Önümüzdeki günlerde Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ile Rusya ilişkileri çerçevesinde Türkiye önemli hadiselerle karşılaşacak gibi görünüyor. İlkinin işaretini geçen hafta AB verdi. Sahibi, sermayesi, yöneticisi kısacası her şeyi Türk olan ve Türk tescilinde bulunan Antalya merkezli bir havayolumuza; Southwind Airlines’a AB hava sahasını kullanma yasağı getirildi. Gerekçesi ise Rusya ile bağlantısı olduğu yönündeki iddialar. Yani ortada somut bir bilgi, belge, delil yokken böyle bir yasak kararını AB devreye soktu.
Şu denebilir;
İlgili kurumlar, yetkili bakanlıklar bu konuda bir şey yapmadı mı? Madem haksız, hukuksuz ve dedikoduya dayalı bir AB hava sahasını kullanma yasağı getirilmiş bizim devletimiz, ilgili kurum ve kuruluşlarımız Türkiye’nin egemenlik haklarına bu şekilde müdahale edilmesi karşısında ne yaptılar? Neden engel olamadılar?
Evet, bu haklı sorular için somut cevap da yok. Ancak öğrendiğim kadarıyla Türkiye’nin AB Daimî Temsilcisi gerekli girişimlerde bulunuyormuş. Fakat geçen hafta perşembe günü getirilen bu yasak için Dışişleri ve Ulaştırma bakanlıkları dâhil Türkiye’nin hiçbir resmi makamından halen daha hiçbir resmî açıklama yapılmaması, tepki verilmemesi garip bir durum. Ne kadar devlet geleneğiyle örtüşüyor, ne kadar Türkiye’nin egemenlik haklarına sahip çıkılıyor muamma…
Zira bu karar direkt Türkiye’nin egemenlik haklarıyla ilgili bir husus. Eğer buna tepki verilmez, ses çıkarılmaz ise başka sektörlerdeki Türk şirketlerine de Avrupa’da “Rusya bağlantısı var” iddiasıyla çeşitli yasaklar getirilebilir. Çünkü Southwind Airlines’ın Rusya bağlantısı hakkındaki iddialar bizim Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne soruluyor ve hiçbir bağlantısı yoktur mealinde cevap verilmesine rağmen AB hava sahasını kullanma yasağı getiriliyor.
Kısacası AB bu tavrıyla, somut delillere dayanmayan bu yasak kararıyla Türkiye’ye diyor ki; senin verdiğin bilgilere, belgelere inanmıyorum, güvenmiyorum. AB’de dolaşımda olan dedikodu haberlerini Türk resmî kurumlarının verdiği resmi cevaplarından daha kıymetli buluyorum. Şimdi birazcık da hikâyenin, dedikodu haberlerinin başlarına doğru gidelim, Souhtwind Hava Yolları’nın konuyla ilgili açıklamasına bir göz atalım.
“Finlandiya’nın Avrupa Birliği’ne (AB), yaptığı haksız şikâyet üzerine Türk tescilindeki şirketimiz Southwind Hava Yolları’na hiçbir delil ve somut gerekçe sunulmadan Rusya ile bağlantısı bulunduğu iddiasıyla hava sahası yasağı getirilmiştir. AB’den Türk Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne (SHGM) yasak kararı iletilirken, iddialar araştırılmadığı gibi tarafımızdan da bir yanıt talep edilmeden art niyetli bir şekilde Paskalya tatilinden bir gün önce 28 Mart 2024 tarihi itibariyle hava sahası yasağı uygulanmaya başlanmıştır.
Avrupa Havacılık Emniyet Ajansı – EASA (European Aviaiton Safety Agency) tarafından şirketimize getirilen Avrupa hava sahasını kullanma yasağına dair resmi bildirim ne ülkemiz resmi makamlarına ne de şirketimize hiçbir somut belge vasıtası ile gönderilmemiştir. Tamamen haksız, yanlı, dedikodulara dayalı, art niyetli bir uygulamadır.
Şirketimiz hakkında ortaya atılan asılsız iddiaların bir benzerini, 22 Aralık 2023 tarihinde Alman Bild Gazetesi’nin “Putin’in Hava Yolu” başlığıyla asılsız ve hiçbir delile dayanmadan yayınlanan haberde de yaşadık. Bu doğrultuda art niyetli bir şekilde Noel tatiline denk getirilen bu yalan haber için yargıya müracaat edilmişti ve lehimize sonuçlanan dava ile ilgili haberin yayından kaldırılmasına karar verilmiştir.”
Görüldüğü üzere ortada göstere göstere gelen bir Avrupa oyunu söz konusu. Halbuki Southwind Airlines Ağustos 2022’den bu yana Avrupa’ya sorunsuz şekilde 500 bine yakın yolcu taşımış, 2024 programı çerçevesinde Almanya uçuşları için Alman sivil havacılık otoritesinden (LBA) onay almış. Bu yıl için satışa çıkardığı 300 bin koltuk kapasitesinin 100 binini de kısa sürede satmış. Yani Alman otoriteleri faaliyetlerini takdir ediyor, Alman turizm gurupları güveniyor ve Alman vatandaşları da huzurla biletlerini alıyorlar. Peki şimdi nereden çıktı, neden getirildi bu yasak? Şirketin ve yolcuların mağduriyetini düşünen yok mu? Yoksa birilerinin ticari kaygıları mı gideriliyor?
Şirketten yapılan açıklamada, “Kurulduğumuz günden bu yana tüm operasyonlarımızı AB ve ABD’nin uyguladığı kurallar ile uyumlu bir şekilde gerçekleştirmekteyiz. Herhangi bir konuda uyarı almadığımız gibi uygulamakta olduğumuz güvenlik ve emniyet politikaları kapsamında Avrupa’nın ilgili resmî kurumlarından takdir almış bir şirket olarak ticari faaliyetlerimize devam etmekteyiz.” deniyor. Bu durumda gerçekten asıl mesele nedir? Bir havayolunun önü dedikodu haberleriyle kesilmek isteniyorsa bu işin içinde başka bir şey var demektir. Yanılıyor muyum?
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili bakanlıklarının ve genel müdürlüklerinin bu tarz meselelere hızlı tepki vermesi beklenir. Türkiye’nin egemenlik haklarını, Türk makamlarının verdiği resmi cevapları çiğnetmemeleri lazım gelir. Ancak bu olay gösteriyor ki Türkiye’nin reflekslerinin bakımdan geçmesi gerekiyor.
THY - UÇAKSAN İŞ BİRLİĞİYLE BİR HAVACILIK MARKASI DOĞABİLİR!
Türk Hava Yolları (THY) büyüme temposuna ayak uyduracak şekilde temininde güçlük çekilen personel kapsamında olan pilotlarını kendisi yetiştirmek için çaba sarf ediyor. Pilot yetiştirmek üzere THY Uçuş Akademisi / TAFA (Turkish Airlines Flight Academy) bunun için kuruldu. Çok da başarılı gidiyor. Hatta Aydın’da bulunduğu yere sığmadığı için yeni yerler bakılıyor. Yeni eğitim uçakları alınıyor.
Mesela THY’nin alt markası TAFA geçen yıl 10 adet Cessna eğitim uçağı aldı. Hatta bu uçaklar Kuzey Amerika’dan Türkiye’ye getirilirken birisi de yolda kırıma uğradı. Şu an TAFA’nın filosunda 38 eğitim uçağı bulunuyor. Bu uçaklar da ortalama 10 yılda bir yenileniyor. Bir de Türkiye’de yaklaşık 14 tane uçuş eğitimi veren kurum olduğunu dikkate alıp toplam eğitim uçağı sayısını hesap etmeye kalktığımızda karşımıza bambaşka bir tablo çıkıyor. Eğer değerlendirebilirsek eğitim uçağı yapıp, dünyaya satmak konusunda da güzel fırsat söz konusu.
THY – TUSAŞ eğitim uçağı projesi neden rafa kalktı?
Türk Hava Yolları (THY) ile Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ) arasında geçen yıl mayısta 20 adet tek motorlu pilot eğitim uçağı üretilmesi için yapılan anlaşmanın bir yıl sonra rafa kalktığını geçen hafta yazdım. Üstelik TUSAŞ, elinde herhangi bir proje olmadan böyle bir eğitim uçağı işine soyunduğunda Bursa’da Baykar gibi bir özel teşebbüs eğitim uçağını yapıp, havalandırmıştı.
Prototipi hazır hale gelmiş, sertifikasyon sürecine girmişti. Türkiye’de sertifikasyonu yapılamadığından Avrupa’da bir ülkeye gitmek için çalışmalar da tamamlanmıştı. Fakat böylesine hazır bir eğitim uçağı projesi hiçbir kamu ve özel kurumun dikkatini çekmedi. Kimse ilgi göstermedi, destek olmak istemedi.
Böyle bir uçağa Türkiye’nin de dünyanın da ihtiyacı var. Ülkemize ciddi anlamda ihracat geliri, istihdam sağlar, teknoloji alanında algımızı da yukarı çeker. Sivil alanda da Baykar gibi yeni bir markamız söz konusu olabilir. Yeter ki ilgili kamu ve yarı kamu kurumları destek versin, bazıları da gölge etmesin.
THY – TUSAŞ ortak eğitim uçağı projesi Savunma Sanayi Başkanlığı’nın (SSB) kaynakları verimli kullanma, mevcut projelere odaklanma stratejisi çerçevesinde rafa kaldırılmıştı. Bence kesinlikle doğru bir yaklaşım ve bu yaklaşımı diğer tüm Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) şirketlerine de getirmek gerekir. Zira özel girişimlerin önünü büyük ölçüde vakıf ve kamu şirketleri kesiyor. Kamu otoriteleri de buna çanak tutuyor.
SSB’nin kararıyla TUSAŞ eğitim uçağı işinden çekildiğine göre hiçbir bahane üretmeden Bursa’daki UÇAKSAN’ın eğitim uçağına sahip çıkılması gerekir. THY hemen, hiç zaman kaybetmeden, Cessna veya Diamond gibi yabancı eğitim uçağı üreticilerinin lobi ağına düşmeden UÇAKSAN’ın “Troy Eğitim Uçağı” incelemesini yapıp sipariş verebilir. Hatta THY, Bursa’daki bu şirkete TAFA’yı ortak bile yapabilir.
TUSAŞ ile ortada hiçbir eğitim uçağı projesi yokken anlaşma yapan THY, herhalde yerli ve milli bir şirketimizin yapılmış, başarılmış, uçurulmuş hazır bir eğitim uçağı prototipi varken ve de Pakistan Silahlı Kuvvetleri’nden de 10 adet sipariş almışken böyle bir anlaşmayı yapmak için fazla zaman kaybetmeyecektir. Kaybetmemesi de lazımdır. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bu tarz işlere ne kadar ilgili bilemiyorum, ama Ulaştırma Bakanlığı’nın da yakın alaka göstereceğini, uçuş okullarında kullanılması için bir şeyler yapabileceğini düşünüyorum.
Şüphesiz yerli ve milli bir şirket yola çıktığında, yabancı şirketlerden hazır uçak alma sevdalıları harekete geçecektir. Kurdukları iş birliklerinin bozulmasını istemeyecektir. Bunun için de ilgililerin gelecek salvolara hazır olması gerekir. KAAN, ANKA, ATAK, HÜRJET gibi büyük platformlar yapan, çok sayıda önemli proje yürüten TUSAŞ’ın böylesine küçük, ama uğraştırıcı bir proje için THY ile anlaşma yapması ne kadar yanlış ise THY’nin UÇAKSAN ile masaya oturması da o kadar takdir toplayacaktır. Yanlış algıları kıracaktır.
UÇAKSAN’ın ‘Troy Eğitim Uçağı’na SHGM sertifikasyon yapamıyor. Bu sebeple uçağın “tip onayı” almak için Avrupa Birliği üyesi bir devlette, Litvanya’da sertifika alınması için gerekli adımlar atılmış durumda. Tip onayının 8 ay veya bir yıl sürmesi, paralelinde seri üretim yatırımlarının yine aynı sürede yapılması söz konusu.
Kısacası bu uçak bir yılda seri üretime geçebilir. EASA onayı, sertifikası alacağı için de dünyanın her yerine rahatlıkla satılabilir. Bu konulara meraklı yatırımcıları da şimdiden uyarayım. Kaynaklarınızı iyi bir projede değerlendirmek istiyorsanız yolunuzu Bursa’ya düşürün…
THY, bu eğitim uçağı projesinin hızlı bir şekilde hayata geçmesini vereceği uçak siparişiyle rahatlıkla destek olabilir. Ayrıca böyle bir uçağın özellikle Afrika ülkelerinde sınır güvenliği için de kullanılabileceğinden hareketle Nijerya ile de görüşmeler yapılıyor. Çünkü bu uçak tasarlanırken her türlü şartlarda eğitim verebilmek ve uçabilmek için iniş takımları toprağa (strip pistlere) inecek şekilde tasarlandı. Yani çok sağlam. Aviyonik ve motoru hariç her şeyi de yerli.
Bir kez daha altını çizmek istiyorum. TUSAŞ ile ortada hiçbir şey yokken 20 adetlik eğitim uçağı anlaşması imzalayan THY’nin böyle bir projeye gönül rahatlığıyla girmesi gerekir. Ülkemizin yerli ve milli atılım hamlesini dikkate alarak “evet” demesi lazım. THY’de bu konularda yetkin ve uzman isim çok. Zaten uçağın prototipini incelediklerinde fazla söze de hacet kalmayacaktır.