Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Magazin Ayasofya'ya adını kazıyan Viking
        1

        UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nin üst katı (Galeri) 15 Ocak'ta Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ziyarete yeniden açıldı.
        Galeri bölümü için geçtiğimiz günlerde ortaya iki iddia atıldı.

        2

        Önce; bu kata giriş için yapılan kapının, daha doğrusu tünelin, dünya mirası olan böylesine tarihi bir yapıya uygun olmadığı iddia edildi. Sonra da bu kata sadece yabancı turistlerin girmesine izin verildiği...
        İki iddianın da doğru olmadığı ortaya çıktı.

        Evet, üst kata giriş için bir kapı yapıldı. Aslında kapı değil, tünel yapıldı. Yoksa üst kata giriş için bir kapı yapılmadı. Mevcut kapıya ulaşmak için bir tünel yapıldı.

        3

        Söz konusu tünel, restorasyon çalışmalarının sürdüğü minarenin hemen altında yer alıyor. Tünel, giriş yaparken ziyaretçilerin üzerine kazara parça düşmemesi için korunak amacıyla geçici süre için konuldu. Minaredeki restorasyon çalışması tamamlanınca kaldırılacak.

        4

        İkinci iddianın da doğru olmadığı ortaya çıktı. Galeri katına yabancı turist olsun olmasın herkes, 25 Euro'luk biletle giriş yapabiliyor.

        5
        6

        Geçtiğimiz günlerde gezdiğim galeri katı, bende çok farklı duygular uyandırırken hep merak edilen unsurları yerinde görme imkânı buldum. Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'ne şehrin neresinden bakarsanız bakın tüm ihtişamını algılayabilirsiniz. Keza içindeyken de öyle... 
        Yıllarca alt katından gördüğümüz Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nin iç ihtişamını artık üst kattan daha kapsamlı olarak algılamak mümkün. Kubbe yapısındaki freskleri, mozaikleri, hat levhalarını daha yakından görebilmek açıkçası bir hayli etkileyici. 

        7

        Peki galeri katında neler var? 

        İmparatoriçe Locası
        İmparatoriçeler, üst katın güney nefindeki imparatoriçe locasından taç giyme törenlerini izliyordu. İmparatoriçe locasından günümüze kadar, mermer başlı iki küçük sütun ve imparatoriçenin tahtının konacağı yeri gösteren dairesel yeşil porfir taş gelebildi. 

        Mermer Kapı
        Mermer kapıyı görmekle kalmayıp içinden geçebiliyorsunuz. Bizans döneminde bu mermer kapıdan halkın geçmesine izin verilmiyordu. Patrikhane görevlilerinin toplantılarını yaptıkları bölüme bu kapıdan geçiliyordu. O dönemlerde kapının bir tarafının cenneti, diğer tarafının da cehennemi temsil ettiği ifade ediliyordu.

        8

        Henricus Dandolo'nun Mezarı
        1202'de İstanbul'un yönetimini eline geçiren Latinler tarafından yağmalandığı 4. Haçlı Seferi'ni yöneten ve kör olduğu söylenen Venedik Doçesi Henricus Dandolo, 1205'te 98 yaşında öldükten sonra Ayasofya'nın galeri bölümüne gömüldü.
        Daha sonra İstanbul, 1261'de Latinlerin elinden kurtarıldığında Bizanslılar, intikam almak için Henricus Dandolo'nun mezarını açarak çıkardıkları kemiklerini kırıp Haliç'e attı. Sonraki yıllarda mezarının olduğu yere sembolik olarak yatay şekilde bir mezar taşı konuldu.

        Eğik Sütunlar
        Kimi sütunlar, Pisa Kulesi gibi eğik. Bunun nedeni, kubbenin oluşturduğu basınç. 

        9

        Viking Yazısı
        Viking komutanı Halvdan, adını üst kattaki mermer balkon korkuluklarından birine kazıdı. 

        Komutan Halvdan'ın kim olduğu ve kendi topraklarına bir hayli uzak olan İstanbul'da ne aradığına geçmeden önce Ayasofya hakkındaki temel bilgilere göz atalım. 

        10

        ADININ ANLAMI
        Kutsal anlamındaki 'Hagia' ile bilge anlamındaki 'Sophia'dan oluşuyor.  Kutsal bilgelik; Ortodoksluk'ta, Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılıyor.

        Yapımı 1520'de tamamlanan Sevilla Katedrali'ne kadar Ayasofya, 988 yıl boyunca dünyanın en büyük katedrali ünvanına sahip oldu. 

        11

        TARİH BOYUNCA AYASOFYA'NIN KİMLİĞİ
        • 537 - 1054 (Katedral)
        • 1054 - 1204 (Ortodoks Katedrali)
        • 1204 - 1261 (Katolik Katedrali)
        • 1261 - 1453 (Ortodoks Katedrali)
        • 1453 - 1934 (Cami)
        • 1934 - 10 Temmuz 2020 (Müze)
        • 24 Temmuz 2020 - (Cami)

        12

        Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nin günümüzdeki yapısı, Ayasofya'nın üçüncü hali. 
        Şöyle; 
        Ayasofya'nın yerinde ilk önce Artemis Tapınağı vardı.
        Bizans'ın ilk imparatoru I. Constantinus, Artemis Tapınağı'nın yerine bir kilise yapılmasını istedi.
        I. Constantinus'un 337'de ölmesinden kısa bir süre önce başlayan inşaat, 15 Şubat 361'de II. Constantinus'un hükümdarlığı sırasında tamamlanarak 'Magna Ecclesia' adıyla ibadete açıldı.
        Geleneksel Latin mimarisi stilindeki sütunlu bazilika olarak inşa edilen Magna Ecclesia'nın çatısı ahşaptı. Önünde de bir atrium vardı.

        'İlk Ayasofya' olarak tanımlanan Magna Ecclesia'nın yok oluşuna İstanbul Patriği Aziz Ioannis Hrisostomos ile İmparator Arcadius'un eşi İmparatoriçe Aelia Eudoksia'nın çatışması neden oldu.

        Patrik Aziz Ioannis Hrisostomos, 20 Haziran 404'te sürgüne gönderilince taraftarları şehirde isyan çıkararak Magna Ecclesia'yı yakıp - yıktı. O yapıdan günümüze kadar gelen hiçbir kalıntı bulunmuyor. 

        13

        Bir sonraki imparator II. Theodosius, onun yerine yeni bir kilise yapımı emrini verdi.
        İkinci kilise, 10 Ekim 415'te ibadete açıldı.
        Mimar Rufinos tarafından inşa edilen ikinci Ayasofya da yine bazilika planlı, ahşap çatılı ve beş nefliydi.
        İkinci Ayasofya'nın da akıbeti ilkinden farklı olmadı. 13 - 18 Ocak 532 arasında gerçekleşen Nika Ayaklanması sırasında yandı.

        14

        NİKA AYAKLANMASI NEDİR? 
        Perslerin ve göçmen kavimlerin baskısı sonucu Bizans'ta askeri harcamalar arttı. Bu nedenle 532'de hasat şenliklerinde bedava şarap ve Hz. İsa'nın doğum gününde verilen sikkeler dağıtılmadı. Ayrıca vali, fırıncılar sokağına ek vergi getirdi.
        Bu durumu protesto etmek isteyenlerin yaptığı gösteride tutuklananlardan ikisi kaçmayı başarıp Ayasofya'ya sığındı
        Bu durumu ilahi bir işaret olarak yorumlayanlar, araba yarışlarının ilk gününde hipodromda toplandı.

        Bunun üzerine İmparator I. Justinianus; 'Maviler' ve 'Yeşiller'in temsilcileriyle görüşme yaparak İstanbul halkıyla uzlaşma yolu aramaya karar verdi. 
        Maviler... Zanaatkârlar ve tüccarlar
        Yeşiller...  Çiftçiler

        * Nika... Kazanan sen ol

        15

        Maviler ile Yeşiller, İmparator I. Justinianus'tan valinin tutuklattığı kişiler için af talebinde bulundu.
        Ne var ki İmparator I. Justinianus, valisinin kararını çiğnemek istemediğinden dolayı af talebine kayıtsız kaldı.
        Bunun üzerine; "Yaşasın zulüm gören Maviler, yaşasın zulüm gören Yeşiller. Nika Nika" şeklinde slogan atan Maviler ve Yeşiller güçlerini birleştirerek valilik binasına saldırdı.
        Nöbetçi askerleri öldürüp, binanın altındaki zindanda bulunan tutukluları serbest bıraktılar.

        Ardından da valilik binasını saman balyalarıyla ateşe verdiler.
        O saman balyaları rüzgarın etkisiyle önce senato binasını ardından da Ayasofya'yı tutuşturdu.

        Maviler ile Yeşiller, İmparator I. Justinianus'u tahtından indirip, yerine Hypatius'u imparator ilan etmek istedi.
        O anda taç bulamadıkları için başına zincir, omzuna erguvani renkte bir pelerin taktıkları Hypatius'u imparator ilan ettiler.

        Bu durum karşısında İmparator I. Justinianus, gemiyle İstanbul'u terk etmek istedi.
        O anda karşısına geçen eşi İmparatoriçe Theodora, o tarihi konuşmayı yaptı; "Yeterince altınımız var, ömrümüzün sonuna kadar rahat ederiz ama bir gün kendine soracaksın. 'Ya kalsaydım' diye... Benim inancıma göre eğer erguvani pelerini omzuna taktıysan, onu çıkarmamalısın. Bana gelince, ben atalarımızın sözüne her zaman inanmışımdır, erguvani pelerin kefenim olsun."

        Eşinin bu sözleri karşısında İmparator I. Justinianus,  kaçmayıp isyanı bastırmaya karar verdi.
        Ertesi gün güvendiği iki komutanı olan Belisarius ile Mundus, özel eğitimli askerleriyle hipodroma gitti.
        İsyancılar, ele başlarını da Hypatius'u da teslim etmeyi kabul etmeyince  askerlerle aralarında itiş - kakış başladı.

        Belisarius, kılıcını kınından çıkarıp isyancılara saldırı emrini verdi.
        Ardından da Mundus...
        Hipodromdaki 30 bin kişi öldürüldü.
        İmparator I. Justinianus, ayaklanmanın bastırılmasından sonra af ilan ederek herkesin işinin başına dönmesi şartıyla kimseye dokunulmayacağını söyledi.

        Şehirde çıkan yangınlar söndürüldü. Ardından da vakit kaybetmeden yeni bir imar çalışmasına başlandı.
        İmparator I. Justinianus'un imar çalışmasına yönelik ilk emri, yanan Ayasofya'nın yerine yenisinin yapılmasıydı.

        İmparator I. Justinianus, yeni Ayasofya'nın yapılması için emrini 23 Şubat 532'de verdi.
        İmparator I. Constantinus ile İmparator II. Theodosius'un yaptırdıklarından çok daha azametli bir kilise yapılmasını istedi.
        Bunun başlıca nedeni; Nika Ayaklanması'nın izlerini silmek, hükümdarlığına karşı olanlara ve rakibi Roma İmparatorluğu'na gücünü göstermekti.  
        İşte, 'Büyük Jüstinyen' olarak da bilinen I. Justinianus'un yaptırdığı Ayasofya, günümüze kadar gelen Ayasofya... 
        Elbette camiiye dönüştürüldükten sonra birçok eklemeler yapıldı. 

        16

        Taslağın çizimiyle ilgili iki efsane bulunuyor.
        Birincisi; I. Justinianus, inşa ettireceği kiliseye ilişkin mimar Isidoros'un çizdiği taslakların hiçbirini beğenmedi. Çünkü ortaya hayal ettiği kadar görkemli bir yapı çıkmayacağını düşünüyordu. Isidoros, yeni bir taslak hazırlamaya çalışırken uyuyakaldı. Sabah uyandığında Ayasofya'nın hazırlanmış bir planını önünde buldu. I. Justinianus bu planı mükemmel bulunca Ayasofya'nın inşasına başlandı.
        İkincisi; Isidoros, taslağı rüyasında görerek çizdi. I. Justinianus da o taslağı beğendi.

         

        17

        Mimarinin başyapıtlarından biri olan Ayasofya, İmparator I. Justinianus'un gücünü bir an önce göstermesi için 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanarak 27 Aralık 537'de İmparator I. Justinianus ile Patrik Eutychius tarafından büyük bir törenle ibadete açıldı.
        Bu kadar kısa sürede tamamlanmasının iki nedeni bulunuyor.
        Birincisi; inşaatta 10 bin kişinin çalışması.
        İkincisi; inşaatta kullanılan malzemeler sıfırdan üretilmedi. İmparatorluk topraklarında yer alan yapı ve tapınaklardaki yontulmuş hazır malzemeler ve sütunlar kullanıldı.

        18

        İstanbul'a getirilerek Ayasofya'da sütunları kullanılan tapınaklar şöyle; 
        • Artemis Tapınağı (Efes)
        • Güneş Tapınağı (Mısır)
        • Baalbek Tapınağı (Lübnan)

        19

        Ayasofya, tarih boyunca isyanlar, savaşlar ve doğal afetler yüzünden sık sık tahrip oldu. Ayasofya, en büyük yıkımlardan birini 1202'de başında Venedik Doçesi Henricus Dandolo'nun olduğu 4. Haçlı Seferi'nde şehrin istila edilmesiyle yaşadı. Haçlılar, tüm şehirle birlikte Ayasofya'yı da yağmaladı. 1261'e kadar süren Latin işgali müddetince Ayasofya, Roma Katolik Kilisesi'ne bağlı bir katedrale dönüştürüldü.

        Yıllar içinde ciddi hasarlar alan Ayasofya, tamirlerle ayakta tutulmaya çalışıldı. Ne var ki tamiratlar yetersiz kaldı. 1346'da Ayasofya'nın doğudaki başkemeri ve kubbenin bir kısmı çöktü. 

        20

        29 Mayıs 1453'te İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed, oldukça bakımsız olduğunu gördüğü Ayasofya için şu yorumu yaptı; "Perdedâri mîkoned ber kasr-i Kayser ankebut Bûm novbet mîzened der tarem-i Efrâsiyâb" (Örümcek Kayser'in sarayında perdekârlık yapıyor Baykuş Efrasiyab'ın burcunda nöbet tutuyor)

        21

        Fethin nişanesi olarak kabul edilen Ayasofya'nın bakım - onarım faaliyetleri sürekli hale getirildi. Özellikle Mimar Sinan'ın yaptığı onarımlar, eklemeler ve düzenlemeler, Ayasofya'nın günümüze kadar ayakta kalmasını sağladı. 

        22

        Mustafa Kemal Atatürk, 1 Şubat 1935'te açılan müzeyi 6 Şubat 1935'te ziyaret etti

        Ayasofya, 1930'lu yıllarda restorasyon çalışmalarının başlamasıyla ibadete kapatıldı. Restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürüldü.

        23

        Danıştay; 10 Temmuz 2020'de, 24 Kasım 1934 tarihli söz konusu Bakanlar Kurulu kararını iptal etti. Hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayımlanan 2729 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Ayasofya, cami olarak yeniden ibadete açıldı. 

        24

        Ayasofya, 1985'te kullanım durumuna ilişkin herhangi bir niteleme yapılmaksızın "İstanbul'un Tarihi Alanları" başlığı altında Topkapı Sarayı, Süleymaniye Camii, Sultan Ahmet Camii, Şehzade Mehmet Camii, Zeyrek Camii, Tarihi Surlar gibi eserlerin bulunduğu tarihi yarımada içerisinde Dünya Mirası Listesi'ne dâhil edildi. 

        25

        Mermerin üzerine adını kazıyan Viking komutanı Halvdan'ın hikâyesine gelince;  Kuzey Kutup Dairesi'nin yaklaşık 200 kilometre yukarısındaki 'Lotofen' denilen takımadada bir Viking kabilesi yaşıyordu. Reisinin Tvennubrini olduğu kabilenin komutanı Hal'dı. 
        Vikingler, yeni topraklar keşfetmek üzere o tarihlerde bilinen dünyanın birçok yerine seferler düzenledi. O seferlerin çoğu ganimet elde etmek için saldırı niteliğindeydi. 
        İstanbul'a düzenledikleri sefer ise diğerlerinin amacından farklıydı. Çünkü Bizans İmparatorluğu, bir hayli güçlü bir orduya sahipti. Bu nedenle İstanbul'a düzenledikleri seferler, barışçıl olup ticari amaçlıydı. 

        26

        Halvdan önderliğinde bir grup da bu amaçla İstanbul'a geldi. Mümkünse şehre yerleşmek istiyorlardı. Zira 829 - 849 arasında hüküm süren İmparator Teofilos, savaşma yetenekleri nedeniyle daha önce birçok Viking'i orduya almıştı. 
        Bizans ordusu bünyesindeki Viking birlikleri, 'Vara- eg' ya da 'Varangian' adıyla tarihe geçti. 'Varangian' sözcüğünün eski Norveç dilinde 'Yemin edenler' anlamına gelen 'Vaeringjar'den geldiği tahmin ediliyor. Bizans ordusunda oldukça başarılı olan Vikingler, imparatorun özel muhafızlığını üst­lenecek kadar güven kazandı. 

        27

        Halvdan, geldiği yerde olmayan büyük çarşılarından, şehrin kalabalıklığından dolayı İstanbul'dan bir hayli etkilendi. Keza ihtişamlı yapısından dolayı Ayasofya'dan da...
        Ayasofya'da katıldığı bir ayin sırasında mermerin üzerine "Halvdan, buradaydı" cümlesini kazıdı.

        O yazı, Viking dilinde yazıldığı için yüzyıllarca kimsenin dikkatini çekmedi. Aslında mermerdeki bir çatlak sanıldı. Detaylı yapılan bir inceleme sonucu dikkati çeken yazının Viking dilinde olduğu anlaşıldı. Tercüme edildiğinde yazıda, 'Halvdan' olduğu anlaşılınca sahibinin 9'uncu yüzyılda İstanbul'a gelen komutan Halvdan olduğu ortaya çıktı. 

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ