Ezo Sunal, babasının bin yılda bir gelebilecek bir ışık olduğunu söyledi
Babası Kemal Sunal'ın mesleğinin ve eğitimini aldığı çocuk gelişiminin çekim gücüyle "Şam'piyonlar - Satrancın Gizemli Taşları"nda rol alan Ezo Sunal, Habertürk'e bir röportaj verdi. Sunal, filmde rol alma nedenleri ve ebeveyn - çocuk ilişkisi üzerine açıklamalarda bulundu. O açıklamalardan biri de çocuk yetiştirmede çağımızın en büyük sorunları üzerine oldu
Zaman zaman babası Kemal Sunal'ın mesleğinin çekim gücüne karşı koyamayarak birkaç filmde konuk oyuncu olarak yer alan Ezo Sunal, İş Bankası'nın katkılarıyla çekilen "Şam'piyonlar - Satrancın Gizemli Taşları"nda oyunculuğu, profesyonel olarak icra etti.
Yapımcısının Poll Films - Polat Yağcı'nın olduğu "Şam'piyonlar - Satrancın Gizemli Taşları"nı Mustafa Kotan yönetirken, senaryosunu; Arzu Yurtseven yazdı. Başrolleri ise Murat Yıldırım, Büşra Pekin, Erdal Özyağcılar, Ezo Sunal, Mert Ege Ak, Nazlı Yağcı, Ebrar Alya Demirbilek, Ayaz Gülşen, Ali Sunal, Cihat Tamer, Sarp Leventoğlu, Sergen Yalçın paylaştı. Ajda Pekkan, Ali Poyrazoğlu, Burak Deniz, Engin Altan Düzyatan ve Kubilay Aka ise seslendirme yaptı.
Türkiye’nin satranç temalı ilk reel-animasyon filmi olan "Şam'piyonlar - Satrancın Gizemli Taşları"nda; 'Efe’nin satrancı öğrenmek istemesiyle başlayan macera, herkes için ortak bir buluşma noktası olur ve yaz tatili herkesin bildiğinden çok farklı, heyecanlı ve eğlenceli olayları içerir.
Nazlı Sunal - Ali Sunal - Gül Sunal ve Ezo Sunal, galasında; "Şam'piyonlar - Satrancın Gizemli Taşları"nı izledi.
Ezo Sunal; Royal Theatre of Northampton Guildhall’da tiyatro ve drama çalışmalarına katıldı. Salzburg Mozarteum Üniversitesi’nde Orff-Schulwerk eğitimine katılarak sertifika aldı. Londra’da yayımlanan Avrupa Gazetesi Sinema Köşesi’nde film kritikleri yazdı. Londra'daki University of Surrey Roehampton Film Studies ve Early Childhood Studies bölümlerinden mezun oldu.
Aldığı eğitimlerden de anlaşılacağı üzere, gösterime 'Bu bir aile filmi' sloganıyla cuma günü girecek olan"Şam'piyonlar - Satrancın Gizemli Taşları", Ezo Sunal için biçilmiş bir kaftan.
Ezo Sunal, Habertürk'e verdiği röportajda; gerek filmde rol alma nedenleriyle ilgili, gerekse uzmanlık alanı olan çocuklarla ilgili açıklamalarda bulundu. Sunal'ın açıklamaları arasında, çocuklarını yetiştirirken ebeveynlerin en çok yaptığı bariz hatanın neler olduğu yer aldı.
♦ Daha önce konuk oyuncu olarak filmlerde kamera karşısına geçtin ama profesyonel olarak ilk filmin; "Şam'piyonlar - Satrancın Gizemli Taşları", ağabeyin Ali Sunal ile rol almandan dolayı da senin için ayrı bir öneme sahip olmalı...
Evet, bir sinema filminde ilk defa yan yana geliyoruz. Daha önce bir tiyatro sahnesinde yan yana bulunmuştuk ama sinema filminde ilk defa karşılıklı çok kısa bir anımız oldu. Ali’nin çok komik sahneleri var. Çok da bir şey söylemek istemiyorum, sürpriz olsun. Çok tatlı bir hatıra oldu.
Ezo Sunal - Ali Sunal
"DENK GELMEDİ"
♦ Bugüne kadar oyunculuğu profesyonel anlamda neden düşünmedin?
Bir dönem ‘Güldüy Güldüy’ programını yaptım. Aslında düşünmedim değil, denk gelmedi. Bazı şeylerin zamanı vardır. Ben 20 yıldır çok yoğun bir şekilde çalışıyorum. Oyunculuk, başlı başına kendini adaman gereken, zamanını, enerjini, eğitimini ciddiye alarak yapman gereken çok önemli bir meslek. Dolayısıyla şu ana kadar öyle bir zamanım da olmadı. Konsantrasyonum da orada değildi. Ben her şeyi yapmak yerine bir şeyi çok iyi yapmayı seviyorum ama şimdi şimdi belli bir noktaya geldim ve başka işler yapmak için kendime daha çok zaman ayırabiliyorum. Dolayısıyla bu zamanlamayla ilgili bir şey.
Ezo Sunal - Gül Sunal - Ali Sunal
"DOĞAL OLARAK ÇOK TEKLİF GELİYORDU"
♦ Oyunculuğa profesyonel olarak devam etmeyi düşünüyor musun?
Oyunculuk, bunca zaman benim ilk mesleğim olmadı. Olayın çok içinde olduğum için doğal olarak çok teklif geliyordu. Yine çok heyecan verici çok eğlenceli güzel bir ekiple bir araya geleceksem yaparım. Çok keyifli bir iş. Hele ki böyle bir ekiple çok çok daha keyifli. Çocuklar için olması benim için başlı başına kabul etme sebebi. Umarım çok izleyicisi olur ve çok çocuğa ve aileye ulaşırız.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından başlatılan 'Ailemle Öğreniyorum' projesi kapsamında, Hasan Veli Güran Anaokulu'ndaki çocuklara Kemal Sunal tanıtıldı.
"AYRI BİR HUKUKMUZ VAR"
♦ Filmde rol alan oyunculardan biri de Erdal Özyağcılar. Kendisi, rahmetli babanın yakın arkadaşı. Birçok filmde beraber rol aldılar. Bu konuda neler hissediyorsun?
İnanılmaz heyecan verici... Erdal ağabey ile öncesinden ayrı bir hukukumuz da var. Beraber seyahatlerimiz, sohbetlerimiz oldu ama aynı filmde olmak, bir kere oyuncu olarak çok heyecan verici. Babamla olan filmlerini hatırladıkça daha da keyifli oldu. Erdal ağabey, filmde benim babamı oynuyor. Dolayısıyla ona 'Baba' demek de çok acayip oldu. Benim için çok keyifli bir deneyimdi.
Kemal Sunal ile Erdal Özyağcılar'ın birlikte rol aldığı filmlerden biri de 1984 yapımı 'Şabaniye'ydi...
♦ Merhum baban 4 - 5 jenerasyona hitap eden, sevilen, saygı duyulan ve Z kuşağının bile filmlerini izlediği bir kişi. Bu durum sana neler hissettiriyor?
Bu çok acayip bir konu. Şu anda 3 - 4 yaşında hayranı var. Ölümünün üzerinden 24 yıl geçti. Bu artık efsanelik... Sadece bir oyunculuk değil, hakikaten bir efsane. Ve ciddi araştırılması gereken bir konu. O da hep “Bakın göreceksiniz, 30 yıl sonra da 40 yıl sonra da bu filmler izlenecek” diyordu. Hakikaten de öyle oldu. Halkın inanılmaz bir sevgisi ve bağlılığı var. Bu sadece oyunculukla anlatılamaz, bambaşka bir enerji ve bağ kurmuşlar. Babamın çok gerçek olduğunu düşünüyorum, bence nedeni bu. Kendi de gerçekti. Kamerada da zaten çok büyük bir yetenekti, o tartışılmaz. Bin yılda bir gelecek bir ışık.
"HİÇ İHTİYACI YOKKEN ÜNİVERSİTEYE DÖNDÜ"
♦ Size bıraktığı en büyük manevi miras ne oldu?
Eğitim ve okumanın önemi oldu. Zaten hep “Türkiye’nin okuyan insana ihtiyacı var. Herkes bunun için elinden geleni yapmalı” derdi ama bunu söylemekle kalmadı ve kaç yaşından sonra mesleğinin zirvesindeyken aslında hiçbir ihtiyacı yokken üniversiteye döndü, yüksek lisans yaptı.
♦ Buna yakından tanık oldum. Benim ünivesiteden okul arkadaşımdı.
Hem kendisi için hem de gençlere örnek olmak için yaptı. Belki de benim eğitime olan bu merakım onunla ilgilidir. Ölümünden sonra da hep aklımda bu döndü.
♦ Kemal Sunal adının verildiği okul var mı?
Derslik var diye biliyorum ama okul duymadım. Şimdi bir de müze var, o da çok keyifli oldu. Okul vardır belki ama yanlış bir şey söylemeyeyim...
Kemal Sunal, mezun olduktan iki yıl sonra yüksek lisans da yaptı.
"BANA YAKIN BİR ROL"
♦ Filmde edindiğin en önemli öğreti ne oldu?
Eminim ki her sinema filmi çok farklı bir deneyimdir ama benim için bu filmde çocukların oyunculuğunu izlemek bana çok şey öğretti. Onların işi ciddiye alması, ezberlerinin inanılmaz olması. Yönetmenimizin sabrı ve iletişim becerisi. Aslında ben bütün ekibi hayranlıkla izledim. Kendi adıma da ben gerçek hayatta da halayım ve orada da başrol oyuncumuzun halası rolündeyim. Bu da benim için çok tatlı bir deneyimdi. Çok karakter oyunculuğu ve çok komedisi olan bir rol değil ama bana yakın bir rol. Ben çok eğlendim ve her zaman söylediğim gibi çocuklardan çok şey öğrendim.
Ezo Sunal - Erdal Özyağcılar
"BU ENDİŞEYİ ÇOK ANLAMLI BULUYORUM"
♦ İngiltere’de çocuklar üzerine eğitim aldın. Sence günümüzde çocukların en büyük sorunu ve avantajı nedir?
Günümüz çocuklarını düşününce en büyük sorunların başında bence dijitalleşme geliyor; yani sosyal medya ve bu sosyal medyadaki olumsuz etkiler. Şimdi dünyada 16 yaş altına yasaklanmalı mı veya nasıl bir yol izlenmeli şeklinde konuşuluyor. Bu endişeyi çok anlamlı buluyorum ama dijitalleşme bir yandan da avantaj. Bilgiye çok kolay ulaşılıyor, dünyayla bağlantıları çok kuvvetli. Her yerdeki insanlar ne yapıyor, nasıl yaşıyorlar, bu bilgilere artık seyahat etmeden de ulaşılabiliyor. Farklı ülkelerdeki kültürlere, yaşayış biçimlerine, okullarıyla ilgili ödevlerdeki bilgilere çok daha kolay ulaşabiliyorlar. Bunlar kendilerini geliştirmek için bir zaman da yaratıyor ama dijital çağda olmamız hem avantaj hem dezavantaj. Ebeveynler ve okullar bu alanı iyi kullanırsa, iyi yönetirse, çocuklara avantajı daha ağırlıklı yaşatırsak daha iyi olur. Diğer taraftan çağımızın en büyük sorunlarından biri de ebeveynlerin çocuklarından biraz korkması. Çocuğa yanlış bir şey yapmaktan korktukları için neredeyse hiçbir şey yapmıyorlar. Ebeveynlik rolü neredeyse yok olmaya başladı. Çocuklar, evin patronu gibi büyüyor. Ben bunu da bir sorun olarak görüyorum ama olumlu tarafından bakacak olursak, şimdiki ebeveynler benim çocukluk çağımdaki ebeveynlerden çok daha bilinçli, farkındalığı yüksek, sorgulayan, hata yapmaya korkmayan ama yapabileceğini de kabul eden insanlar. "Ben anneyim veya babayım, ne dersem odur" tarzı bitti ama şimdi de çok kaygılı ve endişeli, "Aman zarar vermeyeyim" derken iyice rolünden vazgeçmiş ebeveynler var. Bir sonraki jenerasyonda bence dengeyi bulacağız. Öyle bir evredeyiz.
"ÇOK KRİTİK BİR YAŞTAYDIM"
♦ Eğitim için neden İngiltere’yi seçtin?
Ben Fransız kız ortaokuluna gidiyordum. Aslında benimki biraz kaçmak gibi oldu. Çünkü babamın öldüğü yıl, ben lise birinci sınıfa geçtim. Rehberlik servisi de o yılı kötü yönetti. Hiç devamsızlığı olmayan, kanaat notu iyi olan bir öğrenciydim ama çok ufak bir puan farkıyla coğrafyadan ikmâle kaldım. Bütün yaz ders çalıştım, böyle bir şey olamaz. Sonra bakanlık açıklama yaptı, ortalamalar düşürülmüş, zaten otomatik geçiyormuşum. Minicik bir puanla tutturamamıştım. O arada annem ve ağabeyim benim ne kadar yıprandığımı ve üzüldüğümü gördüler. “Dilersen böyle bir seçenek de var” dediler. Tabii çok da kritik bir yaştaydım. O dönem, babamın ölümünden sonra aslında ayrı bir yerde özel yaşarken bir anda çok fazla insan takip etmeye başladı ve çok fazla göz önünde oluverdik. Herhalde onları da düşündüler. Ben daha küçüktüm, onlara aklım ermiyordu. Ben de gitmeye karar verdim. Öyle bir yolculuk oldu. Aileme bu konuda ne kadar teşekkür etsem azdır. Minnet doluyum. Çünkü onlar için de küçücük kızı tek başına yollamak zor olmalı ama liseyi ve üniversiteyi orada bitirdim ve dediğim gibi çok büyük bir deneyim oldu. Burada ‘nasıl öğretmen olunmaz’ı görmüştüm. Orada da ‘nasıl öğretmen olunur’u gördüm. Dolayısıyla iki deneyimin de şu anki mesleğimde bana çok büyük katkıları var diye düşünüyorum.
"NASIL 'AŞIK OLMAZSINIZ"
♦ Çocuk üzerine eğitim alma fikri nereden oluştu? Anneniz Gül Sunal'ın anaokulu açmasından dolayı değil mi?
Evet, 1998'de yani ben çocukken annem bir anaokulu açtı. O zaman babam da hayatta o da destekliyor. Çünkü eğitime çok önem veriyordu. Anaokulu kuruldu ve ben ziyarete gidiyordum; kapıyı açıyorum, bir çocuk “Şıışt bebek uyuyor.” diyor. Diğer kapıyı açıyorum, birisi İspanyol eteği pelerin gibi bağlamış, zıplıyor. Sen ne yapıyorsun diyorum, “Ben Süpermen’im. Uçuyorum ama hemen düşüyorum” diyor. Böyle bir dünyaya nasıl âşık olmazsınız ki? Mükemmel. "Ben, bunlarla yaşamak istiyorum" dedim. Ondan sonra zaten hep eğitimimi o yönde devam ettirdim. O gün o kararı vermiştim.
"TEHLİKELİ OLDUĞUNA KATILIYORUM"
♦ Çocukların dijitalleşen dünyada sakıncalı içeriklere daha çok yöneldiğini görüyorum, senin öyle bir izlenimin var mı?
Bilgiye ulaşmanın ucu çok açık. Her türlü hesabı takibe alabiliyorlar. Bir anda hiç tanımadıkları biri onlarla iletişim kurabiliyor. Bunun sakıncaları çok fazla. Birçok mecrada hiç tanımadıkları, belki yaşça onlardan büyük olan kişilerle bir anda mesajlaşıyor olabiliyorlar. Dolayısıyla burada ebeveynlere çok büyük rol düşüyor. İyice kontrol edilmesi gerekiyor. Çocuğu kendilerinden uzaklaştırmadan, hep kontrol hep konuşma hep korku kültürüyle değil, “Ben güvenebileceğin bir alanım ve sorularının cevaplarını benden alabilirsin” mesajını vermek çocuğu ebeveynlere yaklaştırdığı için o cevapları dışarıda arama ihtiyacını azaltıyor ama tehlikeli olduğuna katılıyorum.
"YETERSİZ HİSSEDEBİLİYORLAR"
♦ 16 yaş altına sosyal medyanın yasaklanması gündemde, bu doğru bir uygulama mı?
Ben karşı değilim. Araştırılması ve düşünülmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Gerçekten çok fazla uygunsuz içerik ve söylem var. Dolayısıyla çocuklar etkileniyor, özeniyor. Hepsinin elinde telefon var ama 7, 8 yaş bunun için çok küçük bir yaş. Bu yaşta sürekli oradaki bilgilere maruz kalınca kendini yetersiz hissedebiliyorlar, okumak saçma gelebiliyor. Oradaki hayat çok hızlı; bir bakıyor maymun videosu, kaydırıyor, podyumda yürüyen biri, bir daha kaydırıyor, bir gezginin buzullardaki macerası. Sürekli ve hızla değişen bir konu ve gündem var ama gerçek hayat öyle değil. Sonra sınıfa gittiğinde öğretmenin anlattığı şeyden biraz sıkılıp konsantrasyonu dağılsa geri saramıyor. Dolayısıyla gerçek hayatla uyumları da zorlaşıyor. Bu anlamda da biraz sınırlandırmak önemli.
"HATTA HAYATIMI SORGULADIM"
♦ Sosyal medya fenomenlerinin sahte hayatlarını görüp de “Ben neden okuyayım? Çok takipçisi olanlar çok para kazanıyorlar” algısı oluşuyor ki bence en büyük tehlike de bu. Yapılan bir ankette çocuklara ne olmak istedikleri soruluyor ve çoğunluk sosyal medya fenomeni olmak istediğini söylüyor. Siz bu konuda ailelere ne öneriyorsunuz?
Bırakın benim ailelere öneride bulunmamı, çocuklar bana öneride bulunuyor. “Sen iki tane ruj tanıtsan, bunları yapmana gerek kalmaz” diyen çocuk oldu. Şaka değil... Hatta hayatımı sorguladım; hakikaten ben bu kadar laf anlatıyorum, kitaplar yazıyorum, gerek var mıydı? Tabii benim iyiliğimi istiyorlar. Neyi paylaşırsak neyi konuşursak onu çoğaltırız diye düşünüyorum. Tabii ki insanın kendini ifade ederken kılığı kıyafeti, özeni, bakımlı olması önemli ama sadece bu değil. Benim takipçilerim de öyle değil. Bir fotoğraf paylaştığımda; "Bunu nereden aldın" ya da "Link gönder" demiyorlar. Benim takipçilerim de beni başka şeyler için takip ediyorlar. Dolayısıyla o çevreyi, sinerjiyi kendiniz oluşturuyorsunuz. Çocuk da büyürken zaman zaman başka şeylere özense de sonunda yine aileye benziyor. Ailenin sağlam bir duruşu, prensipleri ve öncelikleri belli olmalı. Tabii ki özenecekler, özellikle ilkokul, ortaokul çağında sorgulayacaklar ama doğru yönlendirmeyle ve ailenin örnek yaşamıyla bunların önüne geçmek çok da zor değil.
"DÖNÜŞMEK ZORUNDAYIZ"
♦ Sence ebeveynlerin yaptıkları en bariz hata nedir?
♦ Ebeveynler çok fazla korumacı değil mi?
İşte, ayarı yok. Ya özgür olsun diye çok bırakıyorlar ya da her şey mükemmel olsun diye çok fazla sıkıştırıyorlar. Her şeyde denge önemli. Bence ilişki kurma konusunda kendi farkındalığımızı artırdıkça daha iyi oluyoruz.
♦ Aynı zamanda resim de yapıyorsun, profesyonel anlamda mı yapıyorsun?
Aslında hiç o niyetle başlamamıştım. Pandemiden biraz önce başladım ve o dönemde çok da zamanımız olunca bol bol yaptım. Bu konuda Sezen Aksu ve Sunay Akın resimlerimi gördükten sonra beni inanılmaz desteklediler. Hatta iki tablom Sezen Aksu’nun evinde ve bir klibinde de onlara yer verdi. Bunlar, bana inanılmaz bir cesaret verdi. Sunay abi de “Ezo her işi bırak, resim yap” dedi. Ben tabii alaylıyım, sadece sanat dersi almıştım, onun dışında çok ciddi bir üniversite veya güzel sanatlar eğitimim yok. Ama ben her insanın sanatsal olarak kendini ifade etmesi gerektiğini düşünüyorum. Resim, müzik, dans, ne olursa olsun. Ben de böyle bir içgüdüyle başladım. Beni şaşırtan bir noktaya geldi. Defterlere basıldı, puzzle’a basıldı ve satılıyor. Elimde hiç resim kalmadı. Bir anda iş profesyonel bir şeye dönüştü ama benim için hep bir tutku olarak kalacak. Keyif aldığım alanı da öyle bir mecburiyete dönüştürmemek için hobi gibi yapmak istiyorum, iş olarak görmek istemiyorum. Hayatımı güzelleştiren bir alan oldu.