Geçtiğimiz hafta İtalya’nın Adriyatik kıyısına yakın köylerini dolaşırken uzun uzun düşündüm: Biz birçok şeyi başardık aslında. Altyapı, ulaşım, dünyaya somut anlamda entegrasyon.
Hakikaten gelişmiş ülkeler düzeyinde yollar, oldukça iyi işleyen metro sistemleri, geniş bir havayolu ağı, yer yer dünya çapında mutfağa sahip restoranlar, iyi oteller…
Ama fiziksel şartlar anlamında geldiğimiz nokta ile algımız arasında ciddi bir makas var.
Bu makas maddi gelişmelerin demokratik gelişme ile paralel gitmemesi nedeniyle açılıyor elbette. Özellikle AB ile diyalogda yaşanan sorunlar, Türkiye’nin bir dönem içe kapanma eğilimine girmesi "Herkes bize düşman" havası vs…
Bunların yanı sıra kendimizi hikayelendirememek de ciddi bir eksiklik bence.
İtalya ise bizim aksimize bunu mükemmel başarıyor.
Hatta bırakın olanı olmayanı da hikayelendiriyor. Algı ve olgu arasında orada bizdekinin tersine bir makas var.
Elbette muhteşem artıları olan bir ülke.
Bence dünyanın en iyi mutfaklarından biri. Yaşam zevki, boş zamana atfedilen önem ve keyif konusunda eşi benzeri yok.
Ancak fiziki anlamda sistem feci aksıyor.
Geçen hafta yaşadığım şu güne bakın mesela…
Kaldığım köyden Ancona’ya ulaşmam gerekiyordu zira Ancona’dan Milano’ya gidecektim. Ancak Pazar günü İtalya’da orta ölçekli şehirlerde dahi bırakın toplu ulaşımı taksi dahi bulmak zor, Angelo adlı köyden hallice kasabada bu iyice imkansızdı.
Sabah kahvesi için toplanmış ahaliye yol yordam sorunca herkes seferber oldu ve o mahallede tek İngilizce bilen kişi olan Fabio’yu çağırdılar.
Günüm o yardımsever insan sayesinde kurtuldu diyebilirim ama anlatacaklarım daha uzun…
Fabio önce tren istasyonuna götürdü. Bir de ne göreyim, köyden geçecek en erken tren beş saat sonra!
İstasyon işi çözmeyince en yakın kasabaya gittik, orada çeşitli telefon konuşmaları sonucu nihayet bir taksi bulmayı başardım ve Ancona’ya vardım.
Amacım Milano’ya tren bileti almak. Gara gittim. İnternette yazan çizelgeye göre hem 12.30 hem 13.30’da direk hızlı tren görünüyordu.
İtalya’da kime sorsanız aynı uyarıyı yapar: Sakın Regionale yani banliyö trenine binme, her yerde durur, kalabalıktır, feci yavaştır, muhakkak hızlı trenle seyahat et.
Ancona’dan Milano’ya Regionale ile 6 buçuk saat, hızlı tren ile 3 saat 10 dakikada ulaşılıyor, farkı anlayın…
Ben de hızlı tren vaktini ayarlayarak gara gittim ancak yalnızca iki görevlinin çalıştığı gişelerde upuzun kuyruklar vardı ve otomattan bilet alma sistemi çökmüştü üstelik sırası gelen, gişeyi bırakmamakta ısrarcıydı, en az 10’ar dakika sohbet ediliyordu bilet almak için.
Bir saat bekleyip ve artık 12.30 treninden umudu kesince sıra bana geldi ancak görevli almak istediğim treni öğrenince sadece güldü zira sabah 10’da kalkması gereken hızlı tren hala platformda bekliyordu, benim istediğimin en az 5 saat gecikmesi vardı ve zaten hiç yer yoktu.
Onun yerine bir buçuk saat sonra kalkacak olan ve her yerde dura dura Bolonya’ya gidecek Regionale bileti verdi. Bolonya’da inip hızlı trene binecek ve Milano’ya 4,5 saatte varacaktım. Tabii teoride! Bu arada Bolonya-Milano aktarması için 110 Euro ekstra ödemem gerektiği detayını da bileti aldığımda fark ettim.
Sonuçta bir buçuk saat bekleyip dura kalka gidecek trene bindim. Hiç de fena görünmüyordu, hatta hızlı trenlerden daha havalıydı bile diyebilirim ancak yola çıkar çıkmaz işin gerçeğinin farklı olduğu anlaşıldı.
Tren iyi hoş da neredeyse her köyde duruyor ve binen kalabalıkların ardı arkası kesilmiyor! Bu arada her istasyondan yaklaşık beş dakika rötarla kalkıyor. Bir süre sonra vagonda nefes alacak yer kalmamaya başladı. Bir de Bolonya’daki aktarma için arada sadece yarım saat var. Ya yetişemezsem? Aldı beni bir stres!
Hele bir de bu Hint filmlerinde resmedilen ama esasen İtalya’da olan hınca hınç trenin Milano’ya kadar gittiğini öğrenince iyice delirdim tabii zira diğer treni yakalama stresi için üzerine havadan 110 Euro ödemişim!
Sonuçta Bolonya’ya hızlı trenin kalkma saatinden tam beş dakika önce vardım. Kendimi platforma bir atışım var, görmelisiniz…
Fakat sorunlar orada da bitmedi. Regionale’den kurtulunca birinci dünyaya geçilmiyor!
Meğer gecikme sırf Ancona’ya özgü değilmiş, İtalya’da bu hayatın bir parçası.
Benim bineceğim hızlı tren elbette gecikmedeydi, nereden ve ne zaman kalkacağı belli değildi, üstelik bunun için hazır Milano’ya giden trenden inmiş, üstüne üstlük kazıklanmıştım ve kimse İngilizce konuşmadığı ve İtalyanca zar zor anladığım için yol yordam bulma şansım da çok kısıtlıydı!
Woody Allen görse dramımdan iyi bir senaryo çıkarırdı diye düşünüyorum zira kalabalıkların ortasında bir o yana bir bu yana tren aradım ve en sonunda Milano’ya kalkacak olanın platformu anons edildi. Yaklaşık bir saat rötar ile koltuğuma oturdum.
Bu defa da tren bir türlü kalkmaz. Bekle babam bekle.
En sonunda yola çıktık, güya hızlı olması gereken tren Regionale'ye göre epey boştu (benim gibi kazıklanan enayiler dışında kimse yoktu daha doğrusu).
Milano’ya akşam 8’e doğru vardım. İndiğim banliyö treninden 10 dakika önce. Yani 10 dakika kazanmak için delice tren kovaladım ve kan ter içinde kalıp üzerine bir de 110 Euro verdim ama size bu hikayeyi anlatmak için değer sevgili okurlar!