BUNDAN üç yıl önce Almanya Başbakanı’nın adını sorsam eminim ki birçok kişi anında Merkel’in adını verirdi...
Fransa Başbakanı’nın adını da çoğu kişi anımsardı...
Aynı durumun bugün için geçerli olduğu söylenebilir mi?
Bir çırpıda Olaf Scholz veya Gabriel Attar’ın adını kaç kişi söyler?
Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine bir de bu cepheden bakınca aslında merkez sağ ve solun karşısında aşırı sağın neden yükseldiği daha iyi anlaşılıyor...
Başbakan Scholz’un partisi SDP’nin bu seçimden neden üçüncü çıktığı da ortada duruyor.
Daha ilerisi Almanya’da koalisyonun geleceğinin neden olmadığını da sonuçlar ortaya koyuyor...
Merkel’in proaktif politikalarından, geleceğe dönük umut veren siyasetinden eser kalmayınca, sonucun bu şekilde çıkması da kaçınılmaz oluyor.
Trafik Lambası Koalisyonu deniliyor, ama lambaların kimlerden oluştuğunu bilen yok...
Fransa’daki durum da bunun ötesinde değil...
Seçimin hemen ardından birçok kişi Cumhurbaşkanı Macron’un seçime gitmesini eleştiriyor.
Tam tersi Macron, üç yıl sonra olabilecek çok daha büyük hezimetin önüne geçmenin yolunu buldu...
Bu taktiği geçmişte aynı koltukta oturan Chirac da yaptı ama kaybetti...
Ancak bir gerçek daha var erken genel seçim kararı almamış olsaydı siyaseten kazınırdı...
Dolayısıyla bu seçim İtalya da işin içine katıldığında aslında AB’nin gelecekte karşılaşabileceği sorunu bugünden görmesini, halının altına süpürülenlerin ortaya çıkmasını sağladı.
AŞIRI SAĞ PARTİ DE İKTİDARA GELİNCE MERKEZE OTURUYOR
Bununla birlikte bir başka gerçeği daha gün yüzüne çıkardı; herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesini sağladı...
Konu üzerinde dün sohbet ederken Prof. Dr. Çağrı Erhan çok önemli bir tespitte bulundu:
“Almanya ve Fransa açısından bakıldığında aslında bu iki ülke AB’nin kendisi denektir. Bu iki ülkede aşırı sağın yükselişinin nedeni de bizzat bundan yakınan merkez sağ ve merkez sol politikacılar. Çünkü oy için aşırı sağın söylemine sarıldılar, seçmen de politikanın asıl sahibine oyunu verdi...”
Prof. Dr. Erhan’a bu aşamada, İtalya örneğinden yola çıkarak, merkez sağ ve solun aşırı sağın politikasına sarılırken, aşırı sağın da iktidara geldiğinde merkez sağ ve solun politikalarını uyguladığını anımsattım...
“Tam da böyle oluyor, çünkü oy kapma çabası onları bu noktaya itiyor” deyip ekledi:
“Örneğinizdeki gibi İtalya’da Melloni iktidarı bunun en iyi göstergesi... Aşırı sağ olarak geldi, ama bugün merkez sağ partilerin politikasından şaşmıyor. Çünkü oyu bu sayede alabileceğini görüyor...”
KARŞITLARI BİRLEŞTİRİYOR
Durum bu noktada da bitmiyor...
Aşırı sağın yükselişi karşısındaki yapıyı da konsolide ediyor.
Bunun en iyi örneğini de Fransa’da yaşadık...
Aşırı solcu politika izleyen Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) Partisi, Fransa Komünist Partisi (PCF), Sosyalist Parti (PS) ve Yeşiller (EELV) ortak açıklama yaparak içinde bulundukları tarihi durumla mücadele etmek için “Halk Cephesi” oluşturup bir araya geldiklerini duyurdu.
Bu noktaya gelmelerinin nedeni de açık, AP seçimlerinin Fransa ayağında aşırı sağcı RN’nin %31,37 gibi bir oy ile ilk sırayı alması...
Macron’un %14.60 oy alan partisine iki kattan fazla fark attı...
AP seçiminde en büyük darbeyi tabii ki Yeşiller ile birlikte liberaller yedi...
Bu darbelerin karşıtları tek kutupta bütünleştirmesi iyi bir sonuç mu getirir, yoksa çok kutup ve sesliliği yok edip getirdiği tekil yapıya dönüşen sesin esiri mi yapar zaman gösterecek...
GÖÇ NEDEN OLDU
Ancak bir gerçek var ki meselenin bu noktaya gelmesine sebep olan tek gerçek göç...
Göç hareketi bu çağda en devrimci hareket, çünkü hem çıktığı toprağı, hem de gittiği ülkeyi değiştiriyor...
Karşı devrimi yaratıyor; ki bundan dolayı devrimci bir hareket...
Almanya’da Nazi politikalarını savunan AfD gibi bir partinin yükselmesinin nedeni de buna dayanıyor.
Benzer durum Fransa’da Le Pen’in yükselişinde de görmek olası...
OLACAKLAR GERÇEKLEŞTİ
Sonuçta Avrupa’da beklenen oldu...
AB üzerine çalışmalarıyla bilinen Nilgün Arısan Eralp’in sohbetimizde altını çizdiği gibi beklenen oldu...
Eralp buna karşın bu yükselişten endişe edilmemesi gerektiği görüşünde...
Gerekçesi de aşırı sağ partilerin birbirleriyle tek yapılı ilişki içinde olmaması...
Hepsi birbirinden dağınık yapıda.
O nedenle AP kararlarının alınmasında ciddi bir endişeyi şu aşamada görmüyor; bağımsızlar olarak bilinen grupların tutumuna bağlı olduğunun da özenle altını çiziyor.
Bunlar 100 sandalyeye sahip...
Bir karar için 720 koltuklu parlamentonun yarısından bir fazlasına yani 361’e ihtiyaç duyulduğu için de 100 sandalye önemli bir güce sahip bulunuyor.
Aşırı sağcıların bu rakama bugün için ulaşması çok olası görünmüyor.
AVRUPA DURAĞANLAŞTI
Dolayısıyla AP seçiminde aşırı sağ yükseldi, yeşiller ve liberaller kaybetti; ama unutulmasın ki aşırı sağ da karar alıcı bir noktaya ulaşamadı.
Bundan sonra olacaklar belli.
AB’de kimse genişleme beklemesin; Ukrayna’nın AB üyesi olması rafa kalktı...
Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne ilişkin revize beklentisi suya düştü; NATO da sıkıntılı bir sürece girdi.
En az beş yıl durağan, karar çıkmayan Avrupa’da göreceklerimiz bunlar olacak...