Boğaç Aksoy: Lenfoma bana çok şey öğretti
Geçtiğimiz mart ayında lenfoma teşhisi konulan ve 8 aylık mücadelesinin ardından kanseri yenen Boğaç Aksoy ile yaşadığı zorlu süreci konuştuk. Hastalığın kendisine çok şey öğrettiğini söyleyen ünlü oyuncu, aynı kaderi paylaşanlara da çağrıda bulundu: Ölümü değil, hayatı düşünün...
AYTEKİN TEKER / ateker@haberturk.com
2012'de katıldığı modellik yarışmasında 3. seçildi. Avrupa'da ve Çin'de birçok markanın reklam yüzü oldu. Aldığı oyunculuk eğitiminin ardından beyazperdede kendisine hemen rol buldu. Pek çok kişi onu 'Çılgın Dersane' filmindeki 'Cenker' karakteriyle tanısa da asıl popülerliğini 'Arka Sokaklar'daki 'Volkan Komiser' rolüyle kazandı. Diziden ayrıldıktan sonra yeni bir arayışa girdiği sırada hayat onu hiç tahmin edemeyeceği bir sürece sürükledi. Lenfomaya yakalandığını öğrendi. Kötü haberi aldığındaki umutsuzluğunu uzun sürdürmedi ve mücadelesine hemen başladı. Yaklaşık 8 ay süren tedavinin ardından da kanseri yendi. Şimdilerde sağlığına kavuşmanın mutluluğu içinde olan Boğaç Aksoy (32) ile bir araya geldik ve bize yaşadıklarını tüm samimiyetiyle anlattı...
Hastanedeki tedavin bitti, artık evdesin... Şu anki sağlık durumun hakkında bilgi verir misin?
Öncelikle ilginizden dolayı çok teşekkür ediyorum. Bu süreçte dualarıyla, dostluk ve dayanışma mesajlarıyla bana moral veren, direnme gücü ve umut aşılayan herkese sonsuz derecede minnettarım. Pet sonuçlarım temiz çıktı. Bundan sonraki tedavi ve iyileşme süreci evden devam edecek. Şu ana kadar her şey çok iyi gitti; bundan sonra daha da iyiye gidecek inşallah. Kontrollerim devam ediyor. Her şey yolunda... Sevenlerim yanımda, mutluyum ve umutluyum.
"İstanbul'u terk edebilirim" demiştin...
Evet, aslında güney sahillerinde bir yere taşınabilirdim, ama tedavim İstanbul'da yapıldığı için burada kalmaya karar verdim. Çekmeköy'e taşındım. Şehrin gürültüsünden kalabalığından uzakta, yeşilin her tonunun hakim olduğu son derece güzel bir yer. Hemen hemen tarafı betona dönmüş İstanbul'da, az da olsa hala bu tür yeşil bölgelerin olması teselli edici. Kentin adeta nefesini kesen bunaltıcı ortamdan uzak kalmak, biraz olsun rahatlamak iyi gelecek bana.
Hastalığı nasıl öğrendin? Hangi belirtileri yaşadın?
Mart ayında bir reklam filminin çekimi esnasında oldukça ince giyinmiştim. Çekimi bitirdikten sonra kuzenimin yanına Balıkesir'e gitmiştim. Orada aşırı terleme, yüksek ateş ve titreme başladı. Üşütmüş olableceğimi düşünüp, fazla önemsemedim. Fakat bir hafta-on gün boyunca geçmedi. İstanbul'a dönünce doktora gittim. Doktor ilk inceleme esnasında, lenf bezlerinin şişmiş olduğunu tespit ettikten sonra, kanser olabileceğimi söyledi. Sonra 6-7 hafta boyunca çeşitli hastanelerde incelemeler yapıldı ama kesin bir teşhis konulamadı. O arada bende kilo kaybı başladı; deyim yerindeyse ben adeta eriyordum, parça parça eksiliyordum. Bana ne olduğunu ve ne olacağını bilmiyor ve kestiremiyordum. Bu esnada değerli ağabeylerim Şevket Çoruh ve Alp Korkmaz, yardım etti. Araştırmaya ve soruşturmaya başladılar. Neticede beni doktor Mutlu Arat'a götürmeye karar verdiler. Mutlu Arat, beni muayene eder etmez teşhisi koydu, lenfoma yani lenf bezleri kanseri olduğumu söyledi. Beni hemen tedaviye başlattı.
Teşhis konulduğu o an ne hissettin?
Bir anda ölümle yüz yüze olduğunuzu düşünüyorsunuz. Her yanınız bir an için sarsılıyor... Sanki kırık bir cam parçası yüreğinizi doğruyor, hançerler ciğerlerinize saplanıyor. Bilinciniz isyan ediyor, bir anda bin parça olup, dağılıyorsunuz... Bu hastalığa yakalanan herkes gibi, ben de bir an bunları hissettim, yaşadım. Fakat mücadeleci bir insanım. Gerek yetiştirilme tarzım, gerek yaşadığım olaylardan aldığım dersler ve gerekse de çeşitli tecrübelerden edindiğim izlenimler bana bir şeyi çok iyi öğretti; ne olursa olsun asla umudunu yitirmeyeceksin, çünkü umudunu yitirirsen, yitirecek hiç bir şeyin kalmamış demektir. O anda kesin kararımı verdim. Her ne olursa olsun bu hastalığı yenmeye kararlıydım; asla pes etmeyecek, bu hastalığa yenilmeyecektim...
"Neden ben?" diye düşündün mü?
Tabi, bu çok doğal. Bu tür durumlarda herkes bu soruyu kendisine sorar. Fakat ben çok çabuk toparlandım. Bu soruda takılıp, kalmadım. Önemli olan o soruda takılıp kalmamak, 'Neden ben bu hastalığı yenmeyeyim ki?' sorusunu sormak ve bunu önce gerekçelendirmek, sonra da gerçekleştirmek... Benim bu hastalığı yenmek için yeterince gerekçem, cesaretim ve enerjim vardı. Buna karar verdim, sebatla ve meşakkatle tedavi sürecine katlandım; neticede hastalığı atlattım.
Hayata bakış açın nasıl değişti?
Bu hastalık beni adeta pişirip, olgunlaştırdı. Mevlana'nın dediği gibi; "Hamdım, yandım, piştim, elhamdülillah" işte o misal. Eskiden kafama taktığım şeylerin ne kadar önemsiz olduğunu farkettim. Bu hastalığa yakalanma ve tedavi süreci beni bilgeliğe, sabırlı olmaya, yaşama daha farklı açılardan bakmaya yöneltti. Yaşamı anlamlı kılan, insanın yaşadığı sürece bir değer üretmesi, bir eser ortaya çıkarması. Her anı dolu dolu yaşamak ve üretici olup, emek harcayıp iyi şeyler yapmak istiyorum.
Kemoterapinin ayrı bir psikolojik süreci de var...
Saçlarımı kemoterapi başlar başlamaz kazıttım. Sadece saçlarım değil, kaşlarım, kirpiklerim ve vücudumdaki diğer kıllar da döküldü. Fakat bunları hiç kafaya takmadım, takmıyorum; yeniden çıkacağını biliyorum. Kökü bende, yeniden ve daha gür çıkacağını bilerek hiç sorun yapmıyorum.
Tedavi sürecinin dışında geçirdiğin zamanda ne iyi geliyor? Neler yapmaktan keyif alıyorsun?
Vaktim annemle geçiyor. Kendimi biraz iyi hissettiğimde, ailemle doğayla iç içe olabileceğim ve dinlenebileceğim yerlere gidiyorum. Gerek hastane süreci boyunca ve gerekse de eve geldikten sonra beni yalnız bırakmayan, sosyal medya aracılığıyla bana ulaşan, destek mesajlarını atan, dualarını esirgemeyen ve iyi dileklerini ileten sevenlerimle de sosyal medyada konuşup, vakit geçiriyorum. Bana çok iyi geliyor.
Böyle bir mücadele içerisindeki enerjin ve umudunla çok iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Pozitif düşünce bu sürecin en önemli anahtarı sanırım...
Öncelikle çok teşekkürler, umarım gerçekten iyi bir örnek teşkil ediyorumdur. Haklısınız, pozitif düşünmek, iyimser olmak, asla karamsarlığa ve umutsuzluğa kapılmamak; çok önemli. Bu tür zor süreçlerde insana yaşama ve inatla direnme azmini aşılıyor. Benim daha yapacak çok işim var. Yaşamı seviyorum, sanatı seviyorum, yaptığım işi yani oyunculuğu çok seviyorum. Sanata ve hayata karşı sorumluluklarım var... Sevenlerime ve aileme karşı sorumluluklarım var... Daha yapacak çok işim var. Önümde sürdürülecek sağlıklı ve uzun bir ömür ve yaşayacak çok anım var. Bu sadece bir hastalık ve ben bu hastalığı azimle ve kararlılıkla yenmeyi başardım.
Ailen ve dostların bu süreçte çok destek oluyor. Bir de nişanlın var. İlişki bağları daha da güçleniyordur...
Ailem bana müthiş destek oldu, oluyor. Sevenlerim, arkadaşlarım da öyle. Bu tür durumlarda insanın kendisini yalnız hisetmemesi, sevenleri tarafından desteklenmesi çok büyük moral kaynağı. Annem, babam, nişanlım ve ailesi bu süreç boyunca bana ilaç gibi çare oldu. Bana sürekli umut aşıladılar... Kız arkadaşım müthiş sevgi dolu bir insan. Sevgisinin sıcaklığıyla sardı beni. Kendimi çok şanslı görüyorum. Annem, babam ve eşi, sevgilim, amcalarım, teyzem, büyükannem, kardeşim Yağız, kız kardeşim Dila ve diğerleri... Etrafımda sevgiden bir çember oluşmuş sanki...
İleride ne yapmak istiyorsun, oyunculuğa devam edecek misin?
Oyunculuğu hiç bırakmadım ki... Oyunculuğu çok seviyorum ve bundan sonra üzerine katarak, çok daha üst düzeyde sürdürmek istiyorum. Ne de olsa ölüme bile oyun oynadım. Ölüm oyununu dahi başarıyla atlattım. Büyük tecrübe kazandım. Bundan sonra oyunculuk yeteneğimi katlayarak sürdürmek şart oldu.
Son olarak lenfoma ile mücadele edenlere ne söylemek istersin?
Ölüm her insan için kaçınılmaz son... Burası tamam. Ancak, ölüm tehlikesi olan bu hastalığa yakalanan bir insan her zaman mutlaka yaşamı düşünmeli. Nefes alıp verdiğimiz sürece mutlaka yaşama sıkı sıkıya sarılmalıyız. Hastalığı zihninden silip atan, bedeninden de silip atar. Bu hastalığı önce ruhen, ardından bedenen yeniyorsun. Sabırla, inatla ve dirayetle direnin...