Çocukken ünlü meraklısı tiplerden değildim. Odamın duvarlarında ünlü posterleriyle büyümedim. Ne şarkıcı, ne oyuncu öyle çok bilmezdim, meraklısı da değildim.
Hatta yıllar sonra mesleğim "Magazin" olduğunda ilk ailem "Ne alaka sen ünlü bilmez, tanımazsın, hatta hiç meraklı bir tip değilsin" diyerek şaşırdı.
Yıllar içinde birçok arkadaşım, "Sen nasıl magazincisin. Hiç dedikodu yapmıyor, iki magazin dedikodusu vermiyorsun" diye bana kızardı. Oysa ki, ben mesleğimi çok sevdim ve her zaman bambaşka şekilde yorumlamaya çalıştım.
Meraklıydım da...
Neye mi? Kendine has, şahsına münhasır, tarzı, tavrı olan her şeyi merak ederdim. Mesela kabadayılar neslinin sonuncusu Hasan Heybetli ve Muazzez Abacı'nın heybetli mi heybetli, dillere destan aşkını ve yaşadıklarını merak ederdim. Önceki gün Hasan Heybetli'nin vefat haberini duyunca, o büyük aşk gözümün önünden bir kez daha akıp geçti.
İlk mesleğe başladığım, magazinin kaliteli yıllarında konuşulduğu zaman hemen dikkat kesilirdim. Meraklanır, detay detay sorardım magazin büyüğü abilerime, ablalarıma. Bu aşkı tanıyan, fotoğraflayan, görüntüleyen, şahıslarla röportaj yapan kişilere anlattırırdım. Çünkü Muazzez Abacı ve Hasan Heybetli aşkı gerçekten öyle böyle değil, büyük "Heybetli" bir aşktı.
Öyle şeyler anlatılırdı ki, bu ikilinin aşkı, yaşadıkları ile ilgili film olur, dizi olur. Kavuşamayan iki aşkın ilişkisin acı, öfke, özlem, hiddet, şiddet, jestler tam bir sinema filmi tadında geçmiş. Öyle ki, Muazzez Abacı, Hasan Heybetli cezaevine girdiğinde tam karşısında daire tutup günlerce o dairenin camından Hasan Heybetli duysun diye şarkılar söylemiş.
Bir keresinde rivayete ve anlatılana göre Hasan Heybetli bir evin salonunu para ve güllerle donatıp Muazzez Abacı'ya, "Sahneye çıkma, sadece bana şarkı söyle" diyecek kadar çok sevdiğini anlatmış.
Keşke Muazzez Abacı hayattayken bu aşkın film ya da dizi olmasına izin verse de izlesek. Şöyle güzel heybetli bir aşk izlesek. Doğru elden yazılsa nasıl da güzel olur.
Şimdi bazılarınız, "Hiç kavuşamamışlar, bir sürü sıkıntı çekmişler, adam sürekli cezaevinde kalmış. Bunun neresi güzel aşk" diye kızanlarınız olabilir.
Haklı olabilirsiniz, ancak; ben eski kafalıyım kusura bakmayın. Günümüzdeki gibi aynı evin içinde, birbirini aldatan, hatta sevmeyen menfaat uğruna birlikte olan, döven, söven, tartışan, ellerde telefon, sevimsiz, iletişimsiz, uyumsuz, birbirini anlamayan, ötekileştiren, düşüncelerine saygı duymayan çiftlerden olacağıma böyle iz bırakmış bir aşk yaşamayı tercih ederim.
Aşkın da...
İlişkinin de...
Kadının da, adamın da...
Tavrı, tarzı, duruşu, kalıbı, adamlığı, kadınlığı olmalı...
Öyle etraftan etrafa, kenardan kenara dolaşan. Konuşmayan, duygusunu, düşüncesini adam gibi, kadın gibi konuşmayan bir ilişkinin içinde olacağıma böyle bir heybetli kavuşulamayan bir durum yaşamayı tercih ederim. Tabii kavuşulsun, güzel olsun daha da ballı lokum olur.
Keşke Muazzez Abacı aşkına kavuşsaydı.
Ancak Hasan Heybetli hiç cezaevinden çıkamamış ne yazık ki!!!
***
Ve
Muazzez Abacı ile birçok kez çekimlerde bir araya geldim. Kendisine çekine çekine Hasan Heybetli ile olan aşkını sorardım. Kendisinden hep çok güzel bahsederdi.
Sanırım dikkatimi de çeken bu oldu.
Çünkü Muazzez Abacı, şiddete maruz kalsa, kötü bir ilişki içinde olsa bu kadar dikkatimi çekmezdi ki, zaten Muazzez Abacı da o ilişkinin içinde kalmazdı. Çünkü öyle bir kadın değil, şahsına münhasır bir kadın Muazzez Abacı...
O yüzdendir ki, bazı magazin ünlüleri gibi onların hayatları da her zaman merakımı ve ilgimi çekti...