Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Değişim ve "özgürleştirme" kıskacında CHP

        Bugün 12 Eylül 2024. Yakın tarihimizin en karanlık sayfalarından bir askeri darbenin yıldönümü.

        Türkiye’de siyaset üretebilmenin önünü tıkayan ya da sınırlayan pek çok sebep sayabiliriz. Ancak aralarında anlamlı bir bağ olan bürokratik vesayet, askeri darbeler ve okur-yazarların bir bölümünün bu gayrı meşru iktidar denklemine yönelik ilgisi bu konuda özel bir yer tutar.

        Dolayısıyla tam da bir askeri darbenin yıldönümünde bazı hadiselere bakmanın daha anlamlı olacağını düşünüyorum. 30 Ağustos günü ortaya çıkan yemin krizini, sadece orada ellerinde kılıçlarıyla yemin eden ve slogan atan teğmenler üzerinden değerlendirmek, yukarıda tarif ettiğim tehdit ve yanlışların tarihini yeterince anlamamaktır.

        SİYASET KORUNMAZ, KORUR

        Siyasetle toplum arasındaki ilişkinin en sağlıklı tarifi; bu yakınlığın herhangi bir silahlı gücün ya da kurumun korumasına ve yönlendirmesine ihtiyaç duymamasıdır. Hiçbir gerekçe, tarihteki herhangi bir an, dönem, olay ya da ideoloji; vesayeti ve bunun silahlı hali olan darbeyi meşru kılamaz. Ona alan açamaz, herhangi bir boyutuyla doğru sayamaz.

        Aynı şekilde siyasetçi, parti, sivil toplum örgütü, herhangi bir kesim ya da güç, buna dair heveslere ve heyecanlara kapılamaz. Bu yönde bir arayışın içinde olamaz.

        Siyaset ve siyasetçi, bir vesayetin veya demokratik düzende yeri, pozisyonu ve yetkisi belli bir kurumun gölgesinde olmayı aklından geçirdiği andan itibaren meşruiyetini kaybetmeye başlar. Tam da bu nedenle 30 Ağustos’taki tablo karşısında “ne var canım bunda” ile başlayan her tavır ve tepki bu sınırı aşmanın eşiğine gelmiş demektir.

        44 YILA NELER SIĞDI?

        Tam 44 yıl önce bugün, genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları yönetime el koydular. Yaşanan acıların tarifi imkansız. Ardından 1982’de bir anayasa hazırlatarak halkın önüne getirdiler.

        Aradan geçen bunca zaman içinde peş peşe demokratik sisteme müdahale eden ve siyasetin itibarını yok sayan pek çok hamleyle karşılaştık. 28 Şubat post-modern darbesi, parti kapatmalar, büyük bir toplumsal destekle iktidara gelen AK Parti’nin kapatma davasından sadece bir oyla kurtulması, 27 Nisan e-muhtırası ve nihayet 15 Temmuz darbe girişimi.

        Bunca zamana rağmen darbe anayasasının bütüncül bir değişimle ele alındığı bir sürecin başlayamaması, kayda değer ve bir o kadar da endişe verici bir tablo. O nedenle AK Parti’nin yeni anayasa gündemini çok daha kuvvetli argümanlarla gündeme getirmesi gerekiyor ve söylendiğinin aksine toplum bu konuda her zaman istekli.

        AK PARTİ NEYİ BAŞARDI?

        Şu da bir başka gerçek. Bu 44 yılın yarısında AK Parti iktidarda oldu. Bu çok önemli bir zaman dilimi. Bugün görülmek istenmese de, hatta AK Parti’nin bizatihi kendisi yeterince hatırlamasa bile, 15 yıl boyunca büyük değişimlere imza atıldı. Başka bir ifadeyle toplumun siyasi merkezde görmek istediği dinamikleri inşa etme konusunda ciddi mesafeler alındı.

        Bunu hatırlatmamın şöyle bir nedeni de var. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve partisini iktidara getiren geniş kesimlerin, bu desteğin parantezinde yer alan talepleri ve beklentileri, geçmişte merkez sağdaki büyük partiler tarafından hep oyalanmış ve deyim yerindeyse bir adım mesafe bile alınamamıştır.

        ANAP ve Turgut Özal örneğinin kuruluş dönemindeki çabaları samimi olsa da sonuç vermemiş; asker ve yüksek bürokrasi karşısındaki ürkeklik, nihayetinde 28 Şubat döneminde Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığında ve komuta kademesinin eşliğinde bambaşka bir yere savrulmuştur. Dindar ve muhafazakar kesimlerin talepleri, birtakım provokatif olaylar üzerinden bir “tehdit” olarak tanımlanmıştır.

        Dolayısıyla AK Parti’nin hak ve özgürlükler alanında başardıkları, merkez sağ zihniyetin yıllar yılı oyaladığı ve adım atmadığı alanlarda gerçekleşmiştir.

        ÖZGÜRLEŞTİRMEK Mİ, DEĞİŞİM Mİ?

        Şimdi önümüzde 31 Mart seçimlerinde önemli bir başarı elde eden CHP var. Partinin özellikle yönetim kadrosunun Özgür Özel üzerinden ve elbette Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçmişteki çabalarıyla bir değişim hamlesi içinde olduğunu tartışıyoruz epey zamandır.

        Bunun Özgür Özel ve ekibi açısından zorluklarına, ayrıca bu değişim talebinin parti tabanında ciddi bir karşılığı olmadığına pek çok kez değindim. Dahası CHP kadrolarında da durum pek farklı değil. Yerel seçimlerden hemen sonra İstanbul’da bir ilçe belediye başkanı, kadınlara özel bir plajı kapatmasının ardından “kadınları özgürleştireceklerini” söylerken, ailesinden kimlerin hacı olduğunu söylemeyi de ihmal etmedi. Ne yazık ki bu tür uygulamalar devam ediyor.

        Bu yaklaşımın neleri çağrıştırdığının değerlendirmesini okura bırakıyorum. Bir darbenin yıldönümünde, bu tür müdahalelerin hangi parantezde yer alacağını en iyi onlar takdir eder.