Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)
        Haberler Kültür-Sanat Sinema En iyi 10 distopik aksiyon filmi
        7

        4. TERMİNATÖR 2: MAHŞER GÜNÜ (1991)
        (Terminator 2: Judgment Day)

        Düşük bütçeli ilk filmin başarısı üzerine yönetmen James Cameron, “makine–insan çatışması” temasını daha da derinleştirdi. İlk filmin, Arnold Schwarzenegger tarafından canlandırılan robotu Terminatör, artık iyilerin yanındaydı ve insansı özellikler kazanarak duygusallaşıyor, fedakâr bir kahramana dönüşüyordu. T-1000 ise olağanüstü dönüşüm yeteneğiyle çok güçlü, ürpertici bir robottu ve makinelerin korkunç yüzünü temsil ediyordu. Çağının ötesine geçebilen özel efektleri ve Linda Hamilton’ın oynadığı Sarah Connor karakteriyle hafızalarda yer edinen ‘T2’ sinema tarihinin en iyi bilimkurgu aksiyonlarından biri.

        8

        3. MAD MAX FURY ROAD (2015)

        Max (Tom Hardy), çölün derinliklerinde “yalnız kovboy” misali takılırken Ölümsüz Joe'nun yönettiği yarı vahşi bir toplumun avcıları tarafından yakalanır. Daha sonra kendini, Ölümsüz Joe’nun haremiyle birlikte Yeşil Diyar’a kaçmaya çalışan Furiosa (Charlize Theron) ve onu takip edenler arasındaki kanlı bir kaçma kovalamacanın orta yerinde bulur. İktidardakiler, kadınları ve savaşçıları sömüren hastalıklı, çirkin, deforme erkeklerden oluşur. Fiziksel deformasyon ve hastalık, sembolik olarak hem iktidarı hem toplumu sarmış durumdadır. Toplum, dini fanatizm ve militarizmle ayakta tutulur. Furiosa’nın kaçırmaya çalıştığı genç, güzel ve sağlıklı kadınlar ise kıyametin orta yerinde insanlığın umudu ve geleceğini temsil ederler. Max’i etkileyen, kadınların iktidara baş kaldırma cesareti ve geleceğe duydukları inançtır. George Miller’ın yönettiği, nefes nefese ilerleyen bir aksiyon olan “Mad Max: Fury Road’, Junkie XL imzalı müziklerin katkısıyla çölde geçen vahşi bir rock operası tadı veriyor.

        9

        2. THE MATRIX (1999)

        Filmi yazan ve yöneten Andy ile Lana Wachowski’nin hayal gücüyle şekillenen geleceğin dünyasında, ilk bakışta her şey yolunda gibi görünüyor. Ama Neo’nun (Keanu Reeves) gerçekleri gösteren hapı tercih etmesiyle her şeyin bir simülasyon olduğu ortaya çıkıyor. Anlıyoruz ki, makinelerin hâkim olduğu bir gelecekteyiz ve insanlar sadece bir enerji kaynağı. Umut var mı? Tabii ki var. Bu bir kurtuluş destanı ve Neo da onun kahramanı. Wachowski’lerin başarısı, edebiyat ve sinemadaki siberpunk geleneğini özümseyip üstüne özgün bir aksiyon estetiği koymaları... Makinelerin gezegene hâkim olduğu gelecekteki isyanın en hoş yanı, simülasyonun da bir hesaplaşma alanı olması... Bu da özgün ve ilham verici bir görselliğin ortaya çıkmasını sağlıyor.

        10

        1. BLADE RUNNER (1982)

        Philip K. Dick’in romanından uyarlanan film, yakın gelecekte, distopik bir ortamda geçiyor. ‘Blade Runner’ insan ve insanın kendi suretinden ürettiği Replikant adı verilen androidler arasındaki farkların ya da farksızlıkların keşfine çıkıyor. İleri teknoloji şirketlerinin “tanrı” rolünü oynamaya kalktığı bir dünyada, varoluşunu sorgulayan isyankâr Replikant’ların yanı sıra insan olduklarını sanan sahte hafızalı Replikantlar da var. Şirketin ve devletin kontrolünden kaçan androidleri yakalamakta uzmanlaşan Rick Deckard, çok tehlikeli olan bir Replikant grubunu yakalayıp öldürmek üzere görevlendirilir. Ridley Scott’un melankolik bir kara film lezzetinde çektiği film, karanlık gelecek tasarımıyla bilimkurgu sinemasını derinden etkiler.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.