Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SADECE Türkiye’de değil, son dönem dünyanın birçok ülkesindeki politikacılar, güvenlikle ilgili isimler aynı cümleyi tekrarlıyor…

        Üçüncü Dünya Savaşı’na vurgu yapıyor.

        Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da önceki akşam Habertürk’te aynı noktaya işaret etti.

        “Dünya’nın bu tehdidi (savaş) ciddiye alması gerektiğini” söyledi ve “Bu gerçekten hesabı kitabı yapılmış bir mesele”dedi.

        Hem Gazze, hem de Ukrayna’daki gelişmelerin savaş potansiyeli yarattığına, yapay zeka ile teknolojik üstünlüğe sahip olma yarışının da bunu tetiklediğine vurgu yaptı.

        MHP lideri Devlet Bahçeli de dünkü TBMM Grup konuşmasında da aynı noktaya işaret ederken, Ukrayna Barış Zirvesi’ne Rusya’nın davet edilmemesini eleştirdi.

        Benzer yaklaşımlar Avrupa liderleri ile birlikte NATO’nun en üst düzey yetkililerinin de gündeminde…

        Nitekim Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, İsviçre'de yayımlanan haftalık dergi "Die Weltwoche"ye verdiği demecinde, "Üçüncü dünya savaşından söz edemem ama büyük bir çatışmadan söz ediyorum. Ne kadar uzaktayız? Bundan çok uzakta olmadığımıza inanıyorum. Üç ya da dört aydan fazla değil ve bunun daha önce gerçekleşmesi tehlikesi de var" yanıtını verdi.

        Savaşı en yakın zamanda yaşamış Sırbistan liderinin neye dayanarak söylediğine ilişkin bir veri yok.

        Ancak, sadece onların da değil, potansiyel savaşa yol açtığını ileri sürdükleri Rusya Devlet Başkanı Putin de son iki yıldır aynı cümleyi tekrar ediyor...

        Son olarak, 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin yıl dönümü dolayısıyla Moskova’da düzenlenen Zafer Günü etkinliğinde dile getirdi ve batıyı “küresel bir çatışma riskine sebep olmakla” suçladı.

        Benzer bir açıklamayı, iki yıl önce de yapmıştı…

        SIKIŞMIŞ KEDİ SENDROMU

        Putin’in bu çıkışının gerisinde, 1989’da Sovyetlerin dağılması sonrası 1990’da iki Almanya’nın birleşmesiyle başlayan süreç var.

        Batı, adım adım ilerledi; bir zamanlar Rusya’nın tahakküm sürdüğü coğrafyaları Polonya, Çekya, Slovakya, Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve son olarak da Ukrayna ile bağını güçlendirerek sona erdirdi.

        Ukrayna dışındakilerin hemen hepsini de AB üyesi yaptı…

        Savunma politikasını, önündeki tampon halinde tuttuğu ülkelerle gerçekleştiren Moskova, bu gelişme karşısında ürktü ve önce Gürcistan, ardından da Ukrayna’yı işgal ederek hakimiyetindeki tampon bölgeler yarattı.

        Burada da kalmadı bu savaşını, batıya karşı güçlü harekete dönüştürdü.

        “YENİ STRATEJİK ÇATIŞMA AŞAMASI…”

        NATO'nun Avrupa Yüksek Müttefik Komutanı'nın Stratejik ve Uluslararası İlişkiler Danışmanı Stephen Covington, Washington Post’ta yer alan makalesinde, “Rusya’yı yeni bir stratejik çatışma aşamasına soktuğunu” ileri sürdü.

        Covington, Ukrayna’yı 2022’de işgal ettiğinde Batılı birçok gözlemcinin bu durumun “donmuş bir çatışmaya dönüşüp, bölgesel bir kriz olarak kalacağını” varsaydığını da anımsatıp ekledi:

        “Rus liderin hedefi sadece Ukrayna'yı parçalamak ve Batı demokrasileri ailesinde yer alma arayışına son vermek değil, aynı zamanda 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan Amerika öncülüğündeki güvenlik sistemini de parçalamak.”

        NATO Danışmanı burada kalmayıp, Putin’in bu stratejisi ile bir devrimi kışkırttığını da iddia ediyor.

        Rusya’nın 1990’ların başındaki reformcularının “batı ile çatışmadan uzaklaşarak rekabetçi olunabileceği” fikirlerini savunduklarını anımsatıyor.

        Putin’in ise onların aksine, Batı’nın demokratik değerlerini ve onu destekleyen kurum ve kişileri gayri meşru bir hale getirdiğine işaret ediyor…

        Gürcistan, Ukrayna ve Suriye’deki askeri operasyonları ile bölgesel ve küresel muhalefeti tetiklediği görüşünü dile getiriyor.

        “KENDİNİ RUSYA’NIN REHBERİ GÖRÜYOR…”

        NATO Başdanışmanı Stephen Covington’un makalesindeki şu tespit de dikkat çekici:

        “Kendisini (Putin), tarihin bu kavşağında Rusya'ya rehberlik edebilecek tek lider olarak tanımlıyor... Putin, avantaj ve güç arayışının yerini, istikrar arayışındaki ihtiyata bırakacak gibi görünmüyor. İşaretler, Putin'in bu devrim ve savaş yaklaşımını sürdürmeye devam edeceğini, ülkenin siyasetini, ekonomisini ve silahlı kuvvetlerini yalnızca devrimi ve savaşı sürdürebilecek bir yapıya daha da kilitleyeceğini gösteriyor.”

        Başta da belirttiğim gibi Putin, sürekli köşeye sıkıştırılan bir kedinin davranışını gösterdi…

        Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başlayan Soğuk Savaşı sonrası dönemi bitirdi; Batı’ya da Rusya’nın gücünü sergiledi.

        Doğalgaz silahını Almanya’ya karşı kullanması da bunun başında geldi.

        Angela Merkel’in, Almanya Şansölyesi olarak katıldığı Münih Güvenlik Konferansı’ndaki sözleri de bunun yansımasıydı…

        Ukrayna’yı işgalini tasvip etmediğini ancak sorunun da ancak Rusya ile birlikte çözülebileceğine ilişkin yaklaşımına Batılı liderlerin çoğunluğu burun kıvırdı.

        KOZALAK YANGINI…

        Bahçeli’nin de dün altını çizdiği gibi barış görüşmelerine dahil edilmeyen bir Moskova ile barışı inşa etmeye kalkıştı.

        Sonunda Batılı liderler, kendi eliyle işin içinden çıkamadığı bir aşamaya geldi.

        Batılı liderler bu tutumlarını İsrail’de de tersine çalıştırdı.

        Gazze’deki katliamına etkisiz açıklamalarıyla verdikleri tepkinin sonucunun çok daha ağır bir noktaya taşıyacağını görmek istemedi.

        Hem sözünün etki gücünü azalttı, İsrail’in yeni bir savaş cephesi açmak için Lübnan’a yönlenmesini de tutumuyla cesaretlendirdi.

        Bir savaşın kendisinden uzak bölgelerde kalmayıp, ağır sonuçlara yol açacağını, kozalak yangını etkisi yaratacağını ise görmek istemiyor.

        Suriye savaşıyla ortaya çıkan İŞİD sorunun ülkelerinde yarattığı etkiyi çok çabuk unutmuşa benziyor…