Bir kabak ve iki şehrin hikâyesi: Bolu-Düzce rekabeti
Düzce ile Bolu arasındaki rekabetin kökü 1 asra dayanıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarından 1999'a kadar uzanan süreçte her iki şehir arasında yaşananlar bir sinema filmine konu olacak cinsten. Siyasetten spora birbirinden ilginç öyküleriyle Bolu-Düzce rekabeti ve o kabağın hikâyesi... Habertürk'ten Mehmet Şimşek'in özel haberi...
Güncel tartışmanın fitilini Düzce Belediye Başkanı Faruk Özlü ateşledi. Özlü'nün sosyal medya hesabından Bolu Dağı'nın adının 'Düzce Dağı' olması gerektiğini iddia etmesinin ardından son günlerde polemiklerin popüler ismi Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'dan cevap gecikmedi. Özcan, Düzce'nin diğer ilçelerini kastederek, "Kaynaşlı'yı, Yığılca'yı ve Akçakoca'yı elinden aldırma bana. Akıllı ol" dedi. Özlü, Özcan'ın 'üslup problemi' olduğunu ifade ederek yeniden yanıt verdi. Bu tartışmanın önümüzdeki süreçte evrileceği nokta merak konusu...
ABANT VE YEDİGÖLLER DE NASİBİNİ ALDI
Düzce Belediye Başkanı Faruk Özlü (solda) Bolu Belediye Bakanı Tanju Özcan (sağda) Foto. İHAİki şehir arasında yaşanan rekabetin boyutları başta coğrafi sınır belirleme tartışmaları olmak üzere çeşitli alanlarda her zaman boy gösterdi. Bölgenin turizm alanlarından Yedi Göller ve Abant da bu tartışmalardan nasibini aldı.
102 YIL ÖNCE BAŞLAYAN BİR TARTIŞMA
Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi BeyDüzce ile Bolu arasındaki rekabetin kökleri 100 yılı aşkın bir sürece dayanıyor. "TBMM zabıt ceridelerinde Tunalı Hilmi Bey ve arkadaşlarının Düzce'nin il yapılması" başlığını taşıyan belge, bundan tam 102 yıl öncesindeki Meclis'te cereyan eden bir tartışmaya ışık tutuyor.
4 Kasım 1921 tarihinde TBMM kürsüsünde konuşma yapmak için söz alan dönemin Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey, bu meseleyi gündeme getirmiş. Hilmi Bey'in, hararetle Düzce'nin il yapılması gerektiğini savunduğu konuşması, Meclis'teki tartışmaların gölgesinde o tarihlerde henüz ilçe olan Adapazarı ile birleştirilmesi yönüne doğru evriliyor. Bolu'nun tamamıyla dağlık ve ormanlık olduğunu, Düzce'nin ise kısmen dağlık kısmen de ormanlık bir alana sahip olduğunu ifade eden Hilmi Bey'e, Lazistan Mebusu Dr. Abidin Bey laf atıyor.
Bunun üzerine Tunalı Hilmi 'Düzce'ye gittiniz mi efendim' diye soruluyor.
Abidin Bey'den "Gittim, kaymakamlık ettim" cevabını alan Hilmi Bey, gülüşmelere yol açan şu karşılığı veriyor:
- Gözünüzü başka türlü kullansanız daha iyi olurdu.
Karşılıklı atışmaların ardından sözlerine devam eden Tunalı Hilmi Bey, ileri sürdüğü tezini örnekleyerek tekrarlıyor. Bolu bölgesinin tamamıyla ormanlık olduğuna ve ahalisinin ormancılıkla geçindiğine işaret ediyor ve Düzce arazisindeki tütün yetiştirildiğine dem vuruyor, bölgede tarıma dikkat çekiyor. Bolu ve ilçelerinin yerli halktan, buna karşılık Düzce'nin büyük kısmının muhacirlerden oluştuğunun altını çizen Bolu milletvekili, o zamanlar henüz 'kaza' statüsünde olan Adapazarı ile Düzce ilçelerinin birleştirmeyi savunuyor.
İL OLMA SÖZÜ VERMEYEN SİYASETÇİ YOK
Adnan Menderes-Süleyman Demirel-Turgut ÖzalGeçmişte Bolu'nun ilçesi olan Düzce uzun yıllar il olma mücadelesi veren şehirlerden biri. Ekonomik göstergeler, ticari hareketlilik, sosyolojik yapı ve nüfusun Bolu'ya göre daha kalabalık Düzceliler'in öne sürdüğü en kuvvetli argümanlardan. Neredeyse Düzce’ye il olma sözü vermeyen siyasetçi yok gibidir. Adnan Menderes’ten Süleyman Demirel’e, Turgut Özal’dan Tansu Çiller’e, Bülent Ecevit’ten Mesut Yılmaz’a kadar siyasi liderlerin hemen hepsi Düzce’ye mavi boncuk vermekten geri durmazlar. Hatta 12 Eylül döneminde Kenan Evren ilk kez il sözü verdiği yerin Düzce olduğunu belirtelim. Düzce’den Ankara’ya giden ‘il olma heyetleri’ başkentten 'söz' almanın sevinciyle şehre dönerler. Düzce’ye gelen siyasetçiler söz dönüp dolaşıp malum konuya gelince babacan bir tavırla “Merak etmeyin o iş tamam” demeyi adeta gelenek haline getirir...
Ancak her seferinde vuslat bir başka bahara kalacaktır...
DEPREMLE YERLE BİR OLDUKTAN SONRA...
12 Kasım Düzce depreminde de başta Düzce Merkez ve Kaynaşlı İlçesi olmak üzere il genelinde 710 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 2.679 kişi de yaralanmıştı. Şehir adeta yerle bir olmuştu. Depremin ardından Bakanlar Kurulu'nun 9 Aralık 1999 tarihinde Kanun Hükmünde Kararnamesi ile Düzce il statüsüne kavuşturuldu. Asırlık hasret buruk bir sevinçle tamamlanmıştı.
SİYASETTE DÜZCE-BOLU KAVGASI
Aslına bakılırsa Bolu siyaseti ve kamuoyu bu karardan hoşnutsuz sayılmazdı. Düzceliler yatırımların Bolu'ya, Bolulular da tam aksine Düzce'ye yapıldığını iddia ediyorlardı. Bir zamanlar 6 milletvekili çıkaran Köroğlu'nun memleketinde uzun yıllar 'Düzce-Bolu kavgası' yaşandı. Bu durum çoğu kez Düzceli adayların lehine sonuçlanıyordu. Düzce'nin il olmasının ardından tansiyon bir parça azaldı. Deyim yerinde ise Düzce Bolu'nun yakasından düşmüştü. Siyasi arenada bunlar yaşanırken futbol sahaları da iki şehrin arasında sahnelenen rekabete ait ilginç öyküleri bünyesinde barındırdı.
Şimdi gelin, siyasete ara verip spora dönelim...
DÜZCE’DE SİLAHLARIN TEMİZLENDİĞİ GECE
Adı Halit Deringör...
Fenerbahçe’nin milli futbolcusu. 1964 yılında sarı-lacivertli ekibin teknik direktörü. Futbolu bıraktıktan sonra devlet kurumunda işletme müdürü. Sendika yöneticisi. Ve son olarak Cumhuriyet gazetesinde spor yazarı… 14 Mart 2018'de hayatını kaybeden renkli kişilik...
Halit Deringör’ün ‘Kolay mı Fenerbahçeli olmak?’ adlı kitabı konumuzla yakından ilgili... Deringör, ilk baskısı 2008 yılında yayınlanan kitabında Düzce’yle ilgili oldukça ilgi çarpıcı bir anıya yer veriyor.
Kitabın 33. sayfasında “İLK DEPLASMANIM” başlıklı bölümüne göz atalım şimdi...
Yıl 1939…
Henüz 17 yaşında olan Halit Deringör o günleri şöyle anlatıyor:
“Onuncu sınıftayım. Düzce Futbol Kulübü ile Bolu Futbol Takımı arasındaki rekabet şimdiki Fenerbahçe ile Galatasaray takımlarının arasındaki rekabet gibiydi. Oynadıkları son maç da kavgalı olmuştu. Vali onları barıştırmak için bir karşılaşma tertiplemiş. Düzce Takımı’nın Başkanı Manifaturacı Tevfik gelip, bu karşılaşmada ille benim Düzce Takımı’nda oynamamı istedi. Ben de kabul ettim. Düzce’yi bilmezdim. Hiç gitmemiştim. Deplasmanda oynayacağım ilk maçım olacaktı. Manifaturacı Tevfik İstanbul’a gelip beni aldı. Beraberce otobüsle Düzce’ye hareket ettik. Düzce’de, dönemin CHP’li parlamenterlerinden Kemal Demir’in (CHP’li eski Sağlık Bakanı, sonra Kızılay Başkanı) bir akrabasının evine gittik. Maç öncesi geceyi onun evinde misafir olarak geçirdik. Gece yarısı birtakım seslerle uyandım. Ne olduğunu anlamadığım garip sesler duymuştum. Uykum kaçtı. Merak edip yerimden kalktım. Evde bulunan herkes silahlarını temizliyordu. Şaşırdım. Ne o savaşa mı gidiyoruz dedim. Uykum artık iyice kaçmıştı. Ertesi günü Bolu’ya giderken havaya bol miktarda ateş ediliyordu. Bolu’da halkevinde misafir olduk”.
BOLU TARAFTARI GERİ DURMUYOR
Deringör, Düzce’de gördüğü tablo karşısında şaşkınlığı üzerinden atamamışken, Bolu’da da benzer manzara ile karşılaşır.
Şöyle yazıyor:
“Restoranda yemeğimizi yedikten sonra dışarı çıktığımızda insanların etrafımda toplanmaya başladığını gördüm. Beni yabancı görmüşlerdi. Sen kimsin diye sordular. İçlerinden biri öne doğru eğildiğinde cebinden kâğıda sarılmış kasatura düştüğünü gördüm. Aslında amacı beni korkutmaktı. Bunu anlayabilmiştim. Korkuyordum da zaten. Ben oraya futbol oynamaya gitmiştim. Kasatura ya da silahla işim yoktu. Bu korkum da yaşımın küçük olmasından kaynaklanıyordu”
“BİR DAHA GOL ATARSAN KAMAYI YERSİN…”
Halit Deringör'ün Fenerbahçe'de forma giydiği yıllarDüzcespor formasıyla çıktığı sahada karşılaşmanın henüz beşinci dakikasında meşin yuvarlağı filelerle buluşturan usta futbolcu, golü attığına, atmışına pişman olacaktır:
“Maçın başlama saati geldiğinde sahaya çıktık. Sahanın etrafı açıktı ve çok kalabalık bir seyirci kitlesi var. Daha beşinci dakikada gol atıyorum. Yerime döndüğümde seyircilerden birisi pırıl pırıl parlayan kamayı göstererek “Bir daha gol atarsan kamayı yersin” diyor. Ondan sonra gel de oyna bakalım. İkinci pozisyona girdiğimde topu dışarı attım. O maçta yenildik ve ben de bu beladan kurtuldum”.
KABAĞIN BAŞLIK PARASI OLDUĞU YILLAR
Görsel yapay zeka ile üretilmiştirAsıl hikâyemiz şimdi başlıyor...
Deyim yerindeyse Deringör'ün başında patlayan 'kabak', yıllar sonra iki şehir arasında yeni bir türeviyle karşımıza çıkıyor.
Ama ondan önce bölgedeki en lezzetli kabağın Düzce'nin verimli ovasında yetiştiğinin altını çizelim. İklimi diğer bölgelerden farklı. Düzce geçiş bölgesi olduğundan ne tam olarak Karadeniz ne de iklimini yansıtıyor. Burada yetişen kabağın kendine has bir aroması var.
Bolulular bu lezzetin farkında. Düzce pazarına patates getirip, memleketlerine kabak götürüyorlar. Daha da geçmişe gidelim ve Bolu'nun eski zamanlarında bir at arabası kabağın 'başlık parası' niyetine geçtiğini söyleyelim
Bu yüzden Düzce'de geçmişten günümüze Bolulular şaka yollu 'Kabakçılar' olarak anılıyor.
DÜZCE İLE BOLU'NUN KADER MAÇI
1980-81 futbol sezonu. 12 Eylül askeri ihtilaline çeyrek var...
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel...
Kaderin garip cilvesine bakın ki 2. Lig'de bulunan iki grubun ikincileri: Boluspor ve Düzcespor... Her iki takım 1. Lig'e çıkmak için (Şimdiki Süper Lig) İzmir'de maç yapacaklar.
Mevcut tansiyon daha da yükseliyor.
Bir tarafta 'futbolcu fabrikası' diye anılan ilin takımı Boluspor, diğer taraftan kurulduğu tarihten bu yana 1. Lig'e çıkma hayaliyle yanıp tutuşan Bolu'nun ilçesi Düzce ekibi...
"İZMİR ORADA GİDİN TOPUNUZU OYNAYIN BEYLER"
Dönemin Başbakanı Süleyman DemirelHer iki şehrin temsilcileri olarak dönemin Başbakan'ı Süleyman Demirel'e görüşmek için Ankara'nın yolunu tutuyor. İki takımın da maç yapmadan birinci lige çıkarılması konusunda ricada bulunuluyor. Demirel kendine has uslübuyla noktayı koyuyor:
- Beyler İzmir orada, gidin topunuzu oynayın...
ORTA SAHANIN ORTASINA BIRAKILAN KABAK!
Düzcespor'un yakın geçmişe kadar futbol oynadığı Düzce 18 Temmuz Stadyumu. Fotoğrafta merhum Yakup Arapoğlu, İzmir'deki o maçın anısına kabağı havaya kaldırırken görülüyor... (Fotoğraf: Kenan Işık)Takvimler 24 Mayıs 1980 yılını gösteriyor…
Yer: İzmir Atatürk Stadyumu…
TRT bu maçı canlı olarak veriyor.
Nefesler tutulmuş.
Fakat o da ne?
Görsel yapay zeka ile üretilmiştirMaçın başlamasına yaklaşık yarım saat kala, sahada bir hareketlilik göze çarpıyor.
Tribünden atlayan ateşli bir Düzcespor taraftarı kucağındaki kabakla orta sahadaki başlama noktasına doğru koşuyor. Herkes ne olup-bittiğini merak ederken santra noktasına kabağı yerleştiriyor. Biraz sonra saha görevlileri devreye giriyor, taraftarı ve kabağı kenara alıyor...
2 SENE ÖNCESİ BİR TELEFON GÖRÜŞMESİ
Düzcespor'un en kıdemli taraftarlarından Engin Akar (solda) ile merhum Yakup Arapoğlu (Fotoğraf: Kenan Işık)Sahaya atlayan 'Yakubi' lakabıyla anılan kişi Düzce kamuoyunca bildik-tanıdık bir isim. 1960-70 yılları arasında Düzcespor'da top koşturmuş ve daha sonra sevdasını tribüne taşınmış Yakup Arapoğlu.
Yaklaşık 2 yıl önce telefonla arayıp oradaki olayı anlatmasını rica ediyorum Yakup Bey'den.
'Yeğenim' diye başladığı konuşmasını kısa tutuyor:
- O günkü hadise sanılanın aksine rakibimiz Bolullar’ı kızdırmak değildi. Bizimkilerle İzmir yolunda ‘kabağı sahaya koyarsın, koyamazsın’ şeklinde ortaya çıkan bir bahisti.. İddia sahibi olarak gereğini yaptım, hepsi bundan ibaret…
FUTBOLCULUK YILLARINDA...
Düzcespor'un 1969 futbol sezon açılışı... Yer Düzce Şehir Stadı... Ayaktaki futbolculardan (soldan sağa) 7. sırada bulunan Yakup Arapoğlu... (Kaynak: Ömer Ünal arşivi...)
GECİKEN MİZANSEN GERÇEKLEŞİYOR
Bir teklifte bulunuyorum Yakubi Abiye:
- Peki, yıllar sonra o günün anısına bir mizansen yapmaya ne dersiniz? Düzce Şehir Stadı’nda orta sahaya kabağı koyup bir fotoğrafınızı çekebilir miyiz?
Karşımdaki ses 'ağır abi' tonunda:
-Olur!
Ancak bu mizansen bir türlü gerçekleşemiyor. Zaman zaman aradığım Yakubi Abi ya İstanbul'da çocuklarının yanında bulunuyor ya da Düzce'ye geldiğinde uygun zamanı bulamıyor. Nihayet devreye bir başka 'ağır abi' Engin Akar girince maksat hasıl oluyor...
Şimdi yerinde yeller esen Düzce 18 Temmuz Stadyumu'nun (stad şehir dışına taşındı) kapıları açılıyor. Sahanın ortasında Düzce'nin iki 'ağır abisi' arz-ı endam ediyor. Biri Yakup Arapoğlu diğeri de Engin Akar. Fotoğrafları da Düzce'nin duayen gazetecilerinden Kenan Işık çekiyor...
Kaderin bir baka garip cilvesi diyelim... Yakup Arapoğlu'nun bu haberi okumaya ömrü vefa etmedi. Uzun zamandır üzerinde çalıştığım haber hazırlık aşamasında iken sağlık sorunları yaşayan Arapoğlu'nu Kurban Bayramı'nda maalesef kaybettik.
Yakubi abinin manevi hatırasına tazimde bulunalım ve o maça gidelim...
DÜZCELİLER'İN İZMİR'E AKIN ETTİĞİ GÜN
1980 yılının 24 Mayıs'ında Düzce adeta hayalet şehre dönüyordu. Şehirde sadece kadın ve çocuklar kalmıştı diyebiliriz. Köy yollarında kullanılan yaşı eski araçlar bile İzmir yollarındaydı. İlçeden maçı izlemek için İzmir'e giden taraftar sayısı 5 bini aşkın olduğu belirtiliyor. Bolu'dan İzmir'e gelen seyirci yaklaşık 3 bin civarında. Düzcespor yönetimi futbolcu başına 100 bin lira prim vaadederken Düzce'de faaliyet gösteren fabrikalar da boş durmamış. Adeta ödül seferberliğine girişmiş. Şampiyonluk halinde astronomik miktarda para ödülü koymuş. Geriye tek bir şey kalıyor: Boluspor'u yenip 1. Lig'e çıkarak bir rekora imza atmak. Rekor demem boşa değil; o yıllarda (Kırıkkalespor'u hariç tutarsak; ancak sonuçta bir Ankara takımıydı) ilçe bazında 1. Lig'de temsil edilen bir kulüp olmamıştı.
Nefesler tutuluyor ve karşılaşma başlıyor...
13 yıl sonra karşı karşıya gelen iki ekibin taraftarları futbolcularına büyük bir sevgi gösterisinde bulunuyor. İlk dakikalarda Boluspor kalesinde tesirsiz ataklar yapan Düzcespor, Tuncay'la kullandığı iki serbest atıştan sonuç alamayınca 12. dakikada atak sırası Boluspor'a geçti. Halil İbrahim'in başlattığı Bolu atağını Tuncay kornerle kesti. Çetin'in kullandığı korner atışı Düzce kalesinde tehlike yarattı. Alpaslan bu tehlikeyi önledi.
DEFANS 'KABAK ÇEKİRDEĞİ' GİBİ AÇILINCA...
İzmir'de oynanan Boluspor-Düzcespor karşılaşmasıKarşılaşmanın ilk yarısı karşılıklı ataklarla golsüz eşitlikle tamamlandı. 68. dakikada B. Mustafa'nın ortaladığı meşin yuvarlağı K. İbrahim kafayla ağlara yolladı: 1-0...
75. dakikada Çetin sağa atılan topu kovalayarak korner bayrağının yanında aldı, iki adım sürdükten sonra ortaladı, Halil İbrahim önüne düşen topu Selahattin'e bıraktı, Selahattin'in yerden şutu Alpaslan'ı avladı: 2-0... 82. dakikada Halil İbrahim'in ortasını defans ofsayt diye bırakmış adeta kabak çiçeği gibi açılmıştı. Aradan fırlayan K. İbrahim ceza alanına girdi. Alpaslan'ı da çalımlayarak boş kalenin ağlarını havalandırdı ve maç 3-0 Boluspor'un galibiyetiyle sona erdi. Bu sonuçla Boluspor 1. Lig'e merhaba diyecektir.
DÜZCELİ TARAFTARLAR VE BOLUSPOR BAŞKANI ANLATIYOR
Halis ÖnerKarşılaşmayı seyretmek için İzmir'e giden Düzceli taraftarlardan ulaştığımız bazı isimler ve dönemin Boluspor Kulüp Başkanı Yener Bandakçıoğlu ile eski Bolu Belediye Meclis üyesi Cumhur Bandakçıoğlu Habertürk'e o günü anlattı.
Kırmızı-lacivertli taraftarlar şöyle konuşuyor:
Halis Öner (Muhasebeci): Lise son sınıftaydım. Sınavlar vardı. Maçın olduğu gün matematik sınavım vardı. İzin istememe rağmen alamadım. Her şeye rağmen maça gittim. Neticede 0 aldım. Yolculuğumuz gayet iyi geçti. İzmir'de de güzel eğlendik. Maç başladı, 3-0 yenik düşemize rağmen 'yeneceğiz' diye hâlâ umudumuz vardı. Aklımda kalan iki isim var. Bir Osman vardı. Hakkıyla o oynadı. O'na hakkımı helal ediyorum. Kaleci Alparslan'a hakkımı helal etmiyorum. Biz o maçı kaybetmeyi hak etmiyorduk. Takımımız çok iyiydi. Aklımda kaldığı kadarıyla Bolular kabağa kendi bayraklarını dikmişler. Senelerce bizle dalga geçtiler.
"DÜZCE YOLUNDA OTOBÜSÜ HÜZÜN KAPLAMIŞTI"
Mustafa YıldırımMustafa Yıldırım (Eski futbolcu/gazeteci/spor yorumcusu): O zamanlar Düzce Kervan Doğsan'ın genç takımında oynuyordum. Süper lig hayaliyle İzmir'e otobüslerle akın ettiğimizi hatırlıyorum. Düzce taraftarları daha fazlaydı. Maç başladı. Heyecan dorukta. Peşpeşe yediğimiz goller süper lig hayalimizi bitirdi. İlimiz olan Bolu'nun şampiyon olması bize teselli oldu. Başka şehir olsa daha üzülürdük. Bolu bizim en yakın komşumuzdu. Dönerken otobüsü hüzün kapladı. O olaydan sonra depremin de etkisiyle hep geriye gittik.
"TEKİN HOCA İZMİR'DEN DÜZCE'YE GERİ DÖNEMEDİ"
Metin VeliMetin Veli (Emekli-devlet memuru): O dönemde İstanbul'da üniversite öğrencisiyim. Maç için Düzce'ye geldim. Rahmetli babam, amcam ve bir akrabamızla birlikte taksi tuttular. Ben de kadroya dahil oldum. Cuma akşamı taksici Nazım abinin arabasıyla yola çıktık. Stadyumun kapalı tarafının büyük bölümü Düzce taraftarıydı. Yaklaşık beş bin taraftarımız vardı. Bolu taraftarı bize göre daha azdı. Maçı TRT naklen yayınladı. İlk yarı golsüz geçti, ikinci yarı 3-0 yenildik. Moraller sıfır Düzce'ye döndük. Takımın başında Tekin Yolaç Hoca vardı. Maçtan sonra Düzce'ye veda ederek şehre gelmedi. Rahmetli Yakup Abi'nin kabak mevzusuna gelince... Yakup Abi maç başlamadan sahanın ortasına gelip Bolulu idarecilere kabak takdim etmişti. Maç sonrası Bolulular kabağa kulübün bayrağını takıp geri verdikleri söylencesi yayıldı. Daha sonra 1982 yılında da buna benzer bir maçta Edirne'de yaşadık ve yine Birinci Lig'e çıkamadık.
"ÇOĞUMUZU YANLIŞ MEVKİLERDE OYNATTI"
Nurettin Koç (oturanların en solunda elinde çiçek olan) uzun süre Düzcspor'da top koşturmuştu..."Düzce'den karayoluyla İzmir'e geldik Kuşadası'nda kampa girdik. Maçı alacağımızdan emindik. Boluspor'un kadrosu da çok iyiydi. Son maçta berabare kaldıkları için Mersin İdman Yurdu ligi birinci bitirmişti. Yoksa işimiz daha kolaydı. Hocamız Tekin Yolaç, çoğumuzu yanlış mevkilerde oynattı. İlk yarı sıfır sıfır bitti. İkinci yarı durduk. Maçı 3-0 kaybettik. Hala anlam veremediğim tuhaf bir durum yaşadık".
İzmir'deki maçta Boluspor'a karşı oynayan Galatasaraylı eski milli futbolcu Nurettin Koç'un düşünceleri böyle...
"1. LİG HAYALLERİ SUYA DÜŞTÜ"
Koç şöyle devam ediyor:
"Daha sonra yeniden 1. Lig'in eşiğine yine geldik. Bu kez olacak diye düşündük. Deplasmanda Edirnespor'u yenseydik 1. Lig'deydik. Hocamız Fethi Demircan Hoca çok rahattı. Çok erken goller kaçırdık. İlk maçta kendi sahamızda onlara 5 gol atmıştık. Edirnespor'un başında İzmir hezimetini yaşadığımız Tekin Yolaç vardı. İlk devrede ne kendisi ne de öğrencileri soyunma odasına girmemişti. maçı kaybettik ve 1. Lig hayalleri yeniden suya düştü".
BOLU TARAFTARI KABAĞI İADE EDİYOR
Kamil BilirMaçın başına kabak damga vurmuş; ancak son gülen Boluspor olmuştu. Uzun yıllar Düzce DSİ'de çalışan koyu koyu Düzcespor taraftarı Kamil Bilir, Düzce'de kulaktan kulağa farklı şekilde yayılan o kabağın Bolular tarafından iade edilişinin öyküsünü dün gibi hatırlıyor:
Beyaz Grup ve Kırmızı Grubun ikincileri İzmir'de oynayacaklar. Yenen 1. Lig'e çıkacaktı. Çok hazırlanmıştık. Hocamız, topçularımız, taraftar dört dörtlüktü. Boluspor'da moral yoktu. Hüsnü Öney Düzcespor'un başkanıydı. Kardeşi Yılmaz Öney de yönetimindeydi. Yollarda eğlene eğlene İzmir'e gittik. Stata girdik. Takım hiç göründüğü gibi değil; son derece durgundu. Tekin Hoca, kaptan Tuğrul'u oynatmamıştı. Yanlış tercihler oyunun kaderini tayin etti. Biz Muharrem'i beklerken kaleye Alparslan'ı koydu. Maçı almamız lazımdı. Çocuklar rüyada gibi oynuyorlardı. Gazozuna maç yapıyor görüntüsü veriyor; sanki antreman yapıyorlardı. Bolu'da kabak yetişmezdi ama çok severlerdi. Saatçi Cemil (Şener) ile Yakubi ile maç başlamadan sahanın ortasına kabağı koydu. Devlet Su İşleri'nde (DSİ) çalışırken Bolu DSİ'deki arkadaşlarla aramız çok iyiydi. Sürekli iletişim halindeydik. Maçtan birkaç gün sonra Bolu DSİ'den arkadaşları karşımda buldum. Dün gibi hatırlıyorum; Nuri, Necati, Mustafa, Suat Karlı (voleybol antrenörü). İstanbul'a giderlerken bize uğramışlar. 3 yerinden delinmiş kabağı masama bıraktılar. "Siz bize kabağı vediniz, biz de onu üç yerinden kurşunla deldik ve size getirdik" dediler. Hep beraber gülüştük ve onları İstanbul'a uğurladık.
DÖNEMİN BOLUSPOR BAŞKANI BANDAKÇIOĞLU ANLATIYOR
Dönemin Boluspor Kulüp Başkanı Yener Bandakçıoğlu (sağda)Gelelim Boluspor cephesine...
Boluspor'un o dönem kulüp başkanı ve aynı zamanda Düzce kökenli olan Av. Yener Bandakçıoğlu Habertürk'e şunları aktardı:
1978-79 sezonunda çok iyi bir kadromuz olmasına rağmen tarihimizde ilk defa birinci ligden düştük. Büyük bir üzüntü yaşadık. Hemen yeni sezon hazırlıklarına başladık. Tabi 2 lig takımlarından bir tanesi de şehrimizin ikinci büyük kulübü Düzcespor’du. İl iİçe çekişmelerinin oldukça yoğun yaşandığı Bolu ve Düzce arasındaki rekabet bizi oldukça düşündürüyordu. Bölgesel olarak iki takımda A grubundaydı. Düzce ile aynı grupta olmamız, amatör küme maçlarından beri süre gelen rekabetin getirdiği olumsuzluklar bizi oldukça düşündürüyordu. Neyse ki Türkiye Futbol Federasyonu’na durumu izah ederek kendimizi B grubuna aldırdık. Böylelikle olası gürültü ve patırtıyı engellemiş olduk. Ama kader bilinmedik bir şekilde ağlarını örüyordu. Boluspor çok iyi tecrübeli bir kadroya sahip, grubun favori takımlarının başında geliyordu. Yine Düzcespor’ da tarihinin belki de en iyi kadrosuna sahipti. Her iki takımda gruplarında fırtına gibi esiyordu. Kadere bakın ki her iki takımda grup ikincisi oldular. 3. takım olarak lige çıkmak için o yıl ki statü gereği Bolu ve Düzce’nin tarafsız bir sahada maç yaparak galibinin birinci lige çıkma ihtimali doğdu.
"BAŞBAKAN SÜLEYMAN DEMİREL'E GİDİLDİ"
Süleyman DemirelBir vilayetin iki takımının 1 lig için maç yapacak olması her iki takım için zor bir durumdu. Çok düşük bir olasılıkla meydana gelen bir durumla karşı karşıyaydık. Öncelikle konuyu siyasiler nezdinde çözmek istedik. 2 takımın yöneticileri konunun halli için zamanın Başbakanı rahmetli Süleyman Demirel’den randevu alarak Ankara’ya gittiler. Ben aynı zamanda CHP İl Başkanı olarak Sayın Demirel in bu duruma tepki gösterebileceğini düşünerek (Siyaseten zor yıllardı) bilerek heyette yer almadım. Kendi yerime Adalet Partili muhasip üyemiz rahmetli Yavuz Kınacı’yı görevlendirdim. Ankara’da iki takımın yöneticileri birlikte Sayın Başbakanın huzuruna çıktı ve her iki takımında 1.lige çıkmasını istediler. Aksi takdirde bir çok menfi olayın olabileceğini belirttiler. Sayın Demirel her zaman olduğu gibi tarihi bir cevapla; ‘İşte İzmir Orada Gdin Topunuzu Oynayın’ diyerek teklifi ret etti.
"SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞINA HABER VERDİK"
Av. Yener BandakçıoğluBu cevapla Bolu ve Düzce arasındaki uzun yıllara dayalı olumsuzluk daha da büyük noktalara geldi. Artık her iki takımın hedefi de maça en iyi şekilde hazırlanmaktı. Düzcespor maçtan günler önce İzmir’de kampa girmişti. Ben ise iki yöneticimizi rahmetli Nahit Garipoğlu ile Nurettin Nes’i görevlendirerek İzmir’ gitmelerini orada Düzce taraftarının bizi rahatsız etmeyeceği bir mekan bulmalarını, bunu da yazarak bir zarfın içine koymalarını ve ben de dahil kimseye söylememelerini istedim. Bu hareketimle idarecilik yönüm bir kez daha ortaya çıkmıştır. Gerede’den kiraladığımız bugünün Bolu Esnaf Sanatkârlar Odalar Birliği Başkanı, o zamanın hasta Boluspor taraftarlarından Tahir Gayret’in kaptanlığında perşembe günü Ankara üzerinden İzmir’e hareket ettik. İzmir’e vardığımızda cebimden zarfı çıkararak açtım ve kaptanımıza Urla’ya gidiyoruz dedim. Görevli gönderdiğimiz arkadaşlarımız Urla Nebioğlu tesislerini konaklama yapmak için uygun bularak rezervasyon yaptırmışlar. Kamp motelimiz oldukça gözden uzak deniz kenarında güzel bir tesisti. Perşembe gecesini gayet sakin bir şekilde geçirdik. Cuma günü Urla camisinde namaz kıldık. Cuma gecesi tam yemeğe oturacağımız sırada, resepsiyondan beni aradılar ve bir taraftarımızın tesise geldiğini ve beni görmek istediğini söylediler. Adının da Sivaslı Mehmet olarak bildirdiler. Benim tanıdığım Bahçelievler Mahallesinde ki Sivaslı Mehmet kardeşimizin futbolla pek fazla ilgisinin olmadığını bildiğim için şüphelendim. Arkadaşlarıma 'siz gelmeyin eğer 5 dakika içinde geri gelmezsem yukarı gelin' dedim. Resepsiyona geldiğimde plakasını bugün dahi hatırladığım mavi renkli Mercedes taksinin kapıları açık şekilde çalışır vaziyette beklediğini gördüm. Şahıslar yanıma gelerek 'yarınki maçı Düzce’ye vereceksiniz yoksa sonunuz kötü olur' diye tehditte bulundular. O arada rahmetli yöneticimiz Selami Dereli ve diğer yöneticilerimizde resepsiyonun oraya gelmişlerdi. Otel görevlilerine derhal Sıkıyönetim Komutanlığı’na haber vermelerini istedim. Sıkıyönetim sözünü duyunca Düzceli taraftarlar araçlarıyla hemen uzaklaştılar. Olandan bitenden deniz kenarında bulunan futbolcularımızın hiç haberi olmadı.
BOLUSPOR-DÜZCESPOR MAÇI CANLI YAYINDA
Dönemin gazete küpürüBu arada Düzceli taraftarlarının İzmir’deki nerdeyse bütün otelleri doldurduğunu öğrendik. Boluspor taraftarlarının çok büyük bölümü de maç günü İzmir’ geldiler. Bir gece önce motelimize gelen Düzceli taraftarlar, 'Boluspor yöneticilerini ve başkanını dövdük' diye laf yaymışlar. O gece başka bir olay olmadı. Sıkıyönetimin olması Düzcelileri frenlemiş olmalı. Ve maç günü geldi, tesislerden ayrılırken ikametimiz sırasında çok memnun kaldığımızı söyleyerek; şayet galip gelirsek tekrar buraya gelip zaferimizi kutlayacağımızı ve hazırlık yapmalarını istedim. Maç Türk futbol tarihinin televizyon tarafından ilk defa naklen yayınlanan maçıydı. Başka bir Başkan olsa o günün yol şartlarında 40 Km gidiş 40 Km dönüş riskini alamaz ve Bolu’ya hemen hareket ederdi.
"TARAFTARLAR YÜZÜMÜ OKŞUYORDU"
Yener BandakçıoğluVe Atatürk Stadı’na giriş yaptık. Muhteşem bir atmosfer vardı, bir tarafta Düzceli taraftarlar, bir tarafta Bolusporlu taraftarlar stada girme telaşı içindeydiler. Bu arada Bolusporlu taraftarların elleriyle yüzümü okşamalarının sebebini hemen anladık çünkü Düzceli bir kısım taraftarının Boluspor başkanını dövdük ağzını burnunu kırdık konuşmalar bizim taraftarımıza da ulaşmıştı. Şeref Tribünü Düzceli yöneticiler tarafından doldurulmuştu.
"KABAĞA BOZULSAK DA İÇİMİZDEN GÜLMÜŞTÜK"
Ben her maçta yaptığım gibi taraftarlarımın arasında oturdum. Bu arda Düzce sporlu bir taraftar santraya kocaman bir kabağı koydu. Biraz bozulsak da içimizden gülmüştük. Amaç Boluspor’un moralini bozmaktı. Ve maç dönemineşhur hakemlerden İhsan Türe’nin düdüğüyle başladı. Düzce taraftarı sayıca bizden üstündü İlk devre takımlar birbirlerine üstünlük sağlayamadılar. İkinci devre Boluspor tecrübesini konuşturarak Düzcespor’un açıklarını iyi değerlendirerek golleri sırlamaya başladı. 2. golden sonra Düzce seyircisi stadı terk etmeye başladı. Tribünlerde küçük çaplı ateşler yaktılar. Maç 3 -0 galibiyetimizle sona erdi. Gollerimizi, Eskişehir’den transfer ettiğimiz Küçük İbrahim (2) ve Çin Çon Selahattin (1) attı.
"BOLUSPOR-DÜZCESPOR REKABETİ HARARETİNİ KAYBETTİ"
Eski Boluspor Kulübü Başkanı Yener BandakçıoğluNet bir skorla maçı bitirmemiz Düzceli taraftarları moralmen yıkmış ve maç sonrası Bolu’da yapacakları kutlama hayallerini bitirmişti. Boluspor bu zaferiyle bir yıl aradan sonra yeniden 1 lige dönmüş oldu. Maç sonunda söz verdiğim gibi Urla’ya Nebioğlu tesislerine döndük ve zaferi peşimizden gelen taraftarlarımızla kutladık. Bu sırada otobüs kaptanımız Tahir Gayret Bolu’dan gelen müjdeli bir haberle baba olmuştu ve Dünya gelen bebeğinin adını benim önerimle Zafer koydu. Dönüş yolculuğumuz yine Ankara üzerinden oldu ve Çamkoru mevkinde Bolu’dan gelen taraftarlarımızla buluşarak Bolu’ya vardık. Bu maç yıllarca konuşuldu her iki takımın tarihinde özel bir yerde hatırlanmaktadır. Bu arada bir detayı da hatırlatmak isterim. Boluspor Kulübü Başkanı Yener Bandakçıoğlu Düzce doğumludur. Yine dönemin Genel Kaptanı rahmetli eski futbolcumuz İbrahim Çelik de Düzcelidir. Bolu Düzce sportif çekişmeleri her geçen yıl tekrarlansa da zaman içinde hayat koşulları ve düşünce dünyasındaki değişimlerin bir getirisi sonucu eski hararetini kaybetmiştir.
"BOLU'DA HERKES MAÇIN SONUCUNU BEKLİYORDU"
Cumhur Bandakçıoğlu ve kızı Aygün LaraCumhur Bandakçıoğlu (Boluspor Başkanı Yener Bandakçıoğlu'nun oğlu eski Bolu Meclis üyesi): Boluspor’un kuruluşundan 2 yıl sonra dünyaya gelmişim Babam Yener Bandaakçıoğlu 1969 yılı itibarıyla yöneticilik hayatına başlamış. Boluspor’la birlikte büyüdüm. Hayatımda hiçbir zaman ikinci bir takımım olmadı. Babam yöneticilik dönemlerinde beni de bir çok maça götürmüştür. Boluspor’la birlikte büyük sevinçler ve üzüntüler yaşadık. Bu üzüntü ve sevinçler muhakkak eve yansırdı. 1978-79 sezonunun son maçı Adana’daydı ve yenen takım ligde kalacak yenilen küme düşecekti. Babam dedemin memuriyeti sebebiyle ilkokulu Adana da okumuş. Adana’ya karşı ayrı bir sevgisi vardır. Benim de Adana’yı görmemi istediği için bu önemli deplasmana götürmüştü. Maçı 2- 0 kaybetmiş ve küme düşmüştük. Bu maçta 2 enstantaneyi hiç unutamam birincisi mağlubiyet sonrası futbolcularımızın sahada ağlamalarının ve de Bolu’ya kadar takım otobüsündeki matem havasını. Boluspor 11 yıl sonra 2. Lige geri dönmüştü ve büyük bir üzüntü yaşıyorduk. Sonrasında bildiğiniz gibi 79-80 sezonu ve sonunda tarihi bir heyecan. Bütün kalbimle İzmir’e gitmek istiyorum ama bu sefer Başkan beni İzmir’e götürmedi. İtiraz etme veya mızmızlanma gibi şansım yoktu. Çünkü ağzından bir şey çıkmışsa geri dönüşü olmazdı. Maçta istenmeyen olaylar çıkabileceğin söyleyerek Bolu’da bıraktı. Bolu’da büyük küçük herkes maçı bekliyor şehirde maçın 1 hafta öncesinden konvoylar yapılıyordu. Bütün şehir kırmızı beyaza bürünmüştü.
"DÜZCE MAÇI UNUTULMAZ TARİHİ BİR MAÇTI"
Okula gidiyoruz ama paydos ziliyle birlikte herkes kendini sokaklara atıyordu. Okulun son günü Cuma günü yine paydos zili çalar çalmaz ve ben İstiklal Marşı’nı beklemeden okuldan kaçtım. Sen misin İstiklal Marşı'ndan kaçan, okulun bahçe çitlerine takılıp düştüm. O günden sonra. Hiçbir İstiklal Marşında benzeri bir davranışta bulunmadım. Gözümü hastanede açtım. Sol kolumu kırmışım. Büyük bir acıyla kolum alçıya alındı. Ertesi gün maç heyecanıyla bütün acılar geçmişti. Boluspor mutlu sona ulaşmıştı. 1 yıl önce Adana ‘da yaşanan büyük üzüntü bitmişti. Pazar günü Boluspor’u karşılamaya Ankara sınırına mahalleden bir abimizin arabasıyla gittik. Babam otobüsün penceresinden kolumun alçıda olduğunu gördü. Bilmiyorum o an neler düşündü ama İzmir de başına bir şeyler gelir diye götürmediği, güvenli bölgede bıraktığı oğlunun kolu alçıdaydı! Düzce maçı gerçekten unutulmaz tarihi bir maçtı ve gülen taraf Boluspor olmuştu. Aile olarak Düzce’ye karşı hep bir sempatimiz olmuştur. Babam gibi kız kardeşim Nur Bandakçıoğlu Karsu’da Düzce doğumludur. Boluspor’un konumu ne olursa olsun bizim için ikinci bir takım yoktur. İstanbul’da doğup büyüyen kızımda Bolusporlu’dur ve okulunda garip karşılansa da bir Anadolu takımının tutan okulundaki tek öğrencidir...
GAZETE KÜPÜRLERİNDEN KESİTLER
Araştırmamızın son bölümünü, 44 yıl önce oynanan maçla ilgili o günün gazete küpürlerine ayırdık. Gazetelerin İzmir baskısına göz atmak için HT Spor'dan genç meslektaşım Özer Çak'a ricada bulunduğumda beni kırmadı. İzmir Milli Kütüphane'deki gazeteleri titizlikte tarayınca ortaya böyle bir tablo çıktı. Kendisine teşekkür ediyorum.
Artık 'kabak tadı' vermeden dosyamızı noktalamanın zamanı...