Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör CHP, protokole neyi taşıdı?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Siyasetin gerginliğinden, bunun hayatımıza, özellikle de sözlerimize yansımasından herkesin şikayetçi olduğunu düşünenler var. Buna katılmıyorum. Aksine bu çirkin ve kaba halden beslenenler var. Ancak geldiğimiz noktada işin tamamen çığırından çıktığı da ortada.

        Günlerdir tartışılan, baştan aşağı hakaret ve sövgülerden oluşan bir “konuşma”nın sahibi önce tutuklandı. Kamuoyunun çok geniş bir kesimi, kendim de dahil, bu tutuklamaya karşı çıktı.

        Kendi payıma karşı çıkmamın üç nedeni vardı. Öncelikle bu tür davalarda yargılama süresinin ortaya çıkaracağı olumsuzluklar nedeniyle tutuksuzluk halinin tercih edilmesi daha doğru. İkincisi, tutuklanma halinin ortaya çıkardığı “sosyal medya infazları”, bu derece yakışıksız ve düşünceden yoksun bir konuşmayı hak etmediği kadar yaygın hale getiriyor. Üçüncüsü, bununla bağlantılı olarak bu tür konuşmaların sahibini kahramanlaştırıyor. Bu defa bundan fazlası oldu ne yazık ki. Hem de ana muhalefet partisi eliyle. Oraya birazdan geleceğim.

        Ayrıca o “röportaj”da söylenenleri burada aktarmayı, tekrar dolaşıma sokmayı reddediyorum. Düşüncenin zerresini taşımasa bile “özgürlük” kapmasında ele alınan bu sözleri yaymama ve çoğaltmama hakkımı kullanıyorum.

        ARGO BİLE DEĞİL

        İlk günden itibaren bu tartışmayı takip ediyorum. Oradaki ifadeleri “argo” olarak değerlendirenler oldu. Buna da katılmıyorum. Argo ve sövgüyü birbirine karıştıramayız. Argo ifadelerin içinde sövgü anlamına gelenler olsa bile genel anlamda ikisini aynı gibi kullanmak hatalı bir yaklaşım. Hoş karşılamasak bile argonun dilimizde ve günlük hayatımızda bir yeri var. Ayrıca zeka gerektiren bir yanı olduğunu düşünenlerdenim.

        Dolayısıyla bahsi geçen konuşmayı bu kapsama bile alamayız. İlgili şahsın tutuklanmasına karşı çıkmak, dolayısıyla onun için adalet talebinde bulunmak; ortaya konulan sözleri hafife almak, hoş görmek veya bir eleştiri saymak anlamına gelmiyor elbette.

        Meselenin şöyle bir boyutu daha var. Bu tür konuşmaların ortaya çıkardığı atmosfer, akılalmaz biçimde ve adeta zincirleme kaza gibi aynı şekilde hakaret ve sövgüler içeren mesajlar, konuşmalar ve öfkeler doğuruyor. Bir insanın adil yargılanmasını ya da haklarını savunmakla, yaptığı çirkinliğe sahip çıkmak arasındaki farkı anlamayanlar bunu da görmüyor.

        PROTOKOLE TAŞIMAK

        Gelelim CHP’nin ve Genel Başkan Özgür Özel’in bu konudaki tavrına. Tutuklanma haline tepki gösterdi. Ardından hem kendisini ziyaret edeceğini, hem de bir konferans başvurusunda başörtüsü nedeniyle ret cevabı alan bir mağduru arayacağını söyledi ve bunları yaptı. Buraya kadar olan bitene zaten çok ciddi bir itiraz gelmedi.

        Ancak tahliye edilen şahsın, CHP protokolünde bizzat genel başkanın yanında yer alması, bir hukuka sahip çıkma ya da adaletsizliğe tepki gösterme iddiasının çok ötesine geçti. Bu duruma hayli sert tepkiler geldi.

        AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala, “Demokrasiyi tahkir etme amacı taşıyan hiçbir ifadenin, hiçbir eylem ya da söylemin aziz milletimizin vicdanında karşılığı olmamıştır; bundan sonra da olmayacaktır.” derken; parti sözcüsü Ömer Çelik, “Cumhurbaşkanımıza, cumhurbaşkanlığı makamına ve vatandaşlarımıza yönelik hakaret eden bir kişinin CHP Genel Başkanı tarafından protokolde ağırlanması, alkışlanması ve üstüne taltif edilmesi asla kabul edilemez. Bir siyasi partinin yöneticileri nefret ve hakaret söylemlerinin hamisi olamaz" ifadelerini kullandı.

        DEĞİŞİMİN KÖTÜ SINAVI

        Bir önceki yazıda CHP içindeki değişim tartışmalarını ele alırken, % 25’lik tabanın çok geniş bir kesiminin, özellikle de bir “çelik çekirdek”in bu değişime sıcak bakmadığını ifade etmiştim. Çok kısa bir alıntı yapmak istiyorum: “CHP’nin ideolojik bagajı sanıldığından çok daha yüklü ve ağır. Arka-planda muazzam bir birikim ve öfke hissediliyor. Bu refleksleri bir kenara bırakacağına dair beklentilerin altını dolduracak ne bir öneri, ne de bir yol haritası var.”

        Yanılmayı gerçekten çok arzu ederim, fakat tablo ortada. Normalleşme sürecinin de, CHP yönetiminin değişim iddialarının da son derece kötü bir sınav verdiğini düşünüyorum.

        Ancak bundan daha vahiminin olabileceğinden de endişeliyim. Eğer protokolde karşımıza çıkan tercih, ölçülüp biçilmiş bir kararın sonucuysa, işte o noktada gerçekten oturup düşünmek gerekiyor. Biraz bekleyip görelim.