Emre Altuğ: Sonu gelecek meslekler olduğunu düşünmüyorum
Emre Altuğ, icra ettiği her iki meslekten de emekli olunamayacağını düşünen meslektaşları arasında yer alıyor. Altuğ, yasaların kendisine tanıdığı haktan dolayı yakın zamanda emekli olacak olmasına rağmen 'emekli'nin sözlük anlamında bir hayat sürmeyecek. Habertürk HT Stüdyo'ya konuk olan Emre Altuğ, kendisi ve kariyeri hakkındaki soruları cevapladı
Oyunculukla şarkıcılığı bir arada yürütmek bir hayli zordur. Her iki mesleği de icra edenlerin kariyerlerine bakacak olursak istinalar dışında birindeki çalışma, mutlaka diğerindekinden fazladır.
Bazılarında bu durum tamamen tercih meselesiyken bazılarında ikisinin dengelenememesinden dolayı zorunlu bir haldir.
Bu dün de böyleydi, bugün de böyle.
Büyük bir olasılıkla yarın da böyle olacak.
Oyunculukla şarkıcılığı dengede tutmayı başarabilen istina kapsamımdaki kişilerden biri de Emre Altuğ.
Öyle ki "Ünvanı olarak sadece bir mesleğini yazacaksın" deseler hangisinin yazılacağı konusunda tereddütte kalınır.
Emre Altuğ'un kariyeri mercek altına alınacak olursa oyunculukla şarkıcılığın birbiriyle bir hayli dengede olduğu görülüyor.
Bunun böyle olmasında elbette kendisinin her iki mesleğe de olan yatkınlığı ve sevgisi başrolde.
Tamamlayıcı unsurlar ise mesleklerinin üstat konumundaki kişilerle çalışmış olması. Haldun Dormen, Yıldız Kenter, Sezen Aksu ve Nilüfer...
Emre Altuğ, müzikteki yeni çalışması olan 'Yanabilir Her Şey'i dinleyicilerin beğenisine sundu. Dinlenme sayılarından anlaşılan o ki Oğuzhan Koç'un sözlerini yazdığı ve Çağrı Telkıvıran ile birlikte bestesini yaptığı şarkı beğenildi.
Emre Altuğ, Habertürk HT Stüdyo'da konuğumuz olarak kendisi ve kariyeri hakkındaki soruları cevapladı.
• Tatili tamamlayıp ‘Yanabilir Her Şey’ adlı yeni çalışmanı dinleyicilerine sundun. Bu arada tatil nasıl geçti?
Çok da fazla tatil seven bir insan değilim ama konserlerden arta kalan zamanları yani hemen hemen haftanın 3 günü konser oldu. Diğer 4 gün boşsa onu çocuklarımla Alaçatı’da geçirdim. Onlarla geçirdiğim her zaman benim için güzel zaten.
• Çocuklarla her anı değerlendirmek lâzım. 24 saat yanlarında olsan dahi “Hep acaba onlarla yeterince zaman geçirdim mi?” diye düşünülüyor...
Şunu görmeye başladım, o da beni biraz panikletiyor. Büyümeye başladılar. Onun için daha da fazla görmek istiyorum. Çünkü bir müddet sonra sanki uzaklaşacaklar. Artık kendi çevreleriyle, arkadaşlarıyla görüşmeye başlayacaklar gibi hissediyorum. Görüyorum bunu. Bu beni üzüyorsa da yapacak bir şey yok. Biz de öyle büyüdük.
"SIFIR HASTALIKLA ATLATTIM"
Emre Altuğ, çocukları Kuzey ve Uzay ile birlikte görülüyor.
• Kariyerinin 30’uncu yılındasın. Neler hissediyorsun?
Aslında 30’uncu yıl değil.
• ‘Tersine Dünya’, filmi ilk işin değil miydi?
Evet ama müzik daha eski. Para kazanmaya başladığım dönemden bahsediyorum. Gitar çalıp şarkı söylemeye başladığım yıl 1989.
• O zaman 34 yıl oluyor. 34 yılı geride bırakmış olmak sende hangi duyguları şelale ediyor?
Normal şartlarda insanın kendisini biraz yaşlı hissetmesi lâzım. EYT, en azından konu olarak hayatımıza giriyor. Benim enerjim tavan. Çok enteresan bir durum var. Belki de son yıllarda hiç bu kadar yüksek enerjide olmadım. Çok mutluyum. Sağlık anlamında güzel yaşıyorum. Mesela, Allah nazarlardan saklasın, bu seneyi sıfır hastalıkla atlattım. En son Kovid geçirmiştim, ondan sonra hiçbir sıkıntım olmadı. Hakikaten ben şuna kanaat getirdim; yoğun çalıştığım zaman kendimi çok iyi hissediyorum. Dolayısıyla sağlığım da iyi oluyor. Son yıllarda beslenmeme, sporuma dikkat ediyorum, son derece sağlıklı yiyip içip sağlıklı yaşamaya çalışıyorum. Onun da etkisi vardır elbet ama benim ilacım çalışmak. Buna kesin karar verdim. Ben çalışmayı seviyorum. Çünkü çok fazla başka meşgalem yok. İnsanın işi dediğimiz şey aynı zamanda hobisi de olunca çalışmadan yapamıyor.
"HAREKETLİYİZ ENERJİMİZ FAZLA"
• Bir röportajında okumuştum. “Hiçbir zaman yaşını göstermiyorsun, estetik mi yaptırıyorsun?” diye bir soru yöneltilmişti. Yaptırmadığını söylemiştin. Bence yaşını göstermemenin ana nedeni çalışmaktır. Çalışan insan cidden yaşını göstermiyor. Eskilerin deyimiyle “İşleyen demir ışıldar.” Bir de sen Haldun Dormen ile de çalıştın. Haldun Ağabey, kaç yaşında ama hâlâ arı gibi çalışıyor.
Bazen konuştuğumuzda espri olarak diyorum. “Nasılsın?” diyor, “İyiyim, yaşlandık hocam” diyorum. Onun kendine has bir tavrı vardır “O zaman biz öldük şekerim” diyor. Ben de onu kızdırmak için söylüyorum. Çünkü hakikaten onda öyle bir şey yok. Allah, başımızdan eksik etmesin, Haldun Bey gerçekten kıskanılası, özenilesi bir enerjiye sahip.
• Haldun Ağabey, o kadar kariyer edinmiş olmasına rağmen bu yaşta yeni başlıyormuş gibi enerjisi ve hevesi var ki onu da ayakta tutan unsur bence bu...
Evet bence de. Bizim burçlarımız da aynı. Koç burcuyuz ikimiz de. Hareketliyiz, enerjimiz fazla. Yaptığımız işi çok sevdiğimiz için bunu da oraya aktarmayı seviyoruz.
Haldun Dormen
"HAKİKATEN DURMAMIŞIM DEMEK Kİ..."
• 34 yılda 7 albüm, 13 tekli, 15 sinema filmi ve 14 televizyon dizisi çalışman bulunuyor. Bu rakamlar sana ne hissettiriyor?
Doğrudur. Ben saymadım hiçbirini. Fena değil... Ben iki işe de çok önem verdiğim için ve dediğim gibi çok severek yaptığım için bence ikisi de yarı yarıya. Yani bence 7 albüm değil 14 albüm olabilirdi. 15 film değil 30 film olabilirdi. Eğer bunlardan birini yapıyor olsaydım. Ben iki işi birden yaptığım için bence rakamlar o yüzden yarı yarıya oldu ama topladığın zaman, bir araya getirdiğinde bayağı yoğun bir hareket oluyor. Hakikaten durmamışım demek ki… Ki şunu da söylememe izin verin lütfen. Son 6- 7 seneyi biraz durağan geçirdim. Hayatımın en durağan dönemi olabilir.
Emre Altuğ, 2019 - 2022 arasında 'Güldür Güldür Show' ekibinin kadrosunda yer aldı.
"İYİ Kİ DE ÖYLE OLMUŞ"
• Neden? Ne oldu?
Yapmadığım şey kalmadı gerçi… 70 bölüm ‘Güldür Güldür Show’ yaptım. Arada 2 - 3 tane şarkı çıkardım ama yoğun bir çalışmaya girmedim. Bunun iki sebebi var; birincisi çocuklarımla ciddi anlamda vakit geçirmek istedim. İkincisi ise duygusal olarak, annemi kaybettim arkasından babamı yanıma aldım. Son 5 seneyi onunla geçirdim. İyi ki de öyle olmuş. Dip dibe, doya doya yaşadık. Çünkü onu da 3 ay evvel kaybettim. Dolayısıyla bir sürü şey olunca biraz konsantre olmakta zorlandım. O zaman ben madem konsantrasyon sorunu yaşıyorum, çocuklarıma konsantre olmak istedim. Dolayısıyla da biraz oraya doğru gittim. Bu söylediklerimi ürettiğim süre içerisinde 6 - 7 sene biraz durağan geçti.
• Yeni şarkın ‘Yanabilir Her Şey’ ne anlatıyor? Her şey yanabilir mi?
Yanabilir tabii... Şarkıda, “Eğer gelirsen” diyor. Aslında ben şarkının adını ‘Yapma’ koymuştum. Sonra Oğuzhan; “Ağabey ‘Yapma’yı arama motoruna yazacaksın bin tane şey çıkacak karşına. Bu şarkının adı ‘Yanabilir Her Şey’ olsun” dedi. Kendi şarkısı zaten. O zaman bu bayağı ‘Sıcak 2’ olur, dedim. Oradan da klipte sıcağa gönderme yapma fikri çıktı. Benim aklıma geldi ve hemen Kemal’i aradım, “Böyle bir şey yapalım, bir tulumba sahnesi koyalım, sıcağa da gönderme yapmış olalım” dedim. Çok giden - gelen bir sevgili var. Çünkü diyor ki; “Yapma dedim, bana zor gelir bu işler, bana dert olur bu gidişler.” Buradan anladığımız kadarıyla gitmeli - gelmeli bir ilişki var ve “Eğer geleceksen bütün söylediklerine kanabilirim hatta her şey yanabilir” diyen bir şarkı. Ben ilk dinlediğimde çok sevdim. Şarkının Arabic bir formu da var. Ben Arabic formu da seviyorum. Arabesk de seven bir adamım dolayısıyla bu şarkıyı da o Arabic formda hayata geçirmek istedim. Şarkıyı da ilk dinlediğimden beri çok sevmiştim ve dinleyici de çok sevdi. Çok şükür.
"YAPTIĞIM İŞİN EMEKLİLİĞİ YOK"
• Az önce “EYT” dedin. Emekli misin?
Evet, öyle bir hakkım var ancak bekliyorum. Bir başvurum oldu. Muhasebecimle konuştuğum kadarıyla o hakkı kazandık ancak “Bekleyelim. çünkü 9 binden 7 bin 200 güne çekmek gibi bir şey var galiba. Onu bekleyelim o çıksın ondan sonra oluruz” dedi ama yaptığım işin bir emekliliği yok.
•Ayrıca yaşın daha kaç ki?
Tabii canım. Bir de dediğim gibi benim bu kadar enerjim tavan durumdayken ben evde ne yapacağım? Allah korusun evin altını üstüne getiririm diye düşünüyorum. Tecrübeyle birlikte enerji de geliyor. Tecrübe, istek… Zaten çok severek yaptığım bir iş, ikisi birleşince üstüne enerji biniyor. Hakikaten en verimli dönem olabiliyor.
"YAPTIĞIMIZ İŞ BİRAZ DA STRESLİ"
• Uzun yıllar mesleklerinin üstatları Sezen Aksu, Nilüfer ve Haldun Dormen ile çalıştın. Onlardan edindiğin en önemli öğreti ne oldu? Kariyerine nasıl etkileri oldu?
Her birinden ayrı ayrı özellikler öğrendim. Genç yaşlar biraz da gözlem yaşları… Zaten Haldun Bey okuldan hocam olduğu için aynı zamanda ondan tiyatro ve komediyi öğrendim. Tabii Yıldız Kenter de çok önemliydi hayatımızda ama ekolleri çok farklıdır. Biri ABD, diğeri Alman ekolüdür. Çok değerli Ahmet Levendoğlu hocamız var, o da İngiliz ekolüdür. Ben böyle bir okul hayatı geçirdim. Üst katta da şan bölümü vardı, orada şan çalışıyordum. Aynı zamanda vokal yaptığım dönemlerde de her bir çalıştığım şarkıcıdan gerçekten çok önemli şeyler öğrendim. Sahnede duruşa kadar birçok gözlem yaptım. Bunlardan en önemlisi bence Sezen Aksu’dan öğrendiğim şeydir. Bu benim hayatıma da yansıtmaya çalıştığım bir şeydir. Aksilik olur, sahne öncesi aksilik de olur. Hatta ortam gerilebilir bazen. Çünkü bizim yaptığımız iş, biraz da stresli bir iş. Az sonra 3 - 5 bin kişinin bazen 30 bin kişinin karşısına çıkıyorsunuz, hatta zamanı geldi 100 bin kişiye kadar çıktı karşımdaki seyirci sayısı. Bu stresli bir iş dolayısıyla ufacık bir aksilik gerçekten çok büyük patlamalara sebep olabiliyor. Ben o patlamayı yapmayıp o negatif enerjiyi alıp içimde dönüştürüp karşı tarafa pozitif olarak yansıtmayı Sezen Aksu’dan öğrendim. Müthiş bir şeydir. Biz arka taraftayız, aksiliği biliyorum, haberim var, Sezen’in de haberi var. Bize dönüp baktığı zamanki çıkan ateşi görüyorum fakat seyirciye döndüğü an giden pozitif enerjiyi de görüyorum. Buna ağzım açık kalmıştı.
Sezen Aksu
"HİÇBİR AKSİLİK BENİ YILDIRAMAZ"
• Bunu becerebilmek özel bir durum olsa gerek…
Evet, aynen öyle… Ben bunu gözlemledim. Belki de hiç böyle bir şeyim olmayacaktı. Çalıştığım arkadaşlarım da buna şaşırırlar, olan hiçbir aksilik beni yıldıramaz. Belki biraz koç burcu özelliği ama yılmamayı da Haldun Dormen’den öğrendim. Bence çok önemli bir öğreti.
• Ki Haldun Ağabey, ticari anlamda çok büyük badireler atlattı.
Neler neler… Ben o sırada oradaydım. 1990’lı yıllarda tiyatronun batma döneminde ben Dormen Tiyatrosu’ndaydım.
• Üniversitedeyken bir süre Feriköy Erkek Öğrenci Yurdu’nda kaldım. Dormen Tiyatrosu, hemen yurdun yanındaydı. Bir gün kapısında bekleyip Haldun Ağabey ile konuştuk, “Ne istiyorsun?” dedi. “Ağabey, param yok ama tiyatro oyunlarını seyretmek istiyorum” dedim. Sağ olsun “Her zaman” dedi. Bütün oyunları seyrederdim.
Benim oyunlara da gelmişindir belki.
"KAPANARAK ÜRETMEK MÜTHİŞ"
• Geldim tabii.
‘Sevgilime Göz Kulak Ol” oynadık. Müzikal yaptık. Çok güzel günlerdi. Benim ilk tiyatromdur. Haldun Bey’in hakkını da ödeyemem. Bu tip özellikleri onlardan öğrendim ve de hayatıma yansıtabildim hatta sahneye de yansıtabildim. Müthiş bir şey bence.
• Kaset, CD ve dijital platform dönemlerini yaşadın/ yaşıyorsun… Mesleğinde hangisi daha verimli olmanı sağladı?
Albüm çok güzel bir çalışma. Hatta bir aranjörle çalışmak, mesela, bu çalışmayı İskender ile yaptım, bir bütün albümü. Mustafa Ceceli ile bir çalışma yaptım, bir bütün albümü. Kapanarak üretmek müthiş bir keyif. Bir CD ya da kaset fark etmez. Kaset de bastık ama benim üçüncü albümümden sonra herhalde kaset kalmamıştı ama dediğim gibi albüm yapmak çok başka bir çalışma. Başka bir konsantrasyon. Mesela hiç unutmuyorum, Mustafa ile evimdeki stüdyoma kapandık. Benim ‘Kişiye Özel’ albümümdü. Ben bir yandan besteleri ve sözleri yazıyorum bir yandan da Mustafa, aranjeleri yapıyordu. Ondan duyduğum aranjenin yürüyüşüyle alakalı fikirden parçanın başka bir bölümünü yazıyordum. O aranjenin içine o bölümü yerleştiriyordu ve nasıl oluyor diye duyuyorduk. Bence bu müthiş bir alışveriş. Üretim anlamında da çok keyifli müthiş bir çalışma. Benim en sevdiğim çalışma şekli ama şimdi sistem, tek’li yapma sistemine döndü. Çünkü albüm yapıyorsun ama sonuç itibarıyla parçaları mecralardan tek tek dinliyorlar.
'Mezarcı (2017)
"ONLARIN GERİ PLANDA KALMASI ÖNEMLİ DEĞİLDİ"
• Eskiden iki yılda bir albüm çıkardı şimdi üç ayda bir tekli çıkıyor.
Evet, sadece albümde şöyle bir durum var; benim yine sevdiğim bir şeydir bu. “Kimse beğenir mi beğenmez mi, tutar mı tutmaz mı?”ya hiç bakmadan içinden geldiğin gibi bazı parçaları üretebiliyordun. Onların geri planda kalması önemli değildi. Senden çıkmış oluyordu ama yani içinden gelen bir şeyi ortaya koymuş oluyordun. Şimdi maalesef üç ayda bir mümkün mertebe maksimum dinleyicinin yakalayabileceği bir şarkı yapmak durumunda kalıyorsun. Her bir şarkı çıkış şarkısı gibi olmak zorunda. Halbuki albüm yaptığın zaman öyle olmuyordu. Evet, “Dillere pelesenk olacak” dediğin bir lokomotif şarkı gerekiyordu. Çabuk yakalayan şarkı, çabuk akılda kalan, duyduğun zaman hemen ezberleyebileceğin şarkı olabiliyordu belki ama bizim o zamanlar hatırlarsın 10’uncu şarkı gibi hakikaten hiç umut bağlamadığımız şarkılar da vardı.
• O şarkıların bazıları sonradan hit oluyordu.
Örnek vereyim mi? ‘Sıcak’... Albümün 10’uncu sırasındaydı. Hatta bir yapımcım Metin Ağabey’e selam olsun, şarkıyı dinledi ve “Ben olsam, eğer albüme 10 şarkı koyacaksam bu parçayı 11’inci şarkı yaparım” dedi. Yani kibarca “Koyma” dedi. Ben de “Ben çok sevdim bu şarkıyı. Peki madem öyle söylüyorsun 10’uncu şarkı olsun bari.” dedim. Albüm çıktı, ilk önce ‘Gidecek Yerim Mi Var’ patladı. Arkasından ‘Sıcak’, kendi kendine radyolarda patladı ve hâlâ fenomen bir şarkı. Hava durumu ne zaman mevsim normallerinin üzerine çıksa bütün radyolarda ‘Sıcak’ çalmaya başlıyor.
• Albüm döneminin kültürünü alan şarkıcılar, tekli çalışmalara da aynı özeni gösteriyorlar. Ama o kültürü almamış olan yeni nesil şarkıcıların daha savrukmuş gibi çalıştıklarını düşünüyorum. Bilmiyorum, katılır mısın?
Ben hızlı bir adamımdır. Yine koç burcu özelliği… Hızlı hareket ederim hızlı karar veririm, bir şey üretirken hızlı meydana getiririm fakat yine de bir özen bir detay benim için önemlidir..
Ceza
"AKIMIN PEŞİNDEN GİTMEDİM"
• ‘En büyük doğrular, en küçük ayrıntılarda gizlidir” sözünü benimseyenlerin mesleklerinde her daim varlığını sürdürebileceğine inanıyorum. Elbette bir tarza sahip olunması da gerekiyor…
Evet, bence de öyle. Hiçbir zaman “Bu dönem bu tutuyor, ben de bunu yapayım” demedim. Bir şarkıyı yaptığımız zaman ne gerekiyorsa onu yaptık, o şarkının nasıl aranje edilmesi gerekiyorsa öyle aranje ettik. Akımın peşinden gitmedim. Mesela, Ceza’yı çok seviyorum, Ezhel’i de öyle… Onları ayrı yere koyayım. Başka ismini hatırlayamadığım, aradan şarkıları sıyrılan arkadaşlar da var. Eypio’yu da çok seviyorum ama bir de gerçekten çok baştan savma olanlar var. Hatırlıyor musun bir dönem pop müzik de böyle bir şeyin içine girmişti. Bu hatta 1990’ların içinde bir dönemdi. Yine aradan sıyrılanlar var. Hatırla, ne kadar büyük bir üretim vardı. Aynı şimdiki hip-hop gibiydi. Devamlı birileri çıkıyordu ve hep birbirine benzeyen şarkılar vardı. Çoğu şimdi yok.
"SON DÖNEMDE BİRAZ DAHA ARTTI"
• Senin tavrın; “Ben modaya ayak uydurmam, ben yaparım moda olsun.”
Ben bu konuyla ilgili modayı da zorlamıyorum. “Moda bana uysun” da demiyorum ama tabii ki yaptığım müziğin sevilmesini ve bir trend haline gelmesini severim. Ürettiğim işin daha doğrusu. Ben kıyafette de öyleyim. Sabah kalkıp mood’um nasılsa öyle giyinmeyi seviyorum. Şortsa şort, kotsa kot, şalvarsa şalvar, hiç hesap - kitap yapmam. O gün kendimi nasıl görmek istiyorsam öyle giyinirim. Dolayısıyla kıyafette de bir moda akımım yoktur. Sahneye çıkarken biraz daha özenli, daha profesyonel hareket ediyorum.
• Sende dikkat ettiğim unsurlardan biri de sosyal medyayı kullanma tarzın. 1 milyon 100 bin takipçin var ama çok da sık kullanmıyorsun.
Son dönem biraz daha kullandım, arttı.
"SONUÇTA AÇTIK BİZ DE..."
• 850 paylaşımın olmuş. Günümüzde şarkıcılar, oyuncular çok fazla kullanıyorlar. Anladığım kadarıyla sosyal medya aracılığıyla da olsa kendilerini sürekli olarak gündemde tutmak istiyorlar. Sosyal medyayı bu kadar sık kullanmak doğru bir yaklaşım mıdır?
Evet, öyle oldu. Hatta şimdi anladığım kadarıyla Instagram falan da kalmadı. Her şey TikTok’ta dönüyor. Sonuçta açtık biz de.
• Nasıl gidiyor?
Bilmiyorum.
• Sen bir işlerini bir de sadece çocuklarının fotoğraflarını paylaşıyorsun.
Genellikle işleri kullanıyorum. Mutfakta yemek yaparken ya da yemek yerken çekmiyorum kendimi.
• Şarkıları dijital olarak yayınlıyor olmak yeterince gelir getiriyor mu?
Hayır, asla… Geçen sene sistemi öğrenmek için 2 parçayı kendim yaptım ve çıkardım. Çünkü bu son sistemin içine çok girmemiştim. Bu son 2 - 3 sene özellikle hiç yeni bir şey yapmamıştım. Ondan önce de Polat Yağcı ile çalışıyordum zaten her şeyi onlar hallediyordu. “Bir bakayım ne oldu, sistem nereye gitti?” dedim. İnsan garipsiyor. Bir şey yapacağım zaman; “Eee ne çıkaracağız?” dedim. “Hiçbir şey çıkarmayacaksın” dediler. “Ne yapacağım ben bunu?” dedim. “Mecralara koyacaksın” dediler. O zaman biraz araştırdım, baktım Türkiye’de her zaman olduğu gibi çok bilgili kimse yok. Herkes kendine göre bir yorum yapıyor. Ben de “Anlaşıldı, ben bunu ancak yaparak öğreneceğim” dedim. İlk önce ‘Bal Gibi’ diye bir beste yaptım, sözü bestesi bana ait. Onu aranje ettik ve çıkardım. “Ne oluyor?” diye bir baktım. Orada bir şeyler öğendim. Sonra arkasından, çok yakın arkadaşım Yalçın Akyıldız’ın bir bestesi olan ‘Avut Beni’ adlı bir şarkı çıkardım. Orada da bir şey öğrendim. Öğrendiğim en önemli şey; yanına bir ortak al. Bunun üzerine DMC ile görüşmeye karar verdim. Çünkü eğer dijitalden çok iş yapmıyorsanız, birçok kayıt yayınlamıyorsanız, bir yayın kuruluşu değilseniz ve tek tek çıkardığınız şarkılar 100 milyon 50 milyon dinlenmezse ciddi bir para kazanmanız söz konusu değil.
"KONSER YAPTIĞIM SÜRECE PARA KAZANABİLİYORUM"
• O zaman en büyük gelir kaynağı yine konserler mi?
Aynen öyle… Dolayısıyla ben ortak hareket ediyorum. DMC ile ortaklık yapıyorum. DMC, bütün dijital hakları alıyor ben de çalıştığım, konser yaptığım sürece para kazanabiliyorum.
• O halde eski şarkılarının teliflerinden fazla bir para gelmiyor…
Telif ne kadarsa o kadar. ‘Sıcak’tan geliyor yine. ‘Sıcak’tan her yaz köşeyi dönüyoruz. Espri yapıyorum, kimse ciddiye almasın, öyle bir telif yok tabii ki…
• Şarkıcılık ve oyunculuk mesleğinin geleceğini nasıl öngörüyorsun?
İkisi de bence devam edecek meslekler… Ömrümün sonuna kadar yaparım, gerisi beni ilgilendirmez. Müzik insanlığın var olduğundan beri insanla başlamış. Oyunculuk da bence tüm varlıklarla başlamış. Benim köpeğim de oyunculuk yapıyor. İnsanın içgüdüsel olarak zaten uyguladığı durumlar bunlar. Dolayısıyla meslek olarak da bitecek, sonu gelecek meslekler olduğunu düşünmüyorum.
• Kalite açısından şarkıcılıktan söz edecek olursak...
Kabuk değiştirecektir… Kalite her zaman insanların beğenisine göre algılamasına göre değişecektir ama ben “Ah bu gençler var ya…” tavrına karşıyım. Çünkü bunu söylediğin an yaşlanmışsın demektir. Çünkü belki bizi anlamadıkları gibi biz de onları anlamayacağız. Zaten aradaki jenerasyon farkı da buradan kaynaklanacak.
• Sezen Aksu’dan beste beklerken Onno Tunç hayatını kaybetmişti. Bu nedenle sen epey bir zaman şarkı bekledin. Sonra da “Söz de yazarım, müzik de yaparım” dedin. Söz yazarlığına ve bestekârlığa yönelmen tam olarak böyle mi olmuştu?
Sezen Aksu ile Onno Tunç “Sana albüm yapalım dedikleri zaman ilk tepki olarak “Yok, ben oyuncu olacağım” demiştim ama böyle bir şey Sezen Aksu ve Onno Tunç’tan gelince insan düşünmeden de edemiyor. Müzikle başlamıştım ama konservatuvarda da oyunculuk okuduğum için oyunculuğa kafam çok gidiyordu. Sonra bu fikir benim kafamda başka bir yere evrildi. Bir arkadaşım bana “Sen hiç söz yazmadın, beste de yapmadın. Albüm yaparsan sorarlar adama, edebiyat okumuşsun, elin gitar tutuyor, hiç mi beste yapmadın hiç mi söz yazmadın, demezler mi?” dedi. “Doğru söylüyorsun. Ben eve gideyim de Kayahan çalmaktan vazgeçip artık kendime bir beste yapayım” dedim. Ve hakikaten o gün, akşam eve gidip elime gitarı aldım ve ilk defa bir Kayahan şarkısı çalmayıp kendi bestemi yaptım. Çünkü o dönem sürekli Kayahan’ın şarkılarını, Yeni Türkü, Sezen Aksu falan çalıyorduk. O gün ilk defa kendi bestemi yaptım.
'Sizi Seviyorum' (2010)
"BEN DE HİÇ ZORLAMAK İSTEMEDİM"
• Yılmaz Erdoğan’ın çok güzel bir sözü vardır; “Yazan kendi kaderini yazar, yazmayan evde oturup bekler.”
Ben de öyle yaptım. Ondan sonra Onno Tunç ve Sezen Aksu ile bir araya gelip albüm üzerine ilk defa konuşma imkânımız oldu. “Ben de bir şeyler yazdım. Madem böyle bir şey yapacağız benim şarkılarım da olacak. İstediğiniz müdahaleyi yapabilirsiniz” dedim. Fakat maalesef o toplantıdan sonra ikinci toplantıya randevulaştığımız halde Onno Tunç’un bizi çok üzen kazası sebebiyle öylece kaldı. Ben o sırada Sezen’in arkasında vokal yapıyordum ve sahnede ‘Yas’ı söylüyordum. ‘Yas’ı ilk ben söyledim. Sezen’in Uzay Heparı için yazdığı bir şarkıydı. Sonra Levent Yüksel beğendi ve albümüne alma kararı verdi. Ben o şarkıyı söylerken Onno Tunç’un çok beğendiğini gördüm. Bana bunu dile getirdiği için söylüyorum ve onun üzerine de Sezen Aksu’yla “Gel görüşelim, konuşalım” dediler. Ben de “Sen bana ilk söylediğin günden sonra ben beste yaptım, söz yazdım” dedim. “Onlar da olsun, tamam” dedi. Yıllar sonra ben bu ‘Yas’ı söylediğim için çok yapımcının dikkatini çekmiştim. Sezen Aksu’dan izin aldıktan sonra yapımcılardan Topkapı Müzik ile toplantı yapma kararı aldım. 6 ay bekledim. Çünkü Sezen hakikaten iyi değildi. Yıkıldı… Önce Uzay Heparı, ardından da Onno Tunç’un kaybı onu gerçekten çok yıktı, perişan oldu. Ben de hiç zorlamak istemedim. Topkapı Müzik’i de beklettim. Sezen’den icazet almadan bu hareketi yapamazdım. Bu benim anlayışıma ters düşer. Çünkü bu fikri kafama sokan Sezen Aksu’ydu. Sonra gittim Sezen Aksu’ya yaptığım besteleri dinlettim, sağ olsun vakit ayırdı. “Ben hiçbir şey üretemiyorum bu sıralar. Olsaydı, inan senin başkasıyla olman hiç önemli değil, benim şarkım senin şarkın olurdu” dedi. Hakikaten ben Sezen Aksu’dan hep dostluk gördüm. Sonrasında da onun stüdyosunda albümler kaydettim. Hiç ortak bir şey yapmadık ama bugüne kadar.
1948 doğumlu Onno Tunç, 14 Ocak 1996'da Hasan Kanık ile birlikte kullandığı Bonanza tipi uçağın Yalova - Armutlu'da düşmesi sonucu hayatını kaybetti.
"BUNU ÇOK KİMSE BİLMEZ"
• Denk mi gelmedi?
Ben Sezen Aksu’dan bir kere bir şey istedim. Bir şarkı vardı, o şarkıyı bestecisi son dakikada albümden çekti. Benim de bundan haberim olmadı. Albüm bitmişti artık, kafamda albümü kapatmıştım. Bir anda bir şarkı eksiye düştük. Sezen Aksu’yu onun için aradım, “Şarkı var mı?” dedim. “Bir tane şarkı var. Ben ABD’ye gidiyorum 1.5 ay yokum” dedi. Ben o şarkıyı dinledim, çok bana göre olmadığına karar verdim. Biraz fazla nağmeli bir şarkıydı, ben de o kadar nağmeli söyleyemiyorum, tarzım o değil. Biraz daha pop söyleyebiliyorum. O şarkıyı o yüzden almadım. Bir tek orada birlikte bir çalışma yapmış olacaktık, o fırsatı da kaçırmış oldum ama gitmeden evvel bir şey yapmış, bu da çok büyük bir dostluktur, müthiş bir harekettir, bunu çok kimse bilmez. Şehrazat’ı aramış Sezen, benim içinde bulunduğum zor durumu anlamış. Bitmiş bir albüm bir anda bir şarkı eksiye düşüyor. Şehrazat beni aradı ve “Sezen, ABD’ye gitmeden beni aradı, Emre’yi ara, elinde şarkı varsa dinlet” dedi. Ve ‘Kapış Kapış’ı aldım.
• O da kalender bir insan olmanın özelliği.
Daha neler anlatabilirim de çok uzar. Sezen Aksu’nun bana yaptığı iyilikleri ve gösterdiği dostluğu çok kişiden görmedim ama bir arada çalışma imkânımız olmadı. Bir gün olur inşallah ama onun hayatımda olmuş olması bile beni her zaman çok ayrıcalıklı hissettirmiştir. Çok kıymetli.
"ÖDEYİVER O ZAMAN DEDİ"
• Bir dönem ticaret yaptın. Yapmaya devam ediyor musun?
Ticaret yapmadım ya da şöyle söyleyeyim; ticaret yapamadım. Babam beni küçükken şartladı. Çok da öğretmek istemişti bana ama kendisi bilmiyordu ki bana öğretsin. O da doktordu. Fakat insan olmadığı şeye özeniyor ya… Bize de “Ticareti öğrenin” diyordu. Ticareti nasıl öğreneceğiz? “Ticareti öğrenin, diyerek ticaret öğrenilmez ki. Benim de öğrenemediğim her yaptığım işte ortaya çıktı. Benim gitar çalıp şarkı söylemeye başlamamın sebebi; babamın bir tanıdığının dükkânı varmış, bizim evde Niğde’den getirdiğimiz bakırlar vardı, “Ben bunları buraya koyayım, sen de bunları satarak ticareti öğren” dedi. İşin özeti bu. Ben de bütün sezon, sene boyunca sattığımı yedim. Gencim, 19 yaşındayım. Bir sene sonra dükkân kapanacağı zaman bir vergi geldi. Babama gösterdim. “Kimin ismi yazıyormuş orda?” dedi. Baktım, benim ismim yazıyor. “Ödeyiver o zaman” dedi. “Nasıl ödeyeyim? Yedim bütün parayı” dedim. Bütün parayı dediğim de öyle ciddi bir şey değildi. Dükkâna 3 günde bir kişi geliyor. Bir şey satabilirsen o parayı da akşam gidip barda yiyorsun. Ortaköy’deyiz bir de… Ne yapacağız, para kazanmak lâzım. Bir arkadaşımın babasının dükkânı vardı. Bizi bir gün gitar çalarken gördü, “Gelin burada çalışın” dedi. 19 yaşındaydım. İki gitarla çalışmaya başladık. Bayağı bir sene boyunca ben o vergiyi çalışarak kazandığım parayla ödedim ama bu bana ticareti öğretmedi. Aslında şunu öğretmiş: “Bak oğlum, sen anladığın işleri yap, oradan para kazanabiliyorsun” ama bu bana yetmediği gibi ben bir de Alaçatı’da otel işine girdim. Yetmedi, restoran işine girdim. Yetmedi, bar işine girdim. Alaçatı’da çok eğlendik, arkadaşlarımı da çok güzel ağırladım ama o kadar. Bir para kazandırmadı.
• Çok zarar ettin mi?
Ettim ama şöyle bir şey de vardı. Yakın 1 - 2 arkadaşım bana “Dur” demişti. Fakat orada biraz özel ailevi konular vardı. Onun için yapmak istemiştim. 4 - 5 sene sürdü sonra da devrettim. Açıkçası devrettikten sonra rahatladım. Çünkü hakikaten zor bir iş.
ÖZEL HAYATIM YOK Kİ"
• Hem stresli hem de işi bilmeyince büyük zarar ettiriyor.
Bir kere bilmediğin işe kalkışmayacaksın. Bir de Alaçatı gerçekten zaman bakımından çok kısıtlı bir bölge. O kadar zamanda o kiraları ödeyebilmek mümkün değil. Ben hâlâ görev edinmişimdir; orada dolaşırken yeni birisi yeni bir iş yapıyorsa, ‘dur’ derim. İş yaparsan para harca, yoksa para harcıyorsun yazık oluyor. Orada birçok insanın çok büyük dramlar yaşadığını gördüm
• Özel hayatında son durumlar nelerdir?
Özel hayatım yok ki... İki iş birden var ve dolayısıyla özel hayat diye bir şey yok. Son derece ortada ve genel bir hayat yaşıyorum.