Kreş tartışması döndü dolaştı CHP’nin olayı yanlış anlamasına bağlandı. Oysa belediyelere giden uyarı metnini hepimiz gördük. Açık açık ‘belediyelere bağlı kreş adı altında açılan yerler’den bahsediliyor ve buralarda eğitim ve öğretim faaliyeti yapıldığına ve bunun da 5580 sayılı kanuna aykırılığına vurgu yapılıyor.
Sonra Ekrem İmamoğlu Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Eylem Planı’nı açıkladığı toplantıda çok net ve sert bir karşı duruş sergileyince olay "Siz yanlış anladınız"a bağlanıyor. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin belediyelere kreşle ilgili bir talimat gönderilmediğini, meselenin ana okulu-ana sınıfı bağlamında olduğunu ifade ediyor.
Oysa metin çok açık.
Milli Eğitim Bakanlığı’nda alınan kararla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yerel yönetimden sorumlu biriminin gönderdiği metinde şöyle söyleniyor:
"Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğünce Bakanlığımız Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğüne iletilen ve ekte sunulan yazılarından bahisle Bakanlıklarınca sahada yapılan incelemelerde belediyelere bağlı kreş adı altında açılan yerler olduğunun tespit edildiği, bu yerlerde 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında faaliyet gösteren okul öncesi eğitim kurumlarının programında yer alan etkinliklerin ve bu program kapsamındaki eğitim öğretim faaliyetlerinin yapıldığının tespit edildiği, konuya ilişkin mevzuat hükümlerine değinilerek yine konuyla ilgili Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu 24.1.2007 tarihli ve 2005/95 Esas sayılı karar ile '5393 sayılı 'Belediye Kanunu'nun birinci fıkrasının (b) bendinin "Okul öncesi eğitim kurumları açabilir; ...' bölümünü Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmesine rağmen bu gibi yerlerin faaliyetlerini sürdürdüğünün ve yeni yerlerin açıldığının görüldüğü belirtilmiş olup 5580 sayılı Kanuna aykırı faaliyetlerin engellenmesi için belediyelerin izinsiz eğitim öğretim faaliyetleri konusunda uyarılması ve yeni yerlerin açılmasının önüne geçilmesi ile mevcut yerler hakkında mezkûr hükümlere göre hareket edilmesi hususunda; bilgilerini ve gereğini önemle arz ederim.”
Metinde "Kreşlerinizi kapatırız" gibi bir tehdit yok, bir uyarı var. Ama tecrübe ile sabit ki yazı gelirse talimat ve hatta yaptırım da gelebilir. Ayrıca metinde kullanılan ibare çok açık.
Yazıda bir kez bile “ana okulu” yahut “ana sınıfı” ibaresi geçmiyor. “Kreş adı altında…” denilerek kreş faaliyeti yürüten çocuk yuvalarından bahsedildiği net. Bu metinle karşı karşıya kalan her belediyenin, yetkilinin bu uyarıda bahsi geçenin ‘kreş’ olduğunu, belediyelerin açtığı çocuk yuvaları olduğunu düşüneceği açık. Ama her nasılsa sorunlu olan hiç metinler değil, geri zekalı olan hep bu metinleri okuyanlar.
Bu noktada bir parantez açayım: Muhalefet medyasındaki “Hadi yine Yusuf Tekin dövelim” trendinin ideolojik ve haksız bir mahiyet içerdiğini düşünenlerdenim. Tekin’in görüşlerini, müktesebatını, antikemalist çıkışlarını beğenmeyenler epeydir kendisini hedef tahtası yapmış durumda. Hijyen sorunu yeniymiş gibi davranılıyor mesela. Ancak okullara tahsis edilen bütçenin kısıtlılığı nedeniyle yeterli personel bulunduramama sorunu yeni değil, velilerin okul temizleme işleri için seferber olması yeni değil, bu dönem sorunun artmasının nedeni ise Tekin’den ziyade, gerekli yerlere dokunamayan ama bedeli halka fatura eden ‘kamuda tasarruf paketi’.
Ayrıca kimse ama kimse Yusuf Tekin döneminde öğrencilere getirilen sözlü sunum ödevi zorunluluğunun öğrencileri ne kadar geliştirdiğini, öğrenileni içselleştirmeye ne kadar katkı sunduğunu anlatmıyor. Ama bu uygulama yüzünden iş yükü ve sorumluluğu artan müşteki öğretmenlere mikrofon tutmayı kimse ihmal etmiyor.
Varsa yoksa bakana dün tarlaya mısır ekerken bugün Milli Eğitim Bakanı olmuş gibi bir muamale ve aşağılama motivasyonu.
Medyadaki mevcut Yusuf Tekin gömelim yarışı haksızlık.
Ama kimse kusura bakmasın kreş meselesinde olanlar da belediyelere, kamuya, ebeveynlere, çocuklara ve çalışan annelere yapılmış bir haksızlık. Ve hayır, kimsenin olayı yanlış anladığı yok. Olayın kendisi yanlış.
Öyle bir olay ki, insanın avazı çıktığı kadar “Çocuklardan ve çalışan annelerden ne istiyorsunuz?” bağırası geliyor.
AK Parti’nin sıkıştığı ya da ‘öyle gerektiğini düşündüğü’ her anda, dönüp dolaşıp CHP’yi geçmişteki adaletsizlikleriyle yüzleştirme adı altında diz çöktürmeye çalışması artık kabak tadı veriyor. Çünkü amaç asla gerçek bir yüzleşme ve hesaplaşma olmuyor.
2007’DE NE OLMUŞTU?
Doğru, geçmişte AK Parti’ye had bildirmek için Deniz Baykal CHP’si haksızlık yaptı. Tam da bu konuyla ilgiliydi yapılan…
Metinde yer alan “Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu 24.1.2007 tarihli ve 2005/95 Esas sayılı karar ile '5393 sayılı 'Belediye Kanunu'nun birinci fıkrasının (b) bendinin "Okul öncesi eğitim kurumları açabilir; ...' bölümünü Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmesine rağmen bu gibi yerlerin faaliyetlerini sürdürdüğünün ve yeni yerlerin açıldığının görüldüğü belirtilmiş olup…” ibaresinde tatsız bir hatırat gizli.
Gençler anımsamaz, 2007 yılı, şu an gördüğünüz kutuplaşmaların bin beterine sahne olan bir yıldı.
CHP’lilerin AK Parti tabelası üzerine konan kelebeğe bile sövdüğü dönemdi bu.
“Biz kaç kişiyiz?” mitingleri ile laisistlerin her gün ayrı bir nedenle gövde gösterisi yaptığı bir iklim vardı. Zaten bir yıl sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya AK Parti’yi kapatma davası için iddianame verildi.
Bu dönemde tıpkı şimdi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu gibi dönemin Belediye Başkanı Kadir Topbaş belediye bünyesinde hem çalışan annelerin yükünü hafifletmek hem okul öncesi eğitime katkı olması amacıyla ana okulu gibi faaliyet gösteren yerler açıyordu. Çok da işe yarıyordu. İnsanlar minnettardı.
Deniz Baykal CHP’si ise "Çocuklarımıza kim bilir neler anlatacaklar, yavrularımızı dinci yapacaklar" motivasyonu ile verilen doğru ve düzgün bir hizmeti engellemek amacıyla belediyelere okul öncesi eğitim hakkı veren yasayı iptal ettirdiler. AYM’ye başvurdular ve sonuç aldılar.
O gün bugündür belediyeler ana okulu açamıyor. Kreş açabilirler. Eğitim öğretim yapmamak koşuluyla.
Bunun pratikteki zorluğunu düşünebiliyor musunuz?
İptal ettirilen hüküm yüzünden kreşlere, İBB’nin çocuk etkinlik merkezleri gibi kurumlarına eğitim ve öğretim kapsamına giren bir faaliyet vermeye kalktıkları anda “Bir dakikaaaaa! Milli Eğitimin alanına giriyorsun orada dur” denilmesi mümkün hale geliyor.
Çocuğu alıp bütün gün oyalamak, mutlu etmek zorundasın ama faaliyetlerin çocuğa bir şey ‘öğretmeyeceğinden’ de emin olacaksın ki, yasalara göre eğitim-öğretimin bütünlüğüne halel gelmiş olmasın, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yetki alanına girmiş bir iş yapmış olmayasın.
Mesele İstanbul ya da İBB değil, her belediye için bu geçerli. Ama doğruya doğru, bir metropol belediyesi olduğu için imkanları ve açtığı kreş sayısı ile en fazla göz dolduran İBB olduğu için asıl hedefin İBB olduğunu düşünenler saçmalamış olmaz. İBB’nin “Yuvamız İstanbul” projesi bünyesinde 105 çocuk etkinlik merkezi varken hele. Bu merkezler disleksi-öğrenme güçlüğü olan çocuklara özel faaliyetler bile yapıyorken hele.
Bundan kim neden rahatsız olur, aklını kaçırmamış biri izah edebilir mi?
AK Partili vekil mecliste tartıştığı CHP’li vekile, “Oralar kreş değil büyük çocuklar var” diyor. Ne yapsın belediye, çocuk beş yaşına gelince sokağa mı atsın?
Millet sefaletin eşiğinde, karı koca üç otuz paraya çalışmak zorunda ki faturalar ödenebilsin, özel çocuk yuvalarında ya da kreşlerinde fiyatlar ateş pahası, belediyenin imkanı sayesinde hem anne çalışabiliyor da belki eve ayda iki kez yarım kg. kıyma girip o çocuğa köfte yapılabiliyor.
“BİZ YAPIYORSAK HİZMETTİR, BİZ YAPMIYORSAK İLLEGALDİR”
Yok efendim neymiş, “muhalefet olmayan krizleri var gibi gösterip muhalefetçilik oynuyormuş”. Bunu diyecek kadar saçmalayanlar oldu. Bu kadar işe yarayan bir hizmete göz dikilmesi tabii ki insanları ayağa kaldırır. Tabii ki buradan muhalefet de edilir, söz de söylenir.
Yok efendim neymiş, oralarda LGBT propagandası yapılıyormuş. Bunu diyen AK Parti milletvekilleri oldu. Pes yahu.
Eğer kreşte LGBT propagandası yapılsa bunu belgeler, kanıtlar ortalığı yıkarsınız. Haklı da olursunuz.
Ama meselenin bu olmadığı çok aşikar.