Ankara’da birbiri ardına gelen konuşmalar, mesajlar ve hadiseler kelimenin tam anlamıyla baş döndürücü. Takip etmesi kadar, yorumlaması ve geleceğini öngörmesi zor bir akış bu.
Özetle hatırlayalım. TBMM’nin yeni yasama yılı başlangıcında ortaya çıkan el sıkışma. Ardından MHP lideri Devlet Bahçeli ve hemen sonrasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan gelen açıklamalar.
Nihayet 22 Ekim tarihinde Bahçeli’nin yaptığı tarihi konuşma ve başlayan tartışmalar. Kendisi de bu konuşmanın girişinde o günden sonra “belki tarihin akışının bir başka” olacağını söylemişti. Öyle de oldu. İstediğiniz boyutuyla ele alın. O konuşmadan sonra tarih başka akıyor.
22 Ekim konuşmasının ardından en büyük merak, Erdoğan’ın bu sözlere ve özellikle PKK elebaşı üzerinden yapılan açıklamalara nasıl bir karşılık vereceğiydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’nin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda “Türkiye’nin geleceğinde teröre ve terörün karanlık gölgesine yer olmadığını herkesin idrak etmesini bekliyoruz. Siyaset kurumu, meclis, sivil toplum, basın, akademi ve topyekûn millet olarak hep beraber terörün ve şiddetin olmadığı bir Türkiye’yi inşa edelim istiyoruz” açıklamasıyla ilk değerlendirmesini yaptı.
TANIDIK FISILTILAR
Devamında hemen her kritik hadisede gündeme fısıldanan mekanizma işlemeye başladı. “AK Parti ve MHP arasında görüş ayrılığı var. Erdoğan, Bahçeli’yi bu konuda yalnız bıraktı.”
Ardından DEM’in Parti Meclisi imzalı açıklama geldi. Tuhaf ama şaşırtıcı olmayan; mevcut yanlışlara gerekçe üretme telaşında ve Türkiye’nin yeni dönemine dair fikri olmaktan çok, kışkırtıcı ve çatışmacı bir dil.
28 Ekim'de Devlet Bahçeli’den Cumhuriyetimizin 101. yılı münasebetiyle yayınlanan mesajda bu yaklaşıma net bir cevap vardı: “Türk milletinin uzanan müşfik ve hoşgörülü elini hala idrak edememiş, manasını kavrayamamış, maksadını anlayamamış siyasi güruhun provokatif açıklamaları, hiçbir değer hükmüyle izah edilemeyen sakat pozisyonları yapıcı olmadığı gibi, tam tersine sorumsuz ve yıkıcı mahiyetlidir.”
Metin daha sert ifadelerle devam etse de, “Bin yıllık kardeşliği yaşayıp yaşatarak Türk ve Türkiye Yüzyılının sütunlarını elbirliğiyle, vicdan ve irade birliğiyle inşa edeceğimize inancım tamdır, tarifsizdir, tahditsizdir.” cümlesiyle Bahçeli’nin 22 Ekim çizgisini koruduğunu gösteriyordu.
"KADİM DEVLET AKLI"
Ankara’da hala tüm bu mesajların ortasında Cumhurbaşkanı ne söyleyecek tartışması devam ediyordu. Üstelik Erdoğan, bu açıklamalara dair “tarihi fırsat penceresini heba etmeyelim” demiş olmasına rağmen.
İlk kapsamlı açıklama ve destek 29 Ekim akşamı Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılan özel programda geldi. Konuşmayı yerinde dinlerken, Bahçeli de ön sırada yerini almıştı.
Cumhurbaşkanı yakın tarihe kadar pek sıkça kullanmadığı bazı tanım ve kavramlarla mesajlar verdi. Milletin neden devlete "ebed müddet" anlamı yüklediğini Orhun Kitabeleri’nden alıntılarla aktarırken, “Türkistan'dan Avrupa'ya, Güney Asya'dan Kuzey Afrika'ya kadar uzanan geniş coğrafyada kurduğumuz her devletimizin varoluş kodları bu anlayışla yoğrulmuştur.” dedi.
Bu girizgahın Cumhur İttifakı içindeki zihin ortaklığına dönük bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Devamında ise tartışmaya yer bırakmayacak şu cümleler geldi:
“Cumhur İttifakı ortağımızın öncülüğünde son dönemde ortaya konan yaklaşımların, bu geniş arka plan ışığında ön yargısız olarak değerlendirilmesinin daha faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bu yaklaşım, kadim devlet aklının, milletimizin binlerce yıllık tecrübesinden süzülüp gelen irfanının gereğidir.”
TARİHE İSTİKAMET ÇİZEN LİDER
Bu konuşmayı dinledikten sonra, grup toplantısında çok daha kuvvetli vurguların geleceğine dair öngörümü meslektaşlarımla paylaştım. Nitekim öyle de oldu. Öte yandan bu konuşmanın ortaya koyduğu çerçeve çok daha geniş biçimde ele alınmayı hak etse de, şimdilik Erdoğan-Bahçeli hattındaki anlamıyla yetinelim.
Cumhurbaşkanı, Bahçeli ve partisine teşekkür ettikten sonra “Devlet Bey, tavır, konuşma, söylem ve siyasetiyle, feraset ve tecrübesiyle, cesur çıkışlarıyla, akıl dolu cümleleriyle daima tarihe not düşen, tarihe istikamet çizen bir liderdir.” İfadelerini kullandı.
Şu cümle ise iki ittifak ortağı arasındaki mevcut durumun tanımıydı: “İşte şimdi ülke ve millet olarak Sayın Devlet Bahçeli'nin Cumhur İttifakı ortağımız MHP'nin elini değil, tüm vücudunu taşın altına koymasıyla çok daha büyük bir imkân ele geçirdik.”
ÖZEL'E TEŞEKKÜR
Konuşmanın belki de en sürpriz boyutu, Cumhurbaşkanı'nın CHP lideri Özgür Özel’e yönelik teşekkürüydü: “CHP'nin, Sayın Özel'in genel başkanlığında, tarihin bu önemli kırılma noktasında doğru yerde duracağına, kardeşliğin safında yer alacağına ben yürekten inanmak istiyorum.”
Ancak devamında özellikle Esenyurt’a dair uyarıları dikkat çekiciydi. Nitekim dün erken saatlerinde Esenyurt Belediye başkanı Ahmet Özer, önce gözaltına alındı ve gecenin ilerleyen saatlerinde tutuklandı.
Bu önemli gelişmenin bazı taşları yerinden oynatacağı kesin. CHP’nin gerek Özgür Özel, gerekse partinin kurumsal yapısıyla bu tutuklamaya göstereceği tepki, siyasi gündemi ne düzeyde hareketlendirecek? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gösterdiği tepki ve yaptığı açıklamayla aynı tonda ve siyasi hatta ilerleyecek mi?
Çok geçmeden bu soruların cevabını bulmaya başlayacağız. Ama o cevaplar, siyasetin nereye gideceği konusunda bize çok daha fazla soru armağan edecek gibi.