Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 28 Şubat mesajı: Ülkemizde bir daha hiç kimsenin 28 Şubat'ın karanlık zihniyetini hortlatmasına izin vermeyeceğiz - Son dakika haberi | Son dakika haberleri

        Türkiye tarihine "postmodern darbe" olarak geçen ve sonuçları uzun yıllar tartışılan 28 Şubat 1997'deki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının üzerinden 27 yıl geçti.

        Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'den 28 Şubat'ın 27'nci yıldönümüne ilişkin mesajlar geldi.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan mesajında, "Milletimiz 28 Şubat’ta birliğine, beraberliğine, demokrasisine, iradesine kasteden darbecileri ve onlara destek verenleri hiçbir zaman unutmamıştır, unutmayacaktır. Ülkemizde bir daha hiç kimsenin 28 Şubat’ın karanlık zihniyetini hortlatmasına izin vermeyeceğiz." ifadelerini kullandı.

        CEVDET YILMAZ: BU MİLLET HİÇBİR VESAYETE GÖZ AÇTIRMAYACAK

        Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da, "Başı ve sonu ne olursa olsun, önünde ve gerisinde kim durursa dursun bu millet hiçbir darbeye, darbeciye ve vesayete asla göz açtırmayacak, demokrasiye ve milli iradeye olan inancından asla taviz vermeyecektir." ifadesini kullandı.

        Yılmaz, 28 Şubat "postmodern darbesi"nin 27'nci yılı dolayısıyla sosyal medya hesabından açıklamada bulundu.

        28 Şubat 1997'de, milletin iradesine ve inancına el konulduğunu, halkın kararı ve tercihlerinin gasp edildiğini, insan hakları ve demokrasinin rafa kaldırıldığını vurgulayan Yılmaz, şunları kaydetti:

        "Darbeci ve vesayetçi zihniyetin dış odaklarla müşterek bir şekilde ilmek ilmek işlediği bu karanlık süreç ne yazık ki ülkemiz demokrasisi ve milli irade için adeta kara bir leke olarak hafızalarda yer edinmiştir. 'Bin yıl sürecek' dedikleri milli iradeye karşı yürütülen uygulamalar, Cumhurbaşkanı'mızın dirayetli duruşu sayesinde son 22 yılda ortadan kaldırılmış, halkımızın demokrasiye olan inancı ve bu yoldaki kararlılığı sağlamlaştırılmıştır. Başı ve sonu ne olursa olsun, önünde ve gerisinde kim durursa dursun bu millet hiçbir darbeye, darbeciye ve vesayete asla göz açtırmayacak, demokrasiye ve milli iradeye olan inancından asla taviz vermeyecektir. İnsan haklarına, demokrasiye ve millet egemenliğine yapılan bu saldırıyı asla unutmayacak ve unutturmayacağız."

        ADALET BAKANI TUNÇ: TARİHİMİZİN KARA LEKESİ

        Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da, 28 Şubat "postmodern darbe"nin 27'nci yılı dolayısıyla mesaj yayımladı.

        Bakan Tunç, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Demokrasi tarihimizin kara lekesi 28 Şubat postmodern darbenin 27. yılında tüm darbeleri ve darbe girişimlerini kınıyor ve lanetliyorum." ifadesini kullandı.

        Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde, son 22 yıldır vesayet odaklarıyla kararlılıkla mücadele edildiğini belirten Tunç, şunları kaydetti:

        "Hukuk dışı uygulamalara son verdik ve bin yıl süreceği iddia edilen darbenin izlerini sildik. Yaşadığımız o karanlık günleri asla unutmadan ülkemizi kalkındırmaya, demokrasimizi geliştirmeye, temel hak ve özgürlükleri güçlendirmeye devam edeceğiz."

        ÖMER ÇELİK: BU ÜLKEYE YAPILMIŞ EN BÜYÜK KÖTÜLÜK

        AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik de, 28 Şubat'ın 27'nci yıldönümüne ilişkin "Her çeşit darbe ve postmodern darbe bu ülkeye yapılmış en büyük kötülüktür" dedi.

        AK Partili Çelik, X hesabından 28 Şubat dönemine ilişkin açıklama yaptı.

        Çelik, "28 Şubat postmodern darbesi denilen millet düşmanı girişimin yıldönümündeyiz. Bu millet düşmanı girişimi bir kere daha tarih önünde mahkum ediyoruz" dedi.

        Ömer Çelik şu ifadeleri kullandı:

        "Her çeşit darbe ve postmodern darbe bu ülkeye yapılmış en büyük kötülüktür.

        Hukuk-dışı vatanseverlik diye bir şey olmaz.

        Darbeler ve postmodern darbeler sadece ülkemize kötülük etmek isteyenlerin aracısı olmuştur.

        REKLAM

        Gerçek vatanseverlik Cumhuriyete, demokrasiye, meşru siyasete, millet iradesine ve hukuka sahip çıkmaktır.

        Millet iradesine karşı çıkan her girişim millete düşmanlıktır.

        Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ülkemizin temel değerlerine, Cumhuriyete, demokrasiye, meşru siyasete ve millet iradesine sahip çıkmaya devam edeceğiz.

        Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…"

        AKBAŞOĞLU: BAŞARAMADILAR, BAŞARAMAYACAKLAR

        AK Parti Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, 28 Şubat sürecinden sonra Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde vesayet odaklarının hükmünün sona erdirildiğini, inanç ve fikir özgürlüğünün önünün açıldığını ve büyük kazanımların milletle buluşturulduğunu belirtti.

        Akbaşoğlu, 28 Şubat "postmodern darbesi"nin 27'nci yılı dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, 28 Şubat darbesiyle Türk milletinin inancına, örfüne, adetine savaş açıldığını ifade etti.

        Darbe sürecinde Kur'an kurslarının kapatıldığını, başörtüsü, kat sayı zulmünün icat edildiğini, imam hatipleri kapatmak uğruna mesleki ve teknik liselerin önünün kesildiğini ve Türkiye'nin geleceğinin çalındığını kaydeden Akbaşoğlu, Türkiye'ye büyük ekonomik darbe vurularak, yüz milyarlarca dolarlık ekonomik zarara neden olunduğunu ve FETÖ'nün önü açılarak, vesayet odaklarının her şeyi dizayn ettiğini belirtti.

        "28 Şubat sürecinden sonra AK Parti döneminde, Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde vesayet odaklarının hükmü sona erdirildi, inanç ve fikir özgürlüğünün önü açıldı, büyük kazanımlar milletimizle buluşturuldu." ifadelerini kullanan Akbaşoğlu, şunları kaydetti:

        "Vefatının yıl dönümünde merhum Erbakan Hocamızı rahmetle, minnetle ve hayırla yad ediyorum. Büyük bir ilim, fikir, siyaset ve devlet adamı olarak aziz ve asil milletimize, İslam alemine ve bütün insanlığa güzel hizmetlerde bulunup dar-ı bekaya göç etmiştir. Allah kendisinden ebediyen razı olsun. 28 Şubat'ın arifesinde ebedi aleme yolcu ettiğimiz rahmetli Erbakan Hocamızın yeniden büyük ve güçlü Türkiye idealleri çerçevesinde ortaya koyduğu büyük yatırımlara, uluslararası siyonizm, emperyalizm ve onların işbirlikçileri engel olmuşlardı. Bugün ise Allah'a çok şükür Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde bütün bu projelerin de hayata geçirildiğine, çok daha büyük hizmet ve eserlerin aziz milletimizle buluşturulduğuna şahit olmanın mutluluğu içerisindeyiz. Erbakan'ın önünü kesenler Erdoğan'ın da önünü kesmek istediler ama başaramadılar, başaramayacaklar.

        Milli ve yerli politikalarımızla birtakım 28 Şubat tetikçilerinin, CHP zihniyetinin milli görüş gömleğiyle ilgili söylediği yaklaşımlara şöyle cevap vermek isteriz; görmüyor musunuz, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan milli görüş zırhını bürünmüş yedi düvelle mücadele ediyor. Ancak siz birtakım emperyalistlerle iradelerinizi tevhit etme bakımından kendileriyle mektuplaşma noktasında birbirinizle yarışmaya gayret ediyorsunuz. Siz kim, yerlilik, millilik kim?"

        AK PARTİLİ USTA: DARBELERİ UTANCIN TARİHİ OLDU

        AK Parti Grup Başkanvekili Leyla Şahin Usta, 28 Şubat ile ilgili, "Bu dönemde yaşananlar, milletimizin demokratik iradesine olan inancını sarsmamış, aksine daha da güçlendirmiştir. Ve bugün 'bin yıl sürecek' dedikleri darbeleri, utancın tarihi oldu." değerlendirmesinde bulundu.

        Usta, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'nin 27 yıl önce bugün, Sincan'da yürütülen tanklara, üniversite kapılarından başörtülü olduğu için geri çevrilen öğrencilere, imam hatipli oldukları için istedikleri bölümde okuyamayan gençlere, sözde ikna odalarına, seçilmiş hükümeti "laik cumhuriyete tehdit" diye yaftalayacak kuvvetler yapılanmasına, iktidar partisinin kapatılmasına, ihraç edilen askerlere şahit olduğunu belirtti.

        "Aradan 27 yıl geçti ama biz bir gün bile sırf inançlılar diye bu millete, bu milletin seçtiklerine yaşatılan o zulmü unutmadık." ifadelerine yer veren Usta, şunları kaydetti:

        "İnançlı insanlara, onların siyasi temsilcilerine bu utanç verici muameleyi reva gören bir avuç seçilmiş, güya 'demokrasiye balans ayarı' veriyor, bin yıl sürecek bir süreci başlatıyorlardı. Bu dönem, özellikle de inanç özgürlüğü açısından büyük bir sınavdı. Başörtüsü yasağı gibi uygulamalar, milyonlarca insanın temel haklarını gasp etmiş, inanç özgürlüğünün ayaklar altına alınmasıyla toplumsal gerilimlere yol açmıştı. Ancak, bu dönemde yaşanan zulme rağmen, milletimizin direnişi ve iradesi, demokrasiye olan inancımızı hiçbir zaman sarsmamıştır.

        Darbecilere göre o süreç bin yıl sürecekti. Ancak hesapları tutmadı. Milli irade demokrasiye sahip çıktı. Ve bu zulüm Türkiye'nin ikinci bir 'yeter söz milletindir' dönüşümünün de başlangıcını oluşturdu. Çünkü 28 Şubat'ın karanlık gölgesi altında bile Türkiye'nin demokrasiye olan inancı ve direnci asla kırılmadı."

        Usta, toplumun, medyanın ve bireylerin demokratik haklarını savunma mücadelesinin o dönemde de bu ceberut tavra rağmen devam ettiğini belirterek, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:

        "Bu dönemde yaşananlar, milletimizin demokratik iradesine olan inancını sarsmamış, aksine daha da güçlendirmiştir. Ve bugün 'bin yıl sürecek' dedikleri darbeleri, utancın tarihi oldu. Ve aziz milletimizin, 28 Şubat'ı gerçekleştiren zihniyete kendi evlatlarını yeniden iktidara taşıyarak verdiği cevap hala ilk günkü gibi canlı ve sağlam bir şekilde o hevese kapılacak herkesin karşısındadır. Buradan aldığımız güçle artık net bir şekilde ifade edebilirim ki; Türkiye, bir daha böylesi bir utancı yaşamayacaktır."

        28 ŞUBAT'IN 27'NCİ YILDÖNÜMÜ: NELER YAŞANDI?

        Türkiye tarihine "postmodern darbe" olarak geçen ve sonuçları uzun yıllar tartışılan 28 Şubat 1997'deki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının üzerinden 27 yıl geçti.

        AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, Refah Partisi (RP) ve Doğru Yol Partisi'nce (DYP) kurulan 54. Hükümet, 28 Haziran 1996'da ülke yönetimine geçti.

        Merhum Necmettin Erbakan'ın Başbakan, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'in ise Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldığı hükümet, "rejimi tehdit ettiği" iddiasıyla tartışmaların odağı oldu.

        Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Erbakan'ın, 24 Ocak 1997'de Kayseri'ye yaptığı gezi sırasında, tek tip elbise giyip bere takan il örgütü görevlileriyle ilgili partiye uyarıda bulundu. Söz konusu durumun "Siyasi Partiler Yasası'na aykırı olduğunu" belirten başsavcılık, RP Kayseri İl Yönetim Kurulunun 30 gün içinde görevden el çektirilmesini istedi.

        Başsavcılık, "fesih işleminin yapılmaması halinde, RP hakkında kapatma istemiyle dava açılacağını" da partiye bildirdi.

        RP'li Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın 31 Ocak 1997'de düzenlediği "Kudüs Gecesi"nde İran'ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri'nin de katılarak bir konuşma yapması ve sergilenen gösteriler, "rejim tartışmalarının" daha da alevlenmesine neden oldu.

        Başbakan Erbakan, 1 Şubat 1997'de itirazlara ve DYP'li bazı bakanların "imza atmayız" tepkisine rağmen "üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan" kararnameyi, Bakanlar Kurulunda imzaya açtı.

        "KUDÜS GECESİ"NE SORUŞTURMA

        Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcılığı, tepkilere yol açan "Kudüs Gecesi"ni düzenleyen RP'li Belediye Başkanı Yıldız hakkında 2 Şubat 1997'de ayrı ayrı soruşturma başlattı.

        Bu gecede konuşan İran'ın Ankara Büyükelçisi Bagheri, 3 Şubat 1997'de Dışişleri Bakanlığına çağrılarak protesto edildi.

        Bu arada, 28 Şubat sürecinde hafızalara kazanan "Sincan'dan tankların geçmesi" olayı yaşandı.

        Sincan'da 4 Şubat 1997'de 15 tank ve 20 kariyer, ilçeden geçerek Yenikent'teki tatbikat alanına gitti.

        "Askerin uyarısı" olarak değerlendirilen bu gelişme, Sincanlılar tarafından "darbe oluyor" şeklinde algılanarak, şaşkınlığa yol açtı.

        KOALİSYON ORTAKLARI ARASINDA SORUN

        Yaşanan gelişmeler üzerine harekete geçen dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Sincan'dan tankların geçtiği gün Belediye Başkanı Yıldız'ı görevden uzaklaştırdı.

        Ankara DGM'deki sorgusunun ardından Terörle Mücadele Şubesince gözaltına alınan Yıldız, beraberindeki 9 kişiyle "yasa dışı silahlı çeteye yardım, halkı kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla tutuklandı.

        Yaşananlar, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de dahil olduğu ciddi siyasi tartışmalara neden oldu.

        Dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in yaşanan süreçten duyduğu rahatsızlığı Başbakan Erbakan'a iletmesi ve sonrasındaki gelişmeler, koalisyon ortakları arasında sorunlara yol açtı.

        "DEMOKRASİYE BALANS AYARI..."

        Siyasiler arasında yaşanan gerginlik, kamuoyuna da yansıdı. Bu kapsamda, sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileri tarafından Ankara'da geniş katılımlı bir miting düzenlendi.

        İran Büyükelçisi Bagheri ise Kudüs Gecesi'ndeki konuşmalarının ardından artan tepkiler üzerine ülkesine gitmek zorunda kaldı.

        Kudüs Gecesi'nden 4 gün sonra İçişleri Bakanlığına bir yazı gönderen dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, "belediyelerdeki köktendinci kadrolaşmanın derhal incelenmesini" istedi. Bunun üzerine İçişleri Bakanı Meral Akşener, valiliklere gönderdiği yazıda "Cumhurbaşkanı'na bilgi verilmek üzere" konunun araştırılması talimatını verdi.

        Başbakan Erbakan, 21 Şubat 1997'de, Cumhurbaşkanı Demirel ile yaptığı görüşme sonrasında "Türkiye'nin rejim meselesi yok." açıklaması yaptı.

        Aynı gün, Washington'da Türk-ABD Konseyi kapanış balosunda konuşan dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, yıllarca zihinlerden silinmeyecek "Sincan'da demokrasiye balans ayarı yaptık." ifadesini kullandı.

        "MGK TOPLANTISI 8 SAAT 45 DAKİKA SÜRDÜ"

        Tartışmaların en yoğun döneminde, Cumhurbaşkanı Demirel'in, 26 Şubat'ta Başbakan Erbakan'a "rejim konusunda endişelerini dile getiren bir mektup gönderdiği" ortaya çıktı.

        Yaşanan tüm bu gelişmelerin ışığında, 28 Şubat 1997'de MGK, Cumhurbaşkanı Demirel'in başkanlığında toplandı.

        MGK tarihinin en uzun toplantılarından biri olan, Türkiye'ye siyasal ve sosyal anlamda yeni bir istikamet çizen bu toplantı, 8 saat 45 dakika sürdü. Çankaya Köşkü'nde saat 15.10'da başlayan toplantı, saat 23.55'te sona erdi.

        MGK toplantısına Başbakan Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, İçişleri Bakanı Meral Akşener, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman ve MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç da katıldı.

        Toplantıda, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen, Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel, Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Bilican ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Taner ile MGK Genel Sekreter Başyardımcısı Korgeneral Necdet Timur da hazır bulundu.

        BİLDİRİDE "TAVİZ VERİLEMEZ" VURGUSU

        Toplantı sonrasında yayımlanan 4 maddelik MGK bildirisinde özetle "Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendiklerinin müşahede edildiği" belirtilerek, "Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği" vurgulandı.

        Bildirinin en dikkati çeken ifadeleri ise şunlar oldu:

        "Toplantıda bilhassa Anayasa ile Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı çağ dışı bir kisve altında zemin oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarı faaliyetler de gözden geçirilmiş; Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş medeniyet yolunda, demokratik sistem içerisinde ilerlemesini teminat altına alan Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmemesi gerektiği; Anayasa'nın tanımladığı Cumhuriyet'in demokratik, laik ve sosyal hukuk devlet ilkelerinin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine imkan sağlayacak güvenlik, huzur ve toplumsal barışın önem ve öncelik taşıdığı; Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri; Türkiye'de laikliğin sadece rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve toplumun huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu; devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalarla belirlenmiş kuralların göz ardı edilerek yapılan çağ dışı uygulamaların da hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı; Türkiye'nin 1997 yılı içinde AB'ye tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef alarak sürdürdüğü, böyle bir dönemde resmi ve sivil kurum ve kuruluşların bu sürece katkıda bulunmasının gerekli olduğu, bu sebeple, demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak, Türkiye'nin yurt dışındaki imajını ve itibarını zedeleyecek her türlü spekülasyona son vermek gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti olduğu yolundaki temel ilkelerinin Anayasamızın ve devletimizin teminatı altında olduğu; rejimin, kendisine ve geleceğine yönelik tartışmaların, içinde bulunduğumuz ortamda Türkiye'ye yarardan çok zarar verdiği; açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş, bu konularda alınacak ve alınması gereken tedbirlerin Bakanlar Kuruluna bildirilmesine karar verilmiştir."

        "ÇİLLER, ERBAKAN'I İKNAYA ÇALIŞTI"

        MGK bildirisinin yayımlanmasının ardından, 1 Mart 1997'de askerlerin MGK toplantısına getirerek, hükümetten yapılmasını istediği 20 madde ortaya çıktı. Bu taleplerin arasında, "Temel eğitimin 8 yıla çıkması, imam hatip okullarının meslek okullarına dönüştürülmesi, irticai faaliyetlere karıştıkları için TSK'daki görevlerine son verilen askerlerin belediyelerde istihdam edilmesinin önüne geçilmesi" de vardı.

        Erbakan, bu 20 maddedeki bazı ifadeleri kabul etmeyerek, kararları imzalamadı. 3 Mart'ta DYP'nin bazı önde gelen isimleri, hükümetten çekilme çağrısında bulundu.

        Çiller, Başbakanlık'ta bir araya geldiği Erbakan'ı "MGK kararlarını imzalaması" konusunda iknaya çalıştı.

        Bu süreçte bir basın toplantısı düzenleyen Erbakan, yeni hükümet arayışlarına tepki göstererek, "Hükümet TBMM'de kurulur, MGK'da kurulmaz" dedi.

        Bazı sivil toplum kuruluşları da açıklamalar yaparak, MGK kararlarına tam destek verdiklerini ifade etti.

        "TARTIŞMALAR YOL AYRIMINI HIZLANDIRDI"

        Çiller, Erbakan'dan Temmuz 1997'de Başbakanlık görevini kendisine devretmesini istedi. Bu isteği reddeden Erbakan, 5 Mart 1997'de MGK kararlarını imzaladı. Çiller, Başkanlık Divanı toplantısında MGK kararları ve uygulanması konusunda TBMM'de genel görüşme açılması için Erbakan ile anlaştıklarını, genel görüşme önergesini hafta başında Meclise sunacaklarını açıkladı. Ancak diğer partilerin sert tepki göstermesi üzerine, bu plan uygulanamadı.

        Cumhurbaşkanı Demirel, MGK'nın anayasal ve kendine özgü bir kuruluş olduğunu vurgulayarak, "MGK kararlarının uygulanmaması halinde devletin yürümeyeceğini, uygulamayanların sorumlu olacağını" kaydetti.

        Bunun üzerine Erbakan, MGK kararları için RP'li bakanlar Fehim Adak ve Şevket Kazan ile DYP'li Nevzat Ercan'dan oluşan bir "uygulama komitesi" kurdu.

        Bundan sonraki süreçte, başta 8 yıllık kesintisiz eğitim olmak üzere MGK kararlarının uygulanmasında ortaya çıkan tartışmalar, DYP ve RP arasındaki yol ayrımını hızlandırdı.

        RP'YE KAPATMA İSTEMİYLE DAVA

        Başbakan Yardımcısı Çiller, DYP Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, MGK kararlarına direnilmemesini istedi. Bundan sonra DYP'de "hükümetten çekilelim" sesleri yükselmeye başladı.

        Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıl dönümünde konuşan Cumhurbaşkanı Demirel, "Kimse laik Cumhuriyet'e alternatif aramaya kalkışmasın" sözlerini sarf etti. Demirel, 22 Nisan'daki bir başka konuşmasında ise Türkiye'nin içinde bulunduğu krizden çıkış yolunu "seçim" olarak gösterdi.

        MGK, 26 Nisan'da toplandı ve 28 Şubat'ta alınan kararların ne kadar uygulandığını belirleyebilmek için "İzleme Komitesi" kurulmasını kararlaştırdı. Bu komite, her ay MGK'ya bir de rapor sunacaktı.

        Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 21 Mayıs 1997'de, "Anayasa'nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği açıklıkla anlaşıldığı" gerekçesiyle, RP'nin sürekli kapatılması istemiyle dava açtı.

        "BATI ÇALIŞMA GRUBU" OLUŞTURULDU

        Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde 11 Haziran'da irticaya karşı "Batı Çalışma Grubu" oluşturuldu.

        Haziranın 18'inde Başbakan Necmettin Erbakan ile yardımcısı Tansu Çiller, "giderek artan toplumsal gerginlik nedeniyle hükümetin nasıl devam edeceği" konusundaki görüşmelerinde uzlaştılar. Başbakanlığı Çiller devralacak, BBP hükümete girecek ve erken seçim yapılacaktı. Bu anlaşmadan sonra Erbakan aynı gün hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı Demirel'e sundu.

        Erbakan, Demirel ile görüşmesinde RP, DYP ve BBP'nin anlaştığını, Bakanlar Kurulu ve hükümet programının hazır olduğunu bildirdi ve hükümeti kurma görevinin Çiller'e verilmesini istedi.

        Cumhurbaşkanı Demirel ertesi gün muhalefet lideri Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve Hüsamettin Cindoruk ile görüştü, ardından da hükümeti kurma görevini ANAP Genel Başkanı Yılmaz'a verdi. Yılmaz'ın görevlendirilmesine RP, DYP ve BBP liderleri tepki göstererek, Demirel'i eleştirdi.

        "RP'NİN 14 YIL SÜREN SİYASİ YAŞAMI SONA ERDİ"

        Demirel başkanlığında 25 Haziran'da gerçekleşen MGK toplantısı, Erbakan'ın katıldığı son MGK toplantısı oldu. 30 Haziran'da 55. Cumhuriyet Hükümeti, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında kuruldu.

        ANAP-DSP ve DTP ortaklığıyla kurulan hükümette DSP lideri Bülent Ecevit Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı.

        MGK kararlarından en çok tartışılan 8 yıllık kesintisiz eğitim ile ilgili yasa tasarısı, 16 Ağustos 1997'de, TBMM'de 242'ye karşı 277 oyla kabul edildi. 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması, 1997-1998 eğitim-öğretim yılının açıldığı 15 Eylül'den itibaren uygulanmaya başlandı.

        Bu arada, Anayasa Mahkemesi, RP'yi, 16 Ocak 1998'de "demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı davranarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve millet egemenliği ilkelerini çiğnediği ve irticai faaliyetlerin odağı olduğu" gerekçesiyle kapattı. Genel Başkan Necmettin Erbakan ile Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, İbrahim Halil Çelik'in milletvekillikleri düşürüldü ve 5 yıl siyaset yasağı konuldu.

        Kararın, 22 Şubat 1998'de, Resmi Gazete'de yayımlanmasıyla RP'nin 14 yıl süren siyasi yaşamı sona erdi.

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ