Harun Can: Benim işim sıradışı
Adını duymamış, simasını da tanımıyor olabilirsiniz ama sesini duyunca 'evet, bu sesi biliyorum' diyeceksiniz. Spider Man, Joker, Deadpool, Bugs Bunny ve Tsubasa gibi karakterleri seslendiren ve Türkçe dublaj denildiğinde akla gelen ilk isimlerden olan Harun Can'la konuştuk
Öncelikle bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Önce TRT, sonra Hacettepe Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nde eğitim almış, 80'li yıllardan beri televizyon, tiyatro ve müzik alanında çalışan bir oyuncu, seslendirme sanatçısı ve müzik üreten biriyim.
Seslendirme sanatçılığı serüveniniz nasıl başladı?
TRT Ankara Radyosu'nda başladı. 80'li yıllarda TRT'nin tek kanal olduğu dönemde kurum kendi ihtiyaçları için çocuk sanatçı yetiştiren bir program başlattı. Birkaç aşamalı sınavda başarılı olanları sıkı bir eğitimden geçirdi. Ben bu insanlardan biriyim. Aynı dönemde Radyo Tiyatrosu, Arkası Yarın ve Çocuklarla Başbaşa çalıştığım ilk işlerdir. Arkasından Susam Sokağı gibi herkesin bildiği projelerde de çalıştım. Ve devamı geldi...
Seslendirme sanatçılığı dışında oyuncu ve müzisyenlik serüveniniz de var...
Seslendirme işlerin çok duyulduğu için, oyunculukla ilgili işlerim şu anda çok göze batmasa da, 90'lar ve 2000'li yıllarda TRT çatısı altında pek çok projede oyuncu, sunucu olarak görev aldım, televizyon programları yaptım. Ardından 1997 yılında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nü kazandım ve 2001 yılında mezun oldum. Her şeyin özünde oyuncu olmak var. Bu her ne kadar çok öne çıkmasa da yaptığım diğer işleri, yapabilmemin sebebi bu altyapıdır aslında...
Müzisyenlik konusu ise biraz keyif olarak başladı. 90'ların sonu ve 2000'lerin başında Ankara'da çalan gruplarım oldu. Uzun süre şarkı söyledim. Ardından Korkuluk başladı. Müzik yaparken bir takma isim kullandığınızda, sizi tanıyan çoğu insan, müzik yaptığınızdan haberdar olmayabiliyor. Bu bir yandan iyi bir şey aslında. Korkuluk bir grup sanılsa da, benim müzik yaparken kullandığım bir isim aslında. Yaklaşık 10 yıllık bir çalışmanın ardından ilk Korkuluk albümü 'Bir Hayvan Yaratmak' yayınlandı. Büyük kısmı ev stüdyomda yazıp düzenlediğim, herhangi bir kaygı gütmeden hazırlanmış bir albümdür. Genel olarak dert anlatan şarkıların bir araya geldiği bir iş...
Seslendirme ile birlikte müzik konusunda da işler farklı kollarda gelişmeye başladı. Şu anda sayısız çok uluslu firma için müzik direktörlüğü de yapmaktayım. Televizyonda ve sinemada duyduğunuz pek çok yabancı filmin içindeki müziklerin Türkçe versiyonlarını yazdım, kaydettim. Ayrıca çeşitli markalar için reklam müziği çalışmalarım da oldu. Bir yandan da vakit buldukça, sevdiğim, inandığım işler için vokal koçluğu yapıyorum.
Pek çok karakteri seslendirdiniz, sizin için yeri ayrı olan bir karakter var mı?
Bunu cevaplamak kolay değil aslında... O kadar çok iş yaptım ki arasından birini seçip 'Ah! İşte bu!' demek gerçekten zor oluyor. Ben daha çok sıradışı karakterlere yaptığım işlerle tanınıyorum sanırım. Ama Ryan Gosling de seslendiriyorum. Hani 'mahallenin delisi' gibi görmekten keyif alan bir kalabalık olduğunu biliyorum ama, 'mahallenin sevilen çocuğu' da olabiliyorum. Hahahah. Şaka bir yana Deadpool yaptığım işlerde öne çıkmış bir projedir. Spider Man ve Joker (Jared Leto) arkasından gelir diye düşünüyorum.
Tsubasa'yı da seslendirmişiniz...
Evet. Bunu bilen az kişi kaldı sanırım. Sizi korumaya alalım mı? (Gülüyor) Çocukluğumun bir kısmı o projeye gitti. Pişman değilim.
Yaşıtlarım sokakta o çizgi filmdeki hareketleri taklit ederek top oynadığı sıralarda ben stüdyoya girip işi yapmak durumundaydım. Bu bazen garip çocukluk travmaları yaratabiliyor ama şu an gülümseyerek hatırlıyorum.
2000'lerde Beyblade isimli bir dizide Takao adlı karakteri seslendirdim. O da çok bilinen eski işlerim arasında... Son dönemde ise Regular Show (Mordecai) ve Adventure Time (Finn) ciddi bir kitleye sahip. Ben de bu iki işi yaparken çok eğlendim. Yeni bir şeyler denemek için imkanlı işlerdi.
Anime seslendirme ile bir karakteri seslendirme arasındaki fark neler?
Büyük bir fark yok aslında... Anime'lerde duygular biraz daha abartılı dile getiriliyor bence... Televizyon ve sinema işlerinde daha küçük oynamak gerekiyor diye düşünüyorum. Animasyonlar oyun adına biraz daha imkanlı... Ama daha çok dikkat gerektiriyor çünkü işin DNA'sını bozmamak önemli. Anime işlerinin ciddi bir takipçi kitlesi var ve oldukça sert bir eleştirme isteği taşıyorlar. Mutlu etmesi zor bir kitle. Neyse ki bu güne kadar herhangi bir sorunumuz olmadı...
Bence sesinizle Deadpool'a daha da anlam katmışsınız.
Teşekkür ederim. Bunu duymak gurur verici. Bir insanın meslek hayatında yakalaması güç başarılardan biri olarak görüyorum bunu. Bunu duymak, içimi rahatlatıyor. Bazı işlerde eşine az rastlanır bir eşleşme yakalanıyor sanırım. Bu da onlardan biri... Deadpool, bence sinema tarihindeki sıradışı işlerden biriydi. Biz de çok iyi bir ekiple bir araya geldik. Bu da kurulması güç bir denklem... Stüdyoda Didem Atlıhan ve Ali Arikök ile birlikte çok sıkı bir çalışma yaptık. Aslında riskli de bir işti çünkü sinema perdesinde bu sertlikte bir seslendirme işi pek yapılmamıştı.
Ali ve Didem yeni bir şeyler denemek ve farklı fikirler bulmak için imkanlı bir çalışma ortamı yarattı bana... Ben de işimi yaptım. Deadpool ile ilgili benim ismim öne çıkıyor olsa da bu bir ekip işidir ve iyi ekipler, iyi işler başarır. Bu 'ekip' konusuna değer veriyorum.
Bence Deadpool ile ilgili en önemli şey ise seyircinin yaptığımız işe sahip çıkması oldu. Harika bir takipçi kitlem var. Film daha gösterime girmeden önce bile o enerjiyi hissedebiliyordunuz. Filmin Türkçe dublajlı fragmanının bile 3 milyon izlenmiş olması da bunu gösteriyor. Biz elimizden gelenin en iyisini yaptık. Ancak izleyici filmin Türkçe seslendirmesine o kadar güçlü bir biçimde sahip çıktı ki, bence seyirci o işin önemli bir parçası oldu. Bu tip 'ters' işler, seyirci desteği ile bir yere gelir. Bu konuda seyirciye minnettarım. Destekleri benim için değerli.
Sesini beğendiğiniz kimler var? Hem seslendirme sanatçısı, hem de şarkıcı olabilir...
Bu konuda bir isim söylemek istemem açıkçası... Kimseye 'sen şu ol' diyemem. Haddime değil... Çünkü birini bu kadar iyi tanımak yıllar sürer. Her ne kadar bahsettiğimiz işlerde tecrübe sahibi olsam da, ben bir işi kimseye öneremem. Çünkü birine bir şey önermeyi, onun potansiyelini kullanacağı seçeneklerini daraltmak gibi görüyorum bir yandan... O yüzden izninizle bu soruyu 'pas' geçeceğim. (Gülüyor)
İki deadpool filmini kıyaslayabilir misiniz?
İlk film güzel bir başlangıç filmiydi... Bence kısıtlı bütçe ile çok iyi bitirilmiş bir işti. Kahramanın doğuşunu tam ve doğru bir biçimde anlatırken, aksiyondan ödün vermeyen, temposunu düşürmeyen bir filmdi. Hedef kitlesinin konsantrasyon süresini çok iyi analiz etmiş bir filmdi ilk Deadpool filmi... İkinci Deadpool filmi ise artık kahramanın hikayesini bilen seyirciye hitap eden bir film olarak karşımıza çıktı. Bu anlamda hikaye anlatımı konusunda biraz daha rahatladığını düşünüyorum... Diğer ilk filmin yönetmeninin değişmiş olması filmin dilinde değişikliklere sebep oldu diye düşünüyorum... İlk filmde, tempo bir an bile düşmezken, ikinci filmde bazı yerlerde uzayan diyaloglarla karşılaşabiliyoruz. Aksiyon anlamında yine tatmin edici bir film elbette... İlk Deadpool filminden gelen kitlenin de verdiği güvenle yapılmış bir film olduğunu düşünüyorum. Bence 2. Deadpool, ilkine göre yer yer yavaşlayan bir filmdi... 3. filmde temponun daha da yükseleceğine inanıyorum. Ne olursa olsun, elimizde 2 harika süper kahraman filmi var... Tadını çıkartmak için 2 filmimiz var. ;)
Youtube kanalı açtınız. Nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Harika... Açıkçası Youtube konusunda çok istekli değildim... Instagram'da kısa videolar çekerek eğleniyordum güzel güzel... Sonra bir anda instagram'daki kitle büyüdü... Ben bu güne kadar televizyon için projeler geliştirmiş biriyim. Bu anlamda bir prodüksiyon düşündüğümde, ister istemez televizyon odaklı koşullanıyorum. Youtube konusunda 2 yıldır bir şeyler yapmam konusunda baskı vardı. Zaman zaman buna anlam veremiyordum. Ancak başlayınca gördüm ki insanlar boşuna üstüme gelmiyormuş. Bir gün çok sevdiğim dostlarımın şirketi olan Parazit Film kapımda bitiverdi. ¨Haydi yapıyoruz!¨ dediler... Ve Youtube başlangıcımı birlikte yaptık. Haklarını ödeyemem... Böyle güzel dostlarım olduğu için gururluyum. Muhteşem geri dönüşler var... Videoların hızla 500.000 barajını geçmesi benim için şaşırtıcı oldu açıkçası... Takipçi kitlenin ilgisi gurur verici. Sabah kahvemi içerken yorumları okumak benim için güzel bir motivasyon oluyor. Bu mecranın verdiği özgürlük ile yapılabilecek çok şey var. Şu anda Youtube konusunda hareket ettiğimiz bir çekirdek ekibimiz var ve çok yetenekli insanlarla büyüyoruz. Şimdilik zaman bulmakta biraz zorlanıyorum. Özellikle kurgu çok vaktimi alıyor... :))) Ancak önümüzdeki haftalarda Youtube'da daha çok eğleneceğimizin garantisini verebilirim. www.youtube.com/HarunCAN adresinden takip edebilirsiniz. Geliyoruz... Güzel geliyoruz. ;)
Türkiye’de dublajcılar iyi kazanıyor mu?
Türkiye'de emek nadiren hak ettiği karşılığı buluyor. Seslendirme sanatçılarının iyi kazandığını söyleyemem. Ancak seslendirme sanatçıları adına konuşmak da istemem... Bu anlamda ben kötü bir örneğim. Ben seslendirme sanatçılığı dışında pek çok alanda iş geliştiren biriyim. Ancak insanlar beni seslendirme sanatçısı olarak tanıdı. Ve seslendirme sanatçılarının yüksek hayat standartlarıyla yaşadığına ilişkin bir algı oluştu. Böyle değil ne yazık ki... Unutmayın ki her işte başarılı olanlar göze çarpıyor. Bu insanlar vitrinde dururken, arkada göze görünmeyen çok daha büyük bir kitle var ve onların sorunları karanlıkta kalmış oluyor. Buna sebep olmak istemiyorum. 2018 yılına gelmişken seslendirme sanatçılarının telif alamıyor olması gerçekten çok üzücü... Bu sorun, ülkemizde bir kişinin tek bir sözü ile çözülebilir. Yapılan işlerin sonunda, kayan yazı halinde seslendiren sanatçıların isminin geçmesini bile sağlayamadık... Oysa insanların hakkının en azından isimlerini anarak teslim edilmesi ne kadar zarif bir hareket... Hepimiz iyi niyetliyiz. Yakın zamanda çözüm sağlanacağı konusunda umutluyum.
En çok ne seslendirmeyi seviyorsun?
Ben işimi seviyorum. Yaptığım her işi seviyorum. Şahsen, sevmediğim bir işin içinde olmama şansına sahip bir insanım. Kariyerimin bu noktasında olmaktan dolayı şanslıyım. Ben bir oyuncuyum. Bu yönde yetiştirildim. Oyunculuk imkanı veren her karakter bana ayrı bir zevk veriyor. Bu anlamda sıradışı karakterleri seslendirmekten ayrı bir zevk aldığımı söyleyebilirim. Seyirci de bu işlerimi öne çıkartıyor, seviyorlar demek ki. :)
Seslendirmede başına gelen sıradışı bir olay oldu mu?
Benim işim sıradışı... :) Her gün, güne o gün neler yapacağımı, neler yaşayacağımı, neler hissedeceğimi bilmeden başlıyorum. Bu anlamda kendimi şanslı sayıyorum. O gün dünyayı kurtarabilirim veya yok etmeye çalışabilirim. Bir kadına aşık olup, o aşkın heyecanını yaşayabilirim. Stüdyonun kapısını kapattığımda, tamamen o dünyanın içinde kalabiliyor olmak bana iyi geliyor. Bu çok az meslekte elde edilebilen bir ayrıcalık. Stüdyoya girdiğimde, kendimi, hayatımı, o ana kadar olan biten her şeyi kapının dışında bırakıp, bambaşka bir dünyaya giriyorum. Ben, hayatın bana getirdiği ¨bir sonraki an¨ sürprizini kucaklayabilmiş olmaktan dolayı mutluyum.
Bir günde kaç bölüm seslendiriyorsunuz?
Bu soruya net bir cevap vermek mümkün değil. Ancak bazı durumlarda bir günde 25-30 bölüm dizi seslendirmek durumunda kaldığımı söyleyebilirim. Bazı acil durumlarda, başınıza her türlü şey gelebiliyor. Bir günde dizi, film, belgesel, reklam, jingle, şarkıcılık olarak 45-50 parçaya çıktığımı bilirim. Bu anlamda sağlıklı ve antrenmanlı olmak önemli. İşin bir akışı var. Çok hızlı ilerliyor her şey... Sevmek ve buna uyum sağlamak önemli. 2 gün uyumadan çalıştığımı bilirim. Seviyorum böyle şeyleri... Biraz da enerjisi yüksek biriyimdir zaten. Bana iyi geliyor. :)
Herkes seslendirme sanatçısı olabilir mi?
Ben herkesin bir veya birkaç konuda "eşsiz" olabileceğine inanıyorum. Kişinin içinde bunu bulması ve işleyebilmesi önemli. Kişinin kendi potansiyelini keşfetmesi ile ilgili bir konu bu. Bu anlamda cevap vermem gerekirse, hayır, herkesin seslendirme sanatçısı olabileceğine inanmıyorum. Herkesin oyuncu olamayacağına inandığım gibi... Bu işi yapmak için önce oyunculuk üzerine ciddi bir eğitim almanız gerektiğini düşünüyorum. Bir biçimde eğitilmiş bir müzik kulağınız olmalı. Bunun üzerine başka şeyler ekleniyor. Seslendirme sanatçısı olmak bunlardan sonra düşünülebilecek bir şey... Bu işi yapmak için sesinizin güzel olması ya da akıcı konuşabilmenin yeterli olduğuna ilişkin bir genel algı olduğunun farkındayım. Böyle düşünenler çok yanılıyor.
Seslendirirken zorlandığınız bir karakter oldu mu?
Zorlanmak demeyelim de... Bazen, bazı karakterlerin duygusunu ifade edebilmek için içinizde tetiklemeniz gereken an tehlikeli olabiliyor. İçimde açmamaya çalıştığım kapılar var. Ancak işe katkısı olacağını düşündüğüm herhangi bir şeyi yapmaktan çekinmem. Kişi olarak bir işe verebileceğim en büyük katkıyı veren biriyim. Bu anlamda, bazı durumlarda yaralarınızı kanatmayı seçebiliyorsunuz. Birkaç gün zor geçebiliyor. O gece biraz daha zor uyuyorsunuz. Ama ortaya çıkan işin başarısı için buna değer. Seviyorum.
Bundan sonraki yer alacağınız projeler belli mi?
Belli olan bazı projeler var. Görüştüğümüz bazı işler de mevcut. Ancak şu anda bu konuda bilgi veremem. Zaten pek çok iş için çeşitli gizlilik prosedürleri var. Ancak mutlaka bir proje anmam gerekirse, Netflix için yaptığım ¨Series of Unfortunate Events¨ 3. sezonu merakla bekliyorum. Aynı şekilde ¨13 Reasons to Die¨ ve ¨Mr. Robot' dizilerinin yeni sezonlarını da merakla bekliyorum.
Oyunculuk yapmayı istiyor musunuz?
Ben bir oyuncuyum... Bunu her zaman istedim. Her zaman isteyeceğim. Doğru bir biçimde konumlanacağım ve faydalı olacağım bir projede yer alacağım. Ben hayatın fark yaratacağınız şeyleri size getireceğine inananlardanım. Bu anlamda bir acelem yok. Kendim de bir şeyler yazıp çiziyorum. Bir şeyler çekecek imkanlara sahibim... Müzik projem Korkuluk için çektiğim videolar ile neyi, nasıl yapacağım konusunda pek çok şeyi deneyimleme fırsatım oldu. Belli olmaz, bir sürpriz yapabilirim. ;)
Seslendirme sanatçısı olmak isteyenlere önerileriniz neler?
Biraz klişe olacak ama, 'eğitim, eğitim, eğitim!' demek isterim. Herkes bir konuda 'en iyi!' olmak istiyor ve daha da ilginci bunu yapabileceğine inanıyor. Ama kimse zor yolu yürümek istemiyor. Ben TRT'de o dönemde alınabilecek en sıkı eğitimlerden birinden geçtim. Konservatuvar sınavlarına girdiğim sırada sektörde zaten hemen hemen isteyebileceğim her alanda çalışabiliyordum. Bana 'Ne gerek var?' diyen pek çok insan oldu ama dinlemedim. İyi ki de dinlememişim. Konservatuvarda aldığım oyunculuk eğitimi bana bu günleri kazandırdı. Bir iş yapma biçimi verdi.
Bu işi kurslarla, birkaç aylık eğitimlerle yapabileceğini düşünenlere hemen bu fikirden vazgeçmelerini öneriyorum. Çünkü artık bu işler çok daha zor. 'Bir şeyi iyi yapan biri' bu iş için çok yetersiz alıyor. Birden çok şeyi 'iyi' yapabiliyor olmanız gerekli. Bunu başarmak için almanız gereken eğitimi ise birkaç ayda almanız mümkün değil. 'Ben kendimi geliştiririm' sözü ise bana bu noktada komik geliyor. Çünkü 4 senelik bir okulu okumaya vakit ve emek ayırmadan, kolay bulduğu yoldan yürümeye çalışan birinin kendini geliştirebileceğine pek inanmıyorum. Kimsenin mutsuz olmasını istemem. Her gün yeterli birikim ve donanıma sahip olmadan bir biçimde bu işin içinde olmayı başarmış, ama istediği noktaya erişemediği için mutlu olamamış, güçlük içinde yaşayan ve bu işe çok fazla zaman harcadığı için artık başka bir yol seçme imkanı kalmamış insanlarla karşılaşıyorum. Aralarına katılmanızı istemem.
Mesleki anlamda konservatuvardan mezun olmuş herhangi biri, konservatuvardan mezun olmuş iyi şarkı söyleyen, dans eden ve müzik bilen birinden çok daha fazla risk taşırken, birkaç aylık kurstan sonra başarılı olabileceğini düşünen insanlara sadece 'iyimser' diyebilirim. İstisnalar var mıdır? Bilmem? Belki vardır. Ama piyango bileti almaktan pek farkı yok bunun...
Bu anlamda ben çok kötü bir örneğim. Bunun için özür dilerim. Sanırım dışarıdan bakanlar için bu işi cazip hale getirirken, kolay bir işmiş gibi gösteriyorum. Bizim işimizde insanlar hep başarılı olanları tanıyor. Başarısızlar kimseye görünmeden yok olup gidiyor çünkü... Bu yanılgı, çok acı bir durum. Başarısı ile göze görünen 5 kişi varsa, başarısızlıkla yıkıma uğrayan 5 milyon kişi var. Bu acımasız bir istatistik. Böyle bir riski göze alacaksanız, çok zor zamanları ve alabileceğiniz en iyi eğitimi elde edecek sabrı göstermeyi de göze alacaksınız.
Aynı zamanda şarkı da söylüyorsunuz. Şarkıcılık ve seslendirme sanatçılığının sizdeki yer nasıl?
Aslında ikisi birleşti... İkisi hayatımda ortak yer kaplıyor diyebilirim. Müziği hala biraz 'zevk' kısmında tutmaya çalışıyorum. Seslendirme ve müzik direktörlüğü işleri ciddi bir iş akışı gerektiriyor çünkü. Her şey bir yana hayatımdaki tüm bileşenleri seviyorum.
Bu meslek dışında ne yapmayı isterdiniz? Ya da seslendirme sanatçısı olmasaydınız ne olmak isterdiniz diyelim...
Bu meslek dışında bir şey yapmak pek aklımdan geçmedi açıkçası... Zaten kendimi bildim bileli bu tip işlerin içindeyim. Ama farklı bir yol seçmiş olsam, teknik bir işler yapardım galiba... Muhtemelen bilgisayarlarla ilgili bir iş olurdu. Bilgisayarlarla aram her zaman iyi olmuştur.
Ben daima hayal kuran biriyim. Sanırım büyüyünce ne olacağıma hala karar veremedim... (Gülüyor)
Üç kelime ile kendinizi özetler misiniz?
Zor. (Gülüyor)
Kendi, farklı, direkt.