ABD seçimlerinde Donald Trump’ın kazanması olasılığını Türkiye için daha olumlu bulan Ankara’nın gerekçeleri malum.
1 )Sınır güvenliği ve bölgesel meseleler ile ilgili konular açısından Trump’ın kazanmasının daha faza avantaj temin edeceğinin düşünülmesi.
2) İlk döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’la daha kolay iletişim kurabilmesi
3) Bazı savunma ve ticari anlaşmalarda tarafların daha çabuk aksiyon alabilmesi.
4) Demokratlar döneminde LGBT+ söylemlerinin siyasetten popüler kültüre çok fazla alan kaplaması ve bu durumun Türkiye gibi çoğunluğu muhafazakar olan ülkelerde ailelerin gençler üzerindeki denetimi yitirmelerine yol açması.
Dördüncü şıkkı bilemem ama ABD’de ikinci kez Başkan seçilen Donald Trump'ın kadrosu şekillendikçe ortaya çıkıyor ki ilk üç nedenle ilgili tablo sanıldığı kadar umut verici değil.
Önce kabine için netleşen isimleri gözümüzün önüne getirelim.
Koltuklardan birine oturacağı şimdiden netleşmiş kişilerden biri eski asker yeni Fox News sunucusu Pete Hegseth. Savunma bakanı olarak atanacağı anlaşıldı. Hegseth Hristiyan milliyetçisi, vücudunda haç dövmeleri olan biri. Eski bir Pentagon yetkilisi “Ona Walmart’ı yönetmek için güvenir miydiniz?” diye sordu ve bu soru aslında net bir yorum içeriyordu.
Donald Trump, Orta Doğu Özel Temsilciliği görevine emlak zengini Steven Witkoff'u atayacağını açıkladı. Witkoff’un Ortadoğu hakkında ne bilgisi ne liyakati var. Sadece İsrail destekçisi, IDF dostu ve Trump’ın golf arkadaşı.
Matt Gaetz’in adı Adalet Bakanlığı için ilan edildiğinde ise buna Cumhuriyetçiler bile şaşırdı. Çünkü hem liyakatiyle ilgili derin şüpheler var hem de aleyhinde yürütülen seks ticareti ve uyuşturucu kullanımıyla ilgili iddialardan mürekkep bir soruşturma var.
BU ÜÇLÜ TÜRKİYE’NİN BURNUNDAN GETİREBİLİR
Ancak Türkiye’yi yakından ilgilendiren isimler daha ziyade Waltz, Gabbard ve Rubio.
Mike Waltz Ulusal güvenlik danışmanı olarak anons edildi.Kongreye seçilen ilk yeşil bereli. Orta Doğu'da Afganistan’da pek çok harekata katılmış biri. Cesaret madalyaları var ve istihbarat komitesi dahil güvenlikle ilgili pek çok komitenin daimi üyesi. YPG’ye inanan, YPG’yi ABD’nin en iyi müttefiki olarak gören biri. “Onlarla omuz omuza savaştık yalnız bırakamayız” diyen,ABD’nin Suriye’den çekilmesine karşı olan bir profil. 2019’da Suriye'ye askeri operasyon başlattığı için Türkiye'ye yaptırım öngören tasarıya destek vermişti. "Kürt müttefiklerimiz: Güçlü durun. Türk Silahlı Kuvvetlerinin saldırısını durdurmak için elimizden geleni yapıyoruz" açıklaması hala hatırlarda.
Tulsi Gabbard Ulusal İstihbarat Direktörlüğü için belirlenmiş durumda. İsrail’e güçlü desteği ile tanınan Gabbard daha geçen sene Erdoğan'ı "IŞİD destekçisi" olmakla suçladı.Geçmişinde radikal bir Hindu tarikatı üyeliği bulunan Gabbard Putin ve Esad hayranı.
Müslüman ülkelere karşı oldukça acımasız yorumlarıyla tanınıyor. Pardon, Sünni nüfusu ve lideri olan ülkelere karşı acımasız desek daha doğru olur. Çünkü 2017’de Esad’ı iki kez ziyaret eden Gabbard,İran’ın Kasım Süleymani’si öldürüldüğünde Trump’ı eleştirmişti. Anti Sünni profillere açtığı bu kısmi koruma paranteziyle beraber elbette Gabbard da İsrail yanlısı.
Gabbard 2019 yılında ABD Temsiler Meclisi'nde Ermeni katliamlarını soykırım olarak tanıyan tasarının kabul edilmesi sonrasında yaptığı açıklamada da Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında “Radikal İslamcı megaloman" gibi çok ağır hakaretamiz ifadeler kullanmıştı. Biden’ın başkan olmadan çok önce verdiği bir röportajda kullandığı "Türkiye’de muhalefeti destelememiz lazım" ifadelerini açık bir düşmanlık olarak gören iktidar çevrelerinin medyasından şimdi nedense Gabbard’ın bu cümlelerini görmüyoruz. Çünkü Trump bir şekilde hala ‘dost’ kabul ediliyor ve dolayısıyla kabinesinin de tehdit olmayacağı varsayılıyor.
Oysa bu abartılmış bir hüsnü zan olabilir.
Zira şimdi bahsedeceğim son isim hepsinden tedirgin edici. Daha önce aldığı tutumlar Türk Amerikan ilişkilerinin alacağı seyir konusunda fikir edinmek için yeterli.
NETANYAHU KABİNESİ DEMEK HAFİF KALIYOR
O kişi, Dışişleri Bakanı pozisyonu için belirlenen Marco Rubio. O da pek tabii bir İsrail destekçisi.
Türkiye olarak hepimiz İsrail’in soykırım suçu işlediğinden zerre kadar şüphe duymaz iken ABD’nin yeni dışişleri bakanı ABD'nin İsrail'e "bu işi bitirmesi için gereken askeri malzemeyi sağlaması" gerektiğini savunan bir isim olacak.
Rubio aynı zamanda 2019’daki İsrail Yunanistan ve Kıbrıs arasındaki enerji işbirliğini güçlendiren yasanın tasarı aşamasında etkin bir görev almıştı.
Burada akla ilk gelebilecek konu doğal olarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Mavi Vatan politikasının güvende olup olmadığı sorusu olmalı.
Çünkü 53 yaşındaki Florida Senatörü Rubio’nun Ankara’ya en ufak bir toleransı yok. Sorun Rubio’nun Türkiye’deki insan hakları ihlallerine karşı durmaya dair pek çok iddialı çağrıda bulunması değil. Neredeyse her konu başlığında Türkiye’nin tutumuna karşı tavır alan bir senatörün şimdi dışişleri bakanı olacak olması.
Rubio, Washington’a Türkiye'ye daha sert tutum takınılması yönünde çağrılar yapan mektupların yazım aşamasında itici güç olarak bulunmuş biri. Gülen yapılanmasına başta Enes Kanter olmak üzere en çok kulak veren ABD’li siyasetçiler arasında yer aldı ve Türkiye’nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi alması üzerine CAATSA yaptırımlarına muhatap olmasında da etkili rol oynadı.
Rubio’nun ABD’nin Suriye’den asker çekmesine hata gözüyle baktığı da biliniyor. “Kürtler iyi müttefiklerdir" derken kastettiği sokaktaki, kahvedeki Kürtler değil,PKK ile bağı olan YPG’nin temel aksını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri(SDG).
Hepsi bir yana Trump’ın ve Rubio başta olmak üzere bu kabinenin Çin ile mücadeleye ağırlık vereceği biliniyor. Türkiye’nin BRICS’e üye olmak için attığı adımlar ise Ankara’nın umduğu ABD-Türkiye ilişki verimliliği açısından sadece çelişki değil aynı zamanda kriz riski içeriyor.
NELER OLABİLİR?
Daha açık söyleyeyim bu kabine BRICS gösterip NATO’da güç devşirme olarak özetleyebileceğimiz ve son on yıla damga vuran bildik güç oyununu oynamaya istekli olmayacaktır.
Mavi Vatan politikası ise bir anda politikadan fanteziye dönebilir.
PYD öven Waltz’u, Gabard’ı ve Rubio’su ile beraber düşündüğünüzde PYD’ye kanton statü ve derken devletleşme tecrübesini bahşedebilecek bir kabine varsa o da bu kabine.
Ancak tek bir noktada TV ekranlarında dönüp dolaşıp Trump savunanlar haklı çıkabilir: Trump için ‘ideolojik ilkesel politikaların değil çıkarların önemli olması’ noktasında.
Orta Doğu'da tüm ipleri İsrail’in eline vermek ABD’nin çıkarına değil. (Çünkü İsrail aslında son yapıp ettikleriyle ABD’nin 11 Eylül’den beri ilmek ilmek dokuduğu Sünni-Şii ayrışmasını sağlama stratejisini tehlikeye attı.) Bu gerçeğin farkındalığı yüksek ise, Türkiye o farkındalık aralığından hiç değilse ABD’yi askerlerini 30 km aşağı Badiye bölgesine çekilmeye ikna ederse şu ana kadar Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, Barış Pınarı harekatlarıyla bölük pörçük güvence altına aldığı hatta müstahkem hale gelebilir. Ankara'nın beklentileri bu yönde. Beklenti demeyelim, Türkiye'yi çevresinde gerçekleşme riski yüksek ihtimallerden koruyacak asgari önlem olarak görülen seçenek bu diyelim. Ancak bu ABD kabinesi ile şapkadan çıka çıka "YPG'yi kabul edin, tanıyın, Kandil bizim için zaten terörist, o kısım kolay" gibi bir yaklaşım çıkması ihtimali daha yüksek. Peki Türkiye bunu kabul eder mi? Asıl düğüm noktası burası.