Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Cem Yılmaz: Kariyerimin başlangıcındayım

        Cem Yılmaz...

        Kimi filmlerin senaryosunu yazıp başrolünde yer aldı.

        Kimi filmlerin senaryosunu yazıp yönetmenliğini yapıp başrolünde yer aldı.

        Kimi filmlerin başrolünde yer aldı.

        Sinemaya adım attığı 'Her Şey Çok Güzel Olacak'tan, gösterime cuma günü giren 'Karakomik Filmler 2'ye kadar aradan geçen 23 yılda, gerek senarist - oyuncu, gerek senarist - yönetmen - oyuncu, gerekse sadece oyuncu olarak 17 filmle yeni dönem Türk sinemasına zihnen, fikren ve fiziksel olarak hizmet etti.

        Cem Yılmaz'ın sinemaya katkısı; 37.402.954 izleyici, 328.175.600 ₺ hasılat...

        Bir de yapımcı olarak sinemaya hizmet edeceklerine inandığı kişilerin filmlerini CMYLMZ | Fikir Sanat ile finanse etti.

        Cem Yılmaz'ın senaryosunu yazdığı, yönettiği ve başrolünde yer aldığı yeni filmi 'Karakomik Filmler 2'nin galası için Zorlu Center PSM'nin salonunu dolduran yaklaşık 1.500 kişinin arasındaki Yavuz Turgul'u görünce 'Aaaa, Yavuz Turgul gelmiş' dedim.

        'Yavuz Turgul bir sinemacı, etkinlik bir film galası. Üstelik Cem Yılmaz'ın dostu. Galada olmasında şaşılacak ne var ki?' diyebilirsiniz.

        Şaşılacak durum, kendi filmlerinin galasına bile katılmayan Yavuz Turgul'u orada görmek.

        Sanki; Yavuz Turgul'un başının üzerinde hale vardı.

        Sanki; bütün spot ışıkları Yavuz Turgul'a yönlendirilmişti.

        'Cem Yılmaz filmini ustası olarak gördüğü Yavuz Turgul'a anlatmıştır. Turgul da beğenmiş olacak ki galaya gelmiş' düşüncelerinin zemini altında 'Karakomik Filmler 2' hakkındaki merakım iyiden iyiye arttı.

        Yavuz Turgul'un galaya gelerek onurlandırdığı Cem Yılmaz ise ustasını "Hayatımda izlediğim ilk Türk filminde Yavuz Turgul'un emeği vardı. Sinemayla ilgili ne hissettiysem, ne yapmaya çalıştıysam onun mutlaka bir parçası vardır. Bugün beni yalnız bırakmadığı için çok teşekkür ederim" sözleriyle onurlandırdı.

        Galalar, benim için filmin beğenilip - beğenilmediğini gösteren önemli bir ölçüdür.

        Çeşitli meslek ve her yaş grubundan kişilerin olması nedeniyle galalar, filmin beğenilip beğenilmediği konusunda iyi bir fikir verir.

        Fikirleri öğrenmenin en iyi yolu da film bitiminde konukların kendi aralarında yaptıkları değerlendirmelere kulak misafiri olmaktır.

        Film hakkına ne diyorlar?

        Film hakkında mı konuşuyorlar yoksa 'Gecenin kaçı oldu, daha eve gideceğiz' gibi cümlelerle galaya geldiklerinin pişmanlığını mı dile getiriyorlar?

        Komedisiyle, dramıyla ve toplumsal yaşam adına duyulan kaygılara yönelik mesajlarıyla izleyicide uzun etki bırakan 'Karakomik Filmler 2'nin bitiminde mümkün olduğunca fazla kişinin yanına sokularak film hakkındaki değerlendirmelerine kulak kabarttıktan sonra edindiğim izlenim şu oldu;

        Galadaki konukların 'Karakomik Filmler 2'nin sahnelerini birbirlerine tazeleye tazeleye anlatması filme yönelik beğenilerini gözler önüne serdi.

        Cem Yılmaz'ın iki filmi izleyiciye tek seansta sunarak dünyada bir ilki gerçekleştirdiği 'Karakomik Filmler' serisinin ikincisi 'Deli' ve 'Emanet'ten oluşuyor.

         Image Title 1  Image Title 2
        Description

        'DELİ'

        Oyuncular: Cem Yılmaz, Özkan Uğur, Cem Davran, Büşra Develi, Emin Gürsoy, Can Yılmaz.

        En büyük hayali âşık olduğu kızın karşısında oturmak olan 'Güven', bir gece mesaisinde başına gelen olayların örgüsüyle, seyirciye dramatik bir hikâye yaşatıyor.

        'EMANET'

        Oyuncular: Cem Yılmaz , Çağlar Çorumlu, Özge Özpirinçci, Tansu Biçer, Tülin Özen, Celil Nalkaçan, Can Yılmaz.

        Yetenek yarışmalarıyla şöhret olma hayalinin peşinden koşan 'Birol'un hayata tutunma hikâyesini anlatıyor.

        Cem Yılmaz ile Çağlar Çorumlu, galanın ertesi günü Habertürk HT Stüdyo'da Mehmet Çalışkan'ın sorularını cevapladı.

        Cem Yılmaz;

        * 'Karakomik Filmler 2'ye kadar olan 17 filmle sinema salonlarında toplam 37.402.954 kişi tarafından izlenmesine, 23 yıllık sinema kariyerine rağmen 'Kariyerimin başındayım' diyerek işine yönelik heyecanını ve sevgisini gözler önüne serdi.

        * Zihninde birçok hikâyeye ve onları insanlara ulaştırmak için büyük bir heyecana ve imkanlara sahip olsa da daha sık film yapma adına işinin kalitesinden asla ödün vermeyeceğinin altını çizdi.

        * Sinemada neden bir fedakarlık dönemine girildiğini gözler önüne serdi.

        * Önceki filmlerinde yaşadıklarını anlattı.

        * Bundan sonra yapmayı düşündüklerini anlattı.

        Çağlar Çorumlu;

        * Cem Yılmaz sinemasının en belirgin özelliklerinin neler olduğundan söz etti.

        * 'Karakomik Filmler 2' için neler hissettiğini dile getirdi.

        'Karakomik Filmler 2'yi yaklaşık bir yıl önce çektiniz. Elbette filminizin bir an önce izleyiciyle buluşmasını istersiniz ama geçen yılki ertelemelerden dolayı gösterime yeni girdi. Neler hissediyorsunuz?

        Cem Yılmaz: Bu durum bize biraz daha post - prodüksiyonda vakit geçirebilme imkanı verdi. Film 2018'in kışında tamamlanmıştı zaten ama elbette çekim anlamında. Sonrasında 2019'un bütün baharında, yazında yani şu yakın zamana kadar da post - prodüksiyon ile ilgilendik. Ben tabi çok vakit geçiriyorum. Arkadaşlarım biraz yoğun olanlar, mesela Çağlar dün ilk defa izledi. Ben 'G.O.R.A' zamanından alışkınım. Çünkü 'G.O.R.A'yı yazdıktan 2 sene sonra film gösterime girdi. Bunların hepsi tecrübe tabii ki. Bu gecikme meselesi ilk filmin ertelenmesinden dolayı oldu. Galada da söyledim; devamı çekildi gibi düşünmeyin. Zaten bunlar çekilmişti. Hani şöyle bir şey düşünülüyor 'Birincisi çok beğenildi. O yüzden 2'ncisi çekildi'. Ben de buna karşılık, şöyle bir espri yaptım; 'Birincisi beğenilmedi ki'. Yani bu duyguyla tabii biraz oynaşmak istiyorum. Açıkçası ilk defa 1 milyonun altında seyirci sayısıyla muhattap oldum. Çok büyük bir hayal kırıklığı olmadı ama yani tabii bunun dinamiğini insan merak ediyor. Mesela 'Ne sebeple filme gitmediler? İzlemediler' merak ediyorum.

        Bu durum size mi özel yoksa 2019'da Türk filmlerinin 2018'e oranla yaklaşık 11 milyon izleyici kaybetmesiyle bağlantısı var mı? Sektörde mi bir sorun var, bunun analizini yaptınız mı?

        Cem Yılmaz: Ben bunun bizim filme özel bir şey olduğunu düşünüyorum. Beraberinde çıkıp 5 milyon izleyici sayısına ulaşan '7. Koğuştaki Mucize' filmi var. Sonrasında izlenen Şahan Gökbakar'ın filmi var. Belki izleyici bir oranda tercihini yaparken bazı ekonomik kriterleri düşünüyordur; 'Bu ay kaç filme gideyim?' gibi... Ama benim hayalimdeki bilet fiyatına bir türlü ulaşamıyoruz. Ben istiyorum ki daha ucuz olsun ama böyle bir şey mümkün değil. Daha ucuz olsun dediğim adaletli paylaşınca bize bir zararı yok. Eğer çok kalabalık kitle izlesin istiyorsanız filmin tabii birkaç tane istediği şey var. Çok belirgin bir şekilde film, 'izleyici tavsiyesi' istiyor. Belki bizim film yalnızca komedi olmadığı için farklı bir türde olmasının da bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Aslında filmin tanıtımı yapılırken, türünün ne olduğuna dair bir gizem yoktu. Ama herkes oradan takip etmiyor. Edenler de gitmiştir belki. Herkesin bizim bütün tanıtımları izlemesi mümkün değil tabii ki. Bu bir kararla ilgili diye düşünüyorum. Biz hepimiz, çoğunlukla komedi işi yapan insanlar olarak tanınıyoruz ama filmdeki herkes yalnızca komedi oyuncusu değil. Ozan Güven mesela hiç komedi oyuncusu değil. O sağ olsun bize kıyak geçiyor. Bizden başka kimseyle de komedi yapmıyor. Çok gençliğimizde bir dizileri vardı, hatırlar mısın? 'Aslı ile Kerem'... Sevindirici olan dün galada çok güzel reaksiyonlar aldık. Bir de insanlar şundan rahatlıyorlar; çok farklı ortamlardan oyuncuların bir araya geldiği bir film oldu. Daha önce bir araya gelmediğimiz arkadaşlarla çektiğimiz bir film oldu. Ben yaptığımız işlerden memnunum. Sinema izleyen insanlar için 'Aaa ne değişik öykü. Ne güzel performanslar' dediklerini duyduk ve çok mutlu olduk.

        Sizce Cem Yılmaz sinemasının en belirgin özelliği nedir?

        Çağlar Çorumlu: En başta çok düşünülmüş ve çalışılmış işler olmasıdır. Cem Ağabey'in filmleri zekice ve dantel gibi işlenmiştir. Havada hiçbir şey kalmaz her şeyin bir sebebi vardır. Mesela bir paragrafa başlıyorsun paragrafın ilk cümlesiyle paragrafın son cümlesiyle arada milyarlarca fark var. Benim çok hoşuma gidiyor onların arasında bir bağlantı kurmak. İzleyicinin de oyuncunun da zekasıyla dalga geçmiyor. O anlamda izleyiciye de oyuncuya da çok fazla güveniyor. Beni cezbeden; oynarken oyuncuyu güldüren, kamera arkasını güldüren şeyler olduğu zaman da müthiş bir haz duyuyorum. Bu anlamda da daha oynamadan senaryoyu okurken, gerçekten bir haz alıyorsunuz.

        Cem Yılmaz: Bazen bir senaryo okuduğumuz zaman - bana çok teklif gelmiyor ama - yazar ya da yönetmen arkadaşlar şöyle önerilerde bulunuyorlar, 'Sen buna daha sonra bir şey eklersin' gibi. Bu çok rastlanılan bir şey. Özellikle komedyenlerde çok rastlanılır. Komedyenlerde birazcık daha tuluat birazcık daha 'Ben böyle bir şey tasarladım ama senin bazı kabiliyetlerin var. Onu da koysana' gibi... Bu çok fazla istenen bir şey. Ben senaryoyu taslak halindeyken arkadaşlarımla paylaşıyorum. Oyunculara teklifi henüz senaryoyu yazmamışken bir öyküyken ediyorum. Sonrasında da birazcık vakit isteyip, yazmaya başlıyorum. Sonra birlikte okuduğumuz zaman elbette kişilerin hünerinden faydalanmak istiyorum. Yazılan şey ilham verdiği zaman oyuncu için daha rahatlatıcı oluyor. Ben diyalog yazarken oynamadan yazmıyorum. Oyunculukta şöyle bir tabir vardır; 'Burası benim ağzıma oturmuyor' gibi... Bunu genelde derler. Yönetmen de bu konuda asabiyse 'Ben onu oturturum, kafanı yorma' der. Biz başka bir yöntem izliyoruz. Açıkçası bazı çetrefilli işleri yani yalnızca bazı kişilerin yapabileceği şeyler var. Mesela 'Bunu Çağlar zaten yapar' dediğim işler var. Ben ucunu açık bırakmamaya gayret ediyorum. Zaten oyununun söyleyebileceği şekilde yazmaya gayret ediyorum ki o da konforlu bir şekilde üstüne taş koysun. Yoksa okuduğunu beğenmezse zaten birazcık daha vakit çalan bir şeydir bu. Şuna da eminim; çok fazla arkadaşım var bunu hissediyoruz. Biz tamamen tuluat yapsak da çok iyi şeyler çıkacağına eminim. Çünkü çok ön hazırlık yapıyoruz. Mesela desek ki filmin bir sahnesinde Çağlar ile karşılıklı bir sahnemiz var ve aşağı yukarı 5 dakika hiç kesmeden bir diyaloğumuz var. Biz onu tuluat olarak, yalnızca köşelerini belirleyip oynasak da 4 - 5 tane çok iyi versiyonu çıkabilirdi. Ama mesela biz yazılıdan gittik. Zaten Çağlar her seferinde değişik oynuyor. O nedenle böyle bir lüks var.

        Çağlar Çorumlu: Komedide doğaçlama dediğimiz şey sadece cümle ya da repliğin komik olması değildir. An komiktir, durum komiktir. Onu da karşılıklı oyuncu ve yönetmen yaratır.

        Cem Yılmaz: Fazla dolu diyalog işi çok tehlikeye atan bir şey. Bu sefer de birilerini memnun etmek için kimse darılmasın diye 'Ama orada merhaba diyecektin selam dedin' diye bozulan insanlar var. Ben oynayarak yazıyorum. Sette tarif etmek çok ayıp bir şey. Ben bunu birinden duydum çok da utandım sonrasında. Benim çok da kötü bir huyum var; sette birisine 'Şöyle yapacaksın' demek çok kötü bir huymuş. Ondan vazgeçilmesi gerekiyormuş. Allah'tan ki çok erken öğrendim. Biz birbirimize talimat vermiyoruz.

        Size teklif gelmediğini söylediniz. Sizce Cem Yılmaz olduğunuzdan dolayı mı teklif gelmiyor? 'Nasıl olsa Cem Yılmaz kendi filmlerini yazıyor, yönetiyor, rol alıyor' düşüncesi olabileceği için mi teklif gelmiyordur?

        Cem Yılmaz: Aslında olabilir. Seyrek geliyor. Belki arkadaşlarıma da seyrek geliyordur.

        Çağlar Çorumlu: Belki bütçeyle alakalı olabilir...

        Cem Yılmaz: Yok canım, ben dışarıya karşı çok hesaplıyımdır. Yok ya onunla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Mesela daha önce Yüksel Aksu'nun 'İftarlık Gazoz', Yavuz Ağabey'in (Turgul) 'Av Mevsimi'... Bayağı var aslında. Yılmaz'ın (Erdoğan) 2 filminde oynadım. 'Organize İşler'de 5 dakika oynadım. Yılmaz, taksimetreye baktı ve 'Tamam bütçe bu kadardı' dedi. Yavuz Ağabey, Şener Ağabey (Şen) ile olan filmimizin (Av Mevsimi) senaryosunu bana gönderdi. Yalnız kabul ettikten sonra gönderiyor. Yani 'Oku ve kabul et' değil. Okudum, senaryonun 75'inci sayfasında ölüyorum. Zoruma gitti. Senaryonun bitimine daha 25 sayfa vardı ama ben yoktum. Russell Crowe'dan teklif geldi. 2 tane Türk oyuncuya ihtiyaçları vardı. Bana teklif geldi, okudum. Açıkçası pek sarmadı beni. Diğer erkek oyuncunun kim olduğunu bilmediğim için beni pek sarmadı. Sonrasında diğer oyuncunun Yılmaz olduğunu öğrendim. O durum biraz ısınmama neden olmuş olabilir. Bir de Russell Crowe bana çok arkadaşça yaklaştı. Dedi ki; "Gel şu işi yapalım. Ben işlerini çok izledim, takip ettim. Seni çok sevdim." Hakikaten hiç kaba bir teklif gibi gelmedi. Adamla burada çok vakit geçirdik. Bize çok sorular sordu. Yani 'Nerelerde çekelim'den tut, 'Şu diyaloğu nasıl değiştirelim, doğru mudur?' gibi... Elbette bir sürü danışanı var ama Yılmaz ile beni arkadaş kabul edip bir filmci gibi destek almaya çalıştı. Biz de destek verdik. Teklifi kabul ettikten sonra metni aldım, okudum; yine 75'inci sayfada ölüyorum. Düşündüm; 'Acaba kendi yaptığım filmler dışında neden ölüyorum?' Sonra anladım maddiymiş. Onların da 75'inci sayfaya kadar canı yetmiş. Ben ölmeseydim Yılmaz son 20 dakika ata binemiyordu.

        Yavuz Turgul galalara pek katılmaz. Galanıza gelerek sizi onore etti. Siz de sahneden söylediklerinizle kendisini onore ettiniz? Yavuz Turgul sinemasından ve kendisinden edindiğiniz en önemli öğreti nedir?

        Cem Yılmaz: Bu soru için çok teşekkür ederim. Sahnede söylediklerim kesinlikle bir gerçek. Çünkü kurgulamadım o anda aklıma geldi. Hayatımda ilk izlediğim Türk filmi Yavuz Ağabey'in senaryosunu yazdığı bir filmdi. Dolayısıyla bizim kendi yerel sinemamızla ilgili en çok vakit geçirdiğim, en çok sevdiğim insanlardan biri. Yalnızca komedi yaptıkları evrede, 70'lerin ve 80'lerin başına kadar olan dönemde ahenkli bir toplulukla bir film yapma meselesinde ekip çalışması çok ilgimi çeken, öğrenmem gereken bir şey gibi durdu orada senelerce. Sonrasında da Yavuz Ağabey'in Arzu Film'den bağımsız 'Fahriye Abla' ile başlayan ve devamındaki bugüne kadar bütün filmlerde hep böyle, en başından beri tanıdığım birinin bugüne kadar olan macerasına hep bir yakınlık hissettim. Çağlar'ın dediği gibi karakterlere ve öyküye özen gösterdik. Biz bu işlere girmeden önce bu filmlerden aldığımız zevki ne sebeple aldığımızı bilmiyorduk. Ama mesleğe girdikten sonra, girdiğim zaman zaten Yavuz Ağabey ile tanıştım. Şener Ağabey ile daha öncesinde tanışmıştım. Ama ahbaplık etmemiz birazcık daha ileriki tarihlere geliyor. Arada çok görüştük ama 2000'lerin sonrasında birazcık daha ağabey - kardeş sohbeti oldu. 25 senedir tanışıyorsak son 15 sene daha çok sohbetimiz olmuştur. En azından bizim işçiliğimizle ilgili yaptığımız zanaatın ya da ortaya çıkacak eserlerin öyküsünü dinlemek anlamında hem Şener Ağabey'den hem Yavuz Ağabey'den fikirler aldık. Sonra içgüdüyle bulduğumuz bazı doğrular doğru çıkıyor. Ben zaten hiçbir zaman Yavuz Ağabey'den keskin bir şekilde 'Bu iş böyle yapılır' diye bir şey duymadım. Bazı prensiplerinden bahseder ama o konuda genç bir zihindir. Başka şeyleri çok sıkı takip eder. Yazar olarak da yönetmen olarak da nevi şahsına münhasır bir stili vardır. Yakınlığım oradan geliyor. Tanıştıktan sonra beni de şöyle beslemiş bir kişi, ben mesela çok sordum ona işlerimle ilgili o da beni çok sert eleştirmiştir. Mesela anlatıyorumdur, coşkuyla dinliyor ve 'Bu ne oğlum şimdi?' diyor. Ben, 'Ağabey böyle bir şey düşünüyorum' diyorum. 'Bu anlattığın şey film değil' diyordu. Geçen bu 15 sene içerisinde ilk önce 2010'da 'Karakomik Filmler' ile ilgili konuları açtım. Dedim ki; 'Yavuz Ağabey! Küçük parçalardan oluşan bir öyküm var'. Peyderpey rastlaşıyoruz ve sinema konuşuyoruz. Diyor ki; 'Ne oldu senin o feribottaki adam?' Ben de 'Gelişiyor ağabey' diyordum. Böyle böyle geçen zaman içerisinde 10 sene sonra sağ olsun burada ofiste izledi. Çok değerli yazar ablamız Nilgün Öneş ile izledi. Ve çok beğendiler. Çok hoşuma gitti. Çünkü Yavuz Ağabey, laf olsun diye kusur bulan birisi değil. Bir de eğer teknik bir şeyler söylüyorsa beğenmediğine ikna olabilirsiniz. Ama mesela Yavuz Ağabey biraz tebessüme geçiyorsa ya da gözleri dolu dolu oluyorsa o zaman pek fazla şey söylemiyor. Çok fazla şey söylememesi de benim için yeterli oluyor. O zaman öyküyle ilgilendiğini anlıyorsun. Çok motive edici şeyler söyledi. Ekim ayında vizyona giren, izleyicinin çok beğenmediği yani öyle dedikleri filmleri benim çok kıymet verdiğim insanlar çok beğendi. Zeki Demirkubuz...

        O da ofiste izledi. Ben ona öyküyü önceden anlatmıştım 'Hiç böyle bir şey olacağını tahmin etmiyordum. Çok hoşuma gitti' dedi. Ama sonra konuşuruz dedi ve görüşemedik. Yavuz Ağabey, galaya gelip filmi izleyince dedim ki 'Artık bu kadar olur'. Çünkü Yavuz Ağabey 'Av Mevsimi' ile 'Yol Ayrımı'nın galasına gitmedi. Yani gelmesine çok sevindim. Çocukluğumuzda tanıdığımız ve hâlâ bu işlerle uğraşan 2 insan tanıdım. Şener Şen ve Yavuz Turgul... Bu adamlar hiçbir zaman meslekle ilgili 'Oğlum bak böyle yap, şöyle yap' demezler. Çünkü çok arkadaşça konuşuyorlar. Zaten yaptıklarıyla örnek oluyorlar. 'Av Mevsimi'nde muhteşem derslerle dolu bir vakit geçirdik. Çalışkanlık ve işine hakimiyeti olan biridir. Şener Ağabey'in cebinde devamlı tekstin bir parçası bulunur, hepsinin altı çizilmiş ve yazılmıştır. Ezberle ilgili bir sorun yok, zamanlamayla ilgili bir sorun yok. Muhteşem bir işçilik. Ne kadar şanslıyız ki böyle birisi geçti hayatımızdan ve şu anda Şener Ağabey sahnede. Geçenlerde bir araya geldik. Tabii o işi yapmaktan mutlu olmakla beraber ne kadar zor olduğuyla ilgili konuşuyor. Bunu saklamıyor, mesleğin zorluklarını da dillendiriyor. Birini örnek alacaksan böyle birisini örnek almalısın ve kimse darılmasın, bu ağabeylerden çok yok. Yani yaşayan yok. O anlamda şanssız bir kuşağız. Sevdiğimiz, saydığımız, merak ettiğimiz ağabeylerimize yetişemedik. Sadri Alışık'ı da çok severim ama yetişemedim. Ama bazı ağabeylerimize, ablalarımıza yetiştik. Onlarla vakit geçirdik, konuştuk. Bu mutluluk verici bir şey. 1980'lerin ortasından 1990'ların ortasına kadar film üretilmeyen kurak bir dönem var ya o dönemde film koptu. Jenerasyon atlayınca sevdiklerimizle aramız çok açıldı. Aktif değillerdi. Bazıları da çok yaşlandı. Bizim yaşımız yetmedi. O nedenle biz de 1990'larda yeni kuşaktık, şu an orta kuşağız.

        Karakteriniz 'Ayhan Kumacı' için özel bir çalışma yaptınız mı?

        Çağlar Çorumlu: Zaten Cem Ağabey'in anlattığı gibi o buluşmalarda bir şeyler çıkmaya başlıyor. Şu mesela; ben sete gitmeden önce kostümün ne olacağını biliyorum. O kostümü giymek başka bir anlam kazandırıyor. Her tarafı, çerçevesi belli olan bir şeyin içinde siz doğaçlıyorsunuz. Bence doğaçlama dediğimiz şey de bu. Bütün alt metin, bütün çerçeve, kostüm, mekân bunları görüp bilmek önemli.

        Çağlar Çorumlu'nun canlandırdığı 'Ayhan Kumacı'nın katıldığı yarışmada Michael Jackson'un 'Thriller' adlı şarkısını seslendirdiği sahne, izleyiciden en çok alkış alan sahnelerden biri oldu.

        Bunların zaten olması gerekmiyor mu?

        Çağlar Çorumlu: Olması gereken bir şey de her sette olmuyor.

        Cem Yılmaz: Bizim anladığımız anlamda böyle olması gerekiyor ama yaygın çalışma şekli bu şekilde değil. Evrensel standartların böyle olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda çok hassas titiz bir sürü insan var ama üretim şartları her zaman ideal değil. Ben reklam sektöründe çok fazla vakit geçirdim. Reklam sektörü, bu anlamda bizim sinemamızı çok terbiye etmiştir. 1980'lerden beri reklam sektörü, evrensel çalışma şartlarını öğretmiştir. Plan, program, hazırlık bunların reklam sektöründe daha evrensel olmasının sebebi çok yabancı yönetmen, ışık, sanat yönetmeni böyle bir üniversal bir çalışma ortamı 1980'lerin belki de 1970'lerden beri var da en yaygını 1980'lerde kullanılmış. Bu sektöre bir sürü şey öğretmiş. Bizim Allah rahmet eylesin çok kıymetli asistan ağabeyimiz Tolgay Ziyal vardı. Çok önemli bir karakter bizim hayatımızda. Ben de çok şanslıyım, onunla çalışma fırsatım oldu. Yavuz Ağabey'in de birçok filminde asistanıdır. Tolgay Ağabey 1960'lı yılların sonundan beri sinemacı ve mesleği birinci asistanlık. Şimdi gençler bunu yardımcı yönetmen olarak isimlendiriyorlar. Adının ne olduğu önemli değil ama bu bir meslek. Gençler, çoğunlukla asistanlığı başka bir şey zannediyor. 'Bugün yardımcı yönetmen, yarın yönetmen olurum' diye düşünüyorlar. Tolgay Ağabey bir filmin bel kemiğidir. Öyle bilinir, programı o sürdürür, filmi o akıtır. Çok kıymetli bir insandı. Çok da sevimli ve neşeli bir insandı. Yani evrensel standartlarda iş yapan çok insan var. Bugün Yılmaz Erdoğan'ın, Mahsun Kırmızıgül'ün seti de öyledir. Ben yemek sahneleriyle çok meşhur Ferzan Özpetek'in setinde bulundum. Ben hayatımda böyle kötü set yemeği görmedim. Bari settekini yeseydik. Bizim sette yemek yemekten öleyazan oyuncu var. Biz planı, programı reklam ajanslarını sağladığı çalışma programlarından öğrendik. Bunları bize reklam öğretti. Sonra sinema bunu bir standart haline getirdi. Böyle çalışmayanlar da var. Hiç kimseyi ayıplamam. Böyle çalışmak bir ekonomi gerektirir. 3 ay boyunca bir filme hazırlanmak demek 3 ay tekerin dönüyor olması lazım. Bu şu anlama geliyor; ortada bir şey yokken 3 ay çalışıyorsun. Allah korusun bir aksilik her periyotta olabilir. Yani kabaca ortada hiçbir şey yok su gibi para akıyor. Bunu her filmciden bekleyemeyiz ama çok dar imkanlarla çok başarılı şeyler çıkartmak da mümkün. Onun için kimseyi ayıplayıp küçümsemiyorum. Ama bir de imkan olup bunu insanlara yaşatmamak mesleğe biraz saygısızlık olur. Aynı zamanda potansiyel olarak iyi olabilecek bir şeyi de zedeliyor. Hepimiz insanız, nankörüz. Çünkü imkanlar sınırsız. İmkan olmayıp karavan isteyen olabilir. Ben dünya yıldızlarının portakal kasasında çekimi beklediğini gördüm. Şartlar orada o an portakal kasasının üzerinde beklemeyi gerektiriyorsa Nicole Kidman da orada bekler. Bunun bir ayarının olması lazım.

        Çağlar Çorumlu: Karşınızda böyle disiplinli işine saygı duyan bir yapımcı, yönetmen ve senarist var. Siz de o zaman çalışıp geliyorsunuz. Sette her an her şey olabilir ve Cem Ağabey'in dediği gibi şartlar değişebilir. O an her şeye açık olmaya hazır olmak lazım. Kafa açık gelmek gerekiyor.

        Cem Yılmaz: Ben kendi maruz kaldığım durumlardan bahsedeyim. Oyuncuya tabii ki çok hassas davranıyorlar. Yani fiziki olarak en önemli materyal o olduğu için. Oyuncular Çin vazosu gibi muamele görüyorlar. Benim bulunduğum setlerde öyle oldu. Bu hassasiyeti gösteriyorlar ama bu işe saygıyla alakalı. O kişinin kim olduğu ile ilgili değil. Bazı oyuncular bunu kişisel alıyorlar. Şöhret bunalımıyla ilgili bir hadise var ya, mesela sette gelirim 'hemen şemsiyem gelir' diye düşünürler ama o şemsiye yarın öbür gün bronzlaşmasın diye vardır. Bazen film setlerini uzaktan izleyen insanlar oluyor ya, ben çok utanıyorum. O şemsiye bir gereklilik ama dışarıdan çok çirkin görünüyor. Mesela ben yürüyorum, hemen bir tane şemsiye açılıyor. Dışarıdan bakıldığında Katar Prensi gibi gözüküyorsun. İnsanlar 'Adam tutmuş başına şemsiye gezdiriyor' diyorlar. Halbuki o mesleki bir gereklilik. Bronzlaşmayalım, önceki günün çekimlerindeki ten rengimizle farklılık olmasın diye. Bunu dışarıdan izleyenler böyle yanlış algılıyor. Bırak dışarıdan izleyenleri bazen oyuncu tecrübeli değilse zannediyor ki ben buranın ağasıyım, sonrasında deliriyor. Bu kısmı çok eğlenceli. Oyuncu, sette çok ihtimam görüyor. Bu konforu olumlu bir şeye dönüştürmek var bir de bununla şımarmak var. Biz biliyoruz ki bu benim şahsıma yapılmıyor, filmle ilgili bir şeye ihtimam gösteriliyor. Çünkü insanların ekonomik durumunu bilemeyiz. Rahmetli Hulusi Kentmen hep anlatmıştır; fabrikatörü oynar ve çekim sonunda eve servisle gider. Böylesi de var. Bilemeyiz ne olduğunu. Setteki ihtimamın işe gösterilen ihtimam olduğunu iyi kavramak lazım. Onu işe yansıyan olumlu bir şeye dönüştürmek lazım.

        Dünya ve Türkiye hızla değişiyor. Hızlı değişim komedi üretimini etkiliyor mu? Ve yaş almak da komedi anlayışını etkiler mi?

        Cem Yılmaz: Bu sadece bir periyottaki tercih meselesi. Çok fırlama, hepimizi yerlere düşürecek bir şeyi yapmaktan vazgeçmek diye bir duygum yok. Keskin bir kararım yok. Bizim jenerasyonun ABD'deki karşılığı olarak Jordan Peele diye bir adam var. Komedi türünde çok iyi işleri vardır. Ama yönetmen ve yazar olarak 2 tane çok çarpıcı film yaptı. Komediyle ilgilenen adamlar diğer işlerde çok verimli işler çıkarıyorlar. Keşke benim için de öyle olsa. Bende mesela karanlık işler yapma eğilimi var ama net söylüyorum; sulu zırtlak bir komediye 'Hayır' demem. Biz, aynı zamanda bunun tüketicisiyiz. Bunu yapmak hoşuma gider. Keskin bir stil tercihi olmadıkça ikisini de yapmaya devam edebilirsin.

        Jordan Peele

        Komedi türündeki filmler genelde 'hafif' olarak algılanır ya... Bu algının komedi türü dışında da film yapmaya yönelik bir baskısı oluşuyor mu ?

        Cem Yılmaz: Yok hayır, öyle bir baskı yok. Şöyle bir baskı var; komik filmlerin hatırası uzun zamana yayıldığı için 'yap bir komedi izleyelim' duygusu var. Şener Ağabey ile ilgili de bazen yazılıp çiziliyor. Belki de yapmak istemiyor. Benim şu an yapmak istememekle ilgili bir duygum yok. Ben yakın zamanda 'Erşan Kuneri' ile ilgili sert komedi yapmak istiyorum.

        Çağlar Çorumlu: Cem Ağabey, peki bu işin tılsımı ironi mi?

        Cem Yılmaz: Akıllı komedi benim tercihim. Biraz görüntü de görsel de kelime esprisi üzerine kurulmuş olabilir. Ama tasarımı yapanın akıllı tercihler yapması gerekiyor. Komedi filmini küçümseyerek üretmek de bir tercih. Mesela festivale katılmazlar ama bazı festivaller stil belirliyor. Festivalin stili odur.

        Komedi filmleri de sinema, diğer türler de... Sonuçta hepsi sinema sanatı. Festivallerde komedi filmlerine yer verilmemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

        Cem Yılmaz: Bu yıllarca birbirine organik geçmemiş. Belki ondan kaynaklanıyor. Ben böyle hissetmiyorum. Mesela bizim ülkemizdeki Sinema Yazarları Derneği'nin ödül töreni ve bazı sektörel festivaller oluyor. Değişik şehirlerde o yılı değerlendiren yapılar var. Mesela onların kendilerine ait tercihleri var. Bu kötü bir şey değil. İyi bir şey ama onlar, mesela bu fikri değiştirirse yani eğer Sinema Yazarları Derneği, komedi filmlerinde gerçekten bazı unvanlar altında iyi şeyler yapıldığını görmüyorsa... Diyelim ki 'A.R.O.G' filminin sanat yönetmenliği beraberinde yarıştığı diğer filmlere göre işçiliği çok yüksek bir filmdi. Onu 2008'de ıskalamamaları gerekiyordu. Ama o topluluk tür tercihi yapıyorsa o onların tasarrufu. Tabii haklı oldukları yan ise şu; komedi filmlerinin çok azı özenli komedi filmleri olduğu için tercih edilmiyor olabilir. Mesela 'En İyi Kurgu Ödülü'nü hep bir dram filmi alacak diye bir şey yok. Dram filmi de tabii 'En İyi Kurgu Ödülü'nü alır ama en iyi kurguyu yaptıysa alır tabii ki. Ben mesela filmleri festival kafasında bir film olsun diye yapmıyorum. Yapmak ister miyim? Tabii ki isterim. Ben de isterim Altın Portakal Ödülü alayım. Ama benim şansım şöyle oldu; geçen sene sinemada 20'nci yıl ödülü aldım. Biz o atmosferlerde olduğumuz zaman filmimizle gurur duyarak orada bulunuyoruz. Onlar da adımızı anmak için bizi aday yapıyorlar. Bundan dolayı mutlu oluyoruz. Mesela Çağlar'ın, benim ve Ozan Güven'in aday gösterildiğimiz Sadri Alışık Ödülleri'ni hatırlıyorum. Hiçbirimiz bir şey alamadan eve döndük. Objektif olarak baktığımızda biz sinemacı olarak neden alamadığımızı da anlamak isteriz. Mesela ben söylüyorum; çok önemli bir sanat yönetmeniyle çalışıyorum. İşçiliği mükemmel. Eğer sinemadan gerçekten anlayan biri bunu ıskalıyorsa, bu bana bir noktadan sonra inandırıcılık problemi getiriyor. Biraz ben de sinema tüketicisiyim. En azından bir eleştirmen kadar konuya vakıfımdır herhalde. Sinemayla, sektörle vakit geçirmişliğim var.

        Kariyerinizin hangi döneminde olduğunuzu düşünüyorsunuz?

        Cem Yılmaz: Kariyerimin daha başlangıcında olduğunu düşünüyorum.

        Sizde şunu hissediyorum; sanki yapmak istediğiniz o kadar çok iş, üretmek istediğiniz o kadar çok film var ama yeterince ortaya dökemiyorsunuz gibi...

        Cem Yılmaz: Tabii, doğru. Hani bir enstrümanı çalmayı öğrenmek gibi. Çok zor ve katmanlı bir iş. Dolayısıyla ben kariyerimin başında hissediyorum. Geçmişte yaptıklarımın üzerine sünger çekecek bir duygum yok. Yaptıklarımdan mutluyum. Allah'tan öyle bir utanç tablosunda değilim ama daha iyisini yapacağıma eminim.

        Üretim sayısı açısından...

        Cem Yılmaz: Filmleri daha sıklıkla yapmak mümkün değil. O bir şaka. Eğer tek başınıza yazıp tasarlıyorsanız, benim fiziksel gücüm şu an bu kadarına yetiyor. Yavuz hocam şöyle bir şey demişti; Bu kadar sık film yapmayın. Biz de mesela onlara '10 yılda film mi yapılır? Yap da izleyelim' diyoruz. Ben mesela bu filmi yapmadan önce en son 2017'de 'Arif V 2016'yı yapmıştım. Demek ki şu sıra hızlanmışım. Tarkan albümü gibi, 2 senede bir çıkarıyoruz. Her sene yapamam. Bu kalibrede bir şeyi her sene çıkartmak mümkün değil. Her biri zaten başlangıç ve bitişiyle 1 sene sürüyor zaten. Karar vermekte 1 sene olsa 2 sene bile çok hızlı. Ama kolektif çalışmalarla üretim sayısını artırabiliriz. Bir gün Çağlar bir şey getirir, bir gün Ozan bir şey getirir. O zaman kolay entegre olabiliriz. Ne yazık ki daha o hıza erişemedik.

        Bu durumda zihninizde hikâyeleri insanlara yeterli sayıda ulaştıramamak bir baskı oluşturmuyor mu?

        Cem Yılmaz: Yok hayır. Ben biliyorum neyin ne zaman çıkacağını. 'Karakomik Filmler 2'nin 'Deli'sindeki 'Taksici Güven'in hikâyesini 2002'de yazdım. Şu an 2020'deyiz.

        O hikâyeyi beyazperdeye yansıtmak için bunca yıldır beklemeniz içsel bir baskının oluşmasına neden olmadı mı?

        Cem Yılmaz: Olmaz olur mu? Tabii ki oldu. Ama mesela arada kalan yıllarda bütün diğer filmleri yaptık. Yani bir kenarda duruyor olması olumlu etkiliyor. Ben belki de o filmi 2002'de yapsaydım çok palas pandıras olacaktı. 'O öyle mi olur?' yorumları daha çok olacaktı. Şimdi bana daha oturaklı geliyor açıkçası.

        2019'da Türk filmleri toplamda 2018'e oranla yaklaşık 11 milyon izleyici kaybetti. Bu durum, 'arada sırada olur böyle şeyler, her zaman yüksek olmayabilir' durumu mu yoksa bir sorun mu yaşandı?

        Cem Yılmaz: Bilemiyorum. Bunun sinema üretenlerle ya da sinemayı sunan işletmeyle birebir, yalnızca onunla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Bu ekonomik de olabilir. Bu çok dinamik bir şey. Salon sayısı olarak bir doygunluğa da ulaşılmış olabilir. O cazibede işler o periyotta üretilmemiş olabilir. Bir önceki sene daha coşkuluydu. 2 milyon üzerinde çok iş vardı. Hatırlıyor musun? 'Arif V 216'nın olduğu yıl izlenme sayısı çok yüksekti ve böyle filmler çok vardı. Böyle filmlerin aynı yıla denk gelmesi çok zor. Bizde genellikle volümü yaratan Türk filmleri oluyor. Hollywood filmlerinin en büyükleri bile 2,5 milyon kişi tarafından izleniyor. Bu bile mucize. Bu rakamlar Türk filmlerinde 6 - 7 milyon kişiye çıkıyor. Bizim sinemamız Avrupa'ya nazaran çok daha güçlü. Tek geliri sinema bileti olan insanların film üretmesi çok pahalılaştı. Geçtiğimiz 10 yıl filmlere çok reklam alınması çok konuşuldu. Bu mecburiyetten kaynaklanıyor. '4 milyon kişi izlerse kurtarıyor' gibi bir meslek yok ki. Kimse böyle bir işe girmez. İş adamına söylesen 'bu delilik' der. Biz 'Arif V 2016'nın bütçesini bir iş adamına teklif ettik, 'Ben o paraya fabrika kuruyorum' dedi. Biz de yapıyoruz filmi ve ilk 3 gün kaderi belirleniyor. Hiç kimse yapmaz bu işi. Dolayısıyla seyrelme de buradan kaynaklanıyor. Televizyon hakları da rakamsal olarak düştü. Filmin gelirleri düşüyor ve izleyicinin beklentileri yükseliyor. İzleyicinin beklentileri olan çok oyunculu coşkulu bir karnaval havasında film yapmak git gide pahalılaşıyor. O anlamda işimiz zor. Yani 1 milyon kişi bile çok önemli. 1 milyon kişinin sinema biletiyle sağladığı katkı ortalama bir film bütçesini karşılayamaz hale geldi. 2 milyonu getirecek cazibeyi yaratacak prodüksiyon ise çok para istiyor. İzleyici gelmeyince batma tehlikesi çok yüksek. 2020'de inşallah üretim anlamında daha güzel olur. Ben kendimce işin ekonomisiyle ilgili bir formül buldum. Bu film bir önceki filmimizin üretim bütçesi anlamında daha altında kalıyor. Ama yine de hepimiz bazı fedakarlıklar yaptık. Kabaca söylüyorum; ben yazar ve oyuncu olarak daha az para almayı göze aldım. Her kademe daha az para almayı göze aldı. Herkes fedakarlık yapıp 'daha az paraya daha güzel bir şey nasıl çekeriz?'in peşine düştük. Böyle bir formülle kendi ekonomimizle ilgili bir çabaya girdik. Küçük ama cazibeli bir film yapma yoluna girdik. Başka alanlardan güzel para elde etmiş bir yapımcı tekrar sinemaya bu parayı döndürebilir. Filmden kazanılan parayla o adam tekrar film yapar mı yoksa emekliliğini mi ilan eder, bunu bilmiyoruz. İnşallah film yapar.

        Çağlar Çorumlu:Oyun ve Performans Sahnesi (TiyatrOps) adında, kurduğumuz bir tiyatro sahnemiz var ve onunla ilgili oyunlarımız, provalarımız devam ediyor. Orası da maddi olarak çok zorluyor. Cem Ağabey'in yaptığı bir espri ama hakikaten pahalı bir hobi. Benim hayalim önümüzdeki yıllarda TiyatrOps'ta ve sinemada kendi projelerimizi hayata geçirmek ve güzel projeler yapmak.

        Son birkaç yılda tiyatro seyircisi arttı. Bunu neye bağlıyorsunuz? Nedeni yerli oyunların artması mı?

        Çağlar Çorumlu: O da olabilir ama aslında TV insanlara artık çok cazip gelmiyor. Evden çıkmak istiyor insanlar.

        Cem Yılmaz: TV'de çeşitlilik azaldı. Bununla ilgili olabilir. Tiyatro seyircisi çok geçmişten beri sadıktı. Bu sadakati oyuncular gördü ve tiyatroyu çeşitlendirdiler. Ben Çağlar'ı başrolünde oynadığı bir filmde görmek istiyorum. Çağlar'ın yazdığı birçok öyküsü var. Kendi memleketinden ve kendisinin biriktirdiği öyküler var. Belki öyle bir şey çıkar. Sinemamız için biz çok iyi niyetle çalışıyoruz. İzleyicimiz olmayanlara da rica ediyoruz bizi izlesinler. Biz ancak izledikleri zaman ne hissettiklerini öğrenebiliriz.

        Çağlar Çorumlu:Cem Ağabey'in de dediği gibi bir şeyi izlediğinizde sevme sevmeme durumunuz var. O yüzden önce seyredip sonra eleştirilerinizi yapın. Biz de ona göre yol haritası belirlemiş oluruz. Hakikaten bazen gözünüz görmeden karanlıkta yürüyormuşsunuz gibi oluyor. Bu sektördeki oyuncular ve yazarlar beğeniyle, izleyiciyle var oluyorlar. Bizi bundan mahrum bırakmayın.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ