Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Türkiye, İhvan, Mısır ve Afrika
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ankara-Kahire hattındaki normalleşmenin hızlı sonuç vermesi kolay olmasa da, taraflar arasındaki görüş ayrılıkları ve sert rekabet alanlarına rağmen peş peşe gelen iki ziyaret umut verici. Ancak fazlasıyla emek istiyor. Özellikle de rekabetin söz konusu olduğu alanlarda işbirliğinin yollarını aramak için.

        Dünkü yazıyı tamamlarken, bugün özellikle Türkiye ve Müslüman Kardeşler hareketi arasındaki ilişkiyi ele alacağımı ifade etmiştim. Mısır’la ilişkilerimizde yaşanan kırılma ve kopuşun temel nedeni buydu çünkü. Olabildiğince kısa birkaç değerlendirme aktarıp, iki ülke arasındaki ilişkilerin en hassas konularından olan Afrika’ya dair bazı notlar paylaşmak istiyorum.

        AK PARTİ TECRÜBESİ

        Kavramlar üzerinde uzlaşmanın çok zor olduğu bir konu bu. Fakat AK Parti’nin, geniş anlamda bir siyasi hareket olarak Türkiye’deki İslami siyasi tecrübenin önemli bir parçası olduğu da bir gerçek.

        Kavramlar konusundaki zorluğun merkezi şurada. Bu tecrübenin, özellikle Türkiye’yi anlama kapasitesinden yoksun ve iyi niyetten uzak oryantalist bakış açısından arınması gerekiyor. Dolayısıyla da bu bakışı taşıyan kavramlardan. “Siyasal İslam” ya da “Radikal İslam” örneklerinde olduğu üzere.

        Siyaset sahnemizde köklü bir geçmişe dayanan her hareketin ve bunları temsil eden partilerin, gündelik tartışmaların dışına çıkıldığı zaman Türkiye’nin İslam dünyasının merkez ülkelerinden birisi olduğu konusunda hemfikir olduğunu düşünüyorum. Tam da bu nedenle ülkemizde İslami siyasi tecrübe olarak tanımladığım alandaki gelişmeler, ortaya çıkan yorumlar sadece kendimizi değil, İslam dünyasında hayli geniş bir kesimi yakından ilgilendiriyor.

        AK Parti’nin kendi tecrübesini ne kadar anlatıp anlatamadığı başka bir tartışma. Ancak bu tecrübenin İslamcılık damarıyla ve elbette diğer yorumlarla olan bağı, partileşme sürecinin ardından kazandığı başarılar, siyasi merkezden dışlanan ve haklarından yoksun olan kesimleri yanında tutabilme kabiliyeti, pek çok bakımdan benzersiz bir örnek olarak karşımızda duruyor. Bu yönüyle de hemen tüm İslam ülkelerinde anlaşılma ve takdir yönüyle; batılı başkentlerde ise farklı dikkat ve yaklaşımlarla izleniyor.

        AK PARTİ VE İHVAN HAREKETİ

        Bu çerçevede, Arap baharının ardından ortaya çıkan atmosferde Mısır İhvan’ının iktidara yürüme hikayesi, pek çok bakımdan Türkiye tecrübesini dikkate alan boyutlar taşıyordu. Partilerinin ismi bile öyleydi: Özgürlük ve Adalet Partisi.

        Mısır’daki rejimin, seçimleri kazanmasına rağmen İhvan’ı ve Muhammed Mursi’yi darbeyle iktidardan indirmesi, o dönem Türkiye’nin büyük tepkisine neden oldu. Rejimin bu tavrının Mısır’a pek de hayır getirmediği zaten malum.

        Ancak bir nokta önemli. İhvan’ın, siyasi anlamda yeterli bir tecrübesinin olmaması, mesela çok geç partileşmesi önemli bir noktadır, olup bitende hayli önemli rol oynadı. Sadece partileşme ve tecrübe yetersizliği üzerinden değil, liderlik kadrosunun eksiklikleri, Mısır özelinde yeterince kuşatıcı bir siyaset üretememesi gibi gerçekleri de buraya eklemek gerekiyor.

        Sadece bu noktadan bakmak bile AK Parti ile Müslüman Kardeşler hareketi arasındaki farklılıkların önemli bir boyutunu teşkil ediyor. İki hareket arasında büyük benzerlikler kuranların, entelektüel bir değerlendirmeden çok operasyonel yaklaşımlara sahip olduğunu da hatırdan çıkarmamak lazım.

        Sonuç itibarıyla yüzyılı aşan bir hareket olmasına rağmen Müslüman Kardeşler, Mısır’da siyaset sahnesinde istediğini alamadı. Türkiye’nin yeni dönemde bu süreçlere dair ilgisinin mesafeli olacağı da ortada. Ancak Mısır’ın böyle bir yönetimle kendi içinde dengelerini nasıl kuracağı ise büyük bir sorun olarak önünde duruyor.

        AFRİKA'DA YÜKSELEN GÜÇ: TÜRKİYE

        Gelelim Afrika konusuna.

        Kuşkusuz Mısır kendisini bu kıtanın en köklü ülkelerinden biri olarak görüyor. Tarihsel açıdan buna hakları olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Afrika’nın pek çok ülkesinde iddiaları ve arayışları var. Ancak Türkiye’nin kıtaya dair ilgisi tüm dünyanın dikkatini çekecek noktaya ulaşmış durumda. Üstelik ilgisi çok geniş bir alanda ve hızla yükseliyor.

        Libya konusunda, genel anlamda Doğu Akdeniz’de enerji kaynakları üzerinden ortaya çıkan sert rekabetin Mısır’la aramızda önemli sorunlar olduğunu dün aktarmıştım. Fakat çok daha büyük bir rekabetin yakın gelecekte Afrika’da ortaya çıkacağını da unutmamak gerekiyor.

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2003 yılında ilk kez başbakan olduğunda Afrika’da sadece 11 büyükelçiliğimiz vardı. Şimdi bu sayı 44’e yükseldi ve Türk Hava Yolları kıtada en geniş uçuş ağına sahip ülke.

        Dışişleri bünyesinde ve koordinasyonunda TİKA, Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı, okullar, hastaneler ve kültür merkezleri açılıyor. İnşaat, enerji ve madencilik başta olmak üzere pek çok sektörde önemli yatırımlar ve ortaklıklar kuruyoruz. Somali ile deniz güvenliği anlaşması imzalandı. Örnekleri artırabiliriz.

        Kısacası Türkiye, Afrika’da çok önemli bir aktör ve bu yükselişi rakipleri tarafından dikkatle izleniyor. Elbette Mısır tarafından da. (Bu rakamları, analizi ve bilgileri küçümseyenler, hatta inanmayanlar olacaktır. Dileyen şuradan da bakabilir. Hani küresel ölçekte tanınan bir strateji merkezinin bunları söylemesi belki daha cazip gelir. https://geopoliticalfutures.com/how-turkey-won-over-africa/ )

        Ülkenin iç gündemine boğulup göremediğimiz alanlar bunlar. Yazık ki pek çok dezenformasyonun ve provokatif haberin üretilmesinin perde arkasında Ankara’nın bu ilgisi ve başarısı var.