Edip Cansever halıcı şair
Edip Cansever, bir yandan turistik eşya ve halı ticareti yaptı diğer yandan edebiyatla ilgilendi. 'Korona Günlerinde Şiir'in konuğu Cansever'in şiirlerindeki 'sevinç'; zamanla yerini bunalıma, toplumsal dengesizlikleri eleştirme kaygısı ise yerini yıkıcı bir umutsuzluğa bıraktı
İstanbul Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra Kapalıçarşı'da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başlayan Edip Cansever'in ilk şiiri 1944'te İstanbul Dergisi'nde yayımlandı. Çeşitli dergilerde yayımlanan ilk gençlik şiirlerini 'İkindi Üstü' adlı kitabında topladı. Bu şiirlerde varlıklı, her şeye yaşama sevinciyle bakan bir gencin avarelikleri, duyguları ön plandaydı.
.png1951'de Nokta Dergisi'ni çıkaran Edip Cansever, 'Dirlik Düzenlik' adlı kitabındaki şiirlerde düşünceyi dil içinde eritmeye yönelen, özlü bir söyleyiş ve çarpıcı biçim arayan, toplumsal eleştiri için mizah aracını kullanan bir tutum görüldü. 1957'de yayımlanan 'Yerçekimli Karanfil' adlı kitabında ise kendisine özgü bir şiir evreni kurarak 'İkinci Yeni Akımı'nın özgün örneklerini verdi.
1976'da tüccarlığı bırakarak yalnızca edebiyatla ilgilenmeye başlayan Edip Cansever'in şiirlerindeki 'sevinç', zamanla yerini bunalıma, toplumsal dengesizlikleri eleştirme kaygısı ise yerini yıkıcı bir umutsuzluğa bırakırken 'Dize' işlevini yitirdi. Sonrasında yeni arayışlara yönelen Cansever, şiirlerinde tiyatrodan esinlenen diyaloglar kullandı. 'Nerde Antigone', 'Tragedyalar', 'Çağrılmayan Yakup', bu dönemin ürünleri olarak göze çarpıyor.
Edip Cansever, kapalı, anlaşılması güç, yine de anlamdan ayrılmayan bir şiir tarzına yönelirken çok farklı imgeler kullanmasına rağmen düşünce öğesini göz ardı etmedi. Yapıtlarına tutarlı bir bütünlük kazandıran Cansever, şiirlerinde düzyazı olanaklarını kullanmaktan da çekinmedi. Yalnız şiirleriyle değil tepkileri ve yaşama biçimiyle de kendisinden söz ettirdi. Sürekli yazan bir şair olarak ilgileri hep üstünde tuttu.
Edip Cansever, Bodrum'da tatildeyken beyin kanaması geçirdi, tedavi için getirildiği İstanbul'da 28 Mayıs 1986'da 58 yaşındayken vefat etti.
Şiir Kitabı Sayısı: 17
Roman Sayısı: 2
Ödül Sayısı: 3
BİTTİ O SEVDA
Bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların
Su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti
İtti kıyıyı adına deniz dediğimiz şey
Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği
Kaybetti kumarda gözlerim
Kaybetti kumarda gözleri.
Bir koru rüzgarlandı göğüs boşluğumuzda sanki
Uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden
Yakınlaştı ağaçlar birbirlerine
Yani her soluk alıp verişimizde bizim
Bir mekik gibi kalbin
Bir mekiği gibi kalbim
İşleyip durdu bu yitikliği yeniden
Ne kaldı
Farkında mısın bilmem
Gündüzler..
Gündüzler biraz azaldı.
ACABA
Dönelim
Döndürsün bizi
Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi
Yağmursuz bir yağmura açılmış kapılardan
Ve akılda kalan bir yokuştan
Ve yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarından
Ve çocukluktan
Dönelim
Dönelim mi biz
Gençlikten, oralardan
Mutluluğu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardan
Dönelim mi acıya
Acıya, büyük acıya
Ve soralım mı acaba
Ey büyük yalnızlık insansan eğer
Bir kaya
Dalgalar yalarken onu
O bakarken kaskatı kalabalıklara
Ah, kalbin bulut bulut akan sesi.
Bütünüyle bir semte benziyor Ruhi Bey
Binlerce, on binlerce kedinin hep birden kımıldadığı
Kedilerden örülmüş bir semtte
Ve soğuk bir tuvalde yerini bulamamış renkler gibi
Soğuk ve ayakta tutan çelişkileri
Bir görünümden bir başka görünüme kolayca sıçranan
Her şeyin, ama her şeyin çok dıştan fark edildiği
Eh belki de bir satır fazlalığı ya da bir satır eksikliği
Belki de genç bir şairden ödünç alınan.
Yürüyor mu, yürümeyi mi düşünüyor Ruhi Bey
Düşünmesi daha mı sonra koyuluyor yola
Nereye gidecek ama, nereye varacak sanki
Yoksa bir oyun tadı mı buluyor bunda
Oyundan atılmaktan korkmayan bir oyuncu gibi
Boş vermiş de sanki oyunun kurallarına
Üstelik son bölümde, perdenin kapanmasına
Azıcık vakit kalmış
Ya da vakit var daha. Ama ne çıkar
Gövdenin yazgıya başkaldırması mı
Ruhi Beyin
Başkaldırması mı yoksa?
Vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
Vaktinde anlamanın sevinci mi
Ya da biraz geç kalmanın
O gereksiz tedirginliği mi
Hangisi?
Ama belli ki sonundayız her şeyin
En sonunda.
UZAK YAKINLIK
Soruyordun
İlkyaz işte
Uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz
Tenhalık böyle
Dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde
Beklesem hemen gelecek olduğun
Tam öyle olduğun
Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda
Kırık dökük de olsa yanımda
Mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda
O deniz ki aramızda hiç kımıldamadan
Erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun.
Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
İkimizdik, iki kişi değildik
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
Sanki bir bakıma ayrılık böyle.
Karşılıklı otursak da ne zaman
Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi
Bir tırnak yeşilinden gerisin geriye
Ayak bileklerimizden gerisin geriye
Bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma
Gereksiz ama yalnızlık böyle.
PAZARTESİ: Cemal Süreyya