İSRAİL’in Gazze’ye saldırmasının üzerinden tam bir yıl geçti…
Yetmedi, roketli saldırı rotasını da Lübnan'a çeviirdi; Hizbullah'ın lideri Nasrallah'ı öldürdü.
Son olarak da karadan harekat başlattı...
Nasıl ki geçmişte yaptığı benzer davranışların kendisine fayda sağlamadıysa bunlar da sağlamayacak.
Tam tersine dün İran'dan atılan yüzlerce füzeden bazılarını engelleme olanağı bulmadığı gibi, bundan sonra çok yönden gelenler de eklendiğinde hiç engelleme imkanına kavuşamayacak.
Bu tutumu, bölgede önemli bir gelişmenin kapısını da araladı; düne kadar "bir araya gelmez" denilenlerin yeniden buluşmasının önünü açtı.
Bunun ilk adımı da Türkiye’den geldi.
Neredeyse 12 yıl boyunca birbirine hiç de iyi gözle bakmayan Ankara ile Şam yeni bir sürecin kapısını araladı; yakında liderler arasında bir buluşmanın da zemin temizliğine başlandı.
Tam bunlar olurken, Moskova Üniversitesi’nden dostum Doç. Dr. İkbal Dürre, önceki gün gönderdiği mesaj Ankara-Şam yakınlaşma çabasının tek olmadığının da göstergesiydi.
LAVROV’UN ÇIKIŞI
Rusya’nın en uzun dönem Dışişleri Bakanlığı görevini sürdüren Sergey Lavrov’un Abhazya ve Güney Osetya’nın parçalanma sürecine desteklerinden dolayı on yıllardır gerilim yaşadığı Gürcistan’a gül atan konuşmasını yollamıştı.
Anımsanırsa, Abhaz güçleri ile Gürcistan ordusu arasında 1992-93 yılları arasında gerçekleşen savaş sonucu Abhazya, Gürcistan’dan koptu.
Gürcistan’dan ayrılan bir diğer bölge de Güney Osetya oldu…
Moskova ile Tiflis arasındaki gerilim 2008’de tırmandı; zaten 1990 başından bu yana devam eden iç gerilim Osetya’da daha da yükseğe çıktı…
Çatışmalar, patlamalar birbirini izledi ve 8 Ağustos 2008’de Gürcistan birlikleri Başkent Şinvali’nin çevresini sardı; Rus kaynaklara göre 1600 kişi hayatını yitirdi.
Rus uçaklarının da düşürülmesi beraberinde gelince Moskova, 150 tank ile Tiflis’e çok yakın mesafede bulunan Şinvali’ye girince Gürcü birlikleri geri çekildi.
Rusya 17 Ağustos 2008’de Abhazya ve Güney Osetya’yı devlet olarak tanıdığını açıkladı; ona yakın ülke de destek verdi.
Doç. Dr. Dürre’nin mesajı, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un BM Genel Kurulu’nun 79. Oturumu sonrası Gürcistan’a uzattığı barış mesajını kapsıyordu.
Basın toplantısının tam metnini de bulup okudum.
Lavrov, “Moskova’nın, Abhazya ve Güney Osetya arasındaki ilişkilerin normalleşmesine destek vermeye hazır olduğunu” belirtiyor.
Hatta bir adım daha atıyor, Gürcistan’ın mevcut liderliğine övgüler düzerek, “Geçmişteki olayları dürüstçe değerlendiriyor” diyor.
Uzlaşmanın ne şekilde olacağına da taraf ülkelerin karar vermesi gerektiğinin altını çiziyor…
SEÇİME GİDEN GÜRCİSTAN’DA MEYDANLARIN ANA KONUSU…
Biraz derine inince anladım ki 26 Ekim’de seçime gidecek olan Gürcistan’da konu meydanların en önemli meselesi olmuş.
Başbakan Irakli Kobakhidze de BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında Abhazya ve Güney Osetya ile yıkılan köprülerin yeniden kurulması gerektiğinin altını çizmiş.
İktidardaki Gürcü Rüyası Partisi de 24 gün sonra yapılacak seçimler için önemli vaatlerde bulunmuş; ülkenin en etkili siyasi figürlerinden biri olan Bidzina Ivanishvili, 2008’de Osetya’da yaşanan savaşta sorumluluğu olduğunu düşündüğü eski Cumhurbaşkanı Saakashvili ve onun kurduğu Birleşik Ulusal Hareket Partisi’nin o dönemdeki yöneticilerini adalete teslim edeceklerini açıklamış.
Bununla da kalmayıp, “Gürcistan bu savaş nedeniyle Güney Osetya’dan özür dileme gücünü bu seçimi kazanmamız halinde bulacak” sözünü de vermiş…
Abhazya’da geçmişte yönetimde bulunmuş Türkiye’de de yaşam sürmüş tanıdıklarımı arayıp Lavrov ve Gürcistan Başbakanı ile partisinin yetkililerinin sözlerini anımsattım.
Bir süredir bölgede bu konunun konuşulduğuna dikkat çektiler.
Aktardıklarına göre, Rusya bir süredir Abhazya ve Güney Osetya’ya yaptığı ekonomik yardımı azaltma yönüne gitmiş.
APARTMAN YASASI
Hatta, “Apartman Yasası” diye bilinen Abhaz halkının çok da benimsemediği yasanın çıkarılması konusunda da bastırmış.
Yasa, Rusya’nın desteği ile Abhazya’da yapılacak olan apartman dairelerinin yabancılara satışını ve buradan gelecek paranın da ekonomiye aktarılmasını hedefliyor.
Benzer yasa önerisi Güney Osetya için de yapılmış.
SOYUZ SİSTEME DÖNÜLEBİLİR
Abhazya’da bulunan tanıdıklarımın aktardığına göre Güney Osetya, Gürcistan ile barışa daha yakın duran bir tutum sergilemeye başlamış.
Bunun nasıl bir sonuç getireceğine yönelik tespitleri de netti:
“Rusya, 2008’de bizi tanıdığı günlerde yaptığı anlaşmalar konusunda sıkıntı yaratıyordu. Bu işin bu noktaya götürülmesine şaşırmadık. Gürcistan, bizi devlet olarak tanır, nasıl Sovyetler Birliği döneminde soyuz yapılanması var, benzer bir yapı burada da kurulur ve biz de birlikte konfedere bir yapıya dönüşürüz…”
Bunun olabilirliği var mı derseniz, Abhazya’daki tanıdıklarım da bugünden yarına dönük bir gelişme görmüyor.
Ancak Orta Doğu’nun ABD seçimlerine kilitlenmesi gibi onlar da Gürcistan seçimlerine kilitlenmiş bulunuyor.
İsrail’in bölgedeki aymaz tutumu, bölgenin çatışma içinde olan devletlerinin durumlarını yeniden gözden geçirmesine neden oluyor.
Hatta bir adım ilerisinde ortak hareket etme yönüne gideceklerinin de işaretini veriyor.
ERDOĞAN’DAN ÖNEMLİ UYARI
Bunun en belirgin mesajını da dün Cumhurbaşkanı Erdoğan verdi, TBMM’deki konuşmasında İsrail’in Gazze’nin Türkiye’ye uzaklığının Ankara-Aydın, Lübnan sınırına da 170 km, araba ile 2,5 saat olduğunu anımsatıp ekledi:
“Vaat edilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. İsrail’i çok net bir şekilde uyarıyorum, Lübnan’a kara harekatının sonuçları, geçmişteki işgallerine benzemeyecektir.”
Aynı cümleyi bir gün önce yeni açılış yılı dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da dile getirdi.
Hatta Erdoğan’dan önceki konuşmasında da aynı cümleyi yineledi.
Türkiye’nin bir ve iki numarası eğer bir noktada uyarma gereği duyuyorsa, muhakkak bunun ardında önemli bir verisi vardır…
Ancak Şam’a füze yollayan İsrail, Türkiye’ye ne kadar cüret eder, sonuçları nereye kadar uzanır büyük olasılık hesap eder.
İSRAİL’E ARADIĞI GÜVENLİĞİ HİÇBİR ZAMAN VERMEYECEK
Çünkü dün Erdoğan’ın da vurguladığı gibi bölgesel güçlerden hiçbiri İsrail'e askeri olarak karşı koyacak kadar güçlü değil; daha önemlisi Filistin davasına da Türkiye kadar bağlı değil.
İsrail’e karşı keskin bir tutum sergileme cüreti gösterememelerinin nedenleri de farklı…
Çünkü İran, ABD’nin İsrail’e destek için yeni savaş gemisinin yanında takviye uçak ve 3 bin kadar ek asker gönderme kararının getirisini biliyor.
Mısır ve Ürdün Filistinli akınının ardından Lübnan’dan da büyük göçün ekonomisini nasıl batıracağının farkında.
Körfez ülkeleri bir Filistin devletinin kurulmasını istiyor ama bunun radikal güçlerin İsrail ile çatışması yerine, masada çözülmesini arzu ediyor, çatışmadan uzak durmanın yolunu arıyor.
Bütün bunların farkında olan İsrail de daha önce de işgal ettiği Lübnan’a elini kolunu sallayıp girebilmenin hazzını yaşıyor; bundan olsa gerek bölgedeki herkese de racon atıyor.
Ancak unuttuğu bir şey var…
Daha önce bu sütunda da birkaç kez vurguladım, her işgali çok daha radikal yapılanmanın çıkmasının önünü açtı.
Bölgede yeni saldırıların ve savaşın kapısını da sonuna kadar araladı...
İran'dan dün yağan yüzlerce füzeden bazılarının Demir Kubbe'yi geçip İsrail topraklarına düştüığüne tanıklhık ettiğimiz canlı yayınlar da bunun ispatı...
İsrail'in geçmiş lidererinin de deneyerek gördüğü, bir gün Netanyahu'nun anlayacağı gibi, bombalama, katliam ile sonuç alınmıyor.
Alsa Hitler, Miloseviç, Saddam, Esad alırdı...
Tam tersine hepsi de bölgelerindeki ateşi körükledi, sonuçta olan da kendillerine oldu...
Tarih bunu Netanyahu’ya da öğretecektir...
Zafer sandığı askeri harekat, tıpkı ötekilerinde olduğu gibi İsrail’e aradığı güvenlik yerine daha fazla güvensizlik getirecektir…
Tarih bunun tanığıdır…
***
GÜNERİ BEY…
“MÜTHİŞSİN, kutluyorum Muharremciğim; harika bir iş çıkarmışsın…”
Burada bırakmaz, yeni bir şeyin gelip gelmeyeceğini de büyük ağabeyin ses tonuyla sorgulardı…
Bizim mesleğin kıskançlık duygusu onun cisminde yok olur, tam tersine genç gazeteciler için cesaretlendirici bir kaynağa dönüşürdü.
Belki bundandır, ne zaman telefonumda aradığını görsem mutlulukla açardım…
Mesleğimin şövalyesi, birlikte bulunduğumuz ortamlarda ise kerteriz aldığım kimliğe dönüşen hayranlık duyduğum kişiye dönüşürdü…
Zihnimde ağabey, dilimdeki varlığı ise “Güneri Bey (Civaoğlu)…” idi...
Ne zaman tanıştığımızı anımsamıyorum.
Büyük olasılık 1980’lerin başıydı…
İlk gördüğümde ceketinin yakasından eksik etmediği göğüs mendilinin kalitesi ve renkleri, bazen de boynuna bağladığı fuları, kimliğini de yansıttığı kanaatine varmıştım.
Bir elini pantolonun sol cebine sokarken sağ eli, orkestra şefini andıran hareketlerle karşısındakinin bir enstrüman gibi konuşmasını sağlardı…
Haberi o denli incelikle söküp alırdı ki, mutluluğu o an yüzüne yansır; yüzündeki muhteşem tebessüm, istediğini aldığını kanıtlayan imzaya dönüşürdü…
Cumhurbaşkanı veya Başbakanların yurt dışı gezilerinde mesleğe yeni başlayan olup olmadığınıza aldırmaz, gidilen ülkenin en iyi restoranının nerede olduğunu anlatırdı.
Hatta çoğu zaman da birlikte gitmeyi önerirdi…
Gazetecilerin en iyi yaşamı sürmesi gerektiğini bizzat yaşayarak, hem de inatla sergilemekten de kaçınmazdı…
Bir gün olsun meslektaşlarımız hakkında kötü sözünü duymadım…
Canı çok sıkıldığında, “Boş ver şekerim…” der, orada bırakırdı.
Hiçbir şeyi zamana bıraktığını da görmedim…
Gazetecilik yüreğindeki tutku, yaşam sevdası ise bencillikten uzak, paylaştığı enginlikti…
Bize mesleğin dışında da yaşam olduğunu, gazetecinin simit ekmekten de öte bir yaşama sahip olması gerektiğini yaşayarak gösteren yaşam koçumuzdu…
Bir ağabey, eğitmen, canınız sıkıldığında dert ortağı olmayı başaran engin bir denizdi…
Her daim insandı…
Hak yolun açık, ruhun revan, devrin daim olsun Güneri Ağabey…