Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Milliyetçi blok partileşecek mi?

        Bambaşka konular var akıp giden ve bunları tartışmayı adeta terk etmiş durumdayız. Mesela Türkiye’de kendisini milliyetçi olarak tanımlayan, hemen tamamı ülkücü kökenli pek çok siyasi parti var. Kuvvetle muhtemel bunlara yenileri de eklenecek.

        2023 genel seçimleri öncesinde bu meseleye dair bazı tezler gündeme getirdim. Mevcut haliyle bile az önce bahsettiğim siyasi partilerin yüzde 25’e yaklaşan bir oya sahip olduğunu, ancak çok daha geniş bir potansiyele sahip olduklarını aktardım. Ayrıca AK Parti ve CHP gibi siyasi merkezin iki büyük partisinde de kimliğini benzer dinamiklerle tanımlayan kesimlerin bulunduğuna dikkat çektim.

        Daha o gün itibarıyla, meselenin özünden ve nereye gittiğinden habersiz tuhaf yaklaşımlar ve karşı tezlerle muhatap oldum. Bunlardan bir kısmı bu oyların bir milliyetçi cephe olarak partileştiği takdirde kimin liderlik edeceğini sordular. Bir kısmı ise, ki bu gerçekten garabetti, 2024 yerel seçim sonuçlarının ardından “Hani milliyetçi cephe yükseliyordu, nerede” gibi göndermelerde bulundu.

        MHP’NİN ROLÜ

        Burada fikri anlamda ve temsil derinliği açısından MHP’nin öncü rolü ve liderliği son derece açık. Bir o kadar da belirleyici. Bir şekilde MHP’den ayrılan, partileşen siyasi yapılar, zihnin dünyası itibarıyla keskin kopuşlar yaşamıyor. İYİ Parti örneğinde olduğu gibi, kritik meselelerde bir anda aslına rücu ediyor.

        Benim birkaç yıldır bu alana dair söylediklerimin, elbette sosyolojik temelleri olduğu kadar, Türkiye’nin dünyada tanımlamak ve tanımlanmak için çırpındığı rolüyle yakından ilgisi var. Son aylarda bir parça durgunlaşsa da Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin, daha büyük zeminde Türk Dünyası İşbirliği Teşkilatı’nın, sözgelimi son günlerde tanık olduğumuz “ortak alfabe” başlığının, yükselen milliyetçiliğin taşıyıcı kolonları olarak dikkat çekici olduğunu söyleyebiliriz.

        MHP açısından Türk dünyasına yönelik ilginin hayli eski ve köklü bir tarihi var. Dünyanın doğu ve batı blokları arasında büyük ölçüde paylaşıldığı dönemde, SSCB çatısı altında olan veya o bloktaki ülkelerde yaşayan Türk topluluklarına her zaman ciddi bir ilgisi oldu MHP kadrolarının.

        TÜRK DÜNYASINA BAŞARISIZ HAMLELER

        Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından ortaya çıkan tabloda bu ilginin “devlet politikası”na dönüştürülme çabası birkaç kez başarısızlıkla sonuçlandı. Ne Turgut Özal’ın ANAP’ı, ne de devletin zirvesindeki gücüyle Süleyman Demirel’in gayretleri yeterli olabildi.. Özal’ın sağlamak istediği yakınlığın ve bunun üzerine inşa edilecek politikaların ayrıntısını yeterince bilmiyoruz. Ancak Türk dünyasına yönelik sıcak bir ziyaret programından döner dönmez vefat etmesini kuşkulu bulanlara pek de uzak sayılmam ne yazık ki.

        Demirel’in “Batının değerlerini Türk cumhuriyetlerine taşıma” iddiası ise, ne ülke içinde bir karşılık oluşturdu, ne de söz konusu coğrafyada. Rusya, SSCB dönemindeki görkemini kaybetmiş olsa da, Ankara’nın bu hamlesini kolayca püskürttü.

        İLGİ ÇOK YÜKSEK

        Bugün tablo çok farklı. Türkiye’de bu alana yönelik ilgi hayli yüksek. Sadece MHP başta olmak üzere milliyetçi partilerin ve kesimlerin değil, çok daha geniş yelpazede Türk dünyasına yönelik büyük bir ilgi ve heyecan var. Bu noktaya gelinmesinde MHP’nin öncü rolünün elbette çok büyük katkısı var. İşin geleceğine dair öngörülerde ilk bakılması gereken adres MHP ve Devlet Bahçeli.

        2015 ortalarında başlayan, 2016 darbe girişimi karşısında yakınlaşma zemini oluşan, hükümet sistemini değiştiren ve halen Cumhur İttifakı olarak adlandırılan birlikteliğin kapsama alanına baktığımızda bu gerçeği görebiliriz. AK Parti içinde de bu meselelere yönelik ilginin belirgin bir karşılığı oluştu.

        Bu ortak zemin, halihazırda kuvvetli birliktelik mesajları vererek devam ediyor. “Bitti bitiyor” demekten bıkmayanlar olsa da MHP’yle ittifak sürüyor.

        BİR HAMUR MAYALANIYOR

        Siyasette eğer bir hamur mayalanıyorsa, öncelikle onu kimin tarif ettiğine bakmak gerekiyor. Ardından o hamuru kimin yoğurduğuna ve nasıl şekil verdiğine. Gayet açık biçimde milliyetçiliğin mevcut durumu, yükselişi ve yeni profiline dair hamurkârlık rolü MHP ve lideri Devlet Bahçeli’de. 2023 seçimlerinde tüm karşı operasyonlara rağmen bu rolünü perçinledi.

        Ancak şunun da altını çizelim. Bu hareketlilik ve yükselişten büyük bir siyasi yapılanma ya da parti çıkmayacak. Türkiye solunun geniş bir kesiminin bu meseleye yaklaşımları 1970’li yılların kavgalarını ve ideolojik önyargıları aşamadığı için görünürde örgütlü olmayan, mesela partileşmeyen alanlarda olup biteni göremiyor.

        Peki bir siyasi parti çıkmayacaksa ne olacak? Bu doğru soruların başlangıcı olabilir ve cevabını bulabilmek için, niceliğe değil niteliğe, oy yüzdelerine değil devlet ve siyaset katındaki etkinliğe bakmakla işe başlanabilir.

        “Biraz ondan biraz bundan katalım, üzerine de şöyle bir sos dökelim” tarzındaki siyasi hazırlıkların, projelerin ve öne çıkardıkları aktörlerin, bu alana dair hiçbir fikirleri yok.

        Bu başlıklara ve altını çizmek istediğim meselelere dair pek çok yazı planlıyorum. Memleket hayrına bunları tartışmak isteyen varsa buradayım.