Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Ayşe Özek Karasu Yemek düşmanlığıyla ırkçılık
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bizim evde kedilerin şakası yok. Koltuk döşemelerinde tırnak bilemekle yetinmiyorlar; Bızdık örtüleri kemiriyor, Mia duvar boyalarını söküyor, Tedi sakıncalı kapıları kilitli değilse tek sıçrayışta açıyor, Böcekadam daha çok genç, numaralarını göstermedi. Neyse ki, evde beni de barındıracak kadar hoşgörüye sahipler. Eğlenip gidiyoruz.

        Trump’ın kedi senaryosu da bütün dünyayı çok eğlendirdi, yapay zeka sağ olsun matrak görseller ve videolarla sosyal medyada şaka patlaması yaşandı. Ama eğlence bir yere kadar. Trump’ın Kamala Harris’le TV düellosunda sarf ettiği “Ohio Springfield’de yerleşik Haitili göçmenler kedi ve köpekleri, milletin petlerini yiyor” lafından sonra yaşananların şakası yok. Kentteki göçmenlere ölüm tehditleri yağıyor, bomba ihbarlarıyla okullar, kamu binaları boşaltılıyor, medyaya yansıyan haberlere göre Haitililer toplu galeyanla kıyıma uğrama korkusundan evlerinden çıkamıyor. Springfield’in, hem de Trump’ın partisinden Cumhuriyetçi Belediye Başkanı Rob Rue resmen imdat sinyali verdi, yasal göçmenlerden oluşan Haiti cemaatine yönelik nefret dili yüzünden tehlikede olduklarını, ahaliye zarar gelmemesi için ulusal düzeyde siyasetten yardım beklediklerini söyledi. Tehditlerin kaynağını tespit için FBI devrede.

        Aslında göçmenleri neredeyse yamyamlaştıran yabancı düşmanı komplo teorisi TV tartışmasından çok önce piyasaya düşmüştü, ancak 67 milyon kişinin izlediği canlı yayında Trump’ın ağzından tekrarlanması nihai darbeyi indirdi. Springfield emniyetinin defalarca yalanladığı iddianın esas telif sahibi Blood Tribe adlı Neo-Nazi grubu. Beyaz ırkçı bu grup geçen ay, yüzlerinde siyah kar maskeleri ellerinde gamalı haçlı bayraklar Springfield sokaklarında yürüyüş fotoğraflarını paylaşmış ve grubun bir üyesi “Haitili göçmenlerin gittiği her yerde hayvanlar ortadan kayboluyor” diye yazmıştı.

        Trump’ın başkan yardımcısı adayı J.D. Vance Neo-Nazilerin ırkçı palavrasını devralıp X’ten duyurarak daha geniş kitlelere ulaştırdı. Ohio Senatörü Vance’in, kedi ve köpeklerin yanına ördek ve kazları da katarak yaydığı söylenti üzerine Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü John KirbyNe kadar gülünç ve aptalca da olsa buna inanacak insanlar çıkabilir ve birilerinin canı yanar, artık bir son verilmeli” diyerek tehlikeye dikkat çekti.

        Son vermek bir yana Trump TV’de dillendirip Harris’i de güldürdükten sonra, kendi platformu Truth Social üzerinden yapay zeka ürünü çocukça malzemelerle kedi propagandasını sürdürdü; “Kamala benden nefret ediyor” pankartı tutan kedi gibi…

        Kampanya duraklarında göçmen düşmanlığını körüklemeye devam ediyor, başkan seçilince ülke tarihinin en büyük sınır dışı harekatına girişip Springfield’de kedi-köpek yiyen Haitili göçmenler ve Colorado’nun Aurora kentine çöken Venezuelalı suç çetelerini temizleyerek işe başlayacağını söylüyor Trump. İddiasına göre Venezuelalı göçmenler Aurora’da topyekûn binaları ele geçirmiş. Kent yetkilileri ise birkaç münferit vaka yaşandığını belirterek Trump’ı yalanlıyor.

        HAİTİ’NİN SOKAK KÖPEKLERİ

        Springfield’deki 15 bin nüfuslu Haitili göçmen topluluğu kent ekonomisin önemli paydaşı. 1960’larda sanayi tesisleri bir bir kapanınca kentten göç başlıyor ve nüfus azalıyor. Ancak geçtiğimiz yıllarda Haiti’deki şiddet, açlık ve sefaletten kaçan göçmenlerin legal statüde Springfield’e yerleştirilmesiyle kent yeniden canlanıyor. Yeni iş yerleri açılıyor, bölgede depoları bulunan Amazon gibi büyük şirketler Haitili göçmenleri istihdam ediyor. Firmaların daha fazla sayıda göçmene ihtiyaç duyduğu ortamda beyaz ırkçı kan kavmi “Blood Tribe” meydana çıkıyor. Pennsylvania ve Güney Dakota’daki bazı kentlerin yanı sıra Springfield’de de gamalı haçlarla gösteriler yaparak, Haitili göçmenlerin evlerden petleri çalarak yediği efsanesini yayıyorlar.

        Irkçı komplo teorisi sonunda başkan adaylarının TV düellosuna kadar ulaşıyor. Springfield’de Haiti Yardım ve Destek Merkezi yetkilileri medyaya konuşuyor; tehdit mesajları aldıklarını, toplu şiddet dalgasına maruz kalmaktan korktuklarını söylüyorlar. Kedi ve köpeklerin yenildiğine dair tek bir vaka bile olmadığına yeminler ediyor, hatta Haiti’deki durumu kanıt gösteriyorlar: “Mutfağımızda kedi ve köpeğin yeri yoktur, onları yemekten iğreniriz. Ülke açlıktan kırılıyor ama bütün şehirlerin sokaklarında köpekler kol geziyor…”

        Trump ekibi göç karşıtı safları sıklaştırmak için Haitili göçmenlerle ilgili başka bir meseleyi daha propaganda malzemesi olarak kullanıyor. Bir yıl kadar önce ABD’de geçerli ehliyeti olmayan bir Haitili minivanıyla okul otobüsüne çarpıyor, kazada 11 yaşındaki bir çocuk ölüyor, 20 öğrenci yaralanıyor. TV düellosundan bir gün önce Trump ekibi sosyal ağlarda şu mesajı paylaşıyor: “UNUTMA: Kamala Harris’in bu ülkeye, Springfield’e doldurduğu Haitili göçmenlerden biri, okul yolundaki Aiden Clark’ı öldürdü.” Çocuğun babası oğlunun oy uğruna siyasi malzeme yapılmasına sert tepki gösteriyor.

        FARKLI RENKLERDEN TİKSİNDİRME TAKTİĞİ Mİ?

        Ana akım medyada yer alan haberlere göre Trump kampanyasının Kamala Harris’e yönelik komplo teorilerini abartması ve kedi-köpek hikayesi Cumhuriyetçi Parti üst kadrolarında rahatsızlık yaratmış. Rahatsızlığın temelinde istenmeyen bir sima var; aşırı sağcı sosyal medya fenomeni Laura Loomer’ın bir influencer olarak Trump’ı da nüfuz alanına almış olması. Trump’ın uçağında seçim gezilerine katılan Loomer, komplo teorileri yayan bir provokatör olarak tanınıyor, 11 Eylül terör saldırılarının “içeriden bir iş” olduğu iddiasıyla büyük tepki çekiyor. Üstelik geçen hafta 11 Eylül’ün yıldönümünde New York’lu itfaiyecileri ziyaretleri sırasında Trump ve Vance’in hemen yanı başında bulunuyor. Senatör Lindsey Graham gibi isimler Loomer’ın kampanyadaki varlığını eleştiriyor, Trump ise kadının çok güçlü bir kişilik ve sıkı bir destekçi olduğunu söylüyor.

        Bu güçlü kişiliğin sosyal medyada Harris’e yönelik ırkçı ve edepsiz saldırıları da partide benimsenmiyor. Geçenlerde “Kamala Harris seçildiği takdirde Beyaz Saray köri kokacak” mesajıyla Harris’in Hint kökenine ırkçı dil uzatan Loomer daha önce de “uyuşturucu müptelası fahişe” diye hakaret etmişti.

        Aşırı sağcı fenomen Laura Loomer, Trump'ın uçağında
        Aşırı sağcı fenomen Laura Loomer, Trump'ın uçağında

        Köri göndermesi Trump ile Loomer’ın ortak yönünü ele veriyor. Her ikisinin retoriği de farklı etnik kökenden birey ve toplulukları yemek kültürleri üzerinden yabancılaştırma ve bu gruplara karşı düşmanlık yaratma yönünde ırkçı çağrışım yapıyor. Yeme içme alışkanlıklarından kimlik inşasıyla diğer renkler ayrıştırılıyor; doğru olan bizim yediklerimiz, biz iyi taraftayız! Trump’ın “Haitili göçmenler kedi-köpek yiyor” iddiası düpedüz yalan olsa da pandemi günlerinden aşina olduğumuz bir pratik. Başkanlığı döneminde koronavirüsü ısrarla “Çin virüsü” diye adlandıran Trump, Çinlilerin her türlü hayvanı yediği klişesini işliyordu. Bu yüzden Çin kökenlilere karşı ırkçı nefret yükselmiş, saldırı vakaları yaşanmıştı.

        Pandemide Başkan Trump'ın fast food'lu davet sofrası
        Pandemide Başkan Trump'ın fast food'lu davet sofrası

        Trump’ın göçmenler bağlamında bir de Hannibal Lecter obsesyonu var; kampanya konuşmalarında sözü sürekli “Kuzuların Sessizliği”ne getirip kitleye “Hannibal Lecter yemekte sizi arzu ederdi” diye sesleniyor. Göçmenleri yamyam yerine koyan akıllara zarar bağlantı noktası şu: İngilizce “asylum” hem “iltica”, hem de “akıl hastanesi” anlamına geliyor. Safsata bu ya, Hannibal Lecter akıl hastanesine kapatılmıştı, Venezuela ve El Salvador gibi ülkeler de akıl hastanesinde tuttuğu azılı suçluları Amerika’ya gönderip tımarhanelerini boşaltıyor, Trump’a göre.