Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet Resmi İlanlar

Balçiçek İLTER / GAZETE HABERTÜRK

Fotoğraflar: Şule ERDEM

Karşımda 1956 yılından bu yana aktif siyasetin içinde yer almış, CHP Genel Başkanlığı, Meclis Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı gibi önemli görevler yapmış bir isim var; Hikmet Çetin, nam-ı diğer Hikmet Abi... 80’ine merdiven dayadığı şu günlerde genç kalmasının sırrını düzgün yaşamına bağlıyor.

35 yıldır her sabah 06.00’da kalkıp yaklaşık 1.5 saat yürüyen, akşam da Vehbi Koç’un taktiğiyle en geç 23.00’te başını yastığa koyan, çalışmaya âşık biri o. Siyasette nezaketin, farklı duruşun simgesi adeta... Pazartesi Sohbeti’nde Hikmet Çetin ile CHP Gençlik Kolları’nda genel sekreter olarak başlayan siyasi serüvenini, CHP’yi ve gündemi konuştuk...

-Meclis’e bakınca ne hissediyorsunuz?

Nefret, şiddet dili var Meclis’te. Üzülerek izliyorum. Toplum kutuplaştı, ayrıştı. Normal dil kullanılmıyor. O kavgalar, hakaretler olacak iş değil. Eskiden siyasi partilerde kalkıp konuşan, ağırlığı olan insanlar vardı. Laf atılmadan kendilerini dinletirlerdi. Hangi partiden olursa olsun. Bugün yine bu tip isimlere ihtiyaç var. Maalesef uzun zamandır ortak akıl yok parlamentoda. AKP kuruldu, iktidar oldu, hiç muhalefet olmadı, dolayısıyla paylaşmak istemiyor.

Tabii doğru. Ama inanın demokrasi biraz paylaşmaktır. Rahat bir iktidar; çoğunlukla geldiler, seçim sisteminden yararlandılar. İktidar olunca da her tarafa hâkim oldular. Koalisyonun kurulamayışının ana sebebi iktidarı paylaşmak istememeleri. Bakın bugün AKP tek başına gelse dahi tek başına hükümet kurmamalıdır.

-Neden?

Koalisyon kurulmaz, uzlaşmaya gidilmezse bu ülkenin kutuplaşması çok daha derin olacaktır da ondan... Ayrışacağız maalesef. Örneğin SHP olarak Demirel ile kurduğumuz koalisyon, eğer Özal vefat etmeseydi, çok uzun yıllar sürebilirdi. Yani hep kötü değil koalisyonlar. Neden sorunsuzdu? Çünkü iki devlet adamı vardı, Demirel ve Erdal İnönü...

-Erdal İnönü nezaketi, zarafeti siyasette tektir ama... Benzeri yoktur.

Evet. İlk Bakanlar Kurulu’nda “Bir daha beni parti genel başkanı sıfatıyla görmeyeceksiniz’’ dedi. O kültüre, uzlaşmaya ihtiyacımız var. Ulusal sorunlarımız var, birleşmek zorundayız.

-Bunca görev siyasi arenada... Pişmanlığınız var mı?

Var. Büyük bir tane... SHP’yi CHP’nin içine katmak. Türkiye’nin siyasetini şekillendirdi maalesef.

-CHP SHP’yi adeta eritti, siz Deniz Baykal’a güvendiniz...

Kuşkum vardı aslında. Hatta DSP olmayınca şüphelendim. Protokol kötü hazırlanmıştı. Beni emrivaki “genel başkan’’lığa ittiler. Ve çok zor bir dönem yaşadık. O protokol ve sonrası Türkiye’nin geleceğini etkiledi. Çünkü CHP ismi önemliydi ama SHP çok temiz bir partiydi. Özgürlükçü, demokrat... Erdal İnönü gibi bir şansımız vardı. Hakaret eden partiliyi disipline vermek için bile mücadele ederdik. “Size ne? Bana söylemiş’’ derdi, öylesine demokrat biri. Partiler birleşmedi, taban birleşmedi. Üçte biri kadar bile oy almayan CHP, yüzde 22 oy alan SHP’yi yuttu maalesef.

-Bugün olsa yapmazdınız yani...

Kesinlikle hayır. SHP bu ülke için bir şanstı. SHP-CHP birleşmeseydi, ilk seçimde CHP biterdi.

-Kimin oyunu bu?

“Oyun” demeyelim, “Siyasi manevra” diyelim. Deniz Baykal ve ekibi, SHP yönetimine göre çok daha farklı davrandı. İyi niyetle yaklaştım ben, aslında şüphelerim vardı.

-Baykal siyasi arenada hep kilit rollerde olmuştur. Seçimin hemen sonrasında Baykal- Erdoğan fotoğrafı ne ifade etti size?

Konuşmak istemiyorum.

-Neden?

“Başka biri olsa ne yapardı?” diye düşünmeden geçemiyorum. Şu kadarını söyleyeyim, bugün siyaset sahnesinde bir tek Erdoğan’ın stratejisi var. Adım adım seçime götürdü. Kimse de o stratejiyi bozamadı. Baykal 56 yılından beri arkadaşım ama partinin genel başkanının tavrı ortadayken ben o görüşmeye gitmezdim. Zaten beni de çağırmazdı.

-Meclis Başkanlığı seçimine ne diyorsunuz?

İnanamıyorum yapılan yanlışlığa... CHP’nin hedefi ne olmalıdır? AKP’li birini seçtirmemek, Baykal’ı seçtirmek değil. İkinci turda Bahçeli “Biz bundan sonra geçersiz oy kullanacağız’’ dediği an mesele bitmişti, Baykal’ın olmayacağı açıktı. Tartışmayı bırakın artık. Ekmeleddin İhsanoğlu’na destek olunmalıydı. Cumhurbaşkanlığı için o ismi öneren CHP, Kılıçdaroğlu.

-Niye Baykal diye ısrar edildi?

Onu bilemem. Bu kadar basit bir matematiği nasıl çözemezler? Ne MHP ne de HDP ile temas bile edilmemiş. Aynı yanlış Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yapıldı. İlk turda çıkar kendi adayını, ikinci turda çatı adayı organize et. O kadar basit ki. Bunu görmek için siyasetçi olmaya gerek yok. İsmi bile telaffuz edilemeyen bir arkadaş, çok kıymetlidir o ayrı, ama olacak iş değil.

-Nasıl oluyor peki?

Siyasi deneyimsizlik. Kadro maalesef öyle bir kadro. CHP Genel Başkanlığı kolay bir makam değil. Tarihi taşıyorsunuz, ağır bir yükü vardır. Tek partinin hesabını veriyorsunuz, Dersim’in hesabını... Kurulmuş bir Cumhuriyet’in yükü omuzlarınızda. Bunu sırtlayabilecek bir birikim ve kadro olması lazım.

-Ya koalisyon süreci?

İkinci büyük hata o süreçte yapıldı. O koalisyon doğru bir formül. Kılıçdaroğlu 33 gün sonra “Hiç koalisyon konuşulmadı’’ dedi. Eee? Ne konuşuldu? O zaman şu; CHP kendi parti programını verdi herhalde. İlk gün çıkıp açıklayacaklardı, “Bunlar bize koalisyon önermiyor’’ diye. Ve bu da Cumhurbaşkanı’nın stratejisini hayata geçirdi. Oturduğum yerde hop oturup hop kalktım. “Bunlar ne konuşuyorlar, ne yapıyorlar?” Koalisyon ilke kararı verilmeden ne konuşuyorsunuz?

-Seçimde ne olur?

CHP, oyunu çok olmasa da artırır. “Gerekirse elimi taşın altına koyarım’’ algısını iyi oturttular. Çok büyük değişiklik olmaz ama... Mesele kimin geleceği değil, Türkiye’nin nasıl yönetileceği... AKP, Türkiye’nin geleceği açısından CHP ile koalisyon kurmalıdır.

"SARIGÜL GEÇ KALDI"

-Mustafa Sarıgül niye olmadı? Siz hareketin içindeydiniz

Destek veriyordum, doğru. Olmadı çünkü bir kere gecikti, geç kaldı. Belediye başkanlığını bırakması gerekiyordu. CHP’de değişiklik oldu; Baykal gitti, Kılıçdaroğlu geldi. Yeni bir hava geldi. Yeni yönetimle partinin herkesi kucaklayacağı yeni bir dönem olacağı düşünüldü. Aslında tüm bunlara rağmen yüzde 25’i geçemeyeceğinin tahminini yaptık ama eğer Sarıgül çıksaydı, “O çıktığı için oylar bölündü yoksa tek başına iktidar olacak’’ denilecekti. Sorumluluk Sarıgül’e kalacaktı. Aslında büyük bir boşluk vardı.

-Olmaz mı?

Olmaz. Zamanı önemliydi. Doğru işi doğru zamanda yapmak lazım.

"SORANLARA TÜRK'ÜM DERİM, KÖKENİM KÜRT"

Müthiş başladı. Çok doğru bir hareketti. Sonuna kadar destekledim. Doğrusu buydu. Dünyanın hiçbir yerinde mezhep ve etnik esasa dayalı terörün silahla çözüldüğü görülmemiştir. Sonu yok o işin. Uzlaşmaya gitmek lazım. Öcalan ile masaya oturmak da doğruydu. Çok büyük bir adım atıldı ama maalesef iyi yönetilmedi.

-Nerede yanlış yapıldı?

Bir uzlaşma gerekiyordu, diğer partilerle temas kurulmadı maalesef. Bu sadece AKP sorunu değil ki Türkiye sorunu. Karşı taraf ne derse desin bu yapılmalıydı. Şeffaflık yoktu, parlamentoya taşınmadı maalesef. Çözüm yarıda bırakıldı. Çözüme giderken dağdakini de kapsayacaksınız. Dağdaki işin içine katılmadı. Söylem değişti. İki kırılma noktası var. Biri Kobani, diğeri “Kürt sorunu yoktur, Kürtlerin sorunu vardır!’’ cümlesi, oysa daha önce Erdoğan “Gerekirse risk alacağım” demişti ve doğru yapmıştı. Dolmabahçe’de konuşulanlar yok noktasına getirildi. Bu söylem değişikliği “Seni başkan yaptırmayacağız’’ kampanyasına tepki olarak oluştu kanımca. Türkiye aslında çok adımlar attı, hatırlasanıza, rahmetli Şerafettin Elçi “Ben Kürtçü değilim Kürt’üm’’ dediği için kıyamet kopmuştu, o dönem beraberdik.

-Siz de Kürt’sünüz, Licelisiniz...

Evet ama ben vatandaşlığımla gurur duyan bir insanım. Ben Diyarbakır’ı görmeden, Lice’den doğru Ankara’ya geldim ortaokulu okumak için, hiç hissetmedim Kürtlüğümü. Kürtlüğüm yüzünden ben sorun yaşamadım, Cumhuriyet’e borçluyum bu konumumu.

-Size sorduklarında “Türk’üm” mü derdiniz, “Kürt’üm” mü?

“Türk’üm” derdim. Hâlâ da öyle derim. Kökenim Kürt’tür, gurur duyarım. Lice’de ben büyürken herkes anadilini konuşurdu, problem yoktu. İç içe yaşardık. 1950’lerde kimlik ayrımları yoktu. Bizim köyümüzde eğitim fenaydı örneğin, askere giden adam ancak saate bakmayı bilirdi. Şimdi o insanların torunları müthiş yerlerde... Türkiye çok yol kat etti.

-1956 yılından beri aktif siyasetin içindesiniz, İsmet İnönü’yle bile çalıştınız. 27 Mayıs darbesini alkışlayanlardan mısınız?

Evet. Olumlu karşıladım. Ama çok geçmeden anladım durumu. İdamlardan sonra bir anda değiştim. Böyle bir siyasi olayın idamla sonuçlanması beni dehşete düşürdü, hemen farklı bir cepheye geçtim.

-İsmet İnönü eleştirileri için ne düşünüyorsunuz?

Yanlışıyla doğrusuyla bizim kahramanlarımız onlar. Tayyip Bey’in babası da belki CHP’liydi. O bir devlet durumuydu, devlet politikasıydı, Bütün suçları CHP’nin üzerine atmak yanlış. Atatürk’e şimdilik dil uzatamadıkları ve çatamadıkları için İsmet Paşa’yı hedef seçiyorlar. İsmet Paşa’nın en büyük eseri 1950 seçimleridir. Dünyada bir tek örnek gösterin, 27 yıl iktidarda kalmış tek parti döneminden çok partiliye geçiş. Müthiş bir başarıdır. Atatürk ve arkadaşlarının kafasında demokrasi vardı, denediler de...

-“Ama..” diye mi devam edeceksiniz?

Ama o demokrasinin olabilmesi için padişahlıktan gelmiş, Müslüman bir ülkede reformlar yapmak lazımdı. Altyapı olmadan demokrasiye geçemezsiniz. O reformlar da demokrasi içinde yapılamazdı.

-CHP’nin en büyük yanlışı dine mesafeli duruş muydu sizce?

Yok öyle bir dinden soğutmak durumu. Kurtuluş Savaşı şartları vardı.

-Örneğin Türkçe ezan...

Ezan nedir? Namaza çağrı. Öyle de çağırsan olur, böyle de çağırsan olur. Yanlış olsa bile bunu bu kadar büyütmenin anlamı yok. CHP çok hassas iki konunun ileride bu kadar büyük bir sorun olacağını düşünmedi. İnanç özgürlüğü ve Kürt meselesi... Bu ikisine tam bir çözüm getirilemedi. Laiklik din düşmanı gibi sunuldu, yanlış bu. Bugün yine bu kutuplaşmayı yaşıyoruz. Dine mesafeli değildir CHP, sadece dinin siyasete alet edilmesine karşıdır.

-Siz CHP Genel Başkanı’yken Fethullah Gülen ile görüştünüz diye kıyamet kopmuştu...

Bayramda ziyarete gelmek istedi, Başbakan Yardımcısı’yım. Önce istemedim ama bayram bu, nasıl reddedeyim? Bu işten haberi olan bazı CHP’liler sonra bunu aleyhime kullanmak istediler, olan oydu. Üstelik yurtdışındaki okulları son derece etkileyiciydi. Okullardan bazılarını gezdim. Afganistan’da yaptıkları inanılmaz. Taliban zamanında Kandahar’da okul açmışlar, müthiş cesaret. Ders dışında ne yaptıklarını bilemem tabii.

-Peki bugün gelinen nokta?

Balyoz planında kurulacak hükümette Başbakan Yardımcısı olarak yer almıştınız. Olacak iş değil, üstelik Afganistan’dayım o arada... Ergenekon, Balyoz, bunlar deli saçması, kabul edilebilir şeyler değil. Düzmece, kurgu.. TSK’nın düştüğü durum kabul edilemez. Ama beraber yaptı bunlar hepsini. Hükümet ve cemaat beraber yaptı. Acaba 17-25 Aralık olmasaydı? Sorarlar. “Kandırıldık” demekle olmaz.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ