Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Kadir Kaymakçı Gıdıklanınca gülmez miyiz?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Gıdıkla da gülelim!” Bu cümle tarih öncesi bir espri gibi geldi geçenlerde duyduğum da... Yıllar, belki de asırlar oldu duymayalı. Çocukluğum, gençliğim yıllar değil asırlar öncesiymiş gibi geliyor bana. Bazen hiç çocuk olmadığımı düşünüyorum. Hepi topu 8-10 kare fotoğraf dışında çocukluğumla ilgili bir şey yok elimde... Annem, babam da dahil!

        Nasıl yürürdüm, nasıl konuşurdum, nasıl ağlardım bilmiyorum. Kulaklarımın altında lüle lüle saçlarımla boynumu hafif sola eğmiş objektife bakıyorum; işte benim bütün çocukluğum... Öyle güçlü bir hafızam da yok maalesef, 3 yaşında bir Pazar akşamı anneannesinin evinde ne yediğini hatırlayanlardan değilim ben. Sol kolumdaki dikiş izi olması 9 yaşında kolumu kırdığımdan da haberim olmazdı bugün muhtemelen.

        “Gıdıkla da gülelim!” cümlesini duyduğum günle Discover Magazine’deki ‘İnsanlar neden gıdıklanır?’ başlıklı yazıyı okumam aynı güne denk geldi. Bazen böyle oluyor gözümün önündeki bir konu hakkında hiç düşünmediğimi fark ediyorum. Önce şaşırıyorum “Yok ya bunu hiç düşünmemiş olamam” diyorum kendi kendime. Sonra büyük bir boşluk. Gıdıklanma konusunda da böyle oldu. Bırakın bu konuyu düşünmeyi çocukken gıdıklanınca gülüp gülmediğimi bile hatırlamıyorum.

        HAYVANLAR DA GIDIKLANINCA GÜLERLER Mİ?

        ‘Harold Fry’ın Beklenmedik Yolculuğu’ filminde bir sahnede, “Yürümenin kolay olduğunu zannedersin ama bir kez yürümeye başlayınca öyle olmadığını görürsün. İçgüdüsel şeyler ne kadar zor!” diyordu İngiltere’yi bir uçtan bir uca yürümeye karar veren Harold’a yolda karşılaştığı bir kadın.

        Gıdıklanınca gülmenin mutlulukla ilgili içgüdüsel bir şey olduğunu sanırdım... Geçici bir mutluluk yüklemesi: Gıdıklanma!

        İki tür gıdıklanma varmış... Bir böceğim vücudunuzda gezindiği hissi ya da bir tüyle teninize dokunulması benzeri yumuşak, nazik bir gıdıklanma ya da bilimsel adıyla ‘Knismesis’ ve karnımıza, koltuk altımıza doğru yapılan hareketler sonrasında bizi iki büklüm bir şekilde bir yandan o hareketten kurtulmaya çalışırken bir yandan da kahkahalarla güldüren ‘Gargalesis’.

        Bilim insanları ‘gargalesis’in daha sosyal bir gıdıklanma türü olduğunu söylüyor. Bu tekrarlayan dokunuşlar sonrası ortaya çıkan kahkaha birçok hayvan türünde de gözlenmiş. Mesela sıçanların karın bölgesine gıdıklama benzeri dokunuşlar yapıldığında 50 kilohertzlik bir ses çıkardıkları tespit edilmiş. Bu sesin insan kahkahasına eşdeğer olduğu kabul ediliyormuş. Maymunların da gıdıklandıklarında insanlara çok benzer şekilde güldüğü görülmüş.

        Knismesis ise daha çok bir huzursuzluk hissi, bir rahatsızlık duygusu uyandırıyormuş. ‘Gargalesis’ten en büyük farkı ‘knismesis’in kahkaha attırmaması!

        BİR BAĞ KURMAK İÇİN Mİ GIDIKLANINCA GÜLÜYORUZ?

        Peki gıdıklandığımızda attığımız kahkaha ile bir komedi filmdeki komik sahneyi izlerken, bir karikatür okuduğumuzda, bir fıkra dinlediğimizde attığımız kahkaha aynı mı? Rensselaer Politeknik Enstitüsü’nden nörobilimci Alicia Walf, bu iki kahkahanın birbirinde farklı olduğunu söylüyor: “Komik bir filmde ya da şakada attığımız kahkaha hafızanın, soyut düşüncenin işlendiği frontal lobda işlenir. Ancak gıdıklanma hissi beynin duygularla ilgili kısmı olan limbik sistemde işlenir. Limbik sistem beynin ‘savaş ya da kaç’ tepkisinin merkezidir.”

        Bilim insanları gıdıklandığımızda beynimizde neler olduğunu biliyorlar ancak ilk başta neden böyle bir tepki (kahkaha) verdiğimiz gizemini koruyor. Konuyla ilgili en yaygın teorinin bir tür sosyal bağ kurma olduğu konusunda birleşiyor birçok bilim insanı.

        Alicia Walf, gıdıklanmanın gelişimde de bir rolü olabileceğini belirtiyor. Bebeklerin ve çocukların yetişkinlerden daha çok gıdıklandığını yetişkinlerin de onları gıdıklamak için istekli olduğunu söylüyor: “Bebekler doğduğunda duyusal sistemlerinin eğitilmesi gerekir. Çocukları gıdıklayarak sinir sistemlerinin güvenli olan ve zararlı olabilecek duyumları ayır etmelerine yardımcı olabilirsiniz.”

        Gülme konusunda çalışan psikolog Robert Provine ise gıdıklanmaya tepki olarak gelen kahkahanın bebekler ve ebeveynleri arasında bir tür söz öncesi iletişim olabileceğini ileri sürmüş.

        KENDİMİZİ GIDIKLAYINCA NEDEN GÜLMÜYORUZ?

        Gıdıklanma konusundaki yazıların çoğunluğu insanların kendini gıdıklayamayacağını söylüyor. Ve bence haklılar. Çünkü bunu okur okumaz bir test yaptım, hiç gülmedim hatta niye böyle saçma bir şey yapıyorum diye kendime kızdım. Konuyla ilgili yapılan araştırmalarda insanların kendi kendilerini neden gıdıklayamadığını cevabı “Çünkü kendini gıdıklamada sürpriz unsuru yok!” diye veriliyor.

        Bazı bilim insanları kendimizi gıdıklayamamamızın, gıdıklamanın bebeklerin kendilerini diğerlerinden ayırt etmeyi öğrenmelerinin bir yolu olduğu fikrini desteklediğini söylüyorlar: “Kendinizi diğerlerinden ayır etmeyi bir kez kavradığınızda, kendinizi gıdıklayamazsınız...”

        Beynin öngörü gücünün kendimizi neden gıdıklayamadığımız konusunda bir fikir verip vermemesi konusu bana bir şey ifade etmiyor doğrusu. Ancak bunun ciddi bir sorun olduğunu söyleyen bilim insanları var. Çünkü gıdıklanmanın bize beynin duyumları nasıl işlediği hatta ruhsal hastalıklar hakkında bilgiler verebileceğini söylüyorlar. Örneğin şizofreni hastaları henüz bilinmeyen bir nedenden dolayı kendi kendilerini gıdıklayabiliyormuş!

        Venedik Taciri’nde “Etimiz kesilince kanamaz mıyız? Gıdıklanınca gülmez miyiz?..” diye soran Shakespeare gıdıklanma hissinin beynin ‘savaş ve kaç’ tepkisinin merkezi olan limbik sistemde işlendiğini biliyor muydu acaba?

        Ben bilmiyordum!

        Asırlar önce, ben çocukken, gıdıklanır mıydım acaba? Annem ve babamla aramda bir sözsüz iletişim yolu olarak gıdıklanmayı düşüneceğim hiç aklıma gelmezdi ama işte hayat böyle bir şey... Bayat bir espri, ardından karşıma çıkan bir makale ve şimdi bu yazıyı yazarken çocukluluğumu düşünüp annemi ve babamı özlüyorum... Keşke gıdıklasalar da gülsem!..