Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Suriye'de ektiğini biçenler

        Beklendiği gibi Suriye hareketlendi. HTŞ’nin (Heyet Tahrir Eş-Şam) merkezinde olduğu, SMO (Suriye Milli Ordusu) ve bölgedeki pek çok muhalif grubun desteğiyle ortaya çıkan ilerleyişin hedefinde Halep var. Muhalif grupların ilerleyişine bölgedeki pek çok aşiretin verdiği destek, işin giderek daha geniş bir koalisyona dönüştüğünü gösteriyor. Beklendiği gibi ifadesinin cevabını yazı içinde genişçe tartışacağım.

        Halep kontrol altına alınabilir mi, böyle bir durumda bölgedeki dengeler nasıl değişir? Tüm bunların en başta Suriye’nin geleceğini, bölgedeki pek çok aktörü ve elbette Türkiye’yi yakından ilgilendirdiğini hepimiz biliyoruz.

        Meselenin Ankara açısından ne anlama geldiği sorusu, sadece bölgede değil, küresel ölçekte de merak konusu. Soru malum, muhalif grupların bu yeni hamlesinde Türkiye’nin rolü nedir?

        ŞAM’DAKİ YABANCILAR

        Bu soruya, bölge denkleminde kendisini belli aktörlere sabitleyen, hatta zincirleyen yaklaşımların gölgesinde cevap veremeyiz.

        Bunu biraz açalım. Şu anda Suriye’de pek çok yabancı aktör var. Bunlardan ikisi Şam rejiminin devlet aklını adeta paylaşmış durumda. Rusya ve İran, birbirinden farklı çıkarlarının kesiştiği bir alan olarak Suriye’de varlık gösteriyor. İran açısından Lübnan’da yaşananların ardından Suriye’deki varlığı çok daha kritik hale geldi. Hizbullah’ın 1979 devrimi sonrasında ortaya çıkış hikayesi hatırlanırsa, Lübnan’da devlet içinde devlete dönüşen örgütün zayıflaması, Tahran’ın Şam üzerindeki hesaplarını da bozmaya başladı.

        Rusya açısından iki önemli boyutu var Suriye’nin. İlki Akdeniz’e açılan bir kapı ve sıcak denizlere ulaşma stratejisinin olmazsa olmazı. Onunla bağlantılı ikincisi, bölgedeki Amerikan varlığını dengeleme arayışı. İran’la Avrasya hattında kurduğu stratejik ittifakın, Suriye’deki parçası ise yeni dönemde hayli sarsılacak gibi. Lazkiye üzerinden İran’a ve vekil güçlerine verilen desteğin kesilmesi ilk ciddi mesaj olarak görünüyor.

        TÜRKİYE NE İSTİYOR?

        Türkiye’nin ne istediği sorusunun cevabı gizemli filan değil. Hemen üç alıntı yaparak Ankara’nın Suriye konusundaki beklentilerini, kaygılarını ve arayışlarını cevaplayabiliriz.

        Öncelikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 10 Kasım 2024’de yaptığı konuşmadan bir bölüm: “Ülkemizi güney sınırlarından kuşatma girişimini, yaptığımız harekâtlar ve oluşturduğumuz güvenli bölgelerle önemli ölçüde akamete uğrattık. İnşallah önümüzdeki dönemde sınırlarımız boyunca oluşturduğumuz güvenli bölgenin eksik kalan halkalarını da tamamlayacağız. Bir başka ifadeyle terör örgütleriyle ülkemiz sınırları arasındaki irtibatı tamamen keseceğiz.”

        25 Kasım tarihli grup konuşmasında ise şunları söyledi Cumhurbaşkanı: “Ülkemizin güney sınırlarını Akdeniz'den İran hududuna kadar uzanan bir güvenlik kuşağıyla terör örgütlerinin tehditlerinden arındırma projemizi adım adım sonuçlandıracağız. İnşallah önümüzdeki yıl hem diplomatik hem askeri yöntemlerle bu konuda yeni kazanımları ülkemizin kar hanesine ekleyeceğiz. Terör örgütünün son dönemde Suriye sahasında yoğunlaşan saldırıları kendisini bekleyen acı akıbeti görüyor olmasından kaynaklanıyor.”

        CEVAPSIZ KALAN ÇAĞRILAR

        Dolayısıyla Türkiye’nin ilan ettiği hedefler son derece açık. Bunu yaparken şu ana kadar hiçbir muhatabını devre dışı bırakmadı. Herhangi bir temastan ve müzakereden kaçınmadı. Peki çağrıda bulunduğu muhatapları ne yaptı?

        Onu da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 3 Kasım’da Londra’da verdiği röportajdan aktaralım: ”Türkiye, rejimin ve muhaliflerin üzerinde anlaşabilecekleri bir siyasal çerçeveyi oluşturmalarını görmek istiyor. Rejimin, muhaliflerle birlikte halkına güvenli ve istikrarlı bir ortam sağlaması önemli. Temas ve konuşma ayrı yöntemlerdir. Suriye açısından, sahici bir konuşma Suriyeli muhaliflerle olmalı. Bizim temennimiz, Esad’ın kendi muhalefeti ile anlaşması. Ancak anladığımız kadarıyla kendisi ve ortakları, muhalefetle anlaşmaya ve büyük bir normalleşmeye hazır değil. Şu an itibarıyla, Esad ve ortakları belli sorunları çözmeye pek hazır görünmüyorlar.” (Hande Fırat, Hürriyet)

        SURİYE’DE UNUTULAN ZULÜM

        Şimdi tabloya bakalım. Suriye rejiminin katliam ve sürgün politikalarıyla kuzeye doğru göç ettirilen milyonlarca insan. Türkiye’ye gelenler, kendi topraklarında insanlık dışı şartlarda yaşayanlar. Bunlar yokmuş gibi davranıp, Şam’a muhalefet eden herkesi terörist ilan edenler, Türkiye aleyhine bir terör yapılanmasını destekleyenler, koruyanlar ve onlara şemsiye olanlar. Bunu sadece ABD’nin yapmadığını, İran ve Rusya’nın da bu sürecin bir başka parçası olduğunu unutmayalım.

        Türkiye, Suriye rejiminin kendi insanlarıyla barışmasından, temsil genişliğini sağlayan bir yeni siyasi süreci inşa etmesinden başka bir talepte bulunmadı. Her yanlışın faturasını bize kesmeye kalkanlar, ülke nüfusunun ana unsurunu yok sayan zihniyete tek kelime edemiyor ne yazık ki.

        ANKARA SAKİN

        Rejim muhaliflerinin bu yeni hareketliliği konusunda Ankara, olup biteni sükunetle izlediğini ortaya koydu. Elbette Suriye Milli Ordusu’nun Türkiye açısından önemi belli. HTŞ’ye olan tavrımız da çok açık. Ancak bu grupların belli düzeyde bir işbirliği yaparak ilerlemesi aynı zamanda doğal bir hareketlilik. Açlığın, sefaletin deyim yerindeyse dibinde yaşayan milyonlarca insan kendi kaderleriyle ilgili aralarındaki anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak beraber hareket edebilir mi? Son durumun bunun ciddi sinyallerini verdiğini düşünüyorum.

        Rusya’nın verdiği karşılık daha fazla büyür mü? Kendisine sağlanan konforlu alanda kalmayı kabullenen ve ülkesinin toprak bütünlüğünü kendisi ciddiye almayan Esad rejiminin askeri müdahalesi sonuç verir mi? Halep merkezli gelişmelerin seyri giderek sertleşebilir. Ancak hiçbiri şu gerçeği değiştirmez. Rejim muhalifi diye bir kenara itilmek istenen milyonlar, bir şekilde kendi kaderlerini ellerine almak için yollarına devam edecekler.

        Suriye’deki Rus ve İran varlığını her düzeyde meşru görenler, bu gerçeği görüyorlar mı, bilmiyorum. Ama benim gördüğüm kendi insanını muhatap almaya tenezzül etmeyenler, Türkiye’nin çağrılarına kulak tıkayanlar, terörden şikayet edip terörün ağababalarına tetikçi olanlar ektiklerini biçiyorlar. Hepsi bu.