“ARAP dünyasının en kurnaz ve en tehlikeli lideri…”
ABD’nin İsrail Büyükelçisi Daniel Ayalon, 2006’da Washington Post’a kendisini bu sözlerle tanımlamış…
Dağınık bir gerilla hareketinin başına 1990 başında geçtikten sonra, Suriye’den Yemen’e, Irak’tan Lübnan’a uzanan coğrafyada etkili operasyon düzenleme yetisine sahip bölgesel güce dönüştüren Hasan Nasrallah için bu tanım az bile kalırdı…
Bu özelliği nedeniyle taraftarlarının bir Mesih, düşmanlarının ise çok tehlikeli bir terörist olarak gördüğü Şii din adamı Hasan Nasrallah, İsrail güçlerinin önceki akşam saatlerinde Lübnan’ın güneyine düzenlediği füze saldırısında öldürüldü.
HEDEFİNDE LİDERLER VAR
Hizbullah’ın üst kademesine yönelik saldırılarından sonuç alan İsrail, aslında çok değil, bir ay kadar önce de Nasrallah’ın en üst komutanı Fuad Şükür’ü de roket saldırısı ile vurdu.
Onun öncesinde de Hamas’ın en tepesindeki ismi İsmail Haniye’yi İran’ın Başkent’i Tahran yakınlarında kaldığı lojmanda öldürdü.
İran Cumhurbaşkanı’nın helikopter kazası sonrası hayatını kaybetmesinin gerisinde de hep İsrail parmağı arandı…
Bütün bunlar İsrail’in kendisi için terörist gördüğü gruplara karşı bir süredir yürüttüğü yeni mücadele doktrinin de parçası…
Çünkü öldürdüğü isimlerin hemen hepsi, özellikle de Nasrallah tek başına Lübnan da değil, bölgede en etkili isimdi.
Birçok ülkenin yöneticileri, siyasetçileri ve gazetecileri, açıklama yapacağı sıra ne diyeceğini duymak için televizyonun başına kilitleniyordu.
HİZBULLAH’I BÖLGESEL GÜÇ HALİNE GETİRDİ…
Bunun nedeni de açıktı, terör eylemleri yapan grupken başına geçtiği Hizbullah’ı, Lübnan’ın siyasi yönetiminde de etkin olmuş; bölgede etkin askeri gücü sahip olmanın ötesinde, Yemen’de de eylem gücünü kontrol eden, İran’da etkili yere sahip bölgesel yapıya dönüştürdü.
Lübnan’da hükümeti kontrol eden siyasi yapılanmasının yanında, askeri yapılanmasıyla da dünyanın en ağır silahlı devlet dışı aktörü durumuna getirdi.
Bu özellikleriyle İsrail’in yanında, başta ABD olmak üzere batılı ülkeler tarafından da aranan terörist listesine dahil edilmesini sağlasa da bölgede özenilen, akil ve etkili kimlik olarak kabul gördü...
Bu da hedefteki kişi olmasına yetti; bundan olsa gerek 2014’ten bu yana daha önce çektiği videoların televizyonlarda yayınlanması yöntemini tercih ediyor, nerede bulunduğunu gizlemeye çalışıyordu.
Hizbullah ve bölgesel diğer paramiliter güçler de onun bu açıklamalarından yola çıkarak hareket ediyordu.
Hizbullah’ın bizatihi özü, yaratıcı beyni, akıl hocası, babası, özetle kendisiydi…
Nasrallah’ın öldürülmesi sonrası Hizbullah nasıl bir yol izler, siyasi yapılanması ne olur zaman gösterecek…
LİDERİNE YÖNELİK SALDIRI DOKTRİNİ
Ancak İsrail’in bir süredir uygulamaya koyduğu, çağrı cihazlarının ve telsizlerin patlatılmasında görülen milat niteliğindeki saldırı doktrini yeni bir dönemin başladığının da işareti…
Çünkü bugüne kadar terörle mücadele eden devletler örgütlerin en tepe isimlerinin öldürülmesi yerine, onların ortadan yok olması, elemanları ile temas kuramaz duruma getirilmesi gibi bir yöntem uyguluyordu.
Bu yöntemin kendi içinde tutarlılığı da vardı, çünkü her türlü hareket tarzını, siyasal yaklaşımını, olaylar karşısında gösterdiği reflekslerini bildiği liderin öldürülmesi, bu bilgilere sahip olunmayan yeni liderlerin çıkmasına neden oluyordu.
Bu da ister istemez başta istihbarat örgütleri olmak üzere örgütlerin eylemlerinin takibini zora sokuyordu.
Veya kendisine destek veren kitlelerin öldürülen örgüt liderini, hatta mezarını ilahlaştırmasına da yol açıyordu.
İsrail de uzun yıllar bu yöntemi belirledi, 2003 yılında Lübnan’a saldırdığında Hizbullah ve Hamas liderlerini hedef alarak bundan bir nebze vazgeçer gibi oldu.
Ancak sonrasında eskiye döndü.
Son dönem ise doktrinini değiştirip, doğrudan liderlerini hedef alan saldırı modeline geçti…
Bu nasıl bir sonuç getirir zaman gösterecek.
Ancak son saldırı bu sütunda birkaç kez vurguladığım gibi İran’ın Hizbullah’ı tek başına bırakmasının da göstergesi oldu…
Nitekim Lübnan üzerine çalışmaları ile bilinen Niğde Ömer halis Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu ile dün sohbet ederken aynı yaklaşımı sergiledi.
“İran uzun süredir ekonomik ve siyasi desteğini de göstermekten uzak duruyordu; yeni Cumhurbaşkanı da uzak duruyordu” tespitinde bulundu.
Hizbullah’ın yeni liderinin kim olacağının da çok önemli olduğunu belirtip, devamını getirdi:
“Örgütün liderliği ve askeri yapısı çok ağır hasar aldı, siyasi yapısı bundan sonra nasıl ilerler görmek gerekir…”
Son saldırıların İsrail’in Hizbullah’ın içine yerleştiğinin açık verilerini sunduğunu da vurgulayan Doç. Dr. Atlıoğlu, dün de devam eden füze saldırılarının devam edeceğinin işaretini verdiğini belirtti.
“Bir kara harekâtında bulunacağını sanmıyorum” deyip, şu noktaya dikkat çekti:
“İsrail, Hizbullah ile yıldızı barışmayan Sosyalist Velid Canpolat’ın Şuf bölgesindeki köyünün hemen yanına da roket atıyor; Hizbullah’a karşı olan Rum Katoliklerin bulunduğu yeri de bombalıyor. Hedefinde ne var kestirmek zor…”
LÜBNAN İÇİNDEKİ ETKİSİ DE KIRILIR
Hizbullah’ın askeri gücü, İsrail başta olmak üzere çekinilen yapı olmanın ötesinde, Lübnan içinde de önemli etkiye sahipti.
Diğer örgütler eylemsel tutumlarını Hizbullah’tan kerteriz alarak yapıyordu.
Hatta geri adım atma durumunda kalıyordu.
Askeri yapısında ciddi hasar alması, siyasi yapısını etkiler mi; Hizbullah’ın Lübnan içinde geriye düşmesine yol açar mı?
Doç. Dr. Atlıoğlu, “Emel örgütünün yeniden canlanmasına neden olabileceğine” dikkat çekip ekledi:
“Bölgede Hizbullah İran, Emel ise Suriyeci olarak bilinir. Hasan Nasrallah örgüt üzerinde önemli bir beyin ve isimdi. Bunun sonrasında Emel ve diğerleri Hizbullah’ın odak alan eylem yapılanmalarından çıkabilir, bölgenin lider gücü olma arzusu canlanabilir…”
Bunun nasıl bir eylem biçimine dönüşeceği konusunda ise farklı görüşler var.
ESKİ MODEL SALDIRILAR OLUR MU?
Örneğin, Hizbullah veya bölgedeki diğer örgütler 1980-1990’da uyguladıkları intihar bombacıları eylemlerine dönebilir mi?
Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu bunun yeni gelecek lidere de bağlı olduğunun altını çizip ekledi:
“Lübnan iç savaşı devam ederken, Paris’teki kafelerde de bombalar patlıyor, uçak kaçırma eylemleriyle karşılaşılıyor, canlı bomba eylemleri öne çıkıyordu. Ancak canlı bomba eyleminin El Kaide ile özdeşleşmesi nedeniyle diğer örgütler bundan kaçınıyordu. Ayrıca gelişen istihbarat teknolojisi, intihar eylemcilerinin eskisi gibi eylem yapılabilmesinin önüne geçiyor.”
Son günlerde yaşananların özeti açık…
Batı kendisi için terör örgütü olarak gördüğü yapılara karşı İsrail’in saldırılarını sessizce izliyor…
İran da kendisi için ileride rakip olabilecek yapıların tepe isimlerinin yok edilmesinin rahatını sürüyor…