikan finans dünyası üzerine çekilen en iyi filmleri bir araya getirdik. Habertürk film eleştirmeni Mehmet Açar'ın seçkisi...
Para Tuzağı (2016)
(Money Monster)
Elinde silahla stüdyoyu basan Kyle Budwell (Jack O’Connell), programın sunucusu Lee Gates’in (George Clooney) tavsiyesini dinleyerek elinde avucunda ne varsa Ibis adlı şirkete yatırdığını ve her şeyini kaybettiğini söyleyerek olayın sorumlusunun ortaya çıkmasını ister. Programın yönetmeni Patty Fenn (Julia Roberts) bu çağrıyı ciddiye alır ve olayın gerçek sorumlusunu bulmak için harekete geçer. Gates de şovmen değil, gazeteci olduğunu hatırlayarak ona destek verir… Film, finans devlerinin kurbanlarına odaklanır ve medyanın finans dünyasıyla küçük yatırımcılar arasında oynadığı role dikkatimizi çeker. Yönetmen Jodie Foster büyük bölümü televizyon stüdyosunda geçen filmde, dar mekânın dezavantajlarını hissettirmeyen, gerilimin hakkını veren sağlam bir iş koyar ortaya.
Büyük Açık (2015)
(The Big Short)
2008 krizini öngören ve fırsata çeviren bir avuç finansçının hikâyesi. Sinsi ya da ahlaksız değiller. Tam aksine, sistem onlara kulak verse, kriz belki çok daha hafif atlatılacak. Adam McKay’in yönettiği filmde finans krizi herkesin anlayabileceği şekilde anlatılıyor. Özellikle Selena Gomez’in kumar oynadığı masayı seyreden yüzlerce insanın onun kazanma ihtimali üzerine bahis oynadığı sahne çarpıcı. Krizin asıl nedeni olarak ise finans dünyasının kibrine, açgözlülüğüne ve yoksullara karşı umursamazlığına işaret ediliyor. 5 dalda Oscar’a aday olan film, en iyi uyarlama senaryo dalında ödül kazandı.
Para Avcısı (2013)
(The Wolf of Wall Street)
“Kurt” lakaplı borsacı Jordan Belfort’un (Leonardo DiCaprio) yükselişi ve düşüşünün gerçek öyküsü. Sistemin nasıl işlediğini anlayan ve bulduğu ilk fırsatta kendi aracı şirketini kuran Belfort, satışı seks gibi düşünen bir tür kapitalizm şamanı... Satış iyiyse, mesai sonrası uyuşturucu, içki ve seks ayinini başlatıyor. Belfort yapacağı işin özünde hayal satarak komisyon almak olduğunu ve bunun bir tür deliliğe varacağını aslında en başından görüyor. Usta yönetmen Martin Scorsese, 5 dalda Oscar’a aday olan ve gişelerde 400 milyon doları aşan hasılata ulaşan ‘Para Avcısı’ ile destansı bir borsa dekadansına imza atıyor.
Entrika (2012)
(Arbitrage)
Zor durumda olan ve işleri yasal olmayan yollardan çözmek isteyen bir yatırım şirketinin yöneticisi, metresiyle birlikte geçirdiği kazadan sonra polisin ilgi odağı haline gelir... Wall Street’i yakından tanıyan Nicholas Jarecki’nin yazıp yönettiği film, 2008 krizinin acılarının taze olduğu bir dönemde finans dünyasına içerden bir bakış getiriyor. Gerilim öğesine de yer veren filmde Richard Gere, zor seçimlerle yüz yüze gelen Robert Miller karakterini etkileyici bir oyunculukla yorumluyor.
Oyunun Sonu (2011)
(Margin Call)
2008 finans krizinin asıl nedeni olan açgözlülüğün röntgeni... Bir toplu işten çıkarma sahnesiyle başlayan film, sadece sistemin acımasızlığı üzerine kurulu değil. Etik dışı finansal bir operasyonun anbean nasıl gerçekleştiğini anlatırken, insan psikolojileri üzerine de yoğunlaşıyor. Paranın getirdiği yaşam standartlarına bağımlı olan insanların ahlak anlayışlarının esnekliğinin altını çiziyor. J.C. Chandor yönettiği ilk filmde Zachary Quinto, Kevin Spacey, Paul Bettany, Jeremy Irons, Demi Moore ve Stanley Tucci gibi yıldız isimlerden oluşan bir oyuncu kadrosuyla çalışıyor.
Borsa: Para Asla Uyumaz (2010)
(Wall Street: Money Never Sleeps)
Genç borsacı Jake Moore (Shia LaBeouf), intikam peşinde koşan tutkulu ve dürüst biri. “Akıl hocası” ise ilk filmin merhametsiz borsa kralı Gordon Gekko (Michael Douglas). 80’li yıllarda “Hırs Tanrı’dır” diyen Gekko, bu kez “Hırsa inanıyoruz” diyor. Oliver Stone’un yönettiği film, mortgage krizini yaratan nedenlerden biri olarak dünyayı saran tüketim ihtirasını gösterirken kolay para kazanma derdine düşen Amerikan orta sınıfının açgözlülüğünü de eleştiriyor ve “Daha iyi bir gelecek için özverili olmalı, paylaşmasını bilmeliyiz” diyor.
Inside Job (2010)
2008 finans krizini bütün yönleriyle işleyen film, 2011’de belgesel Oscar’ını kazandı. Wall Street’in sınırsız mali gücüyle sadece piyasalara değil, senato ve Beyaz Saray’a da hükmettiğinin altını çizen radikal bir film bu... Objektif bir yaklaşıma sahip olsa da finans dünyasının hırslı ve bencil yöneticilerini kıyasıya eleştiriyor ve sözünü sakınmıyor. Charles Ferguson’un yönettiği filmi seyrederken Amerikan finans dünyasına olan güveniniz tümüyle sarsılabilir ve öfkelenebilirsiniz.
Kapitalizm: Bir Aşk Hikâyesi (2009)
(Capitalism: A Love Story)
Belgesel sinemanın yıldız yönetmeni Michael Moore, ilk filmlerinden bu yana ABD’deki kapitalizmin acımasızlığını eleştirmekten hiç vazgeçmedi. 2000’lerin son yıllarında patlak veren ve tüm dünyayı etkileyen Finans Krizi’ni pas geçmesi elbette düşünülemezdi. Moore, bu kez sadece krizi değil, ABD’nin krizden çıkma stratejilerini ve finans sistemini de masaya yatırdı. Wall Street’in sıradan insanlar için kumar oynamaktan farksız mantalitesini, bazı yatırım kuruluşlarının ABD üst yönetimi üzerindeki etkilerini öne çıkaran Moore, finans dünyasının aç gözlülüğüne din üzerinden bakmayı da denedi. Film, sadece ABD’de 13 milyon doları aşkın bir gişe hasılatı yapmayı başardı ve Türkiye’de de vizyona girdi.
Şirket (2003)
(The Corporation)
Kanada yapımı belgesel, adına ‘şirket’ denen yasal kurumu çok yönlü olarak ele alıp inceliyor. Senaryosunu hukuk profesörü Joel Bakan ile sinemacı Harold Crooks’un yazdığı film, 1886 yılında ABD Yüksek Mahkemesi’nin aldığı ‘şirketlerin insanlar gibi haklara sahip olma’ kararına kadar götürüyor bizi. Daha çok Kuzey Amerika’daki şirketlerin uygulamalarına odaklanan film, şirketlerin yasal statülerinin ve sahip oldukları hukuki avantajların nerelere kadar uzanabileceğini gösteriyor; sistemin adeta röntgenini çekiyor. Noam Chomsky, Charles Kernaghan, Naomi Klein, Michael Moore, Vandana Shiva ve Howard Zinn gibi sistem muhaliflerinin yanı sıra şirket yöneticilerinin de görüşlerine baş vuruluyor. Mark Achbar ve Jennifer Abbott’un yönettiği film, Sundance Film Festivali’nde aldığı Özel Jüri Ödülü dahil 26 ödül kazandı. Türkiye’de İstanbul Film Festivali’nde gösterildi.
Boiler Room (2000)
Eğitim durumu ‘lise terk’ olan 19 yaşındaki Seth Davis (Giovanni Ribisi), Long Island’daki bir aracılık firmasında işe girer. Firmanın yöneticileri, yeterince hisse satarsa alacağı yüksek komisyonla zengin olabileceğini en baştan söylerler. Seth, işin püf noktalarını öğrendikten sonra iyi bir satıcı olma konusunda önemli adımlar atar. Ama sattığı hisselerin gerçek değerleri başta olmak üzere yaptığı işte etik açıdan doğru olmayan şeyler de vardır. İnsanları hisse satışı yaparken ikna ettiği ‘saadet zinciri’nin nereye kadar süreceği belli değildir. Filmin yönetmeni Ben Younger iş görüşmesine gittiği bir aracı kurumda yaptığı ilk gözlemlerin ardından fikri bulup geliştirir, senaryoyu yazarken uzun araştırmalar yapar. Ribisi’nin yanı sıra Vin Diesel ve Ben Affleck’in de oyuncu kadrosunda yer aldığı film, gösterime girdiği yıl iki dalda Bağımsız Film Ödülleri’ne aday oldu. Bütçesi 7 milyon dolar olan film, gişelerde 28.8 milyon dolar hasılat yaptı.
Başkalarının Parası (1991)
(Other People’s Money)
Eski usul firmaları ele geçirmek isteyen “şirket avcısı” ile onu engellemeye çalışan güzel avukatın hikâyesi... Larry (Danny DeVito) başkalarının parasını kullanan açgözlü ve merhametsiz biri olsa da Kate (Penelope Ann Miller) zayıf yanlarını hemen seziyor. Larry’nin Kate’e duyduğu aşk, ilişkinin rengini değiştiriyor. Açgözlülükle aşk arasında kalan ve finans dünyasının acımasızlığını temsil eden Larry’de Danny DeVito harika bir iş çıkarıyor. Norman Jewison’ın yönettiği seyre değer bir komedi.
Çalışan Kız (1988)
(Working Girl)
Regan dönemi ABD'sindeyiz... Egosu yüksek kibirli genç finansçıların “Dünyayı ben yarattım” edalarında ortada dolaştığı yıllar. Cazibeli, güzel, sarışın bir kadının iş dünyasında yapabilecekleri erkekler tarafından sınırlandırılmış durumda. Ondan sadece erkeklerin ilgi odağı olan bir kadın olması bekleniyor. “Ciddiye alınmak” istiyorsa yapacakları belli: Kendisi gibi değil, haliyle tavrıyla finans dünyasındaki diğer kadınlar gibi olmak zorunda... Ama Melanie Griffith'in canlandırdığı Tess McGill'in kendisi gibi olmaktan vazgeçmeye hiç niyeti yok. Başkalarının onun için belirlediği hayatı istemiyor. Zekâsı ve sezgileriyle erkeklerden ya da erkeklik kültürünün savunucusu kadınlardan hiçbir eksiği yok. Tam tersine fazlası var... Senaryosunu Kevin Wade'in yazdığı, Mike Nichols’ın yönettiği “Çalışan Kız” 1980'lerin en popüler ve etkili kadın filmlerinden biriydi.
Borsa (1987)
(Wall Street)
Genç ve hırslı borsacı Bud Fox (Charlie Sheen), mesleğin kurtlarından biri olan Gordon Gekko (Michael Douglas) ile çalışırken finans dünyasının içyüzünü keşfeder. Hırs ve açgözlülüğün iyi karşılandığı, herkesin para kazanmaya taptığı bir dünyadır bu... 1980’lerin ABD’sinde, orta sınıftan gelen ve zengin olmak için değerlerinden vazgeçen yeni kuşak finansçılar üzerine anlamlı gözlemler yapan bir film. Oliver Stone’un yazıp yönettiği film, eleştirmenler tarafından pek beğenilmese de dönemin popüler kültürüne damgasını vurmuştu.
Zengin ve Sefil (1983)
(Trading Places)
Bahse girmeyi seven iki zengin adam, hayatını sokaklarda dolandırıcılık yaparak kazanan biriyle (Eddie Murphy) başarılı bir borsacının (Danny Aykroyd) yerlerini değiştirir. Güçlerini kullanarak borsacının işini bitirir, diğerini onun yerine geçirirler. Finans dünyasını zekâların yarıştığı bir arena olarak göstermeyi tercih eden film, “ava giden avlanır” şeklinde özetlenebilecek ahlaki mesajıyla öne çıkar... Sadece Eddie Murphy ile Dan Aykroyd değil, bütün oyuncu kadrosu çok iyi. John Landis’in yönettiği film, bugün 80’lerin en iyi Amerikan komedilerinden biri olarak kabul edilir.
Şahane Hayat (1946)
(It’s a Wonderful Life)
Sinemanın en olumlu finansçı kahramanını bulmak için belki de bu filme, yani 1946’ya kadar gitmek zorundayız. Amerikalıların Noel’de seyrettiği bu Frank Capra klasiği, kuşkusuz finans deyince hemen akla gelen bir film değil ama ana karakteri Geoger Bailey (James Stewart) bir finansçı; öykü de yatırımla ilgili. Kendisine güvenen insanları zor duruma düşüren ve haksız yere sahtekârlıkla suçlanan Bailey, ölmek isteyince bir melek devreye girer. Finans dünyasının Bailey gibi dürüst, fedakâr kişilere ihtiyacı olduğu kesin.