Önceki akşam televizyon için bağlantı yapmaya hazırlanırken çok yakınımdan geçti. Canlı yayında olsaydım yaşadığım paniği izleyenler görecekti. Birkaç gün sonra gece eve yürürken bu sefer ayağımın dibine kadar geldi. İlk defa bu kadar yaklaştık ve ben yine ne yapacağımı bilmeden şaşırdım. New York dünyanın başka bütün şehirleri gibi haddinden fazla sıçan ve fareye ev sahibi. Bir tahmine göre sadece bu şehrin yeraltında 500 bin ile iki milyon arasında sıçan yaşadığı tahmin ediliyor. Ve son günlerde daha fazla karşıma çıkıyor.
1700’lü yıllarda ticari ve yolcu gemileriyle Amerika’ya gelen kahverengi sıçan türüne—Moğolistan’a ait bir kemirgen—şimdi Antarktika dışında her kıtada rastlamak mümkün. New York her zaman sıçanlarıyla bilinen bir şehirdi. Nerede yaşarsanız yaşayın, ister ucuz bir bodrum katında olsun isterse de aylığı 25 bin dolarlık bir penthouse’da, bu şehirde yaşayan herkesin mutlaka bir sıçan ya da fare hikayesi vardır. Brooklyn’de altı senedir yaşadığım dairede bu süre içinde üç tane küçük fare yakaladım. Evin dört bir yanında yapışkanlı tuzaklar var, bir de tavsiye üzerine elektroşokla fareyi öldüren bir kapan kurdum.
Sıçanların son zamanlarda ortalıkta daha fazla göründüğü benim şahsi gözlemim değil. Belediyenin telefon hattına sıçanla ilgili şikayetler 2022’de son 10 yılın en yüksek seviyesine ulaştı.
Wes Anderson’ın Netflix için çektiği Roald Dahl uyarlamalarından biri de sıçan avlamak üzerine. “Ratcatcher”daRalph Fiennes çok etkili bir sıçan avcısını canlandırıyor. Bilimsel yöntemleri başarısız olunca iş başa düşüyor, bizzat kendisi sıçanları avlıyor. Ama sıçanlar mı daha iğrenç yoksa avcı mı, bilemedim. Böyle birini hiçbir toplum arasında barındırmak istemez.
NEW YORK’UN EN BÜYÜK DÜŞMANI
Sıçanlar özellikle pandemide lokantaların kapanması ve sokakta gıda bulamamaları yüzünden sınırlarını genişletti, yeni yerler keşfetti. Çok akıllı hayvanlar oldukları için de birbirleriyle haberleştiler, öğrendiklerini başka sıçanlara aktardılar. Lokantaların sokaklar yayılması, çirkin ‘al fresco’ yeme kulübeleri açmaları da sıçanların işine geldi.
Popular Mechanics dergisinin Ekim-Kasım sayısının kapak konusu da New York’un sıçanlarla savaşı. Ancak yazının başlığı daha önce başkaları tarafından dillendirilen kaygıyı tekrarlıyor: “Sıçanlar çoktan kazandı.”
New York Belediye Başkanı Eric Adams göreve gelir gelmez kentte yaşayanların talebini yerine getirdi ve “Sıçan Çarı”atadı. Kentte sıçanlarla mücadele etmekle görevli en yetkili kişi. Ancak Adams’ın Brooklyn’de sahip olduğu evini bile sıçanlar bastı ve komşular şikayetçi oldu. Belediye Başkanı’na göre şehrin gerçek düşmanı sıçanlar.
Popular Mechanics’den Eleanor Cummins’in aktardığına göre sıçanlar bizim için iyi komşular değil. “Ratatouille” filmindeki gibi iyi aşçı da değiller. Elektrik kontağından çıkan ev yangılarının büyük çoğunluğunun sorumlusu onlar. Otomobillerin kablolarını kemiriyorlar ve kaportada yaşıyorlar. Gıda ilintili pek çok hastalığı ve bakteri enfeksiyonunu onlar taşıyor. Sürekli sıçanlara maruz kalan çocuklarda birçok alerji görülüyor, astım dahil. “Sadece sıçanların varlığı bile insanın akıl sağlığını olumsuz etkiliyor,” diye yazıyor Cummins. “İnsanlar korkak ve güçsüz hissediyorlar, gelecekleri kararmış gibi. Bir araştırmaya göre sıçanların psikolojik yükü suçun etkisinden daha fazla.”
New York, dışarıdan gelenlerin hemen dikkatini çektiği gibi pis bir şehir. Bu pisliğin en büyük nedeni çöp toplamadaki geleneksel çarpıklık. New Yorklular çöplerini haftanın belli günleri bir geceden önce kaldırıma poşetler halinde bırakıyorlar. Çöp toplayıcılar da İstanbul’dakinin aksine konteynerlerden değil sokaktan elleriyle topladıkları poşetleri kamyona atıyor. Bu geceleri yaşayan sıçanlar için bulunmaz fırsat.
Sıçanların dişlerinin gelişmesi hiç durmuyor, o yüzden sürekli kemirmek zorundalar. Demiri kemiremiyorlar ama alüminyum bile onlar için çok kolay. Poşeti kemirmek en kolayı.
“Susam Sokağı”nda bizde nedense küfede yaşayan ama orijinalinde evi çöp tenekesi olan Oscar the Grouch’a (Kırpık) ilham veren kapaklı ve kemirmesi zor tenekelerden yıllar önce vazgeçildi—çöp toplayıcıları için poşetleri toplamak daha kolay. Bu bir milattı, 1971’deki bu karardan beri nüfusun ciddi anlamda arttığına dikkat çekiliyor.
New York başka şehirlerde olduğu gibi büyük çöp konteynerlerini pilot program dahilinde denedi, mahalleli de sonuçtan memnun oldu. Ama bir şekilde, çöp kamyonları etkili bir şekilde çöpü boşaltamadığı ve poşetler yine de sokaklara saçıldığı için vazgeçildi. Büyük tenekeleri şehrin sokaklarına yerleştirmenin yaşayanlar için olumsuz sonuçları var. Zaten kısıtlı olan park yerlerinden yine feragat edilecek, her birinin maliyeti 7 bin dolar ve yer yer tamir edilemeyecek şekilde hasar görüyor. İnsanlar tekme atıyor, arabalar çarpıyor, aralarına çöp takılıyor.
KÖPEKLER ÇOK ETKİLİ
İstanbul’un kedi nüfusundan dolayı sıçan problem olmadığı varsayılıyor. Ama yaygın kanının aksine kediler iyi birer sıçan avcıları değil. Washington Post’un haberine göre Washington, D.C.’de önderliğini Bedlington terrier cinsi bir köpeğin yaptığı sıçan avcısı köpek sahipleri geceleri sokaklarda devriye geziyor. Köpekler hem bulmak hem de yakalamak konusunda çok usta. Yakaladıkları sıçanlarla sanki plastik hayvanlarla oynar gibi oynuyorlar, ağızlarında eziyorlar ama yemiyorlar. Bir gecede D.C.’nin terrier avcıları 33 sıçan yakalamış.
Dişi sıçanlar hamile kalınca en az dokuz yavruyu aynı anda doğurabiliyor, 21 gün süren gebeliğin sonunda tekrar hamile kalabiliyorlar. Hiç kimse sıçanların üreme hızına yetişemiyor. Hayatta kalmak için çok fazla kaynağa da ihtiyaç duymuyorlar. Sokağa attığımız her yiyecek parçası, kuşları beslemek için parçaladığımız ekmekler ya da mutfakta açıkta bıraktığımız her gıda onlar için yetiyor. Yiyeceğini bulup sonra evlerine taşıyorlar.
Şehrin her yerine fare ilaçları saçmak da etkili bir çözüm değil. Dahası sıçanlar insanların kendileriyle mücadele yöntemlerini öğreniyor, uyum sağlayıp ona göre tedbir alıyor.
Sokaklarda çöp olmazsa sıçan problemi de olmaz. Hayat da çok daha güzel olur. Ama New York insanlar olduğu sürece hiçbir zaman sıçansız bir şehir olmayacak. Küçük adımlar atılıyor, aynı oranda sonuç alınıyor ama kesin olan tek şey New York’un gerçek sahibinin sıçanlar olduğu. Bir gün hepimizi kovacaklar.